Etiket arşivi: Karabağ

Türk Sağı’nın Amerikan Seviciliği

TÜRK SAĞI’NIN AMERİKAN SEVİCİLİĞİ

 

Yada TÜRK HALKI’NIN BATI SEVİCİLİĞİ başlığı mı daha uygun düşerdi? Osmanlı’dan bugüne milliyetçi ve muhafazakâr özellikleriyle maruf halkımızın Tanzimat sonrasındaki 180 yıllık zaman zarfında İngiltere, Fransa, Almanya, Amerika gibi ülkelerle münasebetlerine bakın; ya vassal & senyör ilişkisidir, ya da metres hayatıdır. Ve fakat milliyetçiliğimizden, muhafazakârlığımızdan da kıl kadar eksilme olmamıştır nedense.

1838 Baltalimanı Antlaşması ile 1948 Marshall Yardımı Anlaşması arasında metbuiyet ilişkisi bakımından bir fark yoktur. Veya 2008 AB Müktesebâtı..

Osmanlı saraylarında görev yapan cariyeler arasında has odalık, peyk ve gözde olanların ‘ikbal’ yani Padişahla karı-koca hayatı yaşayan ama genelde çocuk sahibi olmayan ünvana erişmek için yarış vardı. 4 ilâ 6 arasındaki bu maaşlı ikballerin bir tanesi de ‘baş ikbal’ pozisyonuna yükseltilirdi. Şimdilerde diyeceğim ama değil, Atatürk sonrasındaki 70 yılın özeti; Batı’nın padişah olduğu ve bizim de göze girmek için birçok şeyi yaptığımız, roller bakımından da tarihî gerçeklikle ters orantılı bir hâli andırmaktadır.

Ben de dahil olmak üzere milliyetçi-ülkücü camia ile muhafazakâr-İslamcı camia evvelâ ülke içinde Komünizme karşı geliştirdikleri Cihad anlayışını 1979-1989 arası Rusya’nın Afganistan’ı işgaline karşı, 1992-1995 arası Sırbistan’ın Bosna-Hersek’i işgaline karşı, 1994-1996 arası yine Rusya’nın Çeçenistan’ı işgaline karşı hep zinde tuttular; gerek kültürel etkinliklerle ve gerekse sahada çarpışarak.

Hatta dıştan ‘sağ’ olarak adlandırılan bu yapılanmaların ilk kanadı ikincisi olmaksızın 1991-1994 arası Ermenistan’ın Karabağ’ı işgalinde ve 1997, 2001, 2002, 2009, 2013 gibi yıllarda tansiyonu daha da yükselen Doğu Türkistan’daki Çin zulmüne karşı cihadımsı faaliyetler yürüttü.

Yalnız Şair’in “Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihad” dediği gibi bu cihad bir tek Batı’ya sökmedi. Ne Amerika’nın 1991’de Irak’ı ilk işgalinde, ne 2003 ile 2011 arasındaki ikinci işgalinde; ne de 2011’de ABD ve müttefiklerinin hem Libya’da hem de Suriye’de bombardıman ardı iç savaş çıkarmalarında cihad’ın ‘c’si söz konusu olmadı. Hatta her birinde ya yancılık veyahut figüranlık, illâ bir rol kapmaya da çalıştık.

Bu durumu 2013’te Âkil Heyeti’ne cihadın hep Batı ötesi devletlere yönlendirilmesi meyanında “Türk Milletinin imanını Amerika mı kontrol ediyor?” diye sormuş ve 2014’te de “Âlem-i İslâmın imanını İngiltere mi kontrol ediyor?” diye genişleterek yazıya dökmüştük. Ve hatta o yıllardaki bir başka yazıda “Ne güzel iş, yürüyüş kararı gibi Amerika’dan sipariş: “Cihad yapılacak; yap!” demiş idik.

Netice-yi kelâm, Miraç Gecesi Ortadoğu’da Müslümanlar dua ve niyazdayken Amerika, İngiltere, Fransa Suriye’yi bombaladı. Yok kimyasal silahlarmış, yok kıyamet füzeleriymiş, yok diktatörlükmüş; biz bu filmi çok gördük. Hastalığı teşhis eden biri olarak cihad falan beklediğimiz yok da bari bir kınama olsaydı. Afrin Operasyonu’nu başarıyla ama Putin’in aleni, Esad’ın da örtülü desteğiyle tamamlayan bir ülkenin en azından kendi pişmiş aşına su döktürmeyecek sözler söylemesi gerekirdi.

Ne dedik: Destekliyoruz. Nasıl dedik: “Atılan füzeler içimizi serinletmedi; çok az vuruş yapıldı.” Ne demedik: Hukuksuz saldırı, içişlerine müdahale, barışı bozma ve savaşı derinleştirme. Niye demedik: Batı seviciliğimizden, Amerika’yla metres pardon stratejik ortak olmak isteyişimizden.

Bazılarının zihninde Amerika maalesef Allah’tan daha büyük bir yer kaplıyor.

