Etiket arşivi: ile

Okan Üniversitesi Diş Hastanesi Pedodonti Uzmanı Prof. Dr. Işın Ulukapı; Engelli Hastalarda Diş Sağlığı İhmal Ediliyor!

Okan Üniversitesi Diş Hastanesi Pedodonti Uzmanı Prof. Dr. Işın Ulukapı engelli hastaların ağız – diş sağlığı ile ilgili önemli bilgiler verdi.unnamed (1)

Bedensel ve zihinsel engelli birçok çocuk, erişkin hasta ve hasta yakını ömürleri boyunca çok çeşitli sorunlarla savaşmak zorunda kalmaktadır. Engellilik durumu çok hafif derecede olabileceği gibi, orta derecede veya tek başına yaşayabilmeyi imkansız hale getirecek kadar ağır da olabilmektedir.

Prof. Dr. Işın Ulukapı, ‘’Engelli hastaların çocukluktan başlayarak ağız-diş sağlığı konusunda eğitilmesi, özellikle annelerin veya çocuğa bakan kişinin bu konuda bilgili olması çok önemlidir. Beslenmede dişlere yapışan, unlu ve şekerli besinlerin az tüketilmesi ve hemen arkasından dişlerin iyi bir şekilde fırçalanması; dişler üzerinde ve aralarında hiçbir besin artığı kalmamasına özen gösterilmesi gerekir. Özellikle gece yatmadan önce diş fırçalanması çok önemlidir, ihmal edilmemelidir. Çünkü gece boyunca tükürük akımı durduğundan; çürükler çok hızla ilerler. Ayrıca şurup şeklindeki ilaçların içirilmesinden sonra da dişlerin fırça ile temizlenmesi gerekir. Çünkü çoğu şurup şeklindeki ilaç da şeker içermektedir ve diş çürüğüne sebep olabilir. Düzenli diş hekimi muayeneleri ile birçok hafif engelli hastada, ağız-diş sağlığı problemlerinin önlenmesi mümkün olabilir’’ dedi.

Fakat çoğu kez engelli bireyler ve hasta yakınları diğer sorunlarla uğraşırken ağız-diş sağlığı arka planda kalmakta ve ihmale uğramaktadır. Hastalar dişlerini fırçalayamamakta, düzenli beslenememekte ve çoğu kez püre şeklinde dişlere yapışıp kalan ve böylece çürüklerin daha kolay oluşmasına yol açan yiyecekler seçilmektedir. Bunun sonucu olarak da, dişlerde erken yaşlarda çürükler ve dişeti problemleri ortaya çıkmaktadır. Bu problemler de; ne yazık ki ilerleyerek ağrılar, apseler ortaya çıktığında fark edilmekte ve çare aranmaktadır. Bu kez de çok önemli başka bir sorunla karşılaşılmaktadır. Engelli hastalarla (özellikle ağır zihinsel engelliler, ileri derecede spastik hastalar, bazı sendromlar vb.) diş hekimi arasında normal klinik şartlarda sağlıklı bir iletişim kurmak çoğunlukla mümkün olamamaktadır.

Prof. Dr. Işın Ulukapı, ‘’Bu gibi durumlarda çözüm olarak karşımıza genel anestezi altında diş tedavisi çıkmaktadır. Genel anestezi altında tedavi kararı verilen hastalar, önce anestezi ve reanimasyon uzmanı tarafından muayene edilerek genel sağlığı ve kan tablosu uygun bulunursa; ameliyathane şartlarında uyutulmakta ve uzman diş hekimleri tarafından gerekli tüm diş tedavileri tek seansta bitirilmektedir. İşlemler bittikten sonra hastalar yaklaşık iki saat gözetim altında tutulmakta ve sonrasında evlerine gönderilmektedir.

Böylelikle hastalar hem ağız-diş sağlıklarına kavuşmakta; hem de ağrı vb. nedenlerle iyi beslenememeye bağlı ortaya çıkan gelişim sorunları, hastalıklar önlenmekte ve hastanın daha huzurlu ve uyumlu olması sağlanmaktadır’’ dedi.

UYUŞTURUCUYA MÜCADELE İÇİN URBANATHLON KOŞUSU İLE ŞEHRE MEYDAN OKUDULAR

Gazimağusa Belediyesi ve Başbakanlık Uyuşturucuyla Mücadele Komisyonu işbirliğiyle uyuşturucuyla mücadele konusunda farkındalığı artırmak amacıyla, “Şehre Meydan Oku” sloganıyla Urbanathlon koşusu düzenlendi. Etkinliğe Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter,Gazimağusa Bağımsız Milletvekili Hakan Dinçyürek ve Eşi Sibel Dinçyürek,Başbakanlık Uyuşturucu Mücadele Komisyon Başkanı Hasan Karaokçu katıldı.“Şehre Meydan Oku” koşusunda, erkekler kategorisinde Yasin Doğan birinci, Kemal Kuleli ikinci, Korkan Hasan Ondal üçüncü, Kadınlar kategorisinde  Emine Hızlıer birinci, Zühre Ecerman ikinci, Gülseren Bektaş üçüncü, çocuk kategorisinde Hülya Büyük Ertap birinci, Deniz Demir ikinci,Miraç Büyükertaç başarılı oldu.uy
Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter’in yaptığı konuşmada; Gazimağusa Belediyesi ve Başbakanlık Uyuşturucu ile Mücadele Komisyonun işbirliğinde düzenlenen etkinliğin şölen havasında geçtiğini, uyuşturucu ile mücadele konusunda farkındalık oluşturmak adına “Engelleri Birlikte Aşıyoruz” koşu parkuru ile katılan sporcuların Şehre Meydan Okuduklarını,uyuşturucunun ülkenin ciddi sorunları arasında olduğunu söyledi. Etkinlikte emeği geçen herkese teşekkür etti.uy1
Etkinlikte konuşma yapan Başbakanlık Uyuşturucuyla Mücadele Komisyon başkanı Hasan Karaokçu; Gazimağusa Belediyesi ile göreve geldikleri dönemde işbirliğinde olduklarını,etkinlikteki hedeflerinin uyuşturucu ile mücadele konusunda toplumsal farkındalık ve bilinç  düzeyini yüksedilmesini, BM uyuşturucu ile mücadele gününde “Önce Dinleyiniz” sloganı ileuyuşturucu ile mücadele  konusunda ciddi adımlar attığını söyledi.Uyuşturucu ile mücadele konusunda her türlü faaliyetlere destek veren Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter’e teşekkür etti.uy2

