Etiket arşivi: Hristıyan

Cennet meyvesi kuru incirin ihracat yolcuğu 26 Eylül’de başlayacak  

Cennet meyvesi kuru incirin ihracat yolcuğu 26 Eylül’de başlayacak

 

Cennet meyvesi, Hristiyanların noel sofralarının vazgeçilmezi, Türk kuru incirinin dünya sofralarını süslemesi için 2019/20 sezonundaki ilk ihracat yolculuğu, 26 Eylül 2019 tarihinde başlayacak.

 

Türkiye’nin üretim ve ihracatında dünya lideri olduğu kuru incirin, 2019/20 sezonunda ilk gemi tarihi olarak da ifade edilen ilk ihracat tarihini belirlemek için Ege, Güneydoğu Anadolu ve İstanbul İhracatçı Birliklerine üye kuru incir ihracatçısı firmalar Kuru İncir Danışma Niteliğinde Genel Kurul Toplantısında Ege İhracatçı Birlikleri’nde bir araya geldi.

 

Toplantıya katılan firmalar, Türkiye Kuru Meyve Sektör Kurulu’nun önerdiği 26 Eylül 2019 Perşembe gününü ilk ihraç tarihi olarak kabul etti.

 

Toplantıda alınan ve Kuru Meyve Sektör Kurulu tarafından onaylanan bu tarih, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve akabinde Ticaret Bakanlığı’ndan alınacak onay sonrasında resmiyet kazanacak ve uygulamaya geçecek.

 

Kuru incir ihracatı 220 milyon dolar oldu

 

Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Birol Celep, 2018/19 sezonunda kuru incirin 31 Ağustos 2019 tarihi itibariyle 57 bin ton karşılığı 220 milyon dolar olduğunu, 2017/18 sezonuna göre miktar bazında yüzde 9, değer bazında ise; yüzde 18 düşüş yaşandığını, kuru incir ihracatında en fazla ihracat yapılan ülkelerin ise; Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere olduğunu dile getirdi.

 

Paniğe gerek yok 150 bin ton kuru incir olsa satarız

 

Kuru incirin 2019/20 sezonundaki kalitesinin çok iyi olduğuna işaret eden Celep, “Kuru incir bir ekolojik üstünlüğümüzün olduğu bir ürün. Bu yıl 89 bin tonluk rekoltemiz var. Bu paniğe yol açmamalı, 150 bin ton incirimiz olsa da bunu pazarlayabilecek konumdayız. Çünkü incir artık sezonluk değil 12 aylık bir ürün haline geldi. Tarım ve Orman Bakanımız Dr. Bekir Pakdemirli ve Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürümüz Ahmet Güldal ile sürekli iletişim halindeyiz. Kuru incirde fiyatlarda bir dalgalanma olduğu takdirde, Tarım ve Orman Bakanlığımız TMO aracılığıyla, fındık ve kuru üzümde yaptıkları gibi piyasadan kuru incir satın alarak piyasayı regüle edecektir” şeklinde konuştu.

TRİPOLİÇE KATLİAMI’NIN 195. YILI

           

 

 

süleyman pekinSrebrenitsa’yı bilirsiniz; Bosnalı Sırpların 21 yıl önce 8.372 kişiyi katlettiği ve belgelerle “II. Dünya Savaşı ’ından sonra insanlığa yapılan en büyük suç” olarak ıspatlanan soykırımı. Ve devamında, 1992-1995 yılları arasında, Avrupa’nın gözü önünde sistematik bir kırıma tâbi tutulan 300 bin Müslüman Boşnak..

Hocalı’yı bilirsiniz; Ermenistan birliklerinin 24 yıl önce Dağlık Karabağ’da 106’sı kadın, 83’ü çocuk, toplam 613 sivilin bir gecede işkencelerle katledildiği çağdaş soykırımı. Ve devamında, 1991-1994 arasında, Rusya’nın da desteğiyle öldürülen binlerce Azerî Türk’ü ve yurtlarından kovalanan 1 milyon mülteci..

1915’i de bilirsiniz; sözde Ermeni Soykırımı denilerek I.Dünya Savaşı öncesinde ve esnasında bölücü Ermeni çetelerinin katlettiği, toplu mezarlarla üstünü örttüğü 1,5 milyon Müslüman Türk.. Ve devamında Kurtuluş Savaşı’ndakileri, sonra Hoybun’u, sonra Asala ve şehit diplomatlarımızı, sonra ‘İkinci Hoybun’ PKK terörünü de bilirsiniz. Ki devamın devamı var.

