Etiket arşivi: İyi

Koray Aydın’ın ‘Liderimiz Bahçeli’ gafına MHP’den ilk tepki

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, İYİ Partili Koray Aydın’ın ‘Liderimiz Devlet Bahçeli’ gafıyla ilgili konuştu.

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın’ın dün Meral Akşener ile görüşmesinin ardından yaptığı “Liderimiz Devlet Bahçeli” gafına MHP’den ilk tepki geldi. CNN Türk’ün haberine göre, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, yaşananlar üzerine “İçeride kumpas mı kuruldu? Açıklasınlar. Yuhalayanlar liderimizi mi yoksa Koray Aydın’ı mı yuhaladılar? Buna ilişkin de açıklama yapılmasını bekliyoruz? Bu soruların cevabı verilmelidir. Bu gaf karşısında iştahla gülenlerin konuya açıklık getirmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

NE OLMUŞTU?

İYİ Parti Genel Başkan Yardımıcısı Koray Aydın, dün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile ikna görüşmesi yaptıktan sonra partililere, Meral Akşener’in göreve yeniden döneceğini açıklamak üzere mikrofon başına geçti. Ancak Aydın konuşmasında bir gafa imza attı. Aydın konuşmasında, “Pazartesi günü saat 15’te sayın liderimiz Devlet Bahçeli …” dedi. Koray Aydın yaptığı gafın farkına varıp daha sonra Meral Akşener olarak düzeltti. Ancak İYİ Partililer “Devlet Bahçeli” ismini duyunca yuhalamalara başlamıştı.

KASKİ, Hakkında Yapılan Asılsız Suçlamalara Açıklık Getirdi

 İyi Parti Milletvekili Adayları ve İl Başkanı tarafından Cumhuriyet Başsavcılığı’na  yapılan suç duyurusunda kurumun, Bank Asya’da hesabında parası olduğuyla ilgili yapılan açıklamalar üzerine, KASKİ tarafından açıklama yapıldı. Söz konusu suç duyurusunda KASKİ ile ilgili ifadeler son derece çirkin, yalan ve iftiradan ibaret olduğu belirtilirken, açıklamada şu ifadelere yer verildi: 

İyi Partililer tarafından yapılan suç duyurusunda, KASKİ’nin yüksek miktarda parasının Bank Asya’da tutulduğuna dair yalan beyanda bulunulmuş ve üstelik ‘Herkesçe bilinmektedir’ şeklindeki kelime oyunuyla yalana toplum da ortak edilmeye çalışılmıştır. Kayseri halkı ve aziz milletimiz kurumumuzun hiçbir terör örgütüyle yan yana getirilemeyeceğini bilir; ancak KASKİ’nin tertemiz suyunu bulandırmak isteyenlerin yalanını yüzüne vurmak gerektiği de ortadadır.

Söz konusu partinin milletvekili adayları ve il başkanının ifade ettiği gibi KASKİ Bank Asya’ya hiç para yatırmamıştır.

Hal böyleyken yapılan suç duyurusundaki ifadeler seçimlerin hemen öncesinde oy uğruna atılan iftiralardan ibarettir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Millet İttifakı partilerinin Seçim Beyannameleri üzerine eleştiriler-2 Dış Politikalar

 

 

Haluk DURAL

DPT Eski Uzmanı

 

 

 

24 Haziran’da yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine sayılı günler kaldığında Millet İttifakının üç ana partisi; CHP 226 sayfalık Seçim Bildirgesi, İYİ parti 138 sayfalık Milletimizle Sözleşme, Saadet Partisi ise 19 sayfalık Türkiye Vizyonu adıyla seçim beyannamelerini yayınladılar.

 

Bu makalemizde Millet İttifakının üç partisinin seçim beyannamelerinde Dış Politika hakkındaki görüşleri irdelenecektir.

 

 

Dış Politika

 

1- Cumhuriyet Halk Partisi

 

DIŞ POLİTİKA: İSTİKRAR VE İTİBAR, sayfa 118-127

 

Türkiye’nin dış politikası dört unsur üzerine oturtularak geliştirilecektir:

 

  • Yurttaşlarımızın adalet, güvenlik, huzur ve refahını gözeten bir dış politika,
  • Uluslararası hukuka saygılı ve değerlere dayalı bir dış politika,
  • Tarihi birikim, coğrafi konum ve kültürel çeşitliliğin zenginliği ile donanmış çoğulculuğa dayalı bir dış politika,
  • Tüm dünya ile bütünleşen, bölgesel ve küresel iş birliğini güçlendiren, katılımcı bir dış politika.

 

Bunun için ülkemizin Balkanlar’da, Karadeniz’de, Kafkasya’da, Orta Doğu’da ve Doğu Akdeniz’de güvenilir ve öngörülebilir bir komşuluk politikası geliştirmesi esastır.

 

Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü, Filistin sorununun adil çözümü, Mısır ile diplomatik ilişkilerimizin yeniden gereken seviyeye yükseltilmesi ana hedeflerimizdir.

 

Türkiye’nin bölgesinde geliştireceği barışçı ve yapıcı ilişkiler Batı dünyası ile arasının açılmasının da önüne geçecek, Türkiye yeniden kendi coğrafyası ile Batı dünyası arasında medeniyetler ittifakının güçlü bir odak noktası haline gelecektir.

 

Bu yolla Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle ve içinde yer aldığı ya da yer almak için müzakereler sürdürdüğü NATO, AGİT, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği gibi örgüt ve kuruluşlarla ilişkileri de yeniden normalleşecektir.

 

CHP’nin dış politika tercihi açık ve net olarak; Atatürk’ün Balkan Paktı, Sadabat Paktı gibi bölgesel ittifaklardan ve başta Sovyetler Birliği ve İran ile kurulan sağlam ilişkilerle tahkim edilmiş tarafsız ve dengeli dış politikası yerine, 21. Yüzyılda dünyanın jeopolitik eksenin Avrasya’ya kaydığı bir dönemde, Avrasya gerçeğinin adı bile anmayan, tamamen NATO (ABD) ve AB eksenli “BATICI” bir tehcihtir.

 

 

AVRUPA

 

  • AB ile bozulan ilişkileri ve zayıflatılan üyelik perspektifini onaracağız. Tam üyelik hedefimizi sosyal demokratik ilkeler ışığında güçlü ve kararlı şekilde yeniden tesis edeceğiz.

 

AB ile ilişkileri bozan taraf AB’nin kendisidir. Bugüne kadar Türkiye’yi AB üyesi yapmayacaklarını yüzlerce kez açıklamışlardır. Üyelik görüşmelerinden vazgeçilmelidir.

 

  • AB ile ilişkilerimizde halkımızın refahını artırmak amacıyla gecikmiş vize serbestisini, tarım desteklerini ve bilimsel iş birliğini ön plana alan etkin müzakereler yürüteceğiz.

 

AB ile vize serbestisi sağlamak mümkün değildir. Doğru tavır, AB ve İsviçre gibi AB üyesi olmayan ancak Türk vatandaşlarına AB vizesi uygulayan bütün ülkelere, mütekabiliyet çerçevesinde aynı şartlarla vize uygulamaktır.

 

  • Üreticilerimizin ve çalışanlarımızın çıkarlarına hizmet etmeyen Gümrük Birliği uygulamalarını düzelteceğiz.

 

AB’ye üye olmadığı halde Gümrük Birliği anlaşması imzalamış tek örnek Türkiye’dir. Yunanistan bile tam üye olduktan sekiz sene sonra gümrük birliğine geçmiştir.

 

Ekonomik güçleri eşit veya dengede olmayan ülkeler arasında serbest ticaret sadece zayıf ülkenin sömürülmesine hizmet eder. Bu nedenle Gümrük Birliği andlaşması derhal iptal edilmelidir.

 

  • Avrupa ile ilişkilerde ülkemize göç etmiş olan Suriyelilerin insan haklarını hiçe sayan bir anlayışla koz olarak kullanılmasına son vereceğiz.

 

Avrupayı düşünmek yerine, ülkemizdeki Suriye’li göçmenleri kendi ülkelerine göndermek esas ilke olmalıdır.

 

ABD

 

  • ABD ile ilişkilerimizi karşılıklılık ve güven çerçevesinde yürüteceğiz.

 

Büyük Ortadoğu Projesi-BOP çerçevesinde, ülkemizden toprak kopartarak Kürdistan kurmayı hedefleyen, yıllardır PKK terörüne silah, mühimmat, ikmal veren ve kuzey Suriye’de 30 bin kişilik PKK ordusu kuran ABD ile ilişkileri ABD hasmane düzeye taşımıştır, bu ülke ile ilişkileri güven çerçevesinde yürütmek çok safiyane bir yaklaşımdır.

 

  • ABD ile stratejik ve askeri ilişkilerle sınırlı olmayan, başta ekonomik, bilimsel ve kültürel etkileşime açık yeni ortaklıklar tesis edeceğiz.

 

ABD ile tartışmalı askeri ilişkilerimiz olmakla beraber, ilişkilerimiz hiçbir zaman stratejik değildir ve olmamıştır, dünyadaki yeni jeopolitik gelişmeler karşısında bundan sonra da olmayacaktır.

 

Kıbrıs Barış Harekâtımızdan sonra Türkiye’ye silah ambargosu koyan ABD, bugün de üretim ortağı olduğumuz ve 100 dolayında sipariş verdiğimiz F-35 Müşterek Taarruz Uçağının Türkiye’ye teslimi konusunda ambargo tehdidinde bulunmaktadır. Türk Ordusunun silah envanterindeki ABD’nin baskın durumundan hızla kurtulmak için tedarikçileri çeşitlendirmek gereklidir.

 

  • Konjonktürel, bölgesel ve uluslararası gelişmelere göre değil, ortak değer ve çıkarlara göre kalıcı bir iş birliği yapacağız.

 

ABD ile hiçbir ortak değerimiz olmadığı gibi Kürdistan kurmak için ülkemizden toprak talep etmekte olan ABD ile milli çıkarlarımız tam bir çatışma halindedir. Devletler arasındaki ilişkiler, CHP’nin yukarıdaki tesbitlerinin tam tersine, konjontürel, bölgesel ve uluslararası gelişmeler, diğer bir deyişle değişen jeopolitik tercihlere göre sadece milli çıkarlar gözetilerek kurulur.

 

CHP, ülkemizdeki ABD askeri varlığının ve özellikle Malatya’daki Kürecik Radarının, İncirlik Üssünün kapatılması, Türkiye’yi öncelikli hedef haline getiren İncirlik’teki 50 dolayında B61 model atom bombasının tahliye edilmesi konularında hiçbir görüş belirtmemektedir.

 

CHP’nin ABD ile ilişkiler konusundaki yaklaşımı, ABD’nin bütün düşmanca yaklaşımlarına karşılık, Türkiye’yi ABD’nin uydusu haline getirmek için verilmiş bir taahhüttür. Diğer bir deyişle BOP Eş Başkanlığına talip olunduğunun beyanıdır.