31 Mart Azerbaycan Türklerinin unutulmaz trajedisi – soykırım günüdür

 

 

Mart Soykırımı veya Mart Olayları – 1918 yılının 30 Mart ve 3 Nisan tarihleri arasında Bakü’de ve Bakü quberniyasının çeşitli bölgelerinde, ayrıca Şamahı, Guba, Haçmaz, Lenkeran, Hacıqabul, Salyan, Zengezur, Karabağ, Nahçıvan ve diğer bölgelerde Bakü Sovyeti ve Ermeni Taşnakların Azerbaycanlılara karşı yürüttüğü katliamdır.

Resmi kaynaklara göre soykırımın sonucu 12 bine yakın Azeri katledilmiş, on binlerce insan kayıp düşmüşdür.Artıq 20 yıldır, 31 Mart Azerbaycanlıların Soykırım Günü olarak kutlanıyor.

Üç gün süren katliamda Ermeni silahlıları, Bolşeviklerin yardımıyla Azerbaycanlıların mahallelerine saldırdılar ve çocukları  öldürdüler. Bu dehşetli günlerin şahidi olmuş Kulner soy isimli bir alman, 1925 yılında Bakü olayları hakkında şunları yazmıştır: “Ermeniler Müslüman (Azerbaycanlı) mahallelerine sokularak herkesi öldürür, kılıçla parçalıyor, süngü ile delme-deşik ediyorlardı. Katliamdan birkaç gün sonra, bir  çukurdan çıkarılan 87 Azerbaycanlı cesedlerin kulak, burun kesiği, midesi yırtılmış ve cinsel organları kesilmişdi. Ermeniler çocuklara acımadıqları gibi, yaşlılara da rahm etmemişlerdi. “Genç kadınların diri diri duvara mıxlanması, ermenilerin saldırısından sığınmaya çalışan iki bin kişinin bulunduğu şehir hastanesinin yakıldığı da bu korkunç gerçekler arasındadır.

Erivan quberniyası, Şerur-Dereleyez, Sürmeli, Kars ve diğer alanlarda Azerbaycanlıların katliamının aktif katılımcılarından biri olmuş Ermeni subayı Ovanes Apresyanın anıları üzerine Amerikalı aqronom Leonard Ramsden Hartvill “İnsanlar böyle imişler” adlı kitabı yazmıştır. Ovanes Apresyan kitabın yazarı ile sohbeti sırasında Ermenilerin, İngilizlerin ve Rusların yardımı ile hedeflerine ulaştıklarını kaydederek, sadece Bakü’de Mart katliamı sırasında yirmi beş bin Azeri’nin öldürüldüğünü bildirmiştir.

25-26 Şubat 1992 gecesi Ermeni silahlı desteleri Rus silahlı kuvvetlerinin yardımı ile gerçekleştirdiyi Hocalı soykırımı, insanlık tarihindeki en müdhiş suçlardan biriydi. Azerbaycan hükümeti şu anda Hocalı soykırımı için uluslararası mahkemenin temyizinde çalışıyor.

Ermenilerin ayrılıkçılığı, Azerbaycan’a toprak hak iddiaları henüz tamamlanmamıştır. Bir sonraki hedefi Hakhivan. Ermeni şovenizmi, akne dünyasının gözünde emellerini beyan etmekten çekinmiyor. Hıristiyan düşmanlığının temeli olan batı devletleri hala, Ermenilerin terörist saldırgan niyetlerini kınamakta kararlı görünmemektedir. Vandalizm, ayrılıkçılık, milliyetçilik ve teröra politik-yasal değerlendirme verilmedikce, insanlığın geleceği sürekli tehlikedir.

 

 

Tarih Tekerrürden İbarettir…

  1. 1918’in Mart Soykırımı… – 60 min insanımız şehid oldu… Günahkârlar: Bolşevik Ruslar ve Ermeniler..
  2. 27-28 aprel (nisan) 1920… – vetenimiz işğal edildi ve bu işğal şekil deyişdirerek 70 il davam etdi… Günahkârlar: Bolşevik Rusların emrindeki XI. Qızıl Ordu ve Ermeniler…

III. 1988-1994 savaşları: 40 min şehid esgerimiz-insanımız ve 613 Xocalı şehidimiz var… Torpaqlarımızın 20 faizi işğal edildi. Günahkârlar: Neo-Bolşevik Ruslar ve Ermeniler…

  1. 2-5 aprel 2016’da Ermenistan- Azerbaycan çatışmaları… 100-e yaxın itkimiz var – 92 esgerimiz ve iki vetendaşımız şehid oldu… Günahkârlar: Neo-Bolşevik Ruslar ve Ermeniler…

1918’de öldürülenler yalnız Azerbaycan’da y yaşayan Türkler değildi.

Kafkasya’daki Müslüman nüfusun yaklaşık yüzde 60’ı katl  edilmişdi.

Bu listede Kars, Iğdır, Kerkük, Güney Azerbaycan – Hoy, Selmas ve Urmuda’da yaşayıb katl edilen Müslüman Türkler vardı.