TEMA Vakfı ‘toprağımız, evimiz, geleceğimiz’ diyor

 

 

 

TEMA Vakfı Edirne İl Temsilcisi Şirin ÇOĞAL, Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü ve Toprak Bayramı’nda toprak bozulumuna dikkat çekti ve meraları korumak gerektiğini vurguladı.17haziran

 

TEMA Vakfı, 17 Haziran Dünya Çölleşme İle Mücadele Günü ve Türkiye’de kutlanan 18 Haziran Toprak Bayramı için bir açıklama yayınladı. Çölleşmenin en önemli nedeninin bitki örtüsünün tahrip edilmesi olduğunu vurgulayan TEMA Vakfı, çölleşmenin önlenmesinde meraların öneminin altını çizdi.

 

Meralar Toprağı Koruyor

 

Konuyla ilgili açıklama yapan TEMA Vakfı Edirne İl Temsilcisi Şirin ÇOĞAL, “Bu yıl Birleşmiş Milletlerin Çölleşme ile Mücadele Günü teması “Toprağımız, evimiz, geleceğimiz” olarak belirlendi. Çölleşme genel kanının aksine tamamen çöl haline gelmiş arazilerden ziyade toprak bozulumunu ifade ediyor. Toprak bozulumu, toprağın sağlığında meydana gelen bozulmalar ve sonrasında toprağın sunduğu hizmetlerin azalması olarak nitelendiriliyor. Toprağı koruyan en önemli doğal varlık bitki örtüsü olarak öne çıkıyor. Otsu bitkilerden oluşan doğal bitki örtüsü olan meraların bu konuda önemli işlevleri bulunuyor. Çünkü meralar, erozyonu önleme, su üretimi, karbon depolama ve biyolojik çeşitliliğin korunması gibi önemli ekolojik hizmetler sunuyor. Tarımsal üretimde kullanılan birçok bitkinin yabani akrabalarını barındırarak gıda güvenliği açısından da genetik rezerv rolü üstleniyor. Bu bakımdan kurak bölgelerde meraların korunması çölleşmenin önlenmesi için büyük önem taşıyor. Maalesef 1950’li yılların başında 39 milyon hektar olan Türkiye mera alanlarının %65’i tahrip edildi. Kalan meraların %64’ünde yeterli bitki örtüsünün bulunmaması nedeniyle erozyon görülüyor. Toprağımızı ve geleceğimizi koruyabilmemiz için meraların korunması ve ıslah çalışmaları yapılması gerekiyor” dedi.

 

Her Yıl Bulgaristan Kadar Toprak Kaybediliyor

 

Toprağın etkili ve sağlıklı şekilde kullanılmasının ve bozuk olan toprakların iyileştirilmesinin hem çevresel hem de ekonomik açıdan önemli olduğunu söyleyen TEMA Vakfı Edirne İl Temsilcisi Şirin ÇOĞAL, “Dünya çapında yaklaşık 1,5 milyar insan yaşamını ve geçimini bozulmuş topraklardan oluşan arazilere bağlı olarak sürdürüyor. Birleşmiş Milletler’e göre dünya çapında her sene yaklaşık Bulgaristan kadar bir toprağı (12 milyon hektar) kaybediyoruz. Bu alan her yıl 20 milyon ton tahıl üretimi yapma olanağı sağlayacak bir büyüklüğe karşılık geliyor. Dolayısıyla toprak bozulumunun ve çölleşmenin önüne geçilmesi, yoksul toplumların geçim kaynaklarının ve hayat şartlarının iyileşmesi anlamına geliyor. Çünkü dünyada çölleşme ile mücadele, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu azaltmak için önemli bir araç olarak görülüyor” dedi.17haziran.jpg1

 

 

Çölleşme, Arazi Bozulumu ve Kuraklık (ÇABK): Bazı Küresel Gerçekler ve İstatistikler

Toprak sınırlı bir doğal varlıktır. Dünyanın sadece %3’ü ekilebilir topraklardan oluşuyor. Çölleşme, arazi bozulumu ve kuraklığa değinmeden gıda güvenliğine ulaşamayacağız. Biyolojik çeşitlilik, iklim değişikliği ve ormanlar gibi konuları gözden kaçırmış olacağız. Yaşamın sürdürülebilirliği için dünyadaki doğal varlıklar korunmalı ve geliştirilmelidir.