 

RUSYA FEDERASYONU

 

  • Rusya Federasyonu’yla ekonomik ve ticari ilişkileri tek taraflı olmayan ve şahsi çıkarlara dayanmayan şekilde geliştireceğiz.
  • Türk iş insanlarının Rusya ve Avrasya Ekonomik Birliği’ndeki girişimlerini destekleyecek, sorunlarını çözmek için gerekli mekanizmaları kuracağız.
  • Rusya ile enerji ticareti ve güvenliği konularında şeffaf ve sürdürülebilir ilişkiler kuracağız.
  • Ukrayna ile Rusya arasındaki gerilimin çözülmesi için dönemsel olmayan, tutarlı ve barışçıl politikalar yürüteceğiz.
  • Kırım’da Tatarların haklarının korunması konusunda ısrarlı olacağız.

 

Rusya Federasyonu ile ilişkiler konusu oldukça sığ ve yüzeysel ele alınmıştır. Özellikle ABD silah ambargosunun yeniden gündemde ısıtıldığı bu günlerde, Rusya’dan alınacak S-400 yüksek irtifa hava savunma füze sistemleri, Irak’tan sonra Suriye’yi işgal eden ve PKK ordusu kuran ABD’nin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit ettiği ortamda, Rusya ile ilişkilerin daha farklı düzeyde ele alınması, Astana ve Soçi süreçleri, bu çerçevede Türkiye, Rusya, İran arsındaki işbirliğine ilişkin bir görüşü bulunmaması, CHP’nin Türkiye’yi dış ilişkilerinde ABD’ye çıpalamaktan ibarettir.

 

 

YUNANİSTAN

 

  • Ege Denizi’ni iki halk arasında ayrıştırıcı bir engel değil, dostluğu artırıcı ve birleştirici bir fırsat olarak göreceğiz.

 

Yunanistan Ege Denizi’ni iki halk arasında engel olarak görürken, dostluk yerine düşmanlık yaparken böyle romantik yaklaşımlar sadece Yunanistan’ı cesaretlendirir ve azdırır.

 

  • Ege Denizi’nde yaşanan sorunları ikili görüşmeler yoluyla, hakkaniyet ilkesine göre çözmeye çalışacağız.

 

Yunanistan Türkiye karasuları içindeki, tapuları Türklere ait adalara asker çıkartıp, silahla işgal ederken, Yunanistan’ı görüşmeler yoluyla çözüme ikna etmek mümkün değildir. Adalarımızı işgal edenlere aynı şekilde cevap verilmezse, hiçbir zaman çözüme ulaşılamaz.

 

KIBRIS SORUNU

 

  • Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla, KKTC’nin ve Kıbrıslı Türklerin kazanılmış haklarını koruma ve iki toplumun siyasal eşitliğini sağlama hedeflerini gözeteceğiz.
  • Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki gücünü artıracak ve Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının adil bölüşümünü sağlayacağız.
  • Kıbrıslı Türkleri ekonomik yaptırım ve uluslararası ambargolara karşı desteklemeye devam edeceğiz.
  • KKTC’nin iç işlerine müdahale edilmesine izin vermeyeceğiz.
  • KKTC’nin anayasal kurumlarıyla karşılıklı saygı ve eşitlik çerçevesinde iletişim kuracağız.

 

Kıbrıs konusunda 1974 Barış Harekâtı ile gerçekten barış sağlanmış, Türk toplumunun can ve mal güvenliği sağlanmıştır. Bu durumu bozacak; iki toplumlu, iki bölgeli federal bir cumhuriyet dışında hiçbir çözüm olmadığı net olarak söylenmeli, Türkiye’nin garantörlük haklarını zedeleyecek her türlü girişime karşı çıkılmalı, Güney Kıbrıs Rumlarının bütün Kıbrıs’ın tek meşru devleti olarak AB tarafından tanınmış olması reddedilmeli, dost ve kardeş ülkelerin KKTC’nin bağımsızlığını tanımaları teşvik edilmeli, aksi girişimler halinde KKTC’nin ilhak edileceği ilan edilmelidir.

 

BALKAN ÜLKELERİ

 

  • Demokrasiyi, kültürel çoğulculuğu ve ekonomik refahı aynı anda hedefleyen bir yaklaşımla, Balkanlardaki tüm ülkelerle dostluk ve iyi komşuluk ilişkilerini ilerleteceğiz.
  • Balkan tarihine bakışta dinsel ve etnik radikalizme hizmet eden hamasi söylem ve yaklaşımlara prim vermeyeceğiz.
  • Balkanlarda yaşayan akraba topluluklarının, bulundukları ülkelerde eşit yurttaşlar olarak yaşayabilmesi için çalışacağız.

 

Suriye’ye yapılan ABD güdümlü saldırlar ve kuzey Suriye’de ABD tarafından kurulan PKK ordusunun güney sınırlarımızı tehdit etmesi nedeniyle Türkiye’nin güvenlik kaygılarını öne alarak uyguladığı askeri harekâtlar ile ABD çıkarları çatıştığı için Türkiye’nin NATO’dan dışlanması açıkça dile getirilmektedir. NATO genişlemesi ile Türkiye’ye sınırdaş bütün Balkan ülkeleri hem AB ve hem NATO üyesi olup, ABD bu ülkelere askeri üsler kurmuştur. Bu ülkelerdeki Türk azınlıkların hakları ısrarlı şekilde korunurken, ülke güvenliği için NATO üyesi olmayan Bosna, Sırbistan ve Makedonya ile ittifaklar kurulmalıdır.

 

KAFKAS ÜLKELERİ

 

  • Rusya, Kafkasya ve Hazar havzasının enerji kaynaklarının Batı’ya aktarılmasında Türkiye’nin bir transit koridor olması için çalışacağız.
  • Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunları çözme çabası içinde olacağız.

 

Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizler tarafından kurulan, Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile kara bağlantılarını kesen ve Mustafa Kemal’in “Kafkas Seddi” diye tanımladığı Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan bugün yine ABD’nin hedefindedir. Türkiye hiçbir zaman Gürcistan ve Ermenistan’da ABD etkinliğine müsaade etmemelidir.

 

Ermenistan kendi anayasasından Doğu Anadolu illerimiz üzerindeki toprak talebinden ve sözde Ermeni soykırımı iddialarından vazgeçmedikçe, Ermenistan ile her türlü temas kesilmelidir.

 

ORTA DOĞU VE DOĞU AKDENİZ

 

  • Bölge merkezli dış politika yaklaşımından yola çıkarak, kurucu üyelerinin İran, Irak, Suriye ve Türkiye olacağı “Ortadoğu Barış ve İş Birliği Teşkilatı”nı (OBİT) kuracağız.

 

Düşünülen Ortadoğu Barış ve İş Birliği Teşkilatı iyi düşünülmüş bir girişim olmakla beraber katılımcıları açısından eksiktir. Önerilen Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye ek olarak OBİT’e Azerbaycan, KKTC ve en önemlisi Rusya Federasyonu kurucu; Pakistan, Hindistan ve Çin gözlemci üye olmalıdır.

 

  • Orta Doğu’da Arap Baharı sonrasında başarısızlığı tescil olan yanlış politikaları terk ederek; maceracılıktan, kibirden, fırsatçılıktan, mezhepçilikten ve hamasetten uzak bir dış politika anlayışı benimseyeceğiz.

 

  • Bölgede her türlü terör örgütüyle kararlılıkla mücadele edeceğiz. Terörle mücadelede, BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarına uyacağız.

 

Bölgedeki terör örgütleriyle mücadele edebilmek için terör örgütlerini kimin kurduğunu, kimin silah ve ikmal desteği verdiğini, bu ülkelerin ABD liderliğindeki İngiltere, Fransa, İsrail ve Almanya olduğunu açıkça ifade etmeden, bu ülkelere Türkiye’de sağlanan askeri kolaylıkları sonlandırmadan, kurulacağı düşünülen OBİT ile işbirliği yapmadan terörle mücadele etmek mümkün değildir.

 

SURİYE’DE SAVAŞIN SONA ERDİRİLMESİ

 

  • Dost Suriye halkının esenliğini ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamaya dönük bütün uluslararası barış girişimlerini ve BM Suriye Özel Temsilcisi’nin çalışmalarını destekleyeceğiz.

 

Derhal Suriye’deki meşru merkezi hükümet ile temas kurulmalı, Şam’a büyükelçi gönderilmeli, öncelikle Astana ve Soçi süreçlerine Suriye ve Irak’ında katılması sağlanarak, hukuki çözüm bu girişim eliyle sürdürülmelidir.

 

  • Suriye’de barışçı çözüm sonrasında ülkemizde geçici koruma altındaki Suriyeliler arasında dileyenlerin mağdur edilmeden, aşamalı olarak, güvenli bir biçimde ülkelerine geri dönüşünü sağlayacağız.

 

Ülkemizdeki Suriyeli mültecilerinden dileyenlerin değil, tamamının ülkelerine dönmesi sağlanmalıdır.

 

İSRAİL VE FİLİSTİN SORUNU

 

  • Dış politika yaklaşımımızda Filistin sorununun, İslami radikalizme ve antisemitizme savrulmadan ve insan haklarına saygılı bir biçimde ele alınmasını sağlayacağız.
  • Filistinlilere vizeyi kaldıracağız.

 

Filistin ile ilgili politikalarda, Filistin’in KKTC’yi tanıması için baskı yapılmalıdır.

 

  • Mavi Marmara Anlaşması’nı iptal edeceğiz.

 

İsrail ile askeri ve ekonomik anlaşmalar kamuoyuna açıklanmalı ve iptal edilmelidir.

 

IRAK

 

  • Irak’ı oluşturan tüm unsurlarla eşit ve iyi ilişkiler kuracağız.

 

Irak’ı oluşturan unsurlar ile eşit ve iyi ilişkiler kurmak, Barzanistanı tanımak demektir. Bu ise ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi-BOP çerçevesinde Türkiye’den de toprak kopartarak kurmak istediği Kürdistan’ın oluşumuna destek vermek, Irak’ın ülke bütünlüğünün dağıtılması yardımcı olmaktır. Devletler arası ilişkiler, egemen devletlerin meşru ve merkezi yönetimleriyle kurulur.

 

  • Irak topraklarından Türkiye’ye herhangi bir tehdidin yöneltilmesine olanak verilmemesi için girişimlerde bulunacağız.

 

İRAN

 

  • İran’la yapılan enerji anlaşmalarını yurttaşlarımızın çıkarlarını gözetecek şekilde yeniden ele alacağız.

 

İran’a uygulanan Amerikan ambargosunun Türkiye-İran ilişkilerini zedelememesi için iki ülke arasındaki ticarette dolar yerine ulusal paraların kullanılmasına geçilmelidir.