Ağrıları üreyinde hiss etmeyende ölen insanların sayı sadece statistika ve reqem olur…

 

Sayıştay Denetçisi Feyzullah Okumuş’un Şiiri, Azerbaycan Sayıştay Müzesinde Sergilenmeye Başladı

foSayıştay Baş Denetçisi Feyzullah Okumuş tarafından, ”Dağlık Karabağ’daki Hocalı Katliamı” ile ilgili olarak kaleme aldığı şiiri, Azerbaycan’ın Sayıştay Müzesinde sergilenmeye başladı. Aydın Efesi olan ve dünyanın çeşitli ülkelerini fırsat buldukça gezen Okumuş, yurdumuzun çeşitli illerinde görev yaptı. Kocaeli başta olmak üzere bir çok ilde denetim yapan Okumuş, bir süre önce’de  Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcılığı görevinde bulunmuştu. Okumayı ve yazmayı çok seven Feyzullah Okumuş, 2017’nin Şubat ayında kaleme aldığı Karabağ’ı ve Hocalı Katliamını konu alan şiirinde ki  duygularını, ”Tohum Gibi” başlıklı şiirinde şöyle dile getirdi;
 TOHUM GİBİ …


Yıl 1992, günlerden 26 Şubat, yer Hocalı,
Hava biraz soğukça, gökyüzü hafif alacalı.
Sinsice geldi hainler, ölüm kustu silahlar,
Kalleşçe bir katliamla, sona erdi hayatlar.

Düştü yüzlerce genç, tohum gibi toprağa,
Şahadet şerbetin içtiler, kavuştular Allah’a.
Mahşer misali her yer, kan kokuyordu kan,
Kurşun yedi bağrından, canım Azerbaycan!

Bebeklere bile kıydılar, canlı insan yaktılar, 
Kalanlar sürgün gitti, arkalarından baktılar.
Savaşın da adaleti var, fakat sizde ne arar,
Düşen tohumlar biter, tarihten hesap sorar.

613 can gitti o gün, acımadan öldürdüler,
İnsanlık tarihine, kapkara bir leke sürdüler.
Gözü dönmüş katiller, Hocalı’da ölüm kustu,
Bütün silahlar konuştu, ama insanlık sustu.

Hocalım! Dağlık Karabağdaki yaralı yurdum,
Ben senin asaletine, şehadetine vuruldum!
Uzak olsan ne farkeder, iki devlet bir millet,
Şanımız hep yürüsün, baki olsun ilelebet!

F. OKUMUŞ(10.02.2017-Ankara)

Not: Hocalı Katliamında ahirete göç eden şehitlerimize ithaf olunur.sayıştay okumuş

 

kocaeli-okuyor-haber- yusuf ünelHaber Yayın: Kültür ve Sosyal Yayınlar Yönetmeni Yusuf Ünel

TRİPOLİÇE KATLİAMI’NIN 195. YILI

           

 

 

süleyman pekinSrebrenitsa’yı bilirsiniz; Bosnalı Sırpların 21 yıl önce 8.372 kişiyi katlettiği ve belgelerle “II. Dünya Savaşı ’ından sonra insanlığa yapılan en büyük suç” olarak ıspatlanan soykırımı. Ve devamında, 1992-1995 yılları arasında, Avrupa’nın gözü önünde sistematik bir kırıma tâbi tutulan 300 bin Müslüman Boşnak..

Hocalı’yı bilirsiniz; Ermenistan birliklerinin 24 yıl önce Dağlık Karabağ’da 106’sı kadın, 83’ü çocuk, toplam 613 sivilin bir gecede işkencelerle katledildiği çağdaş soykırımı. Ve devamında, 1991-1994 arasında, Rusya’nın da desteğiyle öldürülen binlerce Azerî Türk’ü ve yurtlarından kovalanan 1 milyon mülteci..

1915’i de bilirsiniz; sözde Ermeni Soykırımı denilerek I.Dünya Savaşı öncesinde ve esnasında bölücü Ermeni çetelerinin katlettiği, toplu mezarlarla üstünü örttüğü 1,5 milyon Müslüman Türk.. Ve devamında Kurtuluş Savaşı’ndakileri, sonra Hoybun’u, sonra Asala ve şehit diplomatlarımızı, sonra ‘İkinci Hoybun’ PKK terörünü de bilirsiniz. Ki devamın devamı var.

Peki ya Tripoliçe Katliamı’nı bilir misiniz? 195 yıl önceki 10-11-12 Ekim günlerinde vahşice kırıma uğratılan 40 bin Mora’lı Müslüman Türk’ü hatırlayanımız var mı? Tripoliçe Kadısı Halim Efendi’nin üzerine yağ dökülerek yakıldığını ve isyancı Rum çetelerinin Türk mezarlıklarını altüst edip kemikleri ateşe attığını bilenler beri gelsin.

Ya 1822 Atina Katliamı’nda öldürülen binlerce Türk.. Ya 1823 başında Anabolu Kalesi’nde açlıktan öldürülen, kalanı da doğranan binlerce Müslüman.. Ya Benefşe, Balya, Badra, Argos, Korint, Avarin, Misolongi, Moton, Guston, Fenar, İzdin, İstefe, Eğriboz’da olan-bitenler… Ya Ayvalık, Bülbülce, , Çamlıca, Eşkiros, Hidra, İmroz, İstanköy, İpsara, Nakşa, Sakız, Sisam, Suluca, Salamis, Taşöz, Semadirek, Yunda adalarında yok edilenler…

1821 ile 1838 tarihleri arasında Mora Yarımadası’nda mukim 200 bin Müslüman Türk “Hıristiyanlara huzur! Konsoloslara saygı! Türklere ölüm!” sloganıyla yok edilmiştir. Mora çevresindeki adalarda ise numunelik Türk bırakılmamıştır. Amerikalı tarihçi Justin Mc Carthy, ‘Ölüm ve Sürgün’ kitabında 1821 ve 1922 yılları arasındaki 1 asırlık zamanda 5,5 milyon Müslüman’ın Avrupa’dan sürüldüğünü, 5 milyondan fazlasının da öldürüldüğünü veya benzer nedenlerle öldüğünü söylemektedir.

Kıbrıslı Türk tarihçi Salahî Sonyel’in Belleten’de yayınlanan “Yunan Ayaklanması Günlerinde Mora’daki Türkler Nasıl Yok Edildiler?” makalesinde içinizi kaldıracak detaylar yer almakta: Denizde boğularak öldürülen kadınlar, kayalara çarpılarak canına kıyılan çocuklar, kafası kesildikten sonra kazığın ucuna takılıp gezdirilenler, sistematik tecavüz ve işkenceye uğrayan kadınlar, organları parçalanarak katledilen erkekler vs. gibi..

Doç. Dr. Ali Fuat Örenç’in kaleme aldığı ve Babıali Kültür Yayıncılığı’ndan çıkan 300 sayfalık “Balkanlarda İlk Dram UNUTTUĞUMUZ MORA TÜRKLERİ ve Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan” kitabı da çok kıymetli bir kitap.  195 yıllık bir fener gibi.. Eğriboz’dan Atina’ya, İzdin’den Badracık ve İstefe’ye dek Osmanlı evkafını bile isim isim sıralamış; hani belki hesabını soracak bir İktidar yada Bakanlık çıkar diye.

Ne bileyim; soyadı Mora ve civarıyla ilgili olanlar belki Mora Müslümanları ve Osmanlı Eserleri adına bir vakıf kurarlar. Eğriboz Fatih Sultan Mehmet Camii veya Atina Mustafa Ağa Medresesi Derneği de olabilir. Dışişleri’ne, TİKA’ya, Yurtdışı Türkler Başkanlığı’na ve Yunus Emre Enstitüsü’ne duyurulur.

Lozan mı demiştiniz, Adalar mı demiştiniz? Ya Mora’nın hesabı ne olacak?  Türkiye Cumhuriyeti’nin alamadıkları olmuştur ama Osmanlı’nın verdiklerini de unutmayalım.

“Ah mora nenem, kara nenem ah!”

Vatana çizdiği tablolarla bakan ressam

pervane memedli Eşref Heybetov ressamdır. Çektiği eserlerin çoğu Azerbaycan’a, Türk dünyasına adanmıştır. Kataloglarda eserlerinin adı Bakü ve Karabağla başlar. Almanya’da yaşıyor. Almanya’dan önce ise Rusya’da yaşayıb.Azerbaycana sık sık gelir, doğduğu İşerişeherdeki eski siteyi, kıyısında büyüdüğü denizi görmek için. Darıhmağa vakti olmuyor. Her yıl dünyanın bir birinden farklı yerlerinde eserleri sergilenir. Çoh zaman da bu mekana ayağı ilk çarpan Azerbaycan türkü oluyor. Ressam olmaya, Vatanı, edebiyatı çok sevdiğine göre kendini iki kişiye borçlu sayıyor. Onda kitaplara, kültüre ilgi yaratan bunun için ise elinden geleni esirgemeyen beyin cerrahı olan babalığı Surhay Ahundova ve Azerbaycan’da adı efsanelerde dolaşan ressam Settar Behlulzadeye. Settar Behlulzade ona renkler, çizgiler bir de onlardan doğan hisler, duygular dünyasının sırrını anlattı. Sürekli gökyüzüne bakıp, yetmediyi sevgilisin gözlerini mavi ummanlarda arıyan, gözyaşlarını bağrında açtığı oyuğa akıtan kocaman ağaca yağmur selinin içinden bakan ressamdan çok şey öğrendi. Sonraları Azerbaycan’a uzaktan bakıp yaşamak düştü kısmetine. Ama kendisinin dediği gibi cismi Almanya’da, ruhu Azerbaycan’da, fikirleri ise Rusya’da olur. Böylece Bakü-Moskova-Berlin üçgeninde, yolayırıcında yaşıyor.Ama bu ne Bermuda üçgeni ne de üç yolayırıcıdır, bu belki de yollar kavşağı..    Eşref Heybetov Cenevre’de BM Sarayı’nda, Romanya Cumhurbaşkanı sarayında, NATO’nun ikametgahında, Ürdün kral sarayında, Lüksemburg hersoqunun ikametgahında, Vatikan Bürosu sarayında gibi Malta’nın, Hindistan’ın önde gelen salonlarında sergileri düzenlenen ilk azerbaycanlı ressamdır.