Kurak alanların gerçek değeri

  • Karasal alanların % 40’ı kurak alandır ve dünya nüfusunun 1/3’ünden fazlası kurak alanlarda yaşamaktadır.
  • Dünya gıda üretiminin %44’ü kurak alanlardan sağlanmaktadır.
  • Dünya hayvancılığının %50’si kurak alanlarda yapılmaktadır.
  • Kurak ormanlar dünya tropikal ve sub-tropikal ormanlarının %50’sini oluşturur.
  • Kurak bölge ormanları, dünyanın en geniş memeli tür çeşitliliğine ev sahipliği yapmaktadır.
  • Ancak kurak alanlardaki GSMH kurak olmayan alanlara göre %50 daha az.

 

Arazi bozulumu ve çölleşme

  • 2,6 milyar insan doğrudan tarıma bağlı.
  • Tarım alanı için kullanılan arazilerin %52’si kısmen veya şiddetli bir şekilde arazi bozulumundan etkilenmiştir.
  • Arazi bozulumu 1,5 milyar insanı etkilemektedir.
  • Toplam arazi bozulumu dünya çapında 1,9 milyon hektar alanı etkilemiştir.
  • Her yıl erozyonla 24 milyar ton verimli toprak yok olmaktadır.
  • Her yıl kuraklık ve çölleşmeden dolayı, 20 milyon ton tahılın yetişebileceği 12 milyon hektar yok olmaktadır. (Dakikada 23 hektar!)

 

Gıda güvenliği/açlık

  • Arazi bozulumu, gelecek 25 yılda küresel gıda üretimini %12 düşürerek dünyadaki gıda fiyatlarını %30 oranında arttırabilir.
  • Önümüzdeki 25 yılda küçük aile işletmeleri ile topraksız köylülerden oluşan 925 milyon kişi açlığa maruz kalacak.

 

Biyolojik çeşitlilik

  • Arazi bozulumu biyolojik çeşitliliği tehlikeye atar.
  • Çölleşme küresel ölçekteki biyolojik çeşitliliğe etki eder: Her yıl 27.000 tür yok olmaktadır.

 

İklim değişikliği

  • Şu anki tarımsal aktiviteler, toplam sera gazı salımının %13’ünden fazlasını oluşturur.
  • Var olan tarımsal aktiviteler ve ürün çeşitlerine bakılırsa iklim değişikliği 2050 yılına kadar çoğu ülkedeki tarımsal verimde %15 ila %50’lik bir düşüşe sebep olacak.
  • 1970’lerden 2000’lerin başlarına kadar dünyanın ciddi kuraklığa maruz kalan arazi alan miktarının yüzdesi iki katına çıktı.

 

Su sorunu

  • Arazi bozulumu suya erişimi ve su kalitesini tehlikeye atar.
  • 2030’da bazı kurak ve yarı-kurak arazilerde 700 milyona yakın insanı yerinden edebilir.
  • Var olan tarımsal faaliyetler dünyanın tatlı su kaynaklarının %70’inden fazlasını kullanmaktadır.

 

Yoksulluk ve göç

  • Dünya üzerinde yoksul nüfusun %74’ü (%42’si çok ve %32’si kısmi yoksul) arazi bozulumundan etkilenmektedir.
  • Önümüzdeki 10 yılda yaklaşık 50 milyon insan çölleşmeden dolayı yerinden edilebilir.

 

Toplumsal cinsiyet

  • ÇABK, kadınlar ve çocuklar üzerinde kıyas kabul etmez bir etkiye sahiptir. Arazi bozulumu kadınları ve çocukları doğrudan etkiler ve topraklarını en son terk edecek olanlar da kadınlar ve çocuklardır.

 

 Dünyadaki bozulmuş arazilerin yenilenme potansiyeli

  • Dünyanın orman örtüsü her yıl 13 milyon hektar azalmaya devam ediyor.
  • Dünya çapında 2 milyar hektarın orman ve arazi restorasyonuyla yenilenme olanağı var.
  • Afrika’da 715 milyon, Latin Amerika’da 550 milyon, Güney ve Doğu Asya’da 400 milyon hektarın üzerinde tahrip edilmiş orman alanı yeniden ormanlaştırılabilir.
  • Karma ormancılık, ormanların restore edilmesiyle beraber açlıkla savaşmak için umut vadeden bir ortam oluşturuyor.

 

Gazete Notu: Tema Vakfı’na ve Edirne Tema İl Temsilcisi Sayın Şirin Çoğal Hanımefendiye Sonsuz Teşekkürlerimizi Sunuyoruz. Ünel Medya Gurubu Türkiye Okuyor

 

HER ŞEY BİR RED İLE BAŞLIYOR GÜLÜM

 

 

süleyman pekin25 yıldır kamuda, 15 yıl sendikalarda görev yaptım. Son 20 yılda en az 10 adet STK’nın kuruluşunda inisiyatif kullandım. 30 yıldır hem tarihçilik hem de ülkücülük yolunda kendimi geliştirmeye çalıştım. 34 yıldır da kesintisiz Müslüm dinlerim.