 

UZAK DOĞU

 

  • Uzak Doğu’nun dinamik ekonomileri olan Çin, Japonya, Hindistan ve Endonezya ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştireceğiz.
  • Girişimcilerimizin Çin ve Uzak Doğu’daki yatırımlarının çeşitlenmesi için turizm, bilim, akademi ve teknoloji alanlarında bölge ülkeleriyle iş birliği kuracağız.

 

Programda özellikle Çin ve Hindistan için ayrılan bölüm çok sığ ve yetersizdir. 2017 sonu itibariyle Satınalma Gücü Paritesi (Purchesing Power Parity) cinsinden Çin dünyanın en büyük ve Hindistan ise ABD’den sonra üçüncü büyük ekonomik gücüdür. Bu nedenle bu iki ülke ile her alandaki ilişkiler geliştirilmeli, özellikle Çin tarafından açıklanan “Bir Yol Bir Kuşak” projesi içinde etkin şekilde işbirliği yapılmalıdır.

 

Türkiye Şangay İşbirliği Örgütü-ŞİÖ’ye üye olmak yönünde girişimlerde bulunmalıdır.

 

 

2- İYİ Parti

 

Dünyada Ve Bölgemizde Barışı Hedefleyen Güçlü Dış Politika, Huzurlu Türkiye, sayfa 42-44

 

DIŞ POLİTİKA

 

91- Milli, İtibarlı, Barış Odaklı ve Gerçekçi Bir Dış Politika Anlayışını Benimseyeceğiz.

 

Türkiye’nin tarihten gelen kazanımları, coğrafyasının zenginlikleri, stratejik ve jeopolitik konumu, siyasal gerçekçilik zemininde değerlendirilerek hazırlanan dış politika anlayışı; Türkiye’nin egemenlik haklarının ve çok boyutlu menfaatlerinin korunması esasına dayandırılacaktır. Bu bağlamda Partimiz, ülkemizin milli güç unsurlarının gerçekçi bir analizinden hareketle “milli bir dış politika” uygulayacaktır.

 

Büyük Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” düsturu temelinde, uluslararası hukuku esas alan, caydırıcı, dengeli, barışçı, etkin, akıllı, kararlı, saygın, güvenilir, istikrarlı, gerçekçi, sadece sorunların çözümünü değil krizlerin önlenmesini de hedefleyen, sonuç odaklı ve çok yönlü bir dış politika izleyeceğiz. Türkiye’yi dış politikada yalnızlıktan kurtaracağız. Ülkemizin son zamanlarda dini-mezhepsel ve toplum mühendisliği yaklaşımlarıyla içine çekildiği “Ortadoğululaşma” yanlışına son vereceğiz.

 

Çevre komşularımızla, bölge ülkeleriyle dostluk, iyi komşuluk ve iş birliği ilişkileri oluşturacağız, bu suretle bölge ve dünya barışına katkı sağlayacağız.

 

Batı ile köklü ve kurumsal ilişkileri olan ülkemizin bu ilişkileri daha da ileri götürülürken, politik, ekonomik, finansal, kültürel ve askeri olarak dünyanın yeni sıklet merkezi haline gelen Asya-Pasifik bölgesi ülkeleriyle olan ilişkilerimizin çok boyutlu olarak ve karşılıklı çıkar temelinde geliştirmesine önem vereceğiz.

 

Programda özellikle Çin ve Hindistan için ayrılan bölüm çok sığ ve yetersizdir. 2017 sonu itibariyle Satınalma Gücü Paritesi (Purchesing Power Parity) cinsinden Çin dünyanın en büyük ve Hindistan ise ABD’den sonra üçüncü büyük ekonomik gücüdür. Bu nedenle bu iki ülke ile her alandaki ilişkiler geliştirilmeli, özellikle Çin tarafından açıklanan “Bir Yol Bir Kuşak” projesi içinde etkin şekilde işbirliği yapılmalıdır.

 

 

92- Taraf olduğumuz ikili ve çok taraflı uluslararası antlaşmalara, kurucusu veya üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlardaki sorumluluklarımızı ahde vefa ilkesine uygun olarak yerine getireceğiz.

 

Taraf olduğumuz ikili ve çok taraflı uluslararası antlaşmalara, kurucusu veya üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlardaki sorumluluklarımızı ahde vefa ilkesine uygun olarak ve milli çıkarlarımızı gözeterek yerine getireceğiz. Komşu, müttefik ve ortaklarımızın da Türkiye’ye karşı ahdi yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda kararlı, ısrarlı ve takipçi bir tavır sergileyeceğiz.

 

Bahse konu olan ikili ve çok taraflı uluslararası andlaşmalar ile kurucusu veya üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlar açıkça sayılmalı, Türkiye’ye karşı ahdi sorumluluklarını yerine getirmeyen komşu, müttefik ve ortaklarımızın kimler olduğu ve hangi sorumluluklarını yerine getirmedikleri açıkça ifade edilmelidir. Devletler arası ilişkilerde “Mütekabiliyet” esas alınmalıdır.

 

95- AB ile müzakere sürecini hızlandıracağız.

 

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin Türkiye için olduğu kadar Avrupa Birliği için de önemli olduğunu düşünmekteyiz. Mevcut tam üyelik süreci karşılıklı çıkarlara hizmet etmemektedir. Sağlıklı bir ilişki zeminine oturmuş Türkiye-AB ilişkileri sadece iki taraf açısından değil, Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar ve Doğu Akdeniz için de önem taşımaktadır. Bu çerçevede, İYİ Parti İktidarı ile birlikte AB ile müzakere sürecini hızlandıracağız.

 

Müzakere sürecinde tarafların karşılıklı çıkarlarını temsil edeceğiz, doğru ilişki zemininin oluşturulmasını sağlayacağız.

 

AB ile ilişkileri bozan taraf AB’nin kendisidir. Bugüne kadar Türkiye’yi AB üyesi yapmayacaklarını yüzlerce kez açıklamışlardır. Üyelik görüşmelerinden vazgeçilmelidir.

 

AB’ye üye olmadığı halde Gümrük Birliği anlaşması imzalamış tek örnek Türkiye’dir. Yunanistan bile tam üye olduktan sekiz sene sonra gümrük birliğine geçmiştir.

 

Ekonomik güçleri eşit veya dengede olmayan ülkeler arasında serbest ticaret sadece zayıf ülkenin sömürülmesine hizmet eder. Bu nedenle Gümrük Birliği andlaşması derhal iptal edilmelidir.

 

97- Bölgesel sorunların çözümünde komşularımızla yakın işbirliği yapacağız.

 

Bölgede barışını korumak, iş birliği fırsatlarını arttırmak, saldırmazlık ve iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmek üzere içişlerine müdahale etmeksizin bölgenin sorunlarına sahip çıkacağız. Bölge ülkelerinin kendi çözüm süreçlerini oluşturmalarına katkıda bulunacağız, bu ülkelere yakın ve uzak coğrafyalardan gelecek dış müdahaleleri önlemek, barış güven ve huzur ortamını sağlamak üzere bölge ülkeleri ile yakın işbirliği içinde çalışacağız.

 

Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye ek olarak Azerbaycan, KKTC ve en önemlisi Rusya Federasyonu kurucu; Pakistan, Hindistan ve Çin gözlemci üye olacağı bölgesel bir ittifak kurulmalıdır.

 

Yeraltı kaynakları konusunda bölge ülkeleri ile birliktelikler oluşturacağız ve enerji arz güvenliği konusunda ulusal çıkarlar çerçevesinde ortak hareket edeceğiz.

 

98- Kıbrıs Milli Davamızdır.

 

Kıbrıs konusu Türkiye için bir Millî Davadır. Ada’daki Türk varlığının bekası, Türkiye’nin millî güvenliği ve Türkiye ile Yunanistan arasında Lozan Barış Antlaşmasıyla kurulmuş bulunan hassas stratejik dengelerle doğrudan ilgilidir.

 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında karşılıklı saygıya dayanan samimi ilişkilerin ve iş birliğinin “tek millet iki devlet” anlayışıyla yürütülmesini Partimiz için esas kılacağız. KKTC ile Ekonomi, Savunma, Güvenlik ve İş birliği Anlaşması yapılması Kıbrıs politikamızın hedefi arasında yer alacaktır.

 

Partimiz, Kıbrıs Rum tarafının, Ada’nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türk halkının doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını göz ardı eden, Kıbrıs’ın etrafındaki hidrokarbon kaynaklarında araştırma faaliyetlerinde bulunmasına karşıdır. Kıbrıs Rum Yönetiminin bu tek yanlı faaliyetlerinin ve Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’ne tecavüz teşkil eden hareketlerinin önlenmesi için karalılıkla çalışacağız.

 

Kıbrıs konusunda 1974 Barış Harekâtı ile gerçekten barış sağlanmış, Türk toplumunun can ve mal güvenliği sağlanmıştır. Bu durumu bozacak; iki toplumlu, iki bölgeli federal bir cumhuriyet dışında hiçbir çözüm olmadığı net olarak söylenmeli, Türkiye’nin garantörlük haklarını zedeleyecek her türlü girişime karşı çıkılmalı, Güney Kıbrıs Rumlarının bütün Kıbrıs’ın tek meşru devleti olarak AB tarafından tanınmış olması reddedilmeli, dost ve kardeş ülkelerin KKTC’nin bağımsızlığını tanımaları teşvik edilmeli, aksi girişimler halinde KKTC’nin ilhak edileceği ilan edilmelidir.

 

99- Türkiye’nin Ege’deki haklarının korunmasında ve ihlâllerin önlenmesinde kararlı davranacağız.

 

İki devlet arasındaki sorunların diyalog ve müzakere yöntemleriyle çözümlenmesi için iyi niyetle ve samimiyetle çalışacağız.

 

Aynı uluslararası örgüt ve ittifaklar içinde olunmasına rağmen, uluslararası hukuk ve anlaşmaların temel hükümlerine aykırı davranışlarla Türkiye Cumhuriyeti’nin haklarını ve egemenliğini ihlal eden yaklaşımlar karşısında Türkiye’nin Ege’deki haklarının korunmasında ve ihlâllerin önlenmesinde kararlı davranacağız.

 

Yunanistan Ege Denizi’ni iki halk arasında engel olarak görürken, dostluk yerine düşmanlık yaparken böyle romantik yaklaşımlar sadece Yunanistan’ı cesaretlendirir ve azdırır.

 

Yunanistan Türkiye karasuları içindeki, tapuları Türklere ait adalara asker çıkartıp, silahla işgal ederken, Yunanistan’ı görüşmeler yoluyla çözüme ikna etmek mümkün değildir. Adalarımızı işgal edenlere aynı şekilde cevap verilmezse, hiçbir zaman çözüme ulaşılamaz.

