
2016 DÜNYA ŞİİR ANTOLOJİSİ, Eylül 2017 tarihinde yayınlanıyor


İstanbul Aydın Üniversitesi Müzik Kulübünün düzenlediği, konserler, söyleşiler ve kermeslerin yer aldığı 4’üncü Geleneksel 1 Kitap Kap Şenliği’nde bilet ücretleri ise parayla değil, kitapla ödendi.
İstanbul Aydın Üniversitesi Müzik Kulübünün bu yıl dördüncüsünü düzenlediği Geleneksel 1 Kitap Kap Festivali, 24-25 Nisan tarihleri arasında İstanbul Aydın Üniversitesi Florya Halit Aydın Kampüsü’nde gerçekleştirildi.
Öğrencilerin oluşturduğu müzik grupları ve profesyonel sanatçıların konserlerinin yanında, söyleşilerin ve başta Arbella Makarna ve Gabuk Midye stantları olmak üzere yiyecek ve kermes stantlarının yer aldığı festivalde, etkinliklere girişler ise parayla satılan biletlerle değil, öğrencilerin, bağışlamak üzere getirdiği kitaplarla sağlandı. Festival kapsamında 25 Nisan Salı günü ünlü sanatçılar Zeynep Uluğ ve Dodan da, birer söyleşide üniversite öğrencileriyle bir araya geldi. Bu söyleşilere katılmak isteyen öğrencilerden de en az bir kitap bağışlanması istendi.
TOPLANAN 3 BİN KİTAP KÖY OKULLARINA GİDECEK
Konuyla ilgili konuşan İstanbul Aydın Üniversitesi Müzik Kulübü Başkanı Ahmet Raşid Kılıç, “1 Kitap Kap Festivali’ni kulüp olarak bir sosyal sorumluluk projesi şeklinde geliştirdik. Zira ülkemizde, kütüphane şöyle dursun, bir tek kitabı bile olmayan yüzlerce köy okulu var. Bizim de bu okulların gelişmesinde bir katkımız, çorbada bir tuzumuz olsun istedik. Bu yıl dördüncüsünü düzenliyoruz. Festival kapsamında Küçükçekmece Belediyesi ve Fly Inn Alışveriş Merkezi’nin sponsorluğunda bir sahne kurduk. Konserlerimiz bu sahnede gerçekleştirildi. Bunun yanında oyun, eğlence ve yiyecek stantlarımız da kuruldu. Ve bu etkinliklerin hiçbirinde para kullanılmadı. Bunlardan yararlanmak isteyenler, en az bir adet kitap bağışladılar” diye konuştu. Festival boyunca yaklaşık 3 bin kitabın toplandığını ifade eden Kılıç, toplanan kitapların, kütüphanesi olmayan köy okullarına bağışlanacağını söyledi.
Geçen hafta ‘Aristokrat (!) yazarlar’ başlıklı yorumumda, Avrupa Türklerini aşağılayıcı bir yorum yazan meslektaşım Hadi Uluengin’i eleştirmiştim.
Doğrusunu söylemek gerekirse, konunun vahameti ve aciliyeti nedeniyle, yazım DÜNYA’da yayılanmadan, internet aracılığı ile iki bini aşkın adrese gönderildi.
Tabiiki bu adresler arasında, Türkiye’deki tüm medya kuruluşları ile mensupları da vardı. Yani Hadi Uluengin’in ‘yediği naneyi’ tüm meslektaşlar öğenmiş oldu.
Eleştiri yazımı okuyanlardan mesaj yağdı. Gelen mesaj sayısı tamı tamına 123 idi.
Yani 123 duyarlı okurum hemen bilgisayarın karşısına geçti ve aklına geleni yazdı.
Yazılanlar sadece bana değil, bizzat Hadi Uluengin’e ve Hürriyet yöneticilerine de gönderildi.
Dostluğum olmasa da, tanıdığım bir meslaktaşıma karşı bir linç kampanyası açmak amacında değıldim. Hele 17 yıl alın teri döktüğüm, sırtımda taşıdığım, Avrupa’da o zamanki Tercüman’a karşı büyüme mücadelesine katıldığım ve çocuğum olarak bağrıma bastığım Hürriyet’te yazan birine karşı, degıl linç kampanyası, ufak bir söz söylenmesine bile tahammül edemem.
Ama, yazısında güya kızdığı ve tutumlarını beğenmediği gurbetçiler için, “Dobra dobra söyleyeyim, vız gelir, tırıs geçer ve kendi düşen ağlamaz. Yakınmaları umurumda değil” diyebilecek kadar sorumsuz davranan Uluengin’in düştüğü bu durum, bana ‘vız gelip tırıs geçmedi.’ ‘Kendi düşen ağlamaz’ da demiyorum. Hele ‘umurumda değil’i aklımdan bile geçirmiyorum.
Uluengin’in düştüğü bu durum beni çok üzdü.
Kendini bir ülke yöneticisi yerine koyarcasına, “Vız gelir, tırıs geçer, kendi düşen ağlamaz, yakınmaları umurumda değil” diyebilen kişinin ‘megaloman’lığından da şüphe edilir.
Hüsnü Mutlu isimli bir okurum mektubunda şöyle demiş: “Bizim içinde bulunduğumuz durumun, Hadi Uluengin’in umurunda olup olmayışı kimin umurunda ki?”
Okurum çok haklı olarak sormaya devam etmiş: “Hadi Uluengin, bizim sorunlarımızı çözebilecek bir konumda mı ki, ‘vız gelir, tırıs gider, kendi düşen ağlamaz ve umurumda değil’ gibi laflar ediyor. Ona sormak lâzım: Sen kimsin be!?”
Ben şahsen gerçekten çok üzüldüm.
Aşağıda eleştirilerini okuyacaklarınızdan Ali Yavuz’un, “Sana kaufhoftan bir dantelli don alıp göndereyim mi?”, Dr, Kutlay Yağmur’un “Uluengin gibi solucanlar da vardır” şeklindeki ağır eleştirileri beni gerçekten üzdü.
Biz, Hadi Uluengin’in içine düştüğü bu durum için ‘Vız gelir, Tırıs gider, kendi düşen ağlamaz ve umurumda değil’diyemiyoruz. Amarız Uluengin bundan bir ders almış olur.
Bana gelen 123 mesajdan ancak bir kaçını sütunlarıma aktarabiliyorum. Duyarlılık gösteren diğer okurlarımdan özür dilerim.
Sayın Hadi Uluengin,
İlhan Karaçay bey yazmış, okudum.
Yazınızı bir daha okudum.
Bu ne küstahlık. Bu ne kabalık. Bu ne ırkçılık!
Bizler Kapıkule’ye sigara almaya giden, sonradan görmüş küçük burjuva entellektüelleri değiliz.
İşçiyiz. Ekmek parası için çalışıyoruz.
Ülkemiz ekonomisine katkısı olan yatırımlar yapıyoruz.
Sözleriniz bilinçsiz ve asosyal.
Utrecht’ ten uçak kalkmıyor.
Kaufhoflardan defolu don alan Türk bilmiyorum, görmedim,duymadım.
Bunlar sizin ukalalığınız.
Kaufhoflar defolu don satmıyor.
Eğer illa da görmek isterseniz, kaufhoftan dantelli bir don alıp size gönderebilirim.
Ali Yavuz
Avrupa Türk Telecom
*****************************
Merhaba İlhan Abi,
Ellerin dert görmesin. Böyle densizlerin hakkından ancak sizin gibi usta kalemler gelir.
Ben genede tepkimi Hürriyet gazetesine bu yazıdan dolayı özür dilemeleri için bir mail göndereceğim
Yazılarını dikkatle okuyuruz
Her şey için teşekkürler
Kemal Küçük
Kitap.nl-Küçükler Kitapevi
*****************************
Merhaba İlhan Bey,
Yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Çok değişik yorumlarınız var. Bilhassa son dönemlerde Hollandalılara karşı tavırlarınızı ilgiyle okuyorum. Uluengin gibilere de dersini verdiniz.
Çok hoş değerlendirmeleriniz var.
Devamını beklerim efendim.
Saygı ve selamlarımla,
Sefa Akbulut
*****************************
Sayın Ilhan Karacay,
Hadi Uluengin’in ‘aristokrat’lıkla falan hiç bir ilgisinin olmadığını eminim siz de
biliyorsunuzdur. Olsa olsa kendisiyle alay etmek için bu yakıştırmayı yapmışsınızdır.
Yazınızda gündeme getirdiğiniz Uluengin terbiyesizligini herkes bilmek zorunda.
Yazınızın sonundaki “geçmiş olsun” saptaması da çok isabetli. Maalesef Hadi Uluengin
denen adamın bu ilk gafı değil. Kendisi Türkiye Cumhuriyeti aleyhtarlığı yazılarının yanısıra, göçmen Türk düşmanlığı ile de iyi tanınır. Belki dikkatinizden kaçmıştır. Bundan iki yıl önce kendisi, göçmen Türk kadınları ile alay eden, göçmenleri aşağılayan bir dizi yazı yazmıştı. Kendisine tepki dolu yazılar yazmıştım ama medeniyetten uzak olduğu için yanıt verme gereği bile duymamıştı. Medeni insan olmanın en önemli göstergesi kendisine gelen yazılara cevap verebilmesidir. Bu yazılar eleştiri dolu olsa da medeni insan bunu içine sindirmeyi bilir. Kaldi ki Hadi Uluengin gibi kiralık kalemlerin göçmen düşmanlığına da şaşmamak gerekir. Onların misyonu bu aşağılama kampanyasına katkı vermektir. Efendilerine hoş görünmek, yarattıkları o “aristokrat” maskesini cilalamak için bunu yaparlar. Uluengin’in yazdığı yazının içeriğini tartışmak bile toplumbilime hakaret olur. Gelin ne gerekiyorsa onu yapalım.
Yazınızın sonundaki tespite geri dönmek istiyorum. Batı Avrupa’da yaşayan ve Türk
halkının çektiği çifte ayrımcılığa tanık olan vicdan sahibi her insan bu çileye dur demek
zorundadır. Hürriyet gazetesinde çalışan çok değerli insanların yanısıra, Uluengin gibi
solucanlar da vardır. Bu solucanların yazılarının en azından Hürriyet Avrupa’da yer
almasını istemediğimizi, Hürriyet’in hem temsilciliklerine hem de merkezine güçlü bir
şekilde duyurmak zorundayız. Bu, Hollanda’da yaşayan Türk halkına bir çağrı olarak
iletilmelidir. Göçmen Türkler kendilerini savunmazlarsa, Uluengin gibi solucanlar
aşağılama kampanyasına devam edeceklerdir.
Dostca selamlarımla,
Dr. Kutlay Yağmur
Hollanda Türkce Eğitim Vakfı Başkanı
BABYLON, Centre for Studies of Multilingualism
in the Multicultural Society
Tilburg University
PO Box 90153
5000 LE Tilburg
The Netherlands
Tel: +31 13 466 2930
Fax: +31 13 466 3110
Geç geldiği için gazetedeki yorumuma koyamadığım, ancak e-mail mesajıma eklediğim bir başka yazı da aşağıda:
Merhaba İlhan KARAÇAY, (Pardon: Alamancı!)
Hadi Uluengin adlı biri Çok Satan Az Söyleyen bir gazetede “Gurbetin kapısı**” başlıklı yazısında ne kadar kelek, düşünce temelinde ne kadar yüzeysel, dar görüşlü, kişilik açısından ne kadar kıskanç, hazımsız, kalemiyle ve görüşüyle içeriksiz ve amaçsız, dikkatsiz olduğunu; eleştirmeden, geçmişi, ya da günün gerçeklerini bilmek zahmetine dahi katlanmadan, bir şeyler yazmış, laf ola beri gele kabilinden… O yazmış da, bu gazete neden başmış? Bu da ayrı bir sorun! Daha önce bu yazıyı bana dikkatimi çekmek için Yavuz NUFEL arkadaşım yolladığında. Ona: “İçim burkularak, üzülerek, buruk bir ruh haliyle okudum. Zavallı bir dar görüşlü bu yazