Etiket arşivi: İnsanlar

YEMEN’DE İNSANLAR AÇLIKTAN OT YEMEYE BAŞLADI

YEMEN’DE İNSANLAR AÇLIKTAN OT YEMEYE BAŞLADI

 

Ortadoğu savaşında ölenlerin cesetleri kıyımıza vurmağa başladı” diye başlıyordu Osman Sarı’nın Şehit Söylevi şiiri. Artık vurmuyor veya vursa da umurumuz olmuyor.

Suriye, Filistin, Libya, Arakan, Doğu Türkistan ve Afganistan’da olan bitenden iyi – kötü haberimiz var da meselâ Yemen’de olanları ve ölenleri neden görmezük?

Sadece 2017 yılında 50 bin çocuk Yemen’de açlıktan öldü. 3 yıllık İç Savaş sırasında 14 binden fazla sivil öldü, öldürüldü. Son 2 yılda koleradan 3 bin kişi öldü, hâlen 700 bin kişi hasta, 1 milyondan fazla kişi de hastalık şüphesi taşıyor.

BM İnsan Hakları Şefliği raporuna göre Yemen’de insanlar yiyecek hiçbir şey bulamadıkları için ot ve yaprak yiyor. Ve 5,2 milyon çocuk açlıktan ölüm tehdidi altında.. Dahası Yemen’in 29 milyonluk nüfusunun 22 milyonu kıtlık nedeniyle yardıma muhtaç.

Yemen İç Savaşı’nda başkent Sana’daki Husi Güçlerini İran, Aden’deki Hadi Güçlerini ise Suudî Arabistan destekliyor. 25 yıllık Kuzey & Güney ayrılığından sonra 1990’da birleşen Yemen, 25 yıl sonra tekrar 2’ye bölünmüş durumda. Sam Amca’nın 22 ülkeyi parçalamayı esas alan BOP planı Suud ve İran’ın sayesinde Yemen’de tıkır tıkır işliyor.

Son 3 yıldır Amerikanvari yöntemlerle Suud Arabistanı’nı yöneten Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın yarı manyak politikalarıyla yaptıkları yapacaklarının teminatı gibi gözüküyor. Lübnan Başbakanı Harirî’yi alıkoyup istifaya zorlamaktan tutun da Hava Kuvvetlerine ait savaş uçaklarıyla Yemen’de çocukları taşıyan otobüs ve hastaneleri vurmaya kadar vukuatı bol. Hem daha yaşı 33; erkenden ölmezse 2050’ye dek çok icraatlarını duyarız.

Yemen’in altyapı, sağlık, su ve kanalizasyon sistemlerini Katar, Kuveyt, Bahreyn, BAE, Mısır, Ürdün gibi yandaşlarla birlikte bilerek hedef alan Suudîler hava saldırılarıyla hem yakıp yıktılar hem kolera ve kıtlığa sebep oldular. Petrol ambargosu ve abluka da cabası..

Geçen ay 2 milyon hacı binlerce dolar ödeyerek Suudî towers’ların (gökdelen) gölgesindeki Kâbe’yi tavaf ettiler ve 1 milyon kurban kestiler. Bunlar Yemen’de açlıktan ve kıtlıktan ölme aşamasındaki Müslümanlara götürülmedi ve çoğu çölün kumları altına gömüldü. Ama nedense kimsenin Müslümanlığından bir şey eksilmedi.

Türkiye kontenjanındaki 80 bin hacı, sâir zamanlarda da 120 bin umreci toplamda Suud’a 1 milyar dolar kazandırıyor. Suudlular 2022’de hac ve umre gelirlerinin 150 milyar dolara ulaşmasını bekliyorlar. Müslümanlardan cukkalanan paralar askerî harcamalara ayrılıyor; hem de yılda 75 milyar dolarla Dünya üçüncüsü olarak..

Hac, dünya Müslümanlığının en büyük buluşmasıdır. Ve Hz. Peygamber zamanında İslamiyet mensuplarının derdi ve sıkıntılarının görüşüldüğü bir iklimdi. Dileyen tekrar be tekrar Veda Hutbesi’ne baksın. Şimdiyse helezonik bir karmaşa..