 

101- Küresel Terörle Mücadelede Uluslararası toplum ile işbirliği halinde hareket edeceğiz

 

Küresel anlamda terörle mücadele bugün uluslararası ilişkilerde ve ülkelerin dış politikalarında çok önemli bir yer işgal etmektedir. Savaş ve iç çatışmalar nedeniyle yaşanan dış göçler de dünya barışını tehdit eder hale gelmiştir. Bu göç eğilimlerinin perde arkasında ortaya çıkan insan, silah ve narkotik kaçakçılığı gibi vakıalar da sorunla mücadelenin sadece ulusal değil uluslarası alanda da sürdürülmesini gerekli kılmaktadır. Dış göçlerin önlenmesinde gerekli tedbirleri alacağız ve uluslararası iş birliğini geliştireceğiz.

 

Küresel ve bölgedeki terör örgütleriyle mücadele edebilmek için terör örgütlerini kimin kurduğunu, kimin silah ve ikmal desteği verdiğini, bu ülkelerin ABD liderliğindeki İngiltere, Fransa, İsrail ve Almanya olduğunu açıkça ifade etmeden, bu ülkelere Türkiye’de sağlanan askeri kolaylıkları sonlandırmadan, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye ek olarak Azerbaycan, KKTC ve en önemlisi Rusya Federasyonun kurucu; Pakistan, Hindistan ve Çin gözlemci üye olacağı bölgesel bir ittifak kurulmadan özellikle bölgemizde terörle mücadele etmek mümkün değildir.

 

 

3- Saadet Partisi, sayfa17

 

Saadet Partisi tarafından Türkiye Vizyonu adıyla yayınlanan 19 sayfalık seçim beyannamesinde dış politika konusu oldukça yüzeysel işlenmektedir.

 

Ülkemizde ve Bölgemizde Barış ve Sükûneti Sağlayacağız.

 

Saadet iktidarında komşularımızla ilişkilerimizde barış esas olacaktır. Şahsiyetli bir dış politika takip edilecektir.

 

AB ile masaya oturulup ilişkilerimiz yeniden ele alınacaktır.

 

AB ile ilişkileri bozan taraf AB’nin kendisidir. Bugüne kadar Türkiye’yi AB üyesi yapmayacaklarını yüzlerce kez açıklamışlardır. Üyelik görüşmelerinden vazgeçilmelidir.

 

AB’ye üye olmadığı halde Gümrük Birliği anlaşması imzalamış tek örnek Türkiye’dir. Yunanistan bile tam üye olduktan sekiz sene sonra gümrük birliğine geçmiştir.

 

Ekonomik güçleri eşit veya dengede olmayan ülkeler arasında serbest ticaret sadece zayıf ülkenin sömürülmesine hizmet eder. Bu nedenle Gümrük Birliği andlaşması derhal iptal edilmelidir.

 

D-8 etkin hale getirilecektir.

 

2009 yılında 8 islam ülkesi arasında kurulan Gelişen-8 ülke kuruluşu etkin olmamıştır. Değişen dünya şartlarında yeniden etkin olması mümkün değildir.

 

Ülkemiz “Büyük Ortadoğu Projesi”nin bir parçası olmaktan kurtarılacaktır.

 

Çok doğru bir önlemdir.

 

Karadeniz havzasındaki ülkelerin ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi ve teşkilat (KEİB) içinde Türkiye’nin etkinliği arttırılacaktır.

 

Romanya ve Bulgaristan’ın NATO’ya ve AB’ye katılmaları, Ukrayna ve Gürcistan’da ABD’nin tezgâhladığı “turuncu devrimler” nedeniyle Karadeniz Ekonomik İş Birliği-KEİB etkinliğini yitirmiştir. Rusya’ya karşı Romanya ve Bulgaristan’a Amerikan üsleri kurulduğundan KEİB’in artık etkin olma şansı yoktur.

 

Karadeniz, Akdeniz ve Ege Denizi kıyılarımızda ve havzasında yabancı ülkelerin savaş gemileri bulundurması engellenecektir.

 

Çok doğru bir önlemdir.

 

 

SONUÇ

 

Millet İttifakı partilerinin seçim beyannamelerindeki dış politika konularının en temel ortak noktası, kelime dağarcıklarında “emperyalizm” diye bir kelimenin olmamasıdır.

 

CHP’nin seçim beyannamesindeki dış politika tercihi açık ve net olarak; Atatürk’ün Balkan Paktı, Sadabat Paktı gibi bölgesel ittifaklardan ve başta Sovyetler Birliği ve İran ile kurulan sağlam ilişkilerle tahkim edilmiş tarafsız ve dengeli dış politikası yerine, 21. Yüzyılda dünyanın jeopolitik eksenin Avrasya’ya kaydığı bir dönemde, Avrasya gerçeğinin adı bile anmayan, tamamen NATO (ABD) ve AB eksenli “BATICI” bir tehcihtir.

 

Muharrem İNCE farkı:

 

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Sayın Muharrem İnce, 30 Mayıs günü Sputnik Haber Ajansında yayınlanan söyleşisinde “seçimleri kazanması halinde Moskova’yla ilişkileri güçlendireceğini, Türkiye’nin Rusya’yla askeri ve enerji alanındakiler de dahil tüm anlaşmaları uygulamaya devam edeceğini söyleyerek Suriye krizinin Rusya ile yapılacak işbirliğiyle daha kolay çözülebileceğini belirterek” dış politika konusunda CHP’nin seçim beyannamesinin çok ötesinde daha gerçekçi ve doğru dış politika tercihlerini açıklamıştır.

 

Sayın Muharrem İnce’nin açıklamalarının satır başları şöyledir:

 

Soğuk Savaş’tan sonra Rusya ile Türkiye arasında birçok alanda işbirliğinin geliştiğini vurgulayan İnce;

 

“Bu ilişkilere Batılı ülkelerle olan ilişkilere alternatif gözüyle bakmak, bir köşeye itmek veya bunları bir yarışa dönüştürmek doğru değil. Bunun kimseye faydası olmaz. Rusya ile iyi komşuluk ilişkileri geliştirmek, Türkiye’nin geleneksel dış politikası. Bu politikadan geri adım atılması halinde, özellikle de Suriye’de gördüğümüz gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkar. İyi komşuluk ilişkilerini, dostluk ve ortak çıkar temelini güçlendirecek, birbirimizi daha iyi anlamaya çalışacağız. Ben her zaman Rusya ile ilişkilerin güçlendirilmesinden yana olacağım.”

 

İnce: Türkiye’nin S-400 alıp almamasına Amerikalılar karışamaz

 

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın alması karşısında baskıya maruz kalması konusunu değerlendiren İnce, konuyla ilgili tutumunu şu sözlerle anlattı:

“Bir anlaşma imzalandıysa, bundan caymak söz konusu olamaz. Genelkurmay Başkanlığımız bu silahın ülkemiz için gerekli olduğu kararını aldıktan, anlaşma imzalandıktan sonra bu konunun tartışılacak bir yanı olmaz.”

 

İnce: Esad’la da görüşürüm

 

İnce, iktidara gelmesi halinde Şam ile ilişkileri yeniden canlandırmayı isteyip istemediği sorusuna, “Rusya ile birlikte Suriye krizi ve bununla bağlantılı sorunları çok daha hızlı ve kolay çözebiliriz. Rusya ve Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana. Ben cumhurbaşkanı olduğumda, hemen Şam’a büyükelçi göndereceğim” yanıtını verdi.

 

İnce, “Suriye’de Kürt oluşumları destekleyen ve Fethullah Gülen’i iade etmeyen ABD’yle ilişkilerin normalleştirilmesi için adım atacak mısınız?” sorusuna karşılık, “Türkiye ile ABD arasında biriken sorunları çözeceğiz. Gülen’in iadesi iki ülke arasındaki suçluların iadesine yönelik anlaşma çerçevesinde talep edilecek. Müzakere yoluyla çözülemeyecek hiçbir konu yok. ABD ile ilişkilerimizi normal seyrine getirmek, her şeyden önce bölgemizdeki siyasi öngörülebilirliği arttıracak, risk ve beklenmedik sürprizleri azaltacak. Bu herkesin yararına olacak, buna Rusya da dahil. Bunun için Türkiye ile ABD arasındaki güvensizlik faktörünün üstesinden geleceğiz. Ülkemizin çıkarları doğrultusunda hareket edeceğiz” ifadelerini kullandı.

 

‘AB’YE ÜYELİK İÇİN GEREKENLERİ KARŞILAYACAĞIZ’

 

Cumhurbaşkanı olması halinde, AB’ye üyelik için çaba göstermeye devam edeceklerini kaydeden İnce, “AB’ye üyelik müzakerelerinde en yakın zamanda tüm talepleri karşılayacağız. AB’ye tam kapsamlı üyelik istiyoruz. Türkiye’nin bir organizasyon olarak AB’ye katkıları var. Onu dışarıda tutmanın ne AB üyesi ülkelere ne de Türkiye’ye faydası var” dedi.

 

İnce, NATO’ya Türkiye’nin NATO’ya üyeliği konusunu tartışma konusu etmeyeceklerini de söyledi.

 

‘ABD’NİN İRAN’A KARŞI POLİTİKASI DOĞRU DEĞİL’

 

İnce, ‘Türkiye’nin İran’a karşı politikası nasıl olacak? ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?’ sorusunu da yanıtladı.

 

İnce, “Komşularımızla savaş istemiyoruz. ABD’nin İran’a karşı politikasını hem bölgedeki denge hem bizim çıkarlarımız açısından doğru bulmuyorum. ABD, İran, Türkiye ve Suriye’yi zayıflatma yoluyla bölgedeki sorunları çözemez. Bölgedeki sorunların çözülmesi için buradaki ülkelerin güçlü ve istikrarlı olması gerekiyor” dedi.

 

‘KÜRT SORUNU İÇİN EYLEM PLANIM VAR’

 

İnce’den Kürt sorununa ‘3B formülü’: Barışacağız, büyüyeceğiz, bölüşeceğiz

Kürt sorunun çözülmesi için de bir eylem planı olduğunu söyleyen İnce, şöyle devam etti:

“Kürt sorununun çözümü için bir eylem planım var. Zira çözüm çıkmaza girdi, terör var. Terörü bitirinceye kadar bu sorunu nihai olarak çözmek çok zor. Bu sorun demokrasi ve özgürlükle ilgili bir sorun. Türkiye’nin önünde bu iç meselesini çözmek için bir engel yok.”

 

İYİ Parti’nin dış politika konusundaki tercihleri genel bir çerçeve içinde tanımlanmış olup, Büyük Ortadoğu Projesi-BOP, Suriye’deki ABD destekli PKK ordusu varlığı ve Suriye konusunda Astana ve Soçi süreçleri, Rusya ile askeri ve ticari ilişkiler, S-400 yüksek irtifa hava savunma füze sistemi alımı, Avrasya’ya açılım, Çin ile ilişkilerin geliştirilmesi gibi konularda neredeyse somut hiçbir şey söylememektedir.