Son 10 yılda köşe yazarı olarak 500’e yakın yazı yazmışım. Tarih, dış politika ve edebiyat alanında yarım düzine yayınlanmış, onun yarısı kadar da yayınlanmaya hazır kitabım var. Sosyal medya sayfamda “Yazdıklarım yaşadıklarımın bordrosudur” ifadesi bulunmakta. Yazmak bende geleceğin izdüşümüdür. Kıbrıs, Davos, Ergenekon, Çözüm, Habur, Akdamar, Dersim, K.Irak, Mısır, Libya, Suriye vs. konularda yazdıklarımız yerli yerinde duruyor ve neden sonra haklılığı tescilleniyor.

Ergenekon Kumpasında yandaş sendika “Kılavuzu Necip Fazıl Olanın..” ve “Sevgiler Sevgi Hanım” yazımı ikna odalarındaki üye devşirme seanslarında kullanıyordu. Duydum ki Necip Fazıllı olanı gene kullanmaya başlamışlar ama Sevgi Erenerollu yazıyı es geçiyorlarmış.

Zaten Özsar’daki Âkiller Toplantısı’nda “Türkiye’de Türk Yoktur” tezini işleyenler 7 Haziran Seçimleri sonrasında birden profillerine Türk Bayrağı, ağızlarına da “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez!” sloganlarını doldurmuşlardı. Aslında Referandum’un yersizliği ve yanlışlığı üzerinde fikirlerimi paylaşmıştım. Fakat son düzlükte iş tamamen takım taraftarlığına döndüğü için kimse satır aralarına bakmıyor veyahut okuduğunu anlamıyor.

– Pek yapmadığım – girişteki kısa künye şimdi yazacaklarım içindi. Hem tarihe not düşmek hem de bu zamana kadarki yazdıklarımın sağlaması bâbında diyorum ki TEK Millet derken adına Türk Milleti diyemeyenler Anayasa’nın 66. maddesinin dışına düşmüş olmaktadırlar: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” Ve bu bağ ırkî değil hukukîdir.

Kurucu önder Atatürk’ün çok daha veciz ifadesiyle “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Türkiye halkı; Türkmen, Zaza, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak, Pomak, Abaza, Çeçen, Arnavut, Roman, Yörük, Manav, Muhacir vs. unsurlardan oluşur ve bunun tamamına ortak isim olarak Türk Milleti adı verilir. Ulus Devletin fikrî mimarı Ziya Gökalp’e göre “Türk Milleti ırkî, kavmî, coğrafî, siyasî ve idarî bir zümre değildir. Aynı millî kültürde ortak olan fertlerin bütünüdür.” Gazi Mustafa Kemal’in “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözü köken değil hissiyat ve mensubiyet bildirir. Tam tersine Türk’ü ve Kürt’ü ayrı bir etnik unsur gibi görmek ırkçılıktır. Neye göre tasnif ediyorsun kardeşim? Kanına ve soyuna göre.. Bu soy-sopçuluk, kan bağcılığı değil mi?

İkinci olarak tarihi hep dış politikayla birleştirmeye çalışan ve alternatif stratejiler üretmek için uğraşan biri olarak 2 tane 17 Nisan Simülasyonu yapayım. İsteyen alsın 3 sene saklasın: “Hayır” çıkarsa kentsel terör saldırıları devam eder. Nerdeyse her hafta yaşadığımız ve en son 31 Aralık Gecesi Reina’da gördüğümüz terör saldırıları çok şükür 3 aydır yok. Ocak başında 3,94’leri gören doların da ateşi 3 aydır daha stabil. 15 Temmuz’da Tayyip Erdoğan İktidarı’nı devirmek isteyen Üst Akıl terör & borsa kartını kullanırken birden Anayasa Değişikliği gündeme geldi ve o karta gerek kalmadı. Başkanlık çıkmazsa kaldığı yerden devam eder.

Evet” çıkarsa tüm yetkiler ve sorumluluk Cumhurbaşkanı’nın sırtına yıkılıp sonra da yasal pozisyonu uluslararası arenada Saddam – Esad tipi diktatörlerle eş tutulacak. ABD, AB ve Rusya arasındaki pazarlıklarda hep bir kişiye yüklenilecek; İran’la altın, IŞİD’le petrol ticaretinden Avrupa’daki Diyanet, Dışişleri gibi kurum çalışanlarımızın ajanlıkla suçlanmasına hatta Batı’daki terör saldırılarını azmettirici görmeye dek geniş bir yelpaze ihale edilecek. Türkiye’yi yeni Kürdistanlara ve Birleşik Kıbrıs’a ikna edecekler. Belki Ömer el-Beşir durumuna düşürecekler, belki Türkiye’ye de İran gibi ekonomik yaptırıma sıra gelecek. İşte o an Suriyeleştiğimiz andır, küresel planlı bölgesel kaosun üçüncü ayağıdır. Rahmetli Muhsin Başkan’ın “İzin vermeyiz” dediği Suriyeleşmeden de daha vahimi..

Yine Onun ifadesiyle “Vatanını zaaf derecesinde sevenler” tayfasından bir vatandaş olarak eşedd-i şer olarak gördüğüm ‘evet’tense ehven-i şer olarak gördüğüm ‘hayır’a sığınmayı tercih ederim. Her iki halde de eskiyi arayacağımız muhakkak olmakla beraber Nizam-ı Âlem broşürümüzdeki meşhur Süleyman Kalaycı şiiriyle duruşumuz sabitleyelim: “Her şey bir red ile başlıyor gülüm!” LÂ!

