Etiket arşivi: karar

Salda Gölü davasında mahkemeden yeni karar

ISPARTA İdare Mahkemesi, Salda Gölü’nde Millet Bahçesi projesinin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle açılan davada verdiği ara kararla, 5 gün içinde proje ve ihaleyle ilgili tüm belgeleri istiyor.

Burdur’un Yeşilova ilçesindeki Salda Gölü’nde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Millet Bahçesi ve Millet Bahçesine ait Sosyal Donatıları ile Altyapı ve Çevre Düzenlemesi ihalesi, Yeşilova sakini 5 kişi tarafından yaklaşık bir hafta önce yargıya taşındı. 31 Temmuz’da yapılan ihalenin yürütmesinin durdurulması ve iptali istenen davayla ilgili Isparta İdare Mahkemesi ara karar verdi.

AYRINTILI İZAH TALEP EDİLDİ

Mahkeme, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile TOKİ’den ihale onay belgesi, ihale onay belgesi düzenlendikten sonra yapılan işlemler, ihale kararının hangi idari makam/merci tarafından alındığı ve onaylandığına dair tüm belgeleri istedi. Ayrıca ihale kararını onaylayan şube veya birim tarafından gerçekleştirilen ihaleyle ilgili durumun ayrıntılı izah edilmesi de talep edildi. Mahkeme söz konusu tüm belgelerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20’nci ve 20/A-f maddesi uyarınca davanın ivedi yargılama usulüne tabi olması sebebiyle ara karar süresinin 5 gün olarak belirlenmesine oy birliğiyle karar verdi.

 

REKLAM ALANI

 

BAKANLIK VE TOKİ 5 GÜN İÇERİSİNDE İHALE DOSYALARINI GÖNDERMESİ GEREKİYOR

Davayı açan Yeşilova sakinlerinin avukatı Münip Ermiş, bu tür davalarda idareye verilen cevap süresi normalde 30 günken mahkemenin yetkisi çerçevesinde acil bir durum olması nedeniyle bu davada süreyi 5 güne indirdiğini söyledi. Ermiş, “Çünkü bu süre kısaltması daha çok yürütmenin durdurulması taleplerinde sözkonusu oluyor. 5 gün içerisinde Bakanlık ve TOKİ’nin yanıtları vermek ve tüm ihale dosyalarını, projeleri mahkemeye göndermesi gerekiyor. 5 gün sonra mahkeme tekrar toplanarak yürütmenin durdurulmasıyla ilgili karar verecek” dedi.

Merkez Bankası Ve Türk Lirasını ‘Aslanlar Gibi’ Korumak İçin…

AK Parti iktidarının ekonomideki başarı öyküsünün mimarlarından, tüm dünyada itibar gören, Nobel’e aday gösterilen bir Merkez Bankası başkanını bugün devlet Paris’te Türkiye’nin OECD Daimi Temsilcisi olarak değerlendiriyor.

YILDIRAY OĞUR, Karar Gazetesindeki yazısında Merkez Bankası eski başkanı Erdem Başçı’yı ve iktdarın yeni ekonomi politikasını değerlendiriyor:

“Türkiye Merkez Bankası başkanının Nobel alabileceği iddiası abartı değil. Eğer politikasının başarılı olduğu ispatlanırsa Nobel’i almalı.”

2012 yılında Nobel İktisat ödüllü, dünyanın en saygın ekonomistlerinden biri olan Joseph Stiglitz’in “Nobel almalı” dediği Türkiye Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’ydı.

ODTÜ’de Elektronik Mühendisliği okuyan Başçı, Bilkent’te MBA yüksek lisansı yaptıktan sonra, John Hopkins’te İktisat yüksek lisansı, tekrar Bilkent’te iktisat doktorasını tamamlamış, aynı üniversitede İktisat Bölümü’nde doçent olarak çalışırken de
TED Koleji’nden lise arkadaşı Ali Babacan’ın davetiyle önce onun danışmanlığına, ardından da Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı’na getirilmişti.

AK Parti iktidarın en başından itibaren ekonomiye yön veren kurmay heyetinin içinde yer aldı.

2006 yılında Başbakan Erdoğan onu Merkez Bankası Başkanlığı’na getirmek istedi, hatta Başçı başkanvekili olarak basın toplantısı bile yaptı ama ataması akademisyen olan eşinin başörtüsü yüzünden Sezer’den veto yedi.

Fakat, Başkan Durmuş Yılmaz’ın yardımcısı olarak Merkez Bankası politikalarına yön verdi.