Kutsal Topraklar şimdilik olmasa da Hac Organizasyonu Saudia America’nın tasallutundan kurtarılmalıdır. “Dünya 5’ten büyüktür” sözüyle Birleşmiş Milletler’e üye 190 ülkenin veto hakkı sahibi 5 daimî ülkeden büyük olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanımızın 56 İslam ülkesi adına Suudîstan’a “Yeter artık! Hac işi İslam İşbirliği Teşkilatı’nın uhdesinde gerçekleştirilmelidir. Dinî bir umdenin bir ülkenin yada bir ailenin tekeline bırakılması mümkün değildir” demesini bekliyoruz.

Bu adamlar Amerika’ya şirin gözükebilmek için dün PYD’ye 100  milyon dolar bağışlarlar, yarın İsrail’le birlikte İran’a ortak savaş açarlar. Vaşington’un deli mayını misali..

Ah o Yemen’dir  /  Gülü çemendir

 İnsanlar ot yiyor  /  “Acep nedendir?

İnsanları kitaplarla buluşturan anlamlı etkinlik

 

Büyükşehir Belediyesi Ramazan Kitap Sokağı’nda etkinlikler devam ediyor. Kitap sokağında iftar sonrası Prof. Dr. Mustafa Kara Sakaryalı okurları ile buluştu. Kara; “İnsanları kitaplarla buluşturan, şehrin kültür dünyasını açan bu anlamlı etkinlik birçok şehirde yok” dedi.

 

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Ramazan Kitap Sokağı’nda etkinlikler devam ediyor. Kitap Sokağı’nda gerçekleştirilen etkinlikte iftar sonrası Prof. Dr. Mustafa Kara Sakaryalı okurları ile buluştu. Etkinlik Sedat Anar’ın müzik ziyafeti ile sonlandı.

 

Tebrik etmek lazım

Prof. Dr. Mustafa Kara, “Yerel yönetimlerin görevlerinden bir tanesi de kültürel faaliyetlerdir. Başta şehrin kültürel değerleri olmak üzere şehrin tarihi dokusuna uygun yayınlar ve toplantılar yapması gerekiyor. Bu belediyelerin tabii vazifesidir. Dolayısıyla her şehrin bu faaliyetleri kendi imkânları ölçüsünde yapmalıdır. Kitap sokağı çok güzel bir faaliyet olmuş. İnsanlarla kitaplarla buluşturan, şehrin kültür dünyasını açan bu anlamlı etkinlik birçok şehirde yok. Bu konuda Sakarya’yı tebrik etmek lazım” dedi.

 

Kitaplarla diyalog kalitesi

Kara, “Gençlerle gönül gönüle kitabının sonunda mini kütüphane diye bir bölüm var. O bölümde gençlerin genel kültür anlamında okuması gereken kitapların dökümünü yaptım. Tabii ki oradaki kitaplardan herkes zevk almayabilir. Bunu da biraz kişilerin micazları tayin ediyor. Dolayısıyla gençleri büyüklerin takip etmesi lazım ve zevk alabildikleri kitapları bulup onları o kitaplarla buluşturması gerekiyor. Yoksa bir kitap listesi vermek meseleyi çözmüyor. Kitap okuduktan sonra o kitaptan zevk alıp almadığı konusunun üzerinde durmalıyız. Bu anlamda kitap listesinden çok okuduğumuz kitaplarla diyalog kalitesine bakmalıyız” diye konuştu.

 

YENİ ABANT; KARTEPE ZİRVESİ Mİ?

YENİ ABANT; KARTEPE ZİRVESİ Mİ?

 

süleyman pekinKüçükken “Topu Keltepe’ye dikmek” diye bir tabir vardı ve genelde sınıfta kalanlar için kullanılırdı. Sonradan Keltepe Kartepe oldu, yetmedi 10 yıl kadar önce 10 belde birleşti ve Kartepe İlçesi oluştu.

Geçtiğimiz günlerde Kartepe’nin turizmle anılan tesislerinde “Uluslararası 15 Temmuz ve Darbeler Sempozyumu” düzenlendi ve bazı Hükümet temsilcileri de yer aldı. Kocaeli’nin Tarih Sempozyumu ve Kitap Fuarı’ndan sonra üçüncü büyük kültürel etkinliği olarak kayda geçti.

Hem Kartepe temalı markalaşma hem darbe ve demokrasi üzerinden bir düşünce havuzu oluşturma gayretleri makul olsa da seçilen bazı isimlerdeki özensizlik bu önemli organizasyona gölge düşürmüştür.