 

 

Saadet Partisi’nin seçim beyannamesinde ise “Büyük Ortadoğu Projesi” ile “Karadeniz, Akdeniz ve Ege Denizi kıyılarımızda ve havzasında yabancı ülkelerin savaş gemileri bulundurması engellenecektir.” şeklindeki doğru tesbitlerin dışında hiçbir şey bulunmamaktadır.

 

Esas şaşkınlık yaratan husus ise, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtını, Saadet Partisinin öncülü olan Milli Selamet Partisi ve CHP koalisyon hükümetinin yapmış olması gerçeğine karşılık, Saadet Partisinin seçim beyannamesinde Kıbrıs konusunda tek bir kelime bile bulunmamasıdır.

* * *

Karaçay’ın gözü ile Türkiye’de son durum

50 yıllık göçmenlik geçmişimde anavatan Türkiye ile ‘eşten vatan’ (eşimin vatanı) Hollanda arasında, bazen otomobil, bazen de uçak ile yüzü aşkın yolculuk yaptım. Macera dolu yolculuklarımın birinde 12 eylül ihtilaline rastladım. Bir Hollanda TV kurumu için, ‘Ceremeyi çeken çocuklar’ isimli 5 serilik bir dökümanter  hazırlıyorduk. Ünlü yapımcı Henk Bernard ve kamera ekibi ile Mersin’e gelmiştik. Serinin müzik işini verdiğimiz Sabit Gürses’e bir bölümde başrol vermiştik. Sabit Gürses ile Toroslarda bir köyde söyleşi yapmıştık.

Mersin’de kaldığımız süre içinde TV yayınlarını birlikte izlediğimiz deneyimli yapımcı ve haliyle politika uzmanı Henk Bernard bana, ‘Bak İlhan, birkaç gün içinde burada ihtilal olacak’ demişti. Ertesi gün, bana yardımcılık yapan Ergür Dinçkal ile otomobil ile yola çıktık.
Akşam vardığımız Edirne’de konakladık. Sabah erken yola çıktığımız zaman, yol üzerindeki manavlardan birinin önünde durduk.  Elektrikler kesilmişti ve çok karanlıktı. Otomobilden inmek için kapıyı açar açmaz, çok sert bir ‘Devam et, durma’ komutu duydum. Elinde mavzer olan askerdi komutu veren. ‘Hayırdır kardeş’  diye sorduğum asker, ‘İhtilal oldu’ yanıtını verdi.  Kapıkule sınır kapısına geldiğimiz zaman işlem yapılmıyordu. Sınırda çıkış yasağı vardı. Beni komutana götürmelerini rica ettim. Götürüldüğüm komutana TRT için çalıştığımı ve Hollanda televizyonuna program yapmak için Türkiye’de olduğumu söyledim. Sağ olsun, komutan çıkış için özel izin verdi.
Hayatımda ilk defa, torpilden yararlanmak için TRT adını kullanmıştım.

12 Eylül ihtilali öncesi ülkemiz tam bir felaket içindeydi. Her gün onlarca gencimiz anlamsız bir sağ sol kavgası yüzünden ölüyordu. Her tarafta bombalar patlıyordu. Bizim evin yakınındaki yazlık sinemamızın önünde bir bomba patlamış ölü ve yaralılar olmuştu. Yani sokağa çıkmaya cesaret edilemiyordu. Bu durumun özellikle planlanmış olduğunu iddia edenler olduğu gibi, sağ sol kavgasının düzmece olmadığını iddia edenler vardı. Bu iddialar hala da geçerliliğini koruyor.

1960 ihtilali de öyle. İhtilal olduğu zaman 18 yaşındaydım. Siyasi bir tartışmaya girmek istememe rağmen ifade edeyim ki, 1950-1960 arasında yaşananlar demokrasiden yoksundu. İşin ilginç tarafı, ABD’nin ülkemiz üzerindeki etkinliği bizi rahatsız ediyordu. Öyle ki, Mersin’de bir Türk polisi ile Amerikalı asker inzibat elleri coplu birlikte devriye geziyorlardı. Bu durumdan rahatsız olduğumuz için, biz de gençler olarak Amerikalı askerlere gördüğümüz yerde saldırıyorduk. Biz o askerleri Mersin’de denize atamadık ama İstanbul Dolmabahçe’de onları denize atan bir gençlik vardı. 1960 ihtilalinde haklılık payı var idiyse de, sonradan yapılan duruşmalardaki köpek-bebek davaları da saçmaydı.

Geçmişteki ciddi iki ihtilali yaşamış biri olarak şunu söyleyebilirim ki, ihtilaller hiç de kurtarıcı olmuyor. Sonuçta demokrasiyi yeniden kurmak için antidemokratik kurallar işliyor.

Günümüzdeki Türkiye’ye gelince:
Bu konuda ben siyasi bir analiz yapmayacağım. Çeşitli görüş ve düşüncelere yer vereceğim.
Özellikle yurtdışında yapılan açıklamalarda, ülkemizde demokrasinin iyi işlemediği yönünde suçlamalar devam ediyor. Yurt içinde ise, bu konuda ikiye ayrılmış bir toplum var. Mevcut yönetimden memnun olanlar var olduğu gibi, hiç memnun olmayan ve hatta duruma isyan edenler de var. Gittiğim her yerde, sabah yürüyüşlerinde konuştuklarımla, jimnastik yaptığım yerlerde konuştuğum herkes, Türkiye’nin içinde bulunduğu ortamdan şikayet ediyor. Bu sabah jimnastik yaptığım 12 kişiyle konuşurken şunu söyledim: ‘Bakın, burada 12 kişiyiz. Yönetimi beğenen bir tek kişi bile yok. Konuştuğum herkes yönetimden şikayetçi. Peki bu yönetime oy veren yüzde 50 nerede?’
Bazıları bu sözlerimden dolayı alındılar ve şöyle cevap verdiler: ‘İlhan bey, burası Mersin. Burada ve özellikle sizin bulunduğunuz alanlarda, yönetimi destekleyecek bir kişi bulamazsınız. Köylere gidin, Anadolu’ya girin. O zaman mevcut yönetim hakkındaki övgüleri görür ve duyarsınız.’

24 Haziran’da yapılacak olan seçimlerin analizini yapmak da çok zor. Mersinliler’i dinlediğim zaman, muhalefetin bu seçimleri kazanacağı inancının hakim olduğunu görüyorum. Recep Tayyip Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı adaylığı için rakip olanlar arasında, en güçlü rakibin Muharrem İnce olduğunu anlamamak mümkün değil. İş birinci turda bitmezse, ikinci tura kalacak olan Muharrem İnce’nin, HDP de dahil, tüm muhalifler tarafından desteklenmesi halinde kazanabileceği görüşünde olanlar var.
Meclis seçiminde ise, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi (SP) ve Demokrat Parti’nin (DP) ittifakının çoğunluğu sağlamaya yetmiyeceği inancının yanında,. HDP’nin de desteği ile çoğunluğun sağlanabileceği görüşü hakim., Ancak,  İYİ Parti’nin HDP yardımına sıcak bakmadığı da bir gerçek.

Seçim öncesi ve sonrası için senaryo yazanların haddi hesabı yok.

Recep Tayyip Erdoğan’nın, seçimi kaybetse dahi gitmeyeceği iddiası, en büyük rakibi Muharrem İnce’ye de soruldu. İnce, ‘Özal nasıl gittiyse, Demirel nasıl gittiyse Erdoğan da gider’ yanını verdi.
Peki, ‘Ya gitmezse’ diyenlere de bazıları şu cevabı veriyorlar.
‘Recep Tayyip Erdoğan, seçimi kaybettiği halde gitmezse, dış güçler birlik olurlar ve zorlarlar. Bu zorlamaya rağmen yine de gitmezse, Erdoğan’ı göndermek için zor kullanırlar.. Bu zorlamalar arasında, Saddam’a yapılan ve Kaddafi’ye yapılanlara benzer zorlamalar olabilir.’
Tüm Türk dünyası gibi ben de şahsen bunu düşünmek bile istemiyorum. Sorunun o raddeye gelmesi, sağduyulu düşünen hiç kimsenin kabul edemeyeceği kadar ciddi. Recep Tayyip Erdoğan’ın da, böyle bir sona neden olmayacak kadar akıllı olduğu ve önünde sonunda Türkiye’ye muhtaç olan dış güçleri hizaya çekeceği görüşünde olanlar var.
Türkiye’yi, Türk-Kürt, Alevi-Sünni ve daha birçok kutuplaştırıcı senaryolarla öteden beri parçalamaya çalışan dış güçlerin, şimdi de Recep Tayyip Erdoğan karşı duruşları ile parçalayamazlar. Dış güçlerin asıl amaçlarının, Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi değil, parçalanması olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle dış güçlere karşı şunu söyleyebiliriz: ‘Bırakın, ülkemizdeki demokrasi mücadelesini bir kendi aramızda sürdürelim ve çözelim.’

****

Seçim Sürecinin Kazananı Kim Olacak? Açıklıyorum

 

Şaka değil. Bu sürecin gerçek kazananını açıklayacağım. Kesin bilgi.

Ama öncesinde ufak tefek notlar aktarmak, tatlı sert eleştiriler yapmak istiyorum. Elbette ifade özgürlüğü şemsiyesini elime alarak.

Umarım aktaracağım gözlem ve yorumlar nedeniyle kimse üzülmez, kırılmaz, darılmaz.

Yazımızda halkın bir kısmından, muhtelif sebeplerden ötürü kararsızlığa düşmüş yığınlardan bahsedeceğiz. İçerik; sokakta konuşulan, yorumlanan, içinde bulunduğumuz ya da kulak misafiri olduğumuz sohbetlerden arda kalandır.

Mevzunun önemi tarihimizdeki ilk başkanlık seçimi olmasından kaynaklanmaktadır ve görülen o ki bu seçim üç partinin yarıştığı, diğerlerinin ise yarışanlara destek olduğu bir seçim olacaktır.

Lafı fazla uzatmadan üç parti hakkındaki değerlendirmelere başlamak istiyorum…

Ak Parti hakkında söylenebilecekler…

Ortada, Ak Partili olduğu halde Ak Partiye kızgın bir kitle var, bu bilinmeli. Üstelik azımsanmayacak kadar da kalabalık bir kitle. Bu kitle Neden üzgün? Neden kızgın? Gibi konulara girmeyeceğim. Zira bunlar partililerce araştırılıp bulunmalı, temas kurulup gönülleri kazanılmalıdır. Sonuçta derdi, en iyi taşıyanı bilir ve dertlilere derdinin sorulması onları sevindirir.

Bu arada bahsettiğimiz bu kitlenin dilinden düşürmediği bir cümle de var. Bunlar farklı farklı kelimelerle ifade edilse bile aynı kapıya çıkan ortak duygulardır. “Reisin başımızın üstünde yeri var. Allah’ın izniyle onu başımıza başkan da yapacağız. Lakin milletvekili seçimine karışmayacağım, bu sefer kararlıyım.”