Aslında ilk başta hem kimliği hem AK Parti iktidarı yüzünden ona önyargılı olan yerli analistler ve küresel piyasalardan çok iltifat görmedi.

Başçı’nın piyasalara karşı ilk sınavı 2008’de küresel krize karşı geliştirdiği para politikasıyla oldu. Tüm dünya resesyona doğru giderken, 2008 kışında Merkez Bankası, piyasanın “faizi artır” baskısına karşı durup, böyle bir resesyona karşısına diğer “normal” ekonomilerin yaptığını yaptı ve faizleri düşürdü.

Her kriz tehdidine karşı kırılgan Türkiye’den beklenen her zaman faizleri artırmaktı. Resesyon tehdidi olsa bile, öncelik ağır sermaye çıkışlarını engellemek, dövize dönüşle büyümenin alacağı hasarı durdurmaktı. Ekonomik durgunluğa karşı, faizi artırmak normal bir ekonomide anormal bir cevaptı ama anormal bir ekonomide bu anormal önlem normal hale gelmişti. Merkez Bankası buradaki tarihi bir kırılmaya imza attı. 2010’a kadar faizleri indirme politikasına devam eden Merkez Bankası, çok eleştirildi ama haklı çıktı ve ilk savaşı kazandı.

2010 yılında ise yeni bir tehlike baş gösterdi. Küresel likitide artmış, Türkiye’nin aralarında olduğu Gelişmekte Olan Piyasalar (GOP)da  akan para faizlerin düşük kalmasına destek olurken, yerel para birimlerinin değeri artmakta ve bu da dış ticaret açıklarını artırmaktaydı. GOP ülkeleri bir ikilemle karşı karşıya kaldılar: Hem aşırı yüksek büyümeyi (enflasyon, aşırı ısınma, balon..)  hem de dış açığı büyüten paranın değer kazanmasını durdurmaları gerekliydi. Klasik iktisada göre faizler artırılıp büyüme soğutulabilirdi.  Ama bunu yaptığında yerel para cazip hale geliyor, sermaye girişleri artıyor ve dış açık büyüyordu.  Faiz düşürülüp sermaye girişleri azaltılıp, paranın değeri düşürüldüğünde  ise düşen maliyetler tüketim ve yatırımı artırıp ısınmayı daha da artırabilirdi.

Teorideki iki çözüm de bu durum karşısında çaresiz kalmıştı.  İşte bu noktada Erdem Başçı’nın mimarı olduğu klasik, ortodoksi bütün yöntemlere ters politika paketi “Faiz Koridoru” ortaya çıktı. Bu sıradışı çözüm başta uluslararası finans çevreleri, Financial Times, Wall Street Journal gibi gazetelerde dalga konusu oldu, sert ifadelerle eleştirildi. Tabii ki Türkiye’deki finans çevreleri ve ekonomi yazarları arasında da…

Ama 2012 yılına kadar başarıyla uygulanan bu politika sayesinde Financial Times grubuna ait prestijli ekonomi dergisi The Banker Erdem Başçı’yı Avrupa’da 2012 yılının Merkez Bankası başkanı seçti. İşte Stiglitz de Başçı’nın bu faiz koridoru buluşuyla ekonomi Nobel’i alabileceğini söylemişti.

Küresel krizin bitip faizlerin normalleşmesine kendini hazırlayan Merkez Bankası, istediği zaman artırdığı ama düşük tuttuğu faizle ve esnek politikalarla varlık fiyatlarında beklenenden daha şiddetli bir şok olarak yaşanan Gezi’yi bile göğsünde karşıladı.

Ama FED’in varlık  alımlarını başlatmasına denk gelen 17 Aralık sürecinde aynı şey olamadı. Varlık fiyatları dibi gördü. Hiçbir Merkez Bankası’nın böylesi bir şoka karşı bir silahı yoktu ve piyasadan faiz artırımı baskıları dayanılmaz bir noktaya geldi.  Ve Merkez Bankası artırıp artırmamanın maliyetini hesaplayıp bilinen yüksek faiz artırımına gitti.

İşte bu noktada faizlerin düşürülmesini isteyen iktidarla görüş ayrılığı başladı.

Başçı, kabineye bir brifing vererek neden faizleri yavaş yavaş düşürmesi gerektiğini anlattı. Özetle söylediği şuydu; eğer faizleri 4-5 puan düşürürsek piyasa faizleri tavan yapar.  Halbuki Merkez Bankası’nın enflasyonla sıkı mücadele politikaları yüzünden piyasa faizleri gerilemiş durumda.  Faizlerde ani düşüş, enflasyonu takmamak gibi yorumlanacak ve bu da piyasa faizlerini zıplatacaktır.