Lokantalardaki fiks mönüye benzer bazı isimler Abant Platformu olur; ordadırlar, Ermenilerden Özür Dileme Kampanyası düzenlenir; imzadadırlar, Çözüm (!) Süreci olur; Âkil Adamlar gurubundadırlar. Şimdi de buradalar..

Kim bunlar? Mesela; Sabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Fuat Keyman. Cemaat’in Abant Toplantılarının müdavimi ve o toplantılarda Devletin kuruluş ayarlarının değiştirilmesini savunanlardan biri. Yurdum insanından ‘Kürt Sorunu’ diye sorun üreten ve Âkil İnsanlar Komisyonu’nun Ege Bölgesi kısmında parayla nasihat dağıtan bir kişi.

Şimdilerde Etki Ajanlığı suçlamasıyla tutuklu bulunan Osman Kavala ile birlikte OSF senin TESEV benim gayri millî ve gayri yerli her organizasyonun başat aktörü. Meşhur Bilderberg Toplantılarına Türkiye’den çağırılan 3-5 kişiden birisi. Kartepe Zirvesi’nin “Siyasal Açıdan Türkiye’de Darbeler” oturumunda konuştu. Eğer Darbe Kalkışması başarılı olsaydı ve İktidar’ın yanlışlarıyla ilgili toplantı yapılsaydı yine o konuşacaktı.

Kim mesela; aynı oturumun bir diğer konuşmacısı Prof. Atilla Yayla. Hesapta Türkiye’nin ‘en liberal’i.. Hakikatte Aykut Edibali’lerin Yeniden Millî Mücadele’sinden Liberal Düşünce Derneği Başkanlığına, 12 Eylül’de Kenan Evren destekçiliğinden Sivil Toplum ve Serbest Piyasa çalışmalarıyla Anthony Fisher Ödülü’ne kadar geniş bir yelpazeye sahip.

Atatürk’e hakaretin pek bi moda olduğu 10 yıl öncesinde Kemalizm’e ve Atatürk’e o kadar çok saydırdı ki neredeyse kendisini tutuklatıyordu; Allah’tan Hükümet’in desteği ve 208 akademisyenin bildirisiyle sıyırdı. Uzun zaman Zaman’da yazdı, 17-25 Aralık 2013’ten sonra bile “Gülen Cemaati parti kurarsa meşruiyete destek adına ilk seçimde bu partiye oy vereceğim” deme cesaretini gösterdi. Kartepe Zirvesi’nde herhalde bunları anlatmamıştır.

Başka kimler; mesela Prof. Nilüfer Narlı, mesela Prof. Bekir Berat Özipek. Abant Platformu’nun gözde ve güzide isimleri.. Ve mesela Prof. Davut Dursun; hem Abant’çı hem RTÜK Başkanlığı döneminde kurumu FETÖ üssü haline getiren İletişimci.

Tarihten ders almak bir delikten iki kere ısırılmamaktır.  Darbeleri anlamak için Türkiye’nin NATO’ya üyelik sürecini iyi anlamak lazım. Hep dediğimiz gibi; 1952’de sadece Türkiye NATO’ya girmedi, NATO da Türkiye’nin bütün kurumlarına girdi. Amerika yalnızca bazı dinî teşekküllerin üzerinden Türkiye’de muktedir olmaya oynamıyor; birçok sivil toplum unsurları ve akademisyenler de işin fazlasıyla içinde..

‘Bizi şu da kandırmış, bu da kandırmış’ serisinin uzamaması devlet ve millet yararına olduğu için yukarıdaki örneklem şahsiyetler analiz edilmiştir. Bunlar ihbar mahiyetinde sayılmamalı ve fakat Devlet’in de bir Kara Kaplı Defteri olmalıydı vesselam.

Köz Ateşinde Pişmiş Çay Gibiydi Eski İnsanlar…

mehmeteminkoçHey gidi günler…

Mis kokusuyla, tap taze, demli mi demli… Rengiyle herkesin ilgisini çeken, köz ateşinde pişmiş çay gibiydi eski insanlar… Asâletleri duruşlarından belliydi… Bir mekâna geldiklerini; kendilerini görünce değil; metrelerce uzaktan hissedilen kokularını duyunca anlardınız… Geldikleri her mekânın şerefi gibiydiler. Zaten her mekâna da gelmezlerdi bu yüzden…

Dedemin hatırlıyorum meselâ…
Ona ait meziyetleri saymaya kalksam, bir günümü alırdı sanırım… Sadece dillere destan cömertliğinden bahsedecek olsam yüzlerce, belki de binlerce örnek vermem gerekirdi. Fakir dostuydu dedem. Bir öküz arabası odun için; ekip biçilecek halde bir bostan bağışladığı gariban aileler olmuştur.

Eski insandı dedem…
Meselâ ben, dedemin üzerine güneşin doğduğuna hiç şahit olmamışımdır. Nasıl yapardı bilmem. Hem en geç o uyur, hem de en erken o kalkardı. Sabah uyanıp camdan baktığımda bahçede genelde onu görürdüm. “Bu adam hiç uyumaz mı?” dediğim çok olmuştur. En geç uyuduğu halde en erken o uyanırdı.

Geniş bir aileydik. Amcamlar ve dedemlerle birlikte altlı üstlü evlerde oturuyorduk. Gelenimiz, gidenimiz çok olurdu. Kocaman salonun tıka basa misafirle dolu olması adiyattandı. Koyu sohbetlerin yaşandığı misafir ağırlama gecelerinde, kuzine sobasında pişen mis kokulu kaçak çay içilirdi. Bir yanda da kuzinenin fırınında pişen; üzerinden buram buram dumanlar tüten patatesler yenirdi. Gecenin bir saatinde ise mısır patlatmak adettendi. Adeta, misafirler gitmesin diye her yol denenirdi…

Dedem Yeşilçam filmlerindeki jönler gibiydi. Her zaman mis gibi kokardı. Jilet gibi ütülü takım elbisesi, hiç başından çıkarmadığı fötr şapkası, boynunda aksesuar gibi şık duran kaşkolu ve kendi el emeğiyle yaptığı bastonuyla; bende hayranlık uyandıran bir adamdı…

Mahir insandı Dedem…
Çok maharetli biriydi. Elinden herşey gelirdi. Bizim oturduğumuz iki katlı evi o yapmıştı. Zamanla bizim evin yanına, amcamlar için iki katlı bir ev daha yapmıştı. Evin taban döşemesinden kapı, pencere, boya, badana, çatı, kiremit, mutfak, banyo, tuvalet ( Dedem yüznumara derdi), merdiven, baca, sıva ve aklına ne gelirse hepsini kendi yapmıştıı. Bozulanı, kırılanı tamire götürdüğünü hiç hatırlamıyorum desem yalan olmaz. Dedim ya, elinden herşey gelirdi. Bir defasında kayık yapmıştı. Kayığı öküz arabasına yükleyip evimizin birkaç km uzağındaki göle gider; ağ atıp, balık tutardık. Daha ilginci ise 1970 li yıllarda bizim evin atık suyunu; imâlatını kendi yaptığı künklerle evin uzağında bir yere taşımıştı. Üstelik bir metre derinliğe gömdüğü kanalizasyon sistemiyle bunu yapmıştı. Aile kabristanlığındaki dekoratif mezar taşları bile onun el mârifetiyle yapılmıştı. Bunun gibi aklınıza ne gelirse fark etmez; dedem mutlaka bir yol bulur, o şeyi imal ederdi. Üstelik bütün bunları kendi icad ettiği kalıplarla yapardı.

Vefalı insandı Dedem…
Dedem ilginç bir adamdı. Toplumun her kesiminden dostları vardı. Doktorundan mühendisine, hakim-savcısından milletvekiline,  işadamından bürokratına kadar her kesimle rahatlıkla görüşürdü. İyilik gördüğü insan gibi iyilik yaptığı insan da çoktu. O nedenle dedem için; ipten adam alır derlerdi.

Dedem bilginin câhili, insanlığın âlimiydi…
Bir yerde kendimi anlatırken: üç üniversite bitirmiş câhil demistim. Aynı yerdeyim hâlâ… Birincisi rektörlüğünü dedemin yaptığı köy enstitüsü, ikincisi İstanbul Üniversitesi, üçüncüsü ise içerisinde bulunmaktan şeref duyduğum sosyal ve kültürel yapı… Hangisinden daha fazla istifade ettiniz derseniz cevaplamakta zorlanmam… Diplomasını aldığımla halen bir iş bulamadım desem anlaşılır her halde..! Hayata, diğer diplomalarla tutundum desem yalan olmaz…