1951 yılında Azerbaycan’ın Bakü şehrinde doğan Heybetov, A. Azimzade Ressamlık Yüksekokulu’nda, Tiflis Ressamlık Akademisi’nde ve Bakü Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde eğitim aldı. Azerbaycan, Almanya, İsviçre, Belçika, Malta, Rusya, Türkiye ve birçok ülkede resimleri sergilendi. Aynı zamanda akademisyen olan sanatçının sanat üzerine yazdığı yüzü aşkın yazı çeşitli dillerdeki (Türkçe, Rusça ve İngilizce) dergi ve gazetelerde yayımlandı. Çeşitli televizyon kanalları için dört uzun metrajlı film çalışması yürüten ressamın resimlerinden bazıları, uluslararası resim kataloglarında yer aldı. Sanatçı ayrıca UNESCO Ressamlar Federasyonu, SSCB ve Rusya Ressamlar Birliği, Rusya Şarkiyatçılar Birliği, Almanya Bakü Derneği, Almanya Uluslararası Cengiz Aytmatov Vakfı üyesidir.
20 yıldır Almanya’da yaşayır.Ondan geri 15 yıl Moskova’da yaşadı. Orada «Bakı» toplumunu kuranlardan olup. Moskova’dan köçenden orada yaşayan arkadaşları ünlü ressam Tahir Salahov ünlü Azerbaycanlı yazar Cengiz Hüseynov ve b. özlüyor.
Bakü’de Sanat Enstitüsünü bitirdikten sonra ünlü Halk ressamı Tahir Salahovun yardımıyla Moskova’ya gitti. 1980 yılında Moskova’da Olimpiyat kutlanıyordu. Bu sırada spor kompleksleri ve belirli binaların üzerine mozaiklerle çalışıyordu. 1981 yılında Moskova Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde ilk sergisi olur.Serginin yapılması o yıllarda üniversitede öğretim üyesi olan bugünkü Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in girişimi ve yardımıyla olur. Cengiz Aytmatovla uzun yıllar dostluk etti. O.Lüksemburqda Büyükelçi çalıştığı zamanlar bu şehirde birkaç kez sergileri olmuştu. Ünlü Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov onun yaratıcılığına yüksek fiyat vererek deyib: “Eşref’in eserlerinde Doğu’nun eski gelenek ve Batı’nın modern plastikası organik şekilde birleşir. Bu da seyrçini düşünmeye zorlar ”
Eşref Heybetov yetenekli, iyi tanınmış Azerbaycan ressamıdır, kendi sanatında Azerbaycan levhalarını, doğasını, geleneklerini ve kültürünü yansıtır. Eserlerinin katalog sıralanması ülke hakkında belirli fikir oluşturur: “Abşeron motifi”, “Azerbaycan kendinin bir günü”, “Merhaba, Azerbaycan”, “Azerbaycan dağları”, “Bakü ve bakılılar”, “Eski Bakü”, “Şuşa Camii”, “Hocalı katliamı “,” Karabağ manzarası “,” Gelin “,” Sarvan “.
Eserlerinin çoğu yağlı boya ve grafik üslubdadır. Eskizler bazında Nepal’de Tibet motifleri konusunda halı dokundu. Bu bizim Doğu halılarının nahışlarından farklıdır. 2010 yılında Frankfurt’ta Alman nağıllarına kopyalarını ve iki kitabı olarak yayımlandı.
Son yıllar Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ona ev verdikten sonra Bakü’ye sık sık geliyor. Menzil çektiği eserlerle beraber uzun Yıllar gezdiği ülkelerden getirdiği sergi ve suvenirlerle baş-başa. 600 civarında eser ve sergi içeren bu üçotaqlı konut küçük müzeni hatırladır…Burada İtalaiyadan getirilmiş çoklu porselen gelincik ve maskeler, Hindistan’dan her çeşit hediyelik eşya ve Doğu ülkelerinden çeşitli silah koleksiyonu var.
Eşref Heybetov der ki, “Frankfurt’ta” Dünya kültürü “(Weltkulturen Muzeum) müzesi var. Ben gelecekte Bakü’de da böyle bir müzenin olmasını istiyorum. Ev-muzeyimi devlete hediye etmek niyyetindeyem.Vetenden kenarda yaşayan soydaşlarımız Azerbaycana her geldiğinde bir hediye getirse, Azerbaycanda da bele bir müze ola bilir. ”
Söz yok ki, küçük müzenin en değerli eserleri Eşref Heybetovun manzara, natümort, peyzajları, eserleridir. Onun çalışmalarının baş konusu Azerbaycan ve onun tarihi, gelenekleridir. Yılın büyük kısmını Almanya’da ve Moskova’da geçiren ressamı ümumtürk ölçekli konular da maraqlandırır.Dünyanın “renkler ve barış elçisi” ne dönüşmüş ressam sergilediği eserlerinin dili ile vatanı Azerbaycan’ı kamuya yöneltmektedir
ressam1Ressamın hobilerinden biri de kitap yazmaqdır.Harici ülkelerde basılmış yüze yakın makale yazarı hazırda “Zaman ve tesadüfler” adlı kitap üzerinde çalışıyor. Dokuz bölümden oluşan bu kitap bir anı -hatire türünde olup hayatında buluştuğu ilginç ve tanınmış kişiler hakkında fikirleri ve seyahat ettiği ülkeler hakkında materyaller yer alacak.