Peki ya Tripoliçe Katliamı’nı bilir misiniz? 195 yıl önceki 10-11-12 Ekim günlerinde vahşice kırıma uğratılan 40 bin Mora’lı Müslüman Türk’ü hatırlayanımız var mı? Tripoliçe Kadısı Halim Efendi’nin üzerine yağ dökülerek yakıldığını ve isyancı Rum çetelerinin Türk mezarlıklarını altüst edip kemikleri ateşe attığını bilenler beri gelsin.

Ya 1822 Atina Katliamı’nda öldürülen binlerce Türk.. Ya 1823 başında Anabolu Kalesi’nde açlıktan öldürülen, kalanı da doğranan binlerce Müslüman.. Ya Benefşe, Balya, Badra, Argos, Korint, Avarin, Misolongi, Moton, Guston, Fenar, İzdin, İstefe, Eğriboz’da olan-bitenler… Ya Ayvalık, Bülbülce, , Çamlıca, Eşkiros, Hidra, İmroz, İstanköy, İpsara, Nakşa, Sakız, Sisam, Suluca, Salamis, Taşöz, Semadirek, Yunda adalarında yok edilenler…

1821 ile 1838 tarihleri arasında Mora Yarımadası’nda mukim 200 bin Müslüman Türk “Hıristiyanlara huzur! Konsoloslara saygı! Türklere ölüm!” sloganıyla yok edilmiştir. Mora çevresindeki adalarda ise numunelik Türk bırakılmamıştır. Amerikalı tarihçi Justin Mc Carthy, ‘Ölüm ve Sürgün’ kitabında 1821 ve 1922 yılları arasındaki 1 asırlık zamanda 5,5 milyon Müslüman’ın Avrupa’dan sürüldüğünü, 5 milyondan fazlasının da öldürüldüğünü veya benzer nedenlerle öldüğünü söylemektedir.

Kıbrıslı Türk tarihçi Salahî Sonyel’in Belleten’de yayınlanan “Yunan Ayaklanması Günlerinde Mora’daki Türkler Nasıl Yok Edildiler?” makalesinde içinizi kaldıracak detaylar yer almakta: Denizde boğularak öldürülen kadınlar, kayalara çarpılarak canına kıyılan çocuklar, kafası kesildikten sonra kazığın ucuna takılıp gezdirilenler, sistematik tecavüz ve işkenceye uğrayan kadınlar, organları parçalanarak katledilen erkekler vs. gibi..

Doç. Dr. Ali Fuat Örenç’in kaleme aldığı ve Babıali Kültür Yayıncılığı’ndan çıkan 300 sayfalık “Balkanlarda İlk Dram UNUTTUĞUMUZ MORA TÜRKLERİ ve Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan” kitabı da çok kıymetli bir kitap.  195 yıllık bir fener gibi.. Eğriboz’dan Atina’ya, İzdin’den Badracık ve İstefe’ye dek Osmanlı evkafını bile isim isim sıralamış; hani belki hesabını soracak bir İktidar yada Bakanlık çıkar diye.

Ne bileyim; soyadı Mora ve civarıyla ilgili olanlar belki Mora Müslümanları ve Osmanlı Eserleri adına bir vakıf kurarlar. Eğriboz Fatih Sultan Mehmet Camii veya Atina Mustafa Ağa Medresesi Derneği de olabilir. Dışişleri’ne, TİKA’ya, Yurtdışı Türkler Başkanlığı’na ve Yunus Emre Enstitüsü’ne duyurulur.

Lozan mı demiştiniz, Adalar mı demiştiniz? Ya Mora’nın hesabı ne olacak?  Türkiye Cumhuriyeti’nin alamadıkları olmuştur ama Osmanlı’nın verdiklerini de unutmayalım.

“Ah mora nenem, kara nenem ah!”

Yeni Türkiye Buluşmaları’nda Kadın Hakları Tartışıldı

hak 

Kadın Hakları’nın konuşulduğu Büyükşehir Belediyesi Yeni Türkiye Buluşmaları’nda, kadına yönelik negatif ayrımcılığın savunulmasında dinin referans gösterilmesinin yanlış olduğu belirtildi.

Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı’nca organize edilen Yeni Türkiye Buluşmaları’nda Kadın Hakları tartışıldı.  Antalya Kültür Merkezi (AKM) Perge Salonu’nda gerçekleşen konferansa, akademisyenler, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı. Siyaset Bilimci Dr. Murat Yılmaz’ın oturum yöneticiliği yaptığı konferansta Kırıkkale Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cennet Uslu ve gazeteci-yazar Fadime Özkan konuşmacı olarak yer aldı.

 yeni

Dinin referans gösterilmesi yanlış

Kadınlara yönelik negatif ayırımcılığın genellikle dinsel temelli olarak savunulduğunu ve bunun yanlış olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Cennet Uslu, şöyle konuştu: “Bugün Müslüman toplumlardaki kadının kötü durumu sanki İslam’ın teolojisiyle ilişkili gibi gösteriliyor. Bu doğru değil. Oysa Hıristiyanlığa baktığımızda kadın-erkek eşitsizliğine dair çok katı kuralları var. Bu durumun dinin teolojisiyle ilgisi yok. Toplumluların bunu zaman içerisinde anlaması, yorumlamasıyla ilişkisi var. Batı çok kötü koşullardan gelerek bugün kadın haklarından iyi hale geldi.”

Sivil haklar konusunda sorunlar var

Kadınların politik hakları elde etmek için çok büyük mücadele verdiklerini kaydeden Cennet Uslu, bu sürecin çok zaman aldığını ifade etti. Daha önceleri ağırlıklı olarak müzik, sanat, çocuk bakımı konularında eğitilen kadınların sanayi devrimiyle çalışmaya başladığını kaydeden Uslu, “Ancak kariyer mesleklerine kadınların girmesi çok zordu. Kadınlar erkeklerle aynı işi yapıyor ancak aynı ücreti alamıyorlardı. Kadınlar bu haklar için çok uzun mücadele ettiler. Sivil haklar konusunda günümüzde dahi devam eden bir sorun var. Hala ne giyip giymeyecekleri ya da otomobil kullanıp kullanamayacakları konusunda yasaklar var” diye konuştu.

Erkekler daha konforlu

Gazeteci Yazar Fadime Özkan,  konuşmasını iki ana başlık çerçevesinde yaptı. Medyada çalışan kadınların durumunu değerlendiren Özkan şunları söyledi:  “Türkiye’de 27 ulusal televizyon kanalı var. Bunlardan sadece bir tanesinin genel yayın yönetmeni kadın. 55 ulusal gazete var, yine sadece bir tanesinin yayın yönetmeni kadın. Türkiye’de son karar verici olan kişiler çok büyük oranla erkek. Kadın ya da erkek bir gazetecinin evine ulaşması saat 21.00’i buluyor. Evli çocuklu bir kadın olduğunu düşünün, sabah evinden çıktığını, çocuğunu kreşe verdiğini ve evine dönüp evdeki sorumluluklarını yerine getirdiğini düşünün. Ne yazık ki medya çalışanı kadınların kendine ve ailesine zaman ayırmak gibi bir şansı yok.Medyada çalışmanın erkeklere göre kadınlar üzerinde yarattığı ağır bir tahribat var. Erkekler bu anlamda daha konforlu.”

Kadınlar arasında da eşitsizlik yaşanıyor

Medyada yer alan haberler içerisinde kadının yerini değerlendiren Fadime Özkan şöyle devam etti: “Medyada gösterilen haberlerde,  bir haberin öznesi olarak kadın yüzde 24 oranında görünebiliyor. Yüzde 76 oranında ise haberlerde erkek öne çıkıyor. Daha çok magazin haberleri kadınlar üzerine kurulmuştur. Reklamlar da kadın ya hep tüketen, almak isteyen, para harcayan, zaafları olan bir hedef kitle olarak gösteriliyor. Araba satmak için yarı çıplak bir kadın çıkararak ürüne kadın üzerinden dikkat çekmek gibi bir araçsallaştırma hali de var. Bu da kadının varlığını, bedenini, ruhunu, kişiliğini parçalamak gibi bir şiddet içeriyor.”

Medyada da çalışan kadınlara yönelik çeşitli eşitsizliklerin olduğuna dikkat çeken Özkan, “Bazı yayın organlarının kapısından içeri girdiğinizde başörtülü bir kadın çalışan göremezsiniz” dedi.

Konferansın sonunda oturum yöneticisi Dr. Murat Yılmaz, Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel adına konuşmacılara ASMEK kursiyerleri tarafından yapılan Ebru tablosu takdim etti. tablo2