Dedem bilginin cahiliydi belki… Okumamıştı… Bu manada bir diploması bile yoktu… Zaten kendisini tarif ederken “Ben, Ali okulundan mezun oldum” derdi.  Bu manada evet bilginin cahiliydi… Ancak sahip olduğu insani değerlere bakıldığında; O, yaşadığı devrin âlimiydi… Çünkü O, yardımlaşma duygusunun abideleşmiş haliydi. Akrabayı, kolu-komşuyu gözetmenin timsâliydi. Cömertlik onun mütemmim cüzü gibiydi. Tabiat sevgisi onun mütefekkir bir ufka sahip olduğunun resmiydi… Ve hepsinden önemlisi; Onda var olan değerlerin bir çoğu; Kur’an’da karşılığını bulan davranışlardı… Bir çok davranışının Hadis kaynaklı olduğu her halinden belliydi… Öyle ki; büyük babasının Osmanlı Paşası olması hasebiyle; Osmanlı medeniyetinin Kur’an ve Hadis esintili kültüründen  O da istifade etmişti…

Dedem gibi; Salih amca, Zakire teyze, Ümmü Gülsüm Anne, Marzîye yenge, Haydar amca, Übeydullah amca, EBE Annemiz gibi o devrin insanlarının her biri, birbirinden kiymetliydi… Hemen hepsi bilginin cahiliydi. Ama emin olun, hepimizden öte bir imana sahiptiler… Onlar daki ahlak anlayışı yağmur olup gökten yağsa; bütün bir toplumu ıslah etmeye yeterdi.

Bu gün eksikliğini çektiğimiz bir çok haslet, onlar için dahayatın gereği gibiydi… Yalan ve aldatma onların semtinden fersah fersah uzaktı. Gıybet ve dedi kodu onların günlük sohbet malzemesi değildi. Zaten cami gölgesinde başlayan muhabbetlerde böyle konulara girmek, mahalle baskısına sebep olacağından herkes duracağı yeri bilirdi…

Velhasılı o günler, çok güzel günlerdi… Yaşanası günlerdi… Mis gibi kır çiçeklerinin açtığı, bacalardan samimiyet dolu dumanların tüttüğü, kuzinelerden mis gibi ekmek korkularının geldiği, sıcak ekmeğin ucundan kesilip; kokusu gitmiştir diye; kapı dibi komşuya ikram edildiği günler.

O günün insanlarına bu günün imkânlarını versek; Dünya Cennet olurdu..!

Hey gidi günler…

‘Sıradan İnsanlar’ Sinemaseverlerle Buluştu

farklı

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen Mart Kültür Sanat Etkinlikleri, Dünya Sinemasından Seçme film gösterimi ile devam etti. Ofis Sanat Merkezi Cep Sinema Salonu’nda gerçekleştirilen programda, yönetmenliğini Vladimir Perisic’in üstlendiği Fransız ünlü yapımı ‘Sıradan İnsanlar’ Sakaryalı sinemaseverlerle buluştu. Yapılan açıklamada, ücretsiz sinema gösterimlerinin Mart ayı boyunca her Perşembe günü düzenlenmeye devam edeceği ifade edildi.

 

 

İnsanlar Ve İnsanoğlu Hakkında

 

 

konuk-yazarGerçekte söylem tarihi çok eskilere uzanan “Kadınlar İnsan’dır, Erkeler ise İnsanoğlu” sözünün anlamını, bu vesileyle incelemek ve irdelemekte yarar var. Bu meyanda, başta Tevrat olmak üzere, öncesi kutsal kitap ve sayfalar ile sonraki tüm İncil’leri, hepsini şamil (tamamını içine alan ver kapsayan) Kur an-ı Kerim’i, karşılaştırmalı olarak ( aynı konuya dair Ayetleri ) derleyip, değerlendirdiğimizde ortaya.; İnsan (kadın) ve İnsan Oğlu (erkek) hakkında orijinal bir sentez (birleşik) olarak şu tanımlar ortaya çıkmaktadır:

İNSAN:

Varlık sebebi, yaradılış amacı, yani “Fıtratına” sahip, kendine saygılı ve “evet, ben de insanım” diyen, bunun gerçekten farkında, idrakinde, bilincinde olan hiçbir kişi; (özellikle ve bilhassa; Türk ve Müslüman olan İnsan) kişilik ve kimlik sahibi: Yalan söylemez. Aldatmaz. Kandırmaz. Dedikodu, fitne, iftira, küfür, haset ve hakaretle iştigal etmez. Namussuzluk, din tüccarlığı ve siyaset simsarlığı yapmaz. Anarşi, terör-tedhiş ve ihanet şebekelerine yardım ve yataklık etmez. Banka soymaz, hortumlamaz. Gasp, irtikap, sahtekârlık ve suiistimal yapmaz. Din tüccarlığı, inanç ve vicdan sömürüsü, siyaset simsarlığı, demokrasi düşmanlığı, suiistimal ve istismara tevessül ve tenezzül etmez.