DEDEMİN VEFASI İLE AKAN ZAMANI

 

elif kocaÇalışma masamım efendisi, hükümdarı olan kurma saatim, ismimin sahibi olan ve yeri ben de tarifsiz, aziz rahmetli dedemden yadigâr kalan kıymetlilerimdendir. Onunla akan zaman benim için şimdiki saatlere göre daha farklıdır. Yavaş yavaş, sineye çekile çekile ilerletir insanı. Ölçer, biçer, sınar yerince sahibini. Diğer saatlere göre bir farkı vardır ki işte orası onun bendeki değerini ortaya koyar. Vefa ister, vefa! Her gün sahibinin ona uğramasını, ona dokunup kurmasını ister. Hele sen bir ona uğrama işte o zaman sana hayatının dersini de verir elbet, durdurur zamanını ve oracık da bırakır seni. Vefası vazgeçilmezidir, hayat gayesi, yaşama sevincidir onun. Bunları yok edersen, oracık da cansızlaşır. Duruverir akrebin ve yelkovanın ilerleyişi. Haylaz saniye çubuğunun durmasıyla kulağının o alışık olduğu tik tak, tik tak sesi birden seni terk eder. Bir saatin seni terk edişinin acısı da büyük olmalıdır bence çünkü o, bir nevi ölümü, hayatın ilerleyişini hatırlatır sana. Vakti tamam olanın durmuştur saati, unutma! Zamanının ilerlemesi için vefan olmalı. Öyleyse vefamı kaybetmeden akan zamanın kıymetini bilerek yaşamalıyım değil mi?

Dedemin yadigârındaki o yaramaz saniye çubuğunun sesi var ya, beni hep eskilere götürür, yaşamadığım, âşık olduğum zamana. Eskilerin vefasına, sadakatine, kıymet bilirliğine aşıktım ya hep. Vefaları ile ilerledi zamanları onların, samimiyetleriyle yaşadılar o mukaddes insanlar. Bir lokmayla yetindiler, tamah etmediler mala mülke. Yeri geldiğinde en acı olanı yaşadılar ama onları onlardan ettirmedi hiçbir şey. Sevdaları vardı ki, tertemiz, dokunulmamış olan.  Ne güzel değil mi?  O yüzden işte aşığım, o güzelliklerin yaşanıldığı zamana. Şimdilerde çok hasretlik duyuyorum o zamanlara. Şu mevsimi baharı sanki eskilerde yaşıyor gibiyim. Açan çiçekler, yeşeren ağaçlar, saatimin tik tak, tik tak sesiyle tam da orda, yaşamadığım zamandaymışım gibi oluyorum. Memnunum, hem de çok. Oralardan nemalansam biraz biraz diyorum; vefadan, samimiyetten. Olduğum kadar, olacağım kadar işte.

Bir şeyi de çok merak ediyorum. Kıymet bilinir mi acaba şimdi kurma saatler. Benim gibi var mıdır zamana akıp akıp gidiveren, sonrasında da heybesi dolmuş geliveren? Ben hiç karşılaşmadım, etrafımdakiler fazlasıyla teknolojik insanlar. Hem şimdiki saatler çok da vefa isteyen türden değil maalesef. Epeyce teknolojik, nasıl ilerlediğini hissedemiyorsun bile. Aklına gelirse, ihtiyacın olursa işte bir bakarsın o kadar. Zaman su gibi akıyor diyorlar ya belki de o yüzdendir. Saatin eskidiği vakit, atar yenisini alırsın. Ama ben yadigâr saati atmadım, atamadım, ya ben ona kıyamadım, inanın benim için yeri çok ayrı ve ben onu zamana inat kullanıyorum, bazı arkadaşlarıma garip gelse de. Düşünüp de zihnimi toparlamam için epeyce yardımcım da olmuştur benim yadigâr saatim. Bir nevi dostum. Ama şimdi ben, beni anlamayana anlatamam ki bu hazzı, bu mutluluğu, yaşamaları gerek. O kalbinin atışı gibi durmadan ilerleyen sesi sinende hissetsen ve zamanın nasıl ilerlediğini fark edebilsen, inan ki senin de vazgeçilmezin olur diye düşünüyorum. Bir denesek mi acaba bu vesileyle? Bir bakalım şu zaman nasıl da ilerliyor. Bir dinleyelim haylaz saniye çubuğunu. Tik tak, tik tak sesiyle bir akalım zamanla beraber. Zamanımız henüz tamam olmadan, nasıl da ilerlediğini bir de ondan dinleyelim… Sevgili Okurlarım, Hayırlı Haftalar Diliyor ve Sizleri Allah’a Emanet Ediyorum.

TÜRK’ÜN DEMOKRASİYLE İMTİHANI

 

 

 

 

süleyman pekinMazisi 4–5 bin yıllık bir milletiz. Yüzlerce devlet ve farklı coğrafyalarda medeniyet kurmuşuz. Yalnızca Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda bile 16 büyük imparatorluk var ve 17’ncisi Türkiye Cumhuriyeti..

Bu 40–50 asırlık tarih şeridinde son 1 asır hariç hep kağanlık, hanlık, sultanlık ve padişahlıkla yönetilmişiz. 13.yy ortalarındaki Ahiler ve 20.yy başındaki kısa süreli Azerbaycan Cumhuriyet denemelerini saymazsak “Türk’ün Demokrasiyle İmtihanı”nın başlangıcı 1923’tür.