 

Konuşarak Zafer Kazanılmaz

alptekin cevherliHerkes barış ister, huzur ister. Kimse kavgadan ve savaştan hoşlanmaz. Ama savaşlar da hayatın bir gerçeğidir.
Hangi zafer vardır ki; konuşularak, lafla kazanılsın?
Bunu Türkçe’mizde “Lafla peynir gemisi yürümez” olarak anlatırız.
1990’lı yılların başından beri Ermenistan tarafından Azerbaycan topraklarının yaklaşık 1/5’i işgal altında tutuluyor.
Ve 1,5 milyonu aşkın savaş mağduru Müslüman Türk, “Kaçkın” adıyla Bakü’deki kamplarda, öz yurtlarına yani Karabağ’a dönecekleri günü bekliyor.
Azerbaycan’ın bağımsızlığının ilk yıllarında Rus ordusunun da desteğiyle Ermenistan kuvvetleri Karabağ başta olmak üzere Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal etmişti. Bir yandan İran, bir yandan Rusya ve bir yandan da Ermenistan’ın ablukasında kalan Azerbaycan, politik kargaşaya da düşünce ateşkesi kabul etmek zorunda kalmış, ancak BM ve AGİT tarafından Karabağ’ın Türk toprağı olduğu ve Azerbaycan’a ait olduğu defalarca hukuken tescil edilmişti.
O günlerden bugünlere köprülerin altından çok sular aktı. Ne o zamanki “Aman maazallah karşımıza Kızılordu çıkarsa ne yaparız?” diyen Demirel var. Ne de cepheden tankları çekip Bakü’de darbe yapmaya kalkan vatan hainleri…
Bugün Rusya’ya rest çeken bir Türkiye ve petrol zengini bir Azerbaycan var.
Ermenistan ise gittikçe azalan nüfusu ve tükenmiş gücü ile 1990’lı yıllarını mumla arıyor.
Ama bunlara rağmen her 24 Nisan’da dünya çapında Ermeni soykırımı yalanlarını allayıp pullayıp önümüze koymayı da ihmal etmiyorlar.
Hatta öyle ki, Türkiye’de hükümetin her şeye rağmen uzattığı dostluk elini kanlı ellerinin tersiyle itecek kadar da küstah tavırlarını sürdürüyorlar.
Üstüne üstlük, nüfusu 1,5 milyona düşmüş olan Ermenistan’ın 300 bin vatandaşı da Türkiye’de kaçak işçi olarak çalıştığı halde bu nankörlüğü yapmaktan da geri kalmıyorlar. Kimi çocuk bakıcısı, kimi, hayat kadını, kimi inşaat işçisi vs. olarak para kazanıp ülkelerinin ekonomisine Türkiye üzerinden katkı yapıyorlar. Soran olduğunda da kendilerini Gürcü, Rus veya Türkçe bilenleri de Azerbaycan Türk’ü olarak tanıtıyorlar. Ne diyelim nankörlüğün bu kadarına da ‘pes doğrusu’ denir…
Gelelim şu andaki Karabağ’daki çatışma ortamına…
Ermenistan kuvvetlerinin tacizini değerlendiren Azerbaycan ordusu birkaç saat içerisinde Ermenistan ordusuna ciddi zayiat verdirdiği gibi 1 yerleşim birimini ve 5 stratejik tepeyi geri aldı.
Elbette BM, AGİT, AB, ABD, Rusya, İran aklınıza kim gelirse, “Dur kardeşim ne yapıyorsun. Savaşla bu devirde sorunlar çözülür mü, gel sulh içinde hallederiz” deyip, Azerbaycan ordusunun ilerleyişini durdurdular.
Durdurdular durdurmasına da, Hatay hariç; hangi Türk devleti şimdiye kadar sulh ile topraklarını geri alabilmiştir?
Operasyonu 1 gün daha uzatıp, Karabağ’ın önemli bir kısmını kurtarabilme imkânı varken, 1 köy ve 5 tepeyle yetinilmesi doğru mudur?
Bu hal, Türkiye’nin de Kıbrıs konusunda düştüğü durumu anımsatıyor.
1. Kıbrıs Barış Harekâtında ufak bir bölgeyi kurtardıktan sonra ateşkesi kabul eden Türkiye, 40 bin askerini dar bir alanda yığmak zorunda kalmış ve ciddi anlamda hedef büyütmüş ve büyük bir riske girmiştir. Bu arada Rumlara ve Yunanlılara hazırlık yapma imkânı sağlanmıştır.
2. Kıbrıs Barış Harekâtı ile de bugünkü sınırların biraz fazlasına ulaşılmıştır.
Netice olarak ateşkes ile birlikte Kıbrıs’ın tamamına garantör olmamıza rağmen sadece 2/5’ine sulh getirebilmişizdir. Ve 1974’ten beri Türkiye her ortamda bu sorun ile ilgili olarak kendini anlatmak zorunda kalmış ve iradesiz davranmasının bedelini hep önüne çıkarılmakta olan bir Kıbrıs sorunuyla ödemektedir.
Şu anda Türkiye Azerbaycan’a 2’nci harekât öncesi şu yardımı kesinlikle yapmaldır: “Türkiye’de bulunan çalışma çağındaki 300 bin Ermenistan vatandaşının Karabağ’daki Ermeni işgali bitene kadar asla Ermenistan’a dönüşüne izin verilmemelidir. Bu 300 bin kişi çalışma çağında olup, ülkelerine geri döndüklerinde silah altına alınarak derhal Azerbaycan Türk Ordusunun karşısına çıkarılacaklardır. Buna asla izin veremeyiz. Ama savaş bittikten sonra bir tane bile kalmayacak şekilde bütün Ermenistan vatandaşlarını geri göndermemiz gerekir.
Azerbaycanlı kardeşlerimize de tavsiyemiz, yarım barış olmaz.
Karabağ’ın tamamını bir seferde alın ve ‘zaten’ dünya ile sürekli uğraşmak zorunda kalacağınız için bari değsin!