Evet durum bu. Böyle bir kitlenin varlığı göz ardı edilmemelidir.

Ve yorum da şu ki: Ama ilk ama ikinci turda, Sayın Erdoğan çok büyük bir ihtimalle başkan seçilecektir. Lakin Ak Parti’nin oy oranında ve vekil sayısında ciddi bir düşüş olabilir.

İyi Parti hakkında söylenebilecekler:

Sloganları “Türkiye iyi olacak”. Hakikaten güzel bir slogan, lakin iyi demekle de iyi olunmaz bu da bilinmelidir. Kelimenin hakkı verilmeli ve Türkiye nasıl iyi olacaksa bu halka güzelce izah edilmelidir.

Evet, Ak Parti karşıtlığı birkaç puan oy kazandırabilir. Ama Sayın Akşener eğer başkan olmak istiyorsa o karşıtlıktan çok daha fazlasını yapmalı ve hem ülkemiz hem de ümmetimiz için planladığı şeyleri halka anlatmalıdır. Yani seçim süreci salt Erdoğan karşıtlığı ile geçerse sonucundan pek bir şey beklenmemelidir.

Şunu da eklemeliyim ki Türk milleti olarak bizim için yurt içi meseleler kadar yurt dışı meseleler de önemlidir. Zira İslam milletleri arasında en büyük devlet Türk milletinindir.  Şu koca dünyada, zulüm altında inim inim inleyen Müslümanlara Türkiye’den başka sahip çıkacak kimsenin olmadığı herkesçe bilinir. Sırtımızı dönemeyiz. Ne haliniz varsa görün diyemeyiz.

Söylemek istediğim şudur. Seçimler gelir, sandıklar kurulur, oylar verilir, birileri seçilir. O seçilenler bize hukuken, fiilen, baş olur, başkan olur ama aynı zamanda da İslam ümmetinin doğal lideri olur. Yani bizler kullandığımız oylarla sadece kendimize değil aynı zamanda İslam ümmetine de lider seçiyoruz. O halde kim başkanlığa aday ise mutlaka Suriye, Kudüs, Filistin, Arakan (v.s) gibi konularda nasıl bir siyaset izleyecekse ona değinmeli, hiç olmazsa duygularını ifade etmelidirler.

CHP hakkında söylenebilecekler:

CHP başkanlık seçimi için sanki iddialı bir aday çıkartmayacak ve seçmenini el altından Meral Akşener’i desteklemeye yönlendirecek gibi geliyor bana. Bu desteğin karşılığında ise eski seçim sistemine dönülmesini Meral hanımdan isteyecek, tabi ki başkan seçilmesi durumunda.

Bu arada CHP’nin, Erdoğan gitsin de ne olursa olsun, çizgisinde hareket ediyor olması bazıları tarafından oldukça itici bulunuyor bilinmelidir. Belki hareketlerde ki maksat o değildir lakin halk arasındaki yaygın görüş böyledir.

 

Evet, sıra geldi bu süreçte kesin kazanacak olanları açıklamaya…

25 Haziran’da başkanlık koltuğuna kim oturur onu Allah bilir lakin kesin kazananlar, hatta en çok kazananlar bu süreci kavga etmeden, kem söz söylemeden, kalp kırıp insanları incitmeden geçirenler olacaktır.

“Rabbim bize ve tüm İslam ümmetine en hayırlı olanı nasip etsin” diyelim ve bekleyelim.

Not: Şimdiye dek sosyal medyadan hep uzak durmuştum. Geçen hafta bu prensibimi delip bir twitter hesabı açtım. Aman Allah’ım, ortalıkta ne kadar da çok “İtibar Katili” varmış meğer. Şaştım kaldım.

Saygı, sevgi, hürmet, neredesin iffet. Hiç birinden eser yok. Hele ki memleket seçim atmosferine girdi ya artık pek çoğu “Katmerli itibar katili” olur herhalde. Neyse fazla uzatmayayım, zaten ileride bu konuyla ilgili bir yazı da kaleme alacağım inşAllah.

Sayılarımla…

Aras ASİLOĞLU

2019 seçimleri, “ittifaklar” ve yol haritası

Geçtiğimiz 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan gayrı meşru referandum ile “tek adam” rejimi kurulmasını sağlayan anayasa değişiklikleri yürürlüğe girmiştir.

  1. Cumhurbaşkanı, anayasayı aşarak, parti üyeliği statüsü ile yetinmeyip, genel başkan olmuştur. İktidar partisinin parlamento çoğunluğunu elde etmiş, güç dengelerini değiştirerek devlet otoritesini Cumhurbaşkanı şahsında birleştirmiştir. Böylece fiilen 2019 yılından önce Başkanlık Sistemi’ne geçilmiştir. Görünüşe göre, ülkemiz 2019 seçimlerini OHAL altında yapacaktır. 16 Nisan’da kabul edilen anayasa değişiklikleri nedeniyle çıkartılması gereken uyum yasaları, anayasanın 121. Maddesine aykırı olarak, Olağanüstü Hal kapsamı dışındaki alanlarda da, artık TBMM’nde değil, sarayda hazırlanan kanun kuvvetinde kararnamelerle yapılmaktadır.

  1. Cumhurbaşkanı anayasa değişikliğini bu yolla ve açıkça hemen yürürlüğe sokarak, cumhuriyetin genetiğini değiştirmektedir.

Uyum yasalarının çıkartılması konusunda TBMM içinde mücadele edecek olan tek parti CHP’dir. CHP’nin direnişine destek vermek için Meclis içindeki ve dışındaki %49’luk bütünleşik olmayan, kırılgan “hayır” cephesinin en geniş söylem ve eylem birliğinin sağlanması hayati önem taşımaktadır.

İttifaklar

AKP’nin Meclise sevkettiği, siyasi partilerin seçimlere ittifak yaparak girmesini sağlayacak olan  siyasi partiler yasasında, partiler arasında “ittifak” yapılmasını öngören önemli değişiklikler, 2019 yılında yapılacak yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinden sonra tam anlamıyla kurulacak olan “tek adam” rejiminin engellenbilmesi için bir fırsat yaratmaktadır.

Ülkemizdeki siyasi tabloyu değiştirebilmek için AKP’nin aldığı oyun küçültülmesi gereklidir. Bunun için 2002 seçimlerinden beri AKP’ye oy veren; 1950’den beri CHP ve soluna hiç gitmemiş olan Atatürk ve Cumhuriyet ile barışık, demokrat, milliyetçi, muhafazakâr merkez sağ seçmenin en az %10 puanlık kısmının, referandumda kısmen gerçekleştiği gibi, AKP’den çözülmesi gerekmektedir.

Bu görev, Meclis dışındaki İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti tarafından kurulacak bir “ittifak” ile başarılabilir.

CHP ise DSP, VP (kendi cumhurbaşkanı adayını açıkladıkları için muhtemelen katılmayacaklardır) ve diğer küçük sol partiler ile “ittifak” kurmalıdır.

CHP, HDP ile gizli veya açık hiçbir şekilde işbirliği veya ittifak yapmamalıdır.

HDP tek başına bırakılmalı, kendi cumhurbaşkanı adayını belirleyip açıklamaya zorlanmalıdır. Çünkü HDP kendi adayını açıklarsa, zaten doğu, güneydoğu ve Afrin’de PKK’ya karşı yürütülen başarılı operasyonlar nedeniyle, parti yönetimi seçmen tabanını AKP’ye yönlendiremeyecek, parti % 10 barajının altına düşerek, etkinliğini yitirecektir.

Eğer bu ittifaklar yapılmaz ise halen azımsanmayacak bir seçmen kitlesi olan Saadet Partisi, Demokrat Parti gibi Meclis dışı küçük partilerin 2019 Kasım milletvekili seçimlerinde ve sonrasında Türk siyasi hayatında hiçbir varlığı kalmayacaktır.

Yerel Seçimler

Hayır cephesinde yeralan siyasi partiler 2019 Mart ayındaki yerel seçimlerde, referandumda yapılana benzer bir uzlaşma ve güçbirliği yaparak yarışmalıdır. Her partinin güçlü olduğu yerde “tek ortak aday” ile seçime girilmeli, ancak seçim öncesinde uzlaşarak Belediye meclislerinde ittifaktaki diğer partilere yer verilmeli ve bu uzlaşma kamuoyuna ortaklaşa açıklamalıdırlar.

1994 yerel seçimlerinden ders çıkarmak gerekir: 1994 yerel seçimlerinde; SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ve DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit bütün uyarılara karşın uzlaşıp Ankara ve İstanbul bir adayla seçime gitmedikleri için İstanbul’da SHP %20,302 ve DSP %12,383 toplam %32,685 iken Refah Partisi adayı R. Tayyip Erdoğan %25,192 oyla ve Ankara’da SHP % 26,889 ve DSP % 7,761 toplam 34,650 iken Refah Partisi adayı İ. Melih Gökçek %27,338 oyla Ankara Belediye Başkanı olmuştur.

Cumhurbaşkanlığı seçimi

Cumhurbaşkanlığı seçimi için “evet” blokunun adayı bellidir. Parçalı olan “hayır” bloku eğer sadece CHP’nin göstereceği bir adayı desteklerse, seçimin galibi 12. Cumhurbaşkanı olur. Çünkü, AKP tabanındaki merkez-sağ seçmen CHP görünümlü adayını desteklemez. Bu nedenle “hayır” cephesinde yeralan CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nden oluşan üç eğilimin uzlaşıp azami üç cumhurbaşkanı adayı belirleyerek, “hayır” cephesinde ortak hareket ettiklerini, “evet” cephesi adayının 1. turda %50’yi geçememesi halinde, üç adaydan en çok oy alanı, 2. turda destekleyeceklerini kamuoyuna ortaklaşa açıklamalıdırlar.

Hayır cephesi ittifaklarının güçbirliği

Hayır cephesinde yeralan CHP ve İYİ Parti liderliğinde oluşacak iki ittifakın güçbirliği halinde hareket etmesi yaşamsal öneme sahiptir.

Her iki ittifak da ittifaklar dışındaki; KP, HKP, BTP, DYP, Yurt, HEPAR, Liberal Parti, Kadın Partisi gibi partiler, DİSK, Türk-İş gibi sendikalar, TMMOB, TBB, TTB gibi meslek kuruluşları, ADD, ÇYDD, CKD, Millî Merkez, 550 Milletvekili Hareketi gibi demokratik kitle örgütleri, Fikir Kulüpleri gibi öğrenci örgütleri, aydınlar, sanatçılar, oyuncular, yazarlar, çizerler, gazeteciler kısacası Cumhuriyet’e su ve ekmek kadar ihtiyaç duyan tüm kesimleri, bütün ayrılıkları dışarda tutarak güçbirliği şemsiyesi altında toplamalıdır.