İNSAN SUÇ İŞLEMEZ. 

İnsan Namusu, şeref ve haysiyeti için yaşar. Asla namussuzluk düşünmez. Bu yolda ve uğurda bir fiile, namus ve ırz düşmanlığına, taciz ve tecavüze teşebbüs etmez. iffetsiz olamaz. Anarşi, terör, tedhiş ve bölücülükle iştigal etmez. Cinayet işlemez. Katil olamaz. Hak yolunda ve inandığı değerler uğrunda mücadeleyi, mevcut ve mer-i yasalar muvacehesinde verir.

Hiçbir şekil ve surette Kanunları çiğnemez. Yasalara karşı mücadelesini; yine mevcut yasal nizam içinde yürütür. Başta; rüşvet, iltimas, ayırma-kayırma, yolsuzluk, hırsızlık, gasp, can ve mal güvenliğini tehdit, hürriyeti tahdit, çıkar ilişkileri tesis, imtiyazlı sınıf oluşturma ve sair; insanlık, adalet, hukuk ve ahlâk dışı cürüm ve canice emel sahipleri ile katiller, devleti parçalamaya ve milleti bölmeye teşebbüs edenler asla “insan” olarak kabul edilemez ve Islah olmadıkça, asla insanca muameleye tabi tutulamaz.

ÖZELLİKLE BU İNSAN “MÜSLÜMAN-TÜRK” İSE;

Bütün insanlardan tutun madde ve manâ plânında var olan her şeye ve herkese karşı önyargısız, saygılı, edepli, terbiyeli, yüksek ahlâklı, davranış biçimi düzgün, söz ve eylemleri doğru, dürüst, kâmil ve mükemmel olmak zorundadır. Halk, devlet içinde daima en muteber, sevgili, saygın ve muhterem olması gereken insanlar muhakkak ve mutlaka “gerçek İnsan ve gerçek Müslümanlardır.” Bunun başka yolu ve çıkarı yok. İslâm dini her ne kadar bazı eylem ve söylemleri kategorik “günahlar” biçiminde tarif, tavsif ve tasnif etmiş ise de; Bunlardan, topluma ve kamuya (devlete) karşı işlenenler “kul hakkı” kavramı ile ağırlaştırılmış ve Yüce Yaratıcının af kapsamı dışında tutulmuştur. Sözgelimi “% 99’u Müslüman’dır” denilen Türk toplumunda bu idrak, şuur ve bilincin hakim olması halinde suç oranlarının sadece kalan % 1’e münhasır olması gerekmez mi !?

OYSA!..

Dönem itibarıyla Türkiye’de ahlâk düşüklüğü ayyuka çıkmıştır. Bu gün için dünyada Türkiye’deki kadar düşük bir toplum olmadığı iddia olunmakta; Ahlaksızlığın özellikle Özal ile birlikte tırmandığı, AKP döneminde ise dikey yükselişe geçtiği gözlenmektedir. Toplumun hemen hiçbir değeri kalmadı: Tek değer, kişi veya grupların hak etmedikleri şeylere uzanmak için her yolu denemelerinin makbul marifet sayılmasıdır. Türkiye rüşvet ve hırsızlıkta Avrupa birincisi, dünya dördüncüsüdür. Dünya ülkeleri arasında cahillik düzeyiyle en ön saflarda yer alıyor, dünya üniversiteleri arasında adı geçen ilk 500 arasında bir üniversitesi yok. Ülkemiz, devleti yönetenler hakkında mevcut suç dosyaları nedeniyle dünya birincisi. Taciz ve tecavüz edilen, cinsiyet nedeniyle öldürülen kız çocuğu haberleri manşet. Halk o kadar cahilleşti ki, yapılan işler veya kendisine yapılanların çoğunun ahlâksızlık olduğunun farkında bile değil!..

 

 

Mustafa Nevruz SINACI YAZAR RESMİ