Cumhuriyetin ikinci yılında kurulan siyasî partinin (TCF) üçüncü yılda çıkan bir isyanla (Şeyh Said) kapatılmasını anlayabiliriz. Zira Saltanat kaldırılalı 2-3 yıl olmuş, Halifeliğin kaldırılışının yılı bile dolmamış. Yani 40 yada 50 asırlık millet ömrünün 39 veyahut 49 asrını tek adam liderliğinde geçiren bir toplumun Cumhuriyeti hemencecik benimsemesi sosyolojiye aykırı olurdu.

Hatta bu olaydan 5 yıl sonra yeni bir partiyle (SCF) denenen demokratikleşme adımı bu defa aynı yıl çıkan başka bir isyanla (Menemen) kesilecektir. Ki sonrasındaki 15 yıllık tek parti dönemine bakıldığında 20 küsur yıllık bir tek seslilikten başka bir şey görülmez. Meselâ yapılanlar, edilenler: Yollar, fabrikalar, okullar, fırsat eşitliği, kadın hakları, eğitim ve kültür hamleleri, sağlık ve imar hizmetleri, yenilikler, planlamalar vs. Yeni baştan yasalar, yeni ölçüler, eski köye yeni âdetler..

Cumhuriyetten yana olmamız milletin genetik yapısına bile sirayet eden Monarşi mantığının Çok Partili Hayat teşebbüslerine tepkisel olarak yansıdığını görmemize engel değil. Problem Terakkiperver veya Serbest Cumhuriyet Partilerinin kurucularında değil yaşam biçimi alışkanlıklarında. Ki itirazlarına katılmasak da halkın bir bölümünün insiyakî davranışlarının siyasî ve dinî tercihlerini de etkilediğini bilme durumundayız.

94 yıl sonra bile futbol liglerinde en çok gol atan oyuncuya “Gol Kralı”, güzellik yarışmalarında birinci olana “Kraliçe”, A Millî Bayan Voleybol Takımı’na “Filenin Sultanları”, Anadolu halk oyunlarını oynayanlara “Dansın Sultanları” hatta sünnet çocuklarına “şehzade” ve “prens” kıyafetleri giydirilmesi, kız çocuklarına “prenses” hitapları hâlâ mirasen içimizde nelerin dolaştığını gösteren örneklerdir. Dahası vapurda martılara kırıp kırıp attığımız “Simit”in bile “Sarayı” var değil ki “Adalet”in olmasın.

Hangi hanım eşinin “Sultanım” hitabından rahatsız olur? Hangi vatandaş “Kral adamsın” sözüne “Hayır, Krallık 1 Kasım 1922’de kaldırıldı” diye cevap verir? Bırakın “Sultanlar Ligi” tabirini, “Potanın Perileri” gibi fizik ötesi unsurlarla anılmaktan şikâyetçi olan oldu mu?

Öyleyse; yıllar sonra geldiğimiz noktadaki kazanımları küçümsemeden, toplumsal bilinçaltının tercihlerine kızmadan, eskiyle yeniyi dövüştürmeden, hem Osmanlı’ya hem Cumhuriyet’e sahip çıkarak ama tabii ki yaşayanı artık yaşamayandan daha fazla önemseyerek ortak bir tarih bilinciyle hareket etmemiz şart. Yoksa boncuklar dağılır, tesbih işlevsiz kalır.

Bundan da öte iyilik de, kötülük de bulaşıcıdır. Dünyanın devlet yönetimleri biçimi ve demokrasi alanında geldiği nokta “Dönülmez Akşamın Ufku” değildir. Hukukun üstünlüğü, kanun önünde eşitlik, sosyal devlet olma ilkesi, temel hak ve hürriyetler gibi yüzyıllık kavramlar bile bin yıllık kavramlarla trampa edilme yoluna gidilebilir; Trumpları boş bırakırsak.

Türk’ün ve Dünya insanlığının imtihanı devam ediyor. Demokrasi sınavı kâğıdı önümüzde.. Çalışmak isteyenler “iyiliği emretmek kötülüğü yasaklamak” konularına baksın.

“Sen insansın, sen insan. Sen insansın; seksen milyon / yedibuçuk milyar can.”

Kömürün Yarattığı Hava Kirliliği Tarımı Etkileyecek!

 

tarim-temaTEMA Vakfı Edirne İl Temsilcisi Şirin Çoğal  16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi;TEMA Vakfı 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde kömürlü termik santrallerin Türkiye’nin tarım arazilerine olan etkilerine dikkat çekiyor. Son 13 yılda 2,4 milyon hektar tarım arazisinin kaybedildiğine vurgu yapan TEMA Vakfı Edirne İl Temsilcisi Şirin Çoğal, “Bu rakam Türkiye’deki tarım topraklarının yaklaşık %10’una tekabül ediyor. Son dönemde benimsenen kömür odaklı enerji politikaları nedeniyle Türkiye tarımının geleceği için tablo karanlık görünüyor. Tarımsal açıdan önemli bölgelerimiz olan Adana, Çanakkale ve Konya Havzası büyük kömür yatırımları ile karşı karşıya. Kömür ve linyitle çalışan termik santrallerin insan sağlığına, doğaya ve tarım arazilerine verdiği zararlar büyük” dedi.
Tüm Türkiye’de 80’e Yakın Termik Santral Yapılması Planlanıyor.