Ama karşısında kendisine faiz lobisinin adamı diyen güçlü bir lobi buldu. Vatana ihanete varan suçlamalarla, paralel imaları, “İngilizlerin adamı” olma ithamlarıyla karşılaştı. Hiç ekonomiden anlamayan yazarlar bile sabah akşam televizyonlarda, gazetelerde Başçı’yı yerden yere vuran sözler söylediler.

Beş yıllık görev süresinin uzatılıp uzatılmayacağının tartışıldığı günlerde çıkan bir haberde manşetten “Baş Spekilatör” bile ilan edildi. https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2015/02/11/bas-spekulator.

O günlerde faizi artırdığı için faiz lobisinin adamı ve baş spekülatör ilan edilmesinin sebebini o yazıdan okuyalım:

“…çok konuşan, hedef tutturamayan ve belirsizlik yaratarak piyasayı bozan başkan olarak anılacak olan Erdem Başçı. Herkes hatırlar, en önemli fiyaskosu dolardı. Bugüne kadar hiçbir merkez bankası başkanının yapmadığını yaparak, 27 Ağustos 2013’te dolar 2.03 TL iken çıkıp “Kur yıl sonunda 1.92 TL olursa şaşırmayalım” dedi. Dolar ise yılı 2.14 TL’den tamamladı. İşte o dönemde Başçı’nın söylemine inanarak döviz açığını kapatmayan şirketlerin maliyeti yüzde 5’in üzerinde arttı… Bu operasyonun kaymağını ise her zaman olduğu gibi faiz lobisi yedi. 3 ay vadeli mevduatın ortalama faizi yüzde 7.63’ten 11.30’a kadar çıktı.”

Başçı görevini devrettiği güne kadar bu ağır eleştirilere, siyasi ithamlara karşı sessiz kaldı. Piyasa karşısında ise “TL’yi aslanlar gibi koruyacağız, dövizin belini kıracağız” diyerek güçlü durdu.

Ama görev süresi uzatılmadı.

Gezi, 17-25 Aralık, terör saldırılarına rağmen 20 Nisan 2016 günü görevi yeni başkana devrederken, Dolar 2.50, Avro 3.18 TL’ydi.

“Faiz Lobisi’nin adamı” olmakla suçlanmasına neden olan Merkez Bankası’nın faiz oranı ise %8.65’di. Bugün aynı oran yüzde 17,75.

AK Parti iktidarının ekonomideki başarı öyküsünün mimarlarından, tüm dünyada itibar gören, Nobel’e aday gösterilen bir Merkez Bankası başkanını bugün devlet Paris’te Türkiye’nin OECD Daimi Temsilcisi olarak değerlendiriyor.

Önceki görevleri düşünülürse bu kızak bir görev. Euro cinsinden maaş aldığı ve Türkiye’deki karmaşadan uzakta görev yaptığı için herhalde halinden de memnundur.

Ama kendi yetişmiş kadrolarını, bir başarı hikayesinin kurmay heyetini, böyle anlamsız tartışmalar, şahsi ikbal hesapları uğruna kolayca harcayabilen bir ülkenin herhalde suçu dışarıya atma hakkı yok.

Bugün, eski Merkez Bankası başkanını tekrar göreve getirip, bütün dünyaya net bir mesaj vermek, Merkez Bankası’nın itibarını yükseltmek de mümkün. Herhalde bunu da Amerika ya da faiz lobisi engellemiyor.

Ehliyet ve liyakati böylesine bir kenara atmanın ülkeye bir maliyetinin olmaması mümkün değildi. Bugün “TL’yi aslanlar gibi korumak” için yurtdışına heyetler göndermek zorunda kalmayabilirdik.

Kaynak: Karar Gazetesi

Kaynak: Merkez Bankası Ve Türk Lirasını ‘Aslanlar Gibi’ Korumak İçin…

 

Danimarka parlamentosu uydurma Ermeni soykırımını tanımamak karar verdi

danimarkaDanimarka parlamentosu (Folketinq) uydurma Ermeni soykırımını tanımamak konusunda karar verdi.
Danimarka’nın “Vatan” toplumun bilgisine göre, 26 Ocak Folketinqdə yapılan oylamada Osmanlı İmparatorluğu’nda 1915-1923-cü yıllardaki olaylara fiyat verilmesi konusunda yasa tasarısı 89 oyla reddedildi.
Rauf Aliyev
AzerTAC-ın özel muhabiri

Stokholm