HA KARABAĞ, HA KARAMAN

    

 

 

            süleyman pekinHer ikisi de Oğuz / Türkmen diyarıdır. Malazgirt Savaşı sonrası her iki diyarının Türkleştiği vakittir. 11’nci yüzyılın III.çeyreğinden 21’nci yüzyılın ilk çeyreğine kadarki 9,5 asırlık zaman..

Dede Korkut Hikâyelerinden Oğuzname’ye, Selçuklu tarihi başlangıcından Osmanlı tarihi bitişine kadar Karabağ & Karaman coğrafyalarının bölünmez kültürel bütünlüğü söz konusudur.

19 ve 20’nci yüzyıllardır Rusların Ermenileri Karabağ, Revan ve Nahcivan’a göçürterek Türkiye ile Azerbaycan arasında tampon bir Ermenistan kurma faaliyetleri.

Revan, IV.Murat’ın ikinci meşhur seferine çıktığı Revan.. Revan, Kaçar Türklerinin hanlık kurduğu Revan.. Revan; Farsların İrevan, Ermenilerin Erivan adını taktıkları Revan..

Karabağ’ın da Erivan olmamasıdır mücadele, geçen yüzyıldaki oldu-bittilerin ve acıların tekrar yaşanmamasıdır. Anadolu’nun ortasındaki Karaman ili büyüklüğünde bir diyarın Kafkasya’nın ortasında ve dünyanın gözü önünde hapır hupur yutulmamasıdır bütün iş.

Biz ki I.Dünya Savaşı sonrasında çifte cumhuriyet kurmuşuz. Mondros Mütarekesi sonrası bir İzmir’imizin Yunanlılarca işgali için miting yapmışız, bir de Azerbaycan’ınımızın tanınması için.

Atatürk’ün ‘Fikirlerimin Babası’ dediği Ziya Gökalp’in “ Türkleşmek – İslamlaşmak – Muasırlaşmak (Çağdaşlaşmak) ” üçlemesiyle kurduğumuz iki devlet vardır; biri biziz, diğeri can Azerbaycan. Azerbaycan Bayrağındaki üç renk; mavi-kırmızı-yeşil işbu üç kavramı simgelemektedir.

90’ların başlarında canlı şahidi olduğumuz Rus destekli Ermeni zulmünün faturasıdır 1 milyon kaçgın (mülteci) ve Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarının 5’te birinin Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen işgal altında kalması.

Hankendi, Laçin, Kelbecer, Şuşa, Hocalı, Fuzuli, Ağdam, Cebrail, Hocavend, Tartar, Kubadlı, Askeran, Zengilan, Mardakert; ha Karabağın’ın ilçeleri ha Karaman’ın.. Yunan’ı, İtalyan’ı, Fransız’ı, İngiliz’i Anadolu’dan çıkardık attık da Ermeni’yi mi Karabağ’dan sökemeyeceğiz?!

Kaybettiğimiz Birinci Cihan Harbi’nin sonunda Kafkas İslam Ordusu’yla Ermenileri ve dış destekçilerini Azerbaycan’dan atmayı bildiğimiz gibi Karabağ’ın Azatlığını da yakında göreceğiz inşallah.

Nuri Paşa başta olmak üzere 1 asırdır emeği geçenlerden ve başta Bakü Muharebeleri’nde şehit olan 1130 Mehmetçiğimiz olmak üzere 1 asırdır Türk vatanlarının bütünlüğü, Türk Milleti’nin dirliği için şehadet şerbeti içenlerden Allah razı olsun.

Son 2 gündeki şehitlerimiz olan 15 Azerbaycan Türkü ile 13 Türkiye Türkü’ne ve öncekilere minnet duygularıyla Mevlâ’dan rahmet diliyorum. Talış Köyü, Seysulan ve Lala Tepe’deki azatlığın tüm Karabağ’ı sarıp sarmalaması niyazıyla..

 

“Karabağ’da talan var
Beni derde salan var
Çek bayraktar bayrağın
Gözü yolda kalan var”

 

Başkan Mengene’den Ramazan Bayramı Kutlama Mesajı

Bayramların, Birlik ve beraberlik, hoşgörü ve milletçe kaynaşma günü olduğunu ifade eden Büyük Osmanlı Eğitim Ocakları Derneği Gençlik Kolları (GENÇ BOSEDER) Genel Başkanı Şener Mengene Ramazan Bayramı dolaysıyla bir kutlama mesajı yayımladı.

çin1Bayramların, Birlik ve beraberlik, hoşgörü ve milletçe kaynaşma günü olduğunu ifade eden Büyük Osmanlı Eğitim Ocakları Derneği Gençlik Kolları (GENÇ BOSEDER) Genel Başkanı Şener Mengene Ramazan Bayramı dolaysıyla bir kutlama mesajı yayımlayarak, bayramların; birlik ve beraberliğimizin pekiştiği, milli ve dini duyguların, inançların, örf ve adetlerin hatırlandığı, uygulanıp sergilendiği, bir toplumda millet olma şuurunun şekillendiği ve kuvvetlendiği günler olduğunu belirtti.
Mesajında, Ramazan ayı boyunca yaşanan birlik, beraberlik, kardeşlik ve yardımlaşma duygularının yaşamın her anında ve her alanında sürdürülmesini temenni eden Başkan Mengene; “Gelenek ve göreneklerimizin kuşaktan kuşağa aktarılmasına vesile olan bu özel günlerin sevincini ve coşkusunu, hayatımızın her anına taşıyabilmek için daha çok çaba göstermeli, toplumsal yapımızı güçlendiren bayramların getirdiği barış, huzur, kardeşlik ortamının değerini iyi bilmeliyiz. İslam dünyasında zulme uğrayan kardeşlerimizin de en kısa zamanda huzur ve refaha kavuşması için bu bayram dolayısıyla dua edelim. Suriye, Irak, Filistin, Cezayir, Mısır, Libya, Bosna Hersek, Kosova, Arakan, Kırım, Çeçenistan, Doğu Türkistan, Karabağ, Keşmir, Filipinler, Afganistan, Somali, Nijerya ve Orta Afrika gibi mazlum ve mağdur coğrafyaları ve Müslüman kardeşlerimizi unutmayalım.

şener mengene

Bu duygu ve düşüncelerle, milletimizin ve İslam Âleminin Ramazan Bayramını en kalbi duygularımla kutluyor, hep bir arada, sevgi dolu ve huzurlu nice bayramlar geçirmek dileğiyle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum” dedi.

“Özgecan Aslan Parkı” Mecliste Oylandı

 özge2

Mersin Büyükşehir Belediye Meclisi Mart ayı toplantısı 1. Birleşimi gerçekleşti.

Kongre ve Sergi Sarayı’nda Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’ın başkanlığında gerçekleşen Meclis Toplantısı’na, Tarsus’un Azerbaycan’daki kardeş şehri olan Xetai şehrinin Valisi Razim Memedov, Belediye Başkanı Teymur Manadov ve beraberindeki heyet de konuk olarak katıldı.

Büyükşehir Belediyesi’nin gündem maddesinin ilk sırasında, Tarsus’ta hunharca öldürülen Özgecan Aslan’ın adını yaşatmak için, Yenişehir ilçesi Adnan Menderes Bulvarı üzerinde yer alan parkın, ‘Özgecan Aslan’ olarak değiştirilmesi ile ilgili teklif oy birliği ile kabul edildi.

26 Şubat 1992 tarihinde Ermeniler tarafından Azerbaycan’ın Karabağ Özerk Cumhuriyeti’ne bağlı Hocalı kentinde, Azeri Türkleri’ne yapılan katliamın kınanması ile ilgili teklifin görüşülmesi oy birliği ile kabul edildi.özge

“BÜYÜKŞEHİR GIDA BANKASI KURUYOR”

 Büyükşehir Belediye Meclisi’nde, Mersin Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı’na bağlı Sosyal Yardım Şube Müdürlüğü bünyesinde, ihtiyaç sahiplerine yardım yapmak amacıyla, Gıda Bankacılığı’nın hayata geçirilmesi ile ilgili teklif oy birliği ile kabul edildi. Projenin amacı hakkında bilgi veren Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, “40 personelimiz Mersin genelinde her haneye girerek yoksulluk raporu çıkaracak. Kriterler de puanlamaya göre yapılacak. Maddi durumu en kötü olan aileden başlanarak, sıralama yukarıya doğru çıkacak. 250 puan yükleyerek ihtiyaç sahiplerine vereceğimiz kartla vatandaşlarımız, oluşturacağımız bu Gıda Bankası’ndan ücretsiz olarak, verdiğimiz puan ölçüsünde alışveriş yapabilecek. Önemli olan bu işin içine siyaset karıştırmamak. Bu büyük bir vebal. Hiçbir ayırım yapmadan belediyemizin gücü yettiği ölçüde ihtiyaç sahiplerimize bu konuda destek olacağız” dedi.

KÜLTÜR PARK’TA ÇAY BAHÇELERİ YIKILIP YENİ DÜZENLEME YAPILACAK

 Mersin Yenişehir Kıyı Dolgu Alanı Kültürpark üzerinde yer alan, yıkılıp yeniden yapılması amaçlanan çay bahçesi, lokanta, sergi üniteleri, idari yapılar vb. kullanımlar için tip projelerin geliştirileceği, mevcut sorunlara tekrar mahal vermemek adına alanın bütünü için uygulamaya rehberlik edecek nitelikte hazırlanacak kentsel tasarım ve peyzaj uygulama projesi ile açık ve yeşil alan düzenlemelerinin yönlendirilmesi amacıyla İdarece hazırlanan Kıyı Dolgu Alanı İmar Planı Değişikliği ile ilgili teklifin görüşülmesi oy birliği ile kabul edildi.

oylama