“Tüm Türkiye’de 80’e yakın termik santral yapılması planlanıyor” diyen Çoğal, her biri 150-200 km çaplı bir alanı etkileyecek olan bu santrallerin yaratacağı hava kirliliğinin 15 milyon hektar tarım alanını olumsuz etkileyeceğini vurguladı. Türkiye’nin önemli tarım alanlarını barındıran Çanakkale’de işletmedeki 3 santrale ek 13 santral yapılmasının planladığının altını çizen TEMA Vakfı Edirne İl Temsilcisi  Çoğal, bölgede meydana gelecek hava kirliliğine ve etkilerine dikkat çekti.

Tarımsal gelir kaybı yaşanacak

TEMA Vakfı’nın Çanakkale için bir modelleme çalışması yaptığını belirten Çoğal, elde edilen sonuçlara göre yeni santrallerin hayata geçmesiyle bölgedeki hava kirliliğinde yıllık ortalama düzeylerin %50-%150 oranlarında artacağını aktardı. Bu kirliliğin 1400 km2’lik bir alana etki edeceğini ifade eden Çoğal, bu tahminlere göre tarımsal gelirlerin 3 milyar TL’yi aştığı Çanakkale’de hava kirliliğinin önemli verim kayıplarına neden olacağını söyledi.

İklim değişikliğini tetikliyor

Hava kirliliğinin yanı sıra kömürlü termik santrallerden kaynaklanan başka bir önemli sorun ise iklim değişikliği. Kömürlü termik santraller, ürettikleri elektrik miktarına göre en fazla sera gazı salan tesisler. Kömür odaklı enerji politikalarına devam eden Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerinden en fazla etkilenecek ülkelerden biri. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli raporları, Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklığın 2,5 ila 4 derece arasında artacağını gösteriyor. Raporlara göre bu artış Ege’de ve Doğu Anadolu’da 4 derece, iç bölgelerde ise 5 dereceyi bulacak. Türkiye daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacak. Önlem alınmaz ise doğal varlıklara doğrudan bağımlılığı nedeniyle iklim değişikliğinden en fazla tarım sektörü etkilenecek.
Birleşmiş Milletler’in gündeminde de tarım var

Birleşmiş Milletler (BM), 17 başlıkta 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni belirledi. Bunlar içerisinde öncelikli olarak yoksulluk ve açlığın bitirilmesi yer alıyor. Hedeflerin neredeyse tamamı, sürdürülebilir üretim-tüketim desenleri, iklim değişikliği ve etkileri ile mücadele, dayanıklı kentler, herkes için su, sağlıklı yaşam gibi başlıklarla tarımın önemine vurgu yapıyor. Bu hedeflerin 15’incisi toprak bozulumunun engellenmesini kapsıyor. Açlığın bitirilmesi ve gıda güvencesi için tarımsal üretimin etkin ve sağlıklı bir şekilde devam ettirilmesi ana koşul. TEMA Vakfı Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi kapsamındaki etkin rolüyle** uluslararası gündemi yakından takip etmeye ve gerekli çalışmaları yapmaya devam ediyor.

**TEMA Vakfı Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’ne dünya genelinden akredite olan yaklaşık 300 sivil toplum örgütünü temsil eden STK Paneli’nin beş üyesinden biridir.

Umut Yeşertiyoruz!edirne-tema

Şirin Çoğal
TEMA Vakfı Edirne İl Temsilcisi

Başkan Gül İşçileri İle Bayramlaşarak Birlikte Yemek Yedi

Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül, Kurban Bayramı’nın üçüncü gününde vatandaşlar ve belediye çalışanları ile bayramlaştı. Başkan Gül, personeli ve vatandaşlar için yaklaşık 500 kilogram et ile hazırladığı mangallarda misafirlerine eşi Neşe Gül ve kendi elleri ile ikramlarda bulundu.kemer1

Kurban Bayramı’nın üçüncü gününde vatandaşlar ve belediye personeli ile bayramlaşan Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül, Arslanbucak Belediye Hizmet Alanı’nda personeli ve davetlilerini ağırladı. Barbeküde hazırlanan et ve köfteler Kemerlilerle paylaşıldı. Kurban Bayramı’nın önemine değinen Başkan Gül, her yıl evinde yaptığı bayramlaşmanın yanı sıra Hizmet Alanı’nda yapıldığını söyledi.kemer2 Kurban Bayramı’nın manevi değerine de değinen Başkan Gül, “Bayramlar birliği temsil eder. Biz de vatandaşlarımızla ve personelimle bir araya gelerek bu anlamlı günün tadını çıkarmak istedik” dedi.
Bayramlaşma organizasyonuna Başkan Gül’ün yanı sıra eşi Neşe Gül, Başkan Yardımcıları, Ahmet Can, Kemal Yüksel ve Nuray Minta, Meclis Üyeleri, Semih Top, Aslı Bayar Ulukapı, Recep Yılmaz, Özcan Çeliktaş, Daire Müdürleri, Memurlar, İşçiler ve Aileleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.kemer3

Karaalp Abhazya Dışişleri Bakanı ile Görüştü

 

Abhazya – Türkiye Ticaret ve Ekonomik İlişkiler Temsilcisi Ruhi Karaalp, Abhazya’da sürdürülen temaslarına Dışişleri Bakanı Çirikba ve Ekonomi Bakanı Adgur Ardzınba ile devam etti.

ssAbhazya – Türkiye Ticaret ve Ekonomik İlişkiler Temsilcisi Ruhi Karaalp, yaklaşık 1 haftadır sürdürdüğü Abhazya temaslarına Abhazya Dışişleri Bakanı Vladislav Çirikba ve Ekonomi Bakanı Adgur Ardzınba ile devam etti. Gerçekleşen ziyarette Karaalp’e ATTEİT Temsilci Yardımcıları Olgun Aksoy ve Hayrettin Yılmaz’ın yanı sıra, Kocaeli Abhaz Derneği Başkanı Hasan Konca ve Abhaz asıllı işadamı Muammer Çelik’te eşlik etti. Yaklaşık 2 buçuk saat süren Çirikba ve Karaalp görüşmesinde önemli konular ele alındı. Karaalp, Çirikba’ya misafirperverliği için teşekkür ederek, ATTEİT ve Abhaz diasporasının Türkiye’de gerçekleşen faaliyetlerini tek tek aktardı.