İttifak ilkeleri

Kurulacak olan ittifakların, üzerinde hemfikir olacakları tesbitler, temel ilkeler ve kısa program hazırlanmalı ve varılacak mutabakat ortaklaşa olarak kamuoyuna duyurulmalıdır.

Tesbitler

1)- Türk Devletinin bekası, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü tehdit altındadır.

2)- Bu tehdidin temel kaynağı; Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den toprak kopartarak, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bir Kürdistan kurulması için bölgemizde savaş çıkartan ABD ve başta İngiltere, İsrail, Fransa, Almanya ve müttefiklerinden oluşan batı emperyalizmidir.

Batı emperyalizmi Türkiye’den; Ege adalarımızda, Kıbrıs’ta ve ülkemizin doğu ve güneydoğusundan TOPRAK talep etmektedir.

3)- Batı emperyalizmi Türkiye Cumhuriyeti Devletini zayıflatmak için siyasi iradedeki yerli işbirlikçileri marifetiyle ülkemizin başına ayrılıkçı ve dinci PKK, FETÖ, IŞİD terör örgütlerini belâ etmişlerdir.

İttifak oluşturacak CHP ve İYİ Parti+Refah Partisi+DP, Türk Devletinin bekasını tehdit eden düşmanın adını hiç yuvarlamadan, açık ve net olarak kamuoyu önünde açıklamalıdırlar.

Temel İlkeler

1)- Türk Milletine ait egemenliğin, Anayasanın koyduğu esaslara göre yasama, yürütme ve yargı tarafından kullanılması; hiçbir surette, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz,

2)- Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve millî/ulusal ve üniter yapısına dokunulamaz,

3)- Türk Milletini “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” şeklinde tarif eden Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Türk Milleti tanımı esastır. Türk Milletinin şerefli bir üyesi olan herkes Türk Vatandaşıdır. Türk vatandaşlığı hiçbir şekilde ve gerekçeyle; etnik kimlik, gurup, azınlık, kavmiyet, dini inanç ve mezhep gibi ayrılıkçı niteliklere dayandırılamaz. Millet birliğinin temeli olan “Devletin Dili Türkçedir” ilkesi hiçbir şekil veya gerekçeyle zayıflatılamaz, değiştirilemez.

İttifak oluşturacak CHP ve İYİ Parti+Refah Partisi+DP, “eşit yurttaşlık” zırvalamasını terk ederek, Atatürk’ün Türk Milleti tanımını hiç yuvarlamadan, açık ve net olarak kamuoyu önünde açıklamalıdırlar.

Temel ilkeler, Batının dayattığı içi boşaltılmış “demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü” gibi kavramlarla sulandırılmamalıdır. Çünkü yukarıda sayılan üç temel ilkenin gerçekleşmediği hallerde demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü bahsetmek mümkün değildir.

Program

“Hayır cephesi”nde yeralan CHP ve İYİ Parti+Refah Partisi+DP ittifakları, cumhurbaşkanlığı kazanılıp, Meclis çoğunluğu elde edildikten sonra acilen uygulanacak en fazla 10 maddelik bir program üzerinde uzlaşmalıdırlar:

1)- Kesin Kuvvetler Ayrılığına dayanan hukuk devleti, bağımsız ve tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargı kurulacaktır.

2)- Milletvekili seçiminin güvenilir ve adil bir şekilde yapılması için; seçmenin, partiye değil istediği milletvekili adayına oy vermesi, kamu kuruluşlarının seçmen kütüklerini düzenlememesi, seçim barajının kaldırılarıp, seçimlerde nispî temsile geçilerek, bütün seçmenlerin oylarının, millî/ulusal iradenin tamamının TBMM’nde temsili sağlanacaktır.

3)- Demokratik yaşamın güçlendirilmesi için düşünce ve ifade, inanç ve ibadet özgürlüğü tam manasıyla teminat altına alınacaktır.

4)- Her türlü terör, darbe, zorbalık ve tehdide karşı işleyen bir kamu düzeni kurulacaktır.

5)- Parlamenter Demokratik sisteme derhal dönülmesi için, 16 Nisan 2017 günü referandumla kabul edilmiş olan Anayasa değişikliklerini yürürlükten kaldıracak bir “Anayasa Değişikliği” yapılacaktır.

6)- Kanun hükmündeki OHAL kararnameleriyle emir-komuta zinciri bozulan Türk Ordusu tekrar eski yapına döndürülecek, askeri liseler tekrar açılacak ve harp okullarına sivil liselerden öğrenci alınmayacaktır.

7)- İmam Hatip’e çevrilen bütün liseler eski haline getirilecek, lise ve üniversite düzeyinde teknik ve mesleki eğitim güçlendirilecek, ülke kalkınmasını üstlenecek nitelikli kadrolar yetiştirilecektir. Kamu yönetiminden ve kurumlarından niteliksiz personel ayıklanacak, her türlü memur atamalarında liyakat ve tecrübe esas alınacaktır.

8)- Dış politikada Atatürk’ün koyduğu “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine dönülecek, öncelikle sınır komşularımız olmak üzere, yakın komşularımızla, “İç İşlerine Karışmama” ilkesiyle derhal iyi ve dostane ilişkiler kurulacaktır. Devletler arası ilişkilerde “Mütekabiliyet” esas alınacaktır.

9)- Ülkemizin mali kaynakları, öncelikle imalat sanayi yatırım ve teşviklerine kaydırılacak, tarıma ve çiftçiye uygulanan bütün kısıtlamalar kaldırılacak, tarım, esnaf ve KOBİ’lere tam destek verilecektir. Karma ekonomi sistem anlayışıyla, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı sağlayacak üretim ekonomisi oluşturulacaktır.

10)- Türkiye Cumhuriyetine karşı kullanılan OHAL acilen kaldırılacak, anayasadaki amacı dışında yapılan bütün uygulamalar iptal edilecektir.

* * *

YSK Seçime Katılma Yeterliliğine Sahip Partileri Açıkladı!

ysk açıklamaYüksek Seçim Kurulu (YSK), milletvekili, belediye başkanlığı, belediye meclisi ve il genel meclisi üyelikleri seçimlerine katılabilme yeterliliğine sahip siyasi partileri belirledi. Listede 9 parti kendine yer bulurken İYİ Parti yer almadı.

9 PARTİ YER ALDI

Bu partilerin alfabetik sırayla Adalet ve Kalkınma Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Halkların Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Saadet Partisi ve Vatan Partisi olduğu belirtildi.

YSK’nın Resmi Gazete’de yayımlanan kararında, 298 sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun” ile 2820 sayılı “Siyasi Partiler Kanunu”nun ilgili maddelerine göre, 1 Ocak’tan en az 6 ay öncesi itibarıyla illerin en az yarısında teşkilat kurdukları ve büyük kongrelerini yaptıkları saptanan 9 partinin seçimlere katılma yeterliliği bulunduğu bildirildi.

Diğer partilerin ise genel kongre veya teşkilatlanma koşulunu yerine getiremedikleri, dolayısıyla 298 sayılı kanunun 14. maddesinin 4. ve 11. fıkraları ile 2820 sayılı kanunun 36. maddesinde öngörülen nitelikleri kazanmadıklarının belirlendiği ifade edildi.

İYİ PARTİ’DEN AÇIKLAMA

İYİ Parti Genel Sekreteri Aytun Çıray Twitter’dan yaptığı açıklama ile konuya açıklık getirdi.

​”YSK, bugün yaptığı toplantının ardından an itibarıyla seçime girebilecek partilerin listesini açıklamıştır. Açıklanan listede İYİ Parti’nin yer almaması yasa gereğidir. Çünkü; @iyiparti sözkonusu listeye 1. Kongresi’ni yaptığı 10 Aralık 2017 tarihinden 6 ay sonra girecektir.”

KÖTÜLER İYİ İŞ YAPMAZ

KÖTÜLER İYİ İŞ YAPMAZ

 

seyfettin karamızrakBarzani bütün şartları kendi lehine hazırlayarak hayatının kumarını oynadı. Fakat hesaba katamadığı gerçekleri göremedi ve kaybetti. Kendiyle birlikte, halkı adına bütün birikimlerini de kaybetti. 1 Kasım 2017’de devlet başkanlığından ayrıldı.

 

Çünkü dost olarak güvendiği ABD ve İsrail, gerçekte en büyük hasmıydı. Bunlar Barzani’ye bağımsız Kürt devletini kurdurduktan sonra, alaşağı ederek, PYD’ ye teslim edeceklerdi. Barzani referandumla, esasında PKK’nın ekmeğine yağ sürmüştür.

 

Türkiye’nin ve İran’ın karşı çıkmaları, Barzani’nin devlet kurma hayallerini suya düşürdü. Irak’ın müdahalesi ile de saltanatı dağıldı.

 

Böylece ABD’nin ve İsrail’in kirli palanları da tutmadı. Kerkük’ten Peşmerge ve sonradan yerleştirilmiş Kürtler tamamen geri çekildiler.

 

Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, gayrimeşru işgal ettiği yüzde kırk araziyi de kaybetti. Gümrük kapıları Bağdat hükûmetinin hâkimiyetine geçmek üzeredir. Kuzey Irak’ta var olan bir nebze huzur da kaybolmuştur.

 

Barzani’nin çöküşü ABD’nin ve İsrail’in çöküşüdür. Şu anda Orta Doğu’da, ABD liderliğinde; Atlantik İttifakı ile Türkiye-İran-Irak-Suriye’nin yer aldığı Batı Asya İttifakı arasında, adı konmamış bir savaş sürmektedir. ABD’nin taş örenleri ise; PYD, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütleridir.

 

Türkiye’nin güneyinde, İran sınırından Akdeniz’e kadar uzanan PKK koridorunun, Akdeniz’e ulaşmasını ve devlet kurmasını önleyen Türkiye’dir. Bu yüzden dış güçler, Türkiye’yi; FETÖ, PKK, DEAŞ gibi  örgütlerle yıpratmaya, devre dışı bırakmaya çalışmaktadır.

 

DEAŞ, PKK ve PYD  ABD’nin emrindedir. PYD teröristlerine, PKK’lılara maaş ve yüklü miktarda silah vermektedir.

 

ABD liderliğinde Atlantik İttifakında huzursuzluk başlamıştır. Trump’ın İran ile yapılan nükleer antlaşmasını iptal isteği, İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından ret edilmiştir.

 

ABD, çirkin oyunları, kirli planları yüzünden otoritesini, prestijini, güvenirliğini ve sevgisini hızla kaybetmektedir. İsrail’in dışındaki tüm devletler ABD’den nefret etmektedir.

 

Yapılan araştırmalarda, bir miktar entelektüelin dışında, Türk halkı da hızla ABD’den soğumaktadır.

Sevgiyle kalın…

 

MASALSI FİLMLERİN USTASI NACER KHEMİR, MALATYA’DA

 

Festival4Kuzey Afrika kültürünün zenginliğini filmlerine yansıtan usta yönetmen Nacer Khemir, uluslararası jüriye başkanlık etmek üzere 7. Malatya Uluslararası Film Festivali’ne konuk oluyor. Malatya Uluslararası Film Festivali’nin Onur Ödülü’nü açılış töreninde alacak olan Khemir’in ilk filmi Çöl İşaretçileri’nin yenilenen kopyası da gösterilecek. Nacer Khemir (4)

 

Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından 9-16 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek 7. Malatya Uluslararası Film Festivali, çağdaş sinemanın özgün öncülerinden Nacer Khemir’i ağırlamaya hazılanıyor. Kuzey Afrika, Arap ve Fars kültürlerinin geleneksel ve mistik ögelerini bu coğrafyanın zengin renk paletiyle beyazperdeye yansıtan ve izleyiciyi içine çeken bir masal dünyası yaratan Tunuslu usta yönetmen, festivalin 9 Kasım akşamı gerçekleştirilecek açılış töreninde Onur Ödülü alacak. Restore edilerek Eylül ayında Venedik Film Festivali Klasikler bölümünde gösterilen 1984 yapımı ilk uzun metrajlı filmi Çöl İşaretleri de Malatya’da sinemaseverlere sunulacak.

 

Filmleri Binbir Gece Masalları ile kıyaslanan, Arap ve Fars kültürlerinin masal geleneğinin ve Tasavvuf felsefesinin sinema diline aktarılmış hali olarak yorumlanan Nacer Khemir, Locarno, Cinema du Reel, Valencia, Kartaca, Ouagadougou ve Nantes gibi önemli festivallerde ödüller kazanmış bir sinemacı olmanın yanı sıra Paris Sinematekinin efsanevi yöneticisi Henri Langlois adına verilen ödülün de sahibi. Dünya çapında Güvercinin Kayıp Kolyesi ve Bab’Aziz adlı filmleriyle tanınmasının yanı sıra tiyatro, edebiyat, kaligrafi ve heykel alanında eserler veren, Fransa’da yayınlanmış on bir kitabı bulunan, çok yönlü bir sanatçı, Khemir. Khemir; Nacer (3) (portr.)

 

1948 yılında Tunus, Korba’da doğan Khemir, öğrenimini UNESCO bursuyla Paris’te yaptı. Tunus medinesinde masalcılar üzerine yaptığı araştırma ve derlediği masalları kaligrafiyle betimlediği kitabı L’Ogresse’in (1975) yayınlanması ona uluslararası alanda ilk sanatsal başarıyı kazandırdı. Kaligrafileri 1980 yılında Paris’te Centre Pompidou’da sergilendi. 1982 ve 1988 yıllarında Paris’teki Chaillot Ulusal Tiyatrosu’nda Yannis Kokkos’un sahneye koyduğu bir aylık bir gösteri serisinde, her akşam, Binbir Gece Masalları’nı kendi yorumuyla izleyiciye okudu. Sinemadan önce, tiyatro sahnesinde bir masalcı olarak yer aldı.

 

Edebiyatın yanı sıra İslam felsefesi ve tasavvuf üzerinde de çalışmalarını yoğunlaştıran Khemir, 1976 yılında ilk kez kamera arkasına geçti. “L’Histoire du pays du bon dieu” adlı orta metrajlı filmde, bilinmeyen bir ülkenini sınırını arayan kahramanıyla yönetmenin felsefi eğilimini yansıtıyordu.

1984 yılında sonradan “Çöl Üçlemesi” olarak anılacak filmlerinden ilkini, Malatya’da da gösterilecek olan Çöl İşaretçilerini çekti. Film, 1984 yılında Nantes Altın Balon ve 1985 yılında Valencia Altın Palmiye ödüllerini alırken, Khemir ise 1991 yılında çektiği üçlemenin ikinci filmi Güvercinin Kayıp Kolyesi ile Namur Uluslararası Fransızca Film Festivali Altın Bayard En İyi Sanatsal Katkı Ödülü ve Locarno Uluslararası Film Festivali Jüri Özel Ödülü aldı. Aşkın 60 ismini arayan, Semerkand prensesinin hayali ile büyülenmiş hattat çırağı Hasan’ın içine düştüğü masalı anlatan Güvercinin Kayıp Kolyesi filminin ardından Khemir, 2005 yılında görsel açıdan etkileyici bir masalla sinemaseverleri büyülediği çöl üçlemesinin son filmi “Bab’Aziz” ile Beyrut Film Festivali’nde East-West Coexistence Ödülü, Fajr Film Festivali’nde Kristal Simorgh Ödülü ve 2006 yılında da Muscat Film Festivali’nden Altın Hançer En İyi Film Ödülü aldı.

 

 

 

Rumları çok iyi anlıyorum!

 

 

ata-atun HocaRumların ne yaptığını ve ne hedeflediğini bilmek için Rumları tanımak gerekiyor.

Ben bu nedenle de Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’i, adada egemen Rum devleti kurmak için gösterdiği gayretleri, ELAM’ın Enosis Plebisiti’nin okullarda okutulması konusundaki girişimlerini, her zaman yaptıkları gibi buldukları yerde Türklere saldırmalarını ve adayı Yunanistan’a bağlamak düşüncelerini çokta hayretle karşılamıyorum. Tarihi geçmişleri hep Enosis girişimleri ile dolu, Enosis hayalleri ile süslü.

 

Bir evvelki yazımda söz ettiğim gibi, Rum bir annenin Politis radyosuna çıkıp “Ben kızımın lisede Rumcaya çevrilmiş Kıbrıs Türk edebi eserlerini öğrenmesini istemiyorum.  Kıbrıs’ta eğitimleri, kültürleri, tarihleri ve dinleri aynı olmayan iki ayrı toplumdan söz ediyoruz. Ortak hiçbir şeyimiz yok” şeklinde konuşması, Rum Eğitim Bakanına protesto yazısı yazması ve Anastasiadis’in de bunun olağan bir tavır olarak değerlendirmesi, gerçekte Kıbrıslı Rumlar açısından çok doğal bir davranış biçimi.

 

Anastasiadis’in, söz konusu Rum annenin ve Kıbrıslı Rumların neredeyse tümünün niye Kıbrıslı Türklerle ortak bir devlet istemediklerinin kökeni, gerçekte yakın tarihimizde yatmaktadır. Kıbrıslı Türkleri azınlık görmek ve buna göre yeni kurulacak devleti şekillendirmek kavramı Anastasiadis’e ait değildir. Neredeyse 200 yıllık bir istektir bu ve her Kıbrıslı Rum’un kafasına da çiviyle kazınmıştır. Anastasiadis bu kavramla büyümüş, Başkanlık koltuğuna oturunca miras olarak bulmuş, kendisinden sonrakine de miras olarak bırakacaktır. Bu istek yıllarca, asırlarca devam edecektir ta ki gerçekleşene dek.

 

Megali İdea ve Enosis yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması, ilk Megali İdea haritasının çizildiği 1791 yılında kafalarda şekillenmiş, 1821 Mora isyanından sonra da Yunanistan, ilk kez Enosis fikrini resmi ağızdan ortaya atmış ve adanın kendisine bağlanmasını talep etmişti.

 

1878 yılının Temmuz ayında Lefkoşa’ya Türk bayrağı yerine İngiliz bayrağı çekilirken, Kıbrıslı Rumlar İngiliz idaresini alkışlayarak bu değişikliğin kendilerine Enosis yolunu açacağını düşünmüşler ve Enosis isteklerini her ortamda ortaya koymaya başlamışlardı.

 

Olayları çok yakından takip eden İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Henry Layard, 1 Ağustos 1878 tarihinde Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’e gönderdiği bir raporda “Rumlar Türkleri her şeyden yoksun bırakmak ve adadan kovmak gayesiyle büyük çaba harcayacaklardır. Bütün Kıbrıs topraklarını elde etmek için her türlü sahtekarlığı yapacaklar ve böylece Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak isteyeceklerdir” yazmış, gözlemlerini bu sözlerle iletmişti. Belli ki Henry Layard çok iyi bir diplomattı ve hiç yanılmadı.

 

Rumlar Enosis girişimlerinden hiç yılmamışlar, 1907 yılında adayı ziyaret eden Churchill’e Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmek isteklerini iletmişlerdi. Yunanistan’ın Kıbrıs’ı resmen talep etmesi ise I. Dünya savaşı sonunda, 30 Aralık 1918 yılında gerçekleşti ama İngilizler kendilerine Kıbrıs yerine Batı Anadolu’yu gösterdiler.

 

25 Mart 1921 tarihinde Güzelyurt’taki (Omorfo) Serhatköy’de (Filya) Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhâkını istedikleri ilk plebisitlerini (halk oylaması) yaptılar. Plebisit sonrası yaptıkları Enosis başvuruları ise İngilizler tarafından derhal reddedildi. İngiliz Hükûmeti Ortadoğu politikasında yaptığı değişiklik sonucu Rumlardan yüz çevirince, Enosis hayallerinin suya düştüğünü gören Rumlar vergi kanununu bahane ederek 21 Ekim 1931 tarihinde ilk isyanlarını yaptılar. Vali konağını ateşe veren isyancıları İngilizler, Mısır’dan getirdikleri takviye kuvvetlerle bastırılabildi ancak.

 

Kıbrıslı Rumların neredeyse bir buçuk asırdır bekledikleri, uğruna isyan ettikleri Enosis, ilk kez 1939 yılında kapılarını çaldı. İngiltere Yunanistan’a, II. Dünya savaşında kendi taraflarında savaşa katılmaları halinde Kıbrıs’ı kendilerine vermeyi önerdi ama bu teklifi Yunanistan hükümeti reddetti. Kıbrıslı Rumlar bir türlü Yunan hükümetini buna razı edemediler ve adanın Yunan toprağı olması direkten döndü, 143 yıllık çabaları da heba oldu. Yoksa daha o günden Kıbrıs adası Yunanistan’ın bir vilayeti olmuştu.

 

15-20 Ocak 1950 tarihinde Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi önderliğinde yapılan “plebisit” ile Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhâkı Kıbrıslı Rumlar tarafından tekrar istendi ama İngiltere bu isteği gene reddetti.

 

Enosis konusunda benim için önemli olan son “Etnarh” yani “Dini ve Siyasi lider”  Makarios’un, 1 Mart 1964 tarihinde Yunanistan Başbakanı Papandreu’ya gönderdiği mektubun içinde yer alan “Amacımız Sayın Başkan, Zürih-Londra Anlaşmaları’nı ortadan kaldırmak ve Kıbrıs Helenizm’inin anavatan ile anlaşarak kendi geleceğini tayin etmek ve özgür duruma getirmektir” cümlesi ve içindeki niyettir. Hiçbir Kıbrıs Rum liderinin bunun dışına çıkamayacağını hepimizin bilmesi ve gelecek ile ilgili stratejimizi de buna göre yapmamız gerekmektedir.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

 

6 Mart 2017