ATTEİT HIZ KESMİYOR

Yaklaşık 1 yıldır ATTEİT olarak Abhazya Cumhuriyeti’ni temsil ettiklerini anlatan Ruhi Karaalp, “bize verilen görev süresi yaklaşık 1 yıl oldu. Bu 1 yıl süresince Türkiye’de birçok bürokratla Abhazya ve Türkiye arasında yaşanan ulaşım sorununun ortadan kaldırmaya çalıştık. Şuan Türkiye’de yaşayan Abhazya Cumhuriyeti vatandaşları, ellerinde Abhazya Dış Pasaportu var ise (Zagran) vize almalarına gerek kalmıyor. Vatandaşlığı olmayanlar ise, Rusya üzerinden Abhazya’ya bünyemizdeki turizm firması tarafından alınan vizelerle kolayca Abhazya’ya ulaşabiliyor. Bu anlamda Abhazya’ya ulaşımı kolaylaştırdı. Türkiye’de Ticaret ve Sanayi Odaları ile sürekli istişare içerisindeyiz. Kendilerine Abhazya’da yatırım olanaklarını anlatıyoruz. İşadamlarından sürekli pozitif cevaplar alıyoruz” dedi.

ABHAZYA BARIŞ ELÇİSİ OLABİLİR

Türkiye ve Rusya arasında gerilime değinen Karaalp, “Yaşanan gerginlikten dolayı biz Abhazlar olarak oldukça üzüntü duyuyoruz. Hem Türkiye’de güçlü bir diasporası olan Abhazya, müttefiki Rusya ile de önemli ilişkiler kuruyor. Bundan dolayı Türkiye ve Rusya arasında yaşanan gerilim en çok Abhazya’yı ve Abhazları etkiliyor. Biz Rusya ve Türkiye’nin tekrar ilişkilerini güçlendirmesi açısından, her iki ülke arasında arabulucu olmak istiyoruz. Kısacası biz Abhazya Cumhuriyeti ve Abhazlar olarak barış elçisi olmak istiyoruz. Haziran ayı içerisinde Abhazya Dışişleri Bakanı ve Rusya Dışişleri Bakanı ile gerçekleşen görüşmede, Türkiye’nin Abhazya diasporasının barış mesajlarını ileteceğini düşünüyoruz. Biz diaspora olarak ilişkilerin güçlenmesi için elimizden geleni yapmaya hazırız” ifadelerinde bulundu.

ABHAZYA EKONOMİSİ KONUŞULDU

Ruhi Karaalp ve ekibi Çirikba ile gerçekleşen görüşmenin ardından Abhazya Ekonomi Bakanı Adgur Ardzınba ile bir görüşme gerçekleşti. Abhazya’nın özellikle turizm ve tarım konularında büyük bir gelişim gösterdiğine işaret eden Karaalp, “Abhazya her geçen gün bölgenin Turizm ülkesi haline gelmeye başladı. Tarımda da büyük bir atılım gerçekleştiriyor. Biz bu yatırımların artması için Türkiye’de çalışmalarımızı hızla sürdürüyor ve Türkiye’de Ticaret ve sanayi Odaları’nın yanı sıra işadamlarına da Abhazya’yı anlatıyoruz” dedi. Ardzınba ise ATTEİT’in çalışmalarını başarılı bulduklarını belirterek, “Türkiye’de gerçekleşen çalışmaların bize geri dönüşü oluyor. Abhazya’nın gelişimini birlikte sürdürüyoruz. Bu anlamda ben Karaalp ve ekibine teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.  ss1

İsveç ve Litvanya ile önemli görüşme!

Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, İsveç ve Litvanya Dışişleri Bakanları Margot Wallström ve Linas Linkevicius ile görüştü.isveç

Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanının Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi, Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, İsveç ve Litvanya Dışişleri Bakanları ile bir araya geldi.

Ukrayna Cumhurbaşkanının Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi Basın Servisi’nin bildirdiğine göre, 17 Kasım 2015 tarihinde Kiev’de gerçekleştirilen görüşme esnasında Kırımoğlu, İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström ve Litvanya Dışişleri Bakanı Linas Linkevicius’a Kırım’da işgalci Rus yönetiminin baskı politikasındaki son dönem eğilimlerini anlattı.

 

İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström’un “Kırım’dakiler Ukrayna ve dünya ülkelerinin yeterince desteğini hissediyor mu? Yurttaşlarınız için ne yapabiliriz?” sorusuna cevaben Kırımoğlu, “Kırım’ın işgalden kurtarılması için çaba sarfetmeli. Yapabileceğimiz en önemli şey budur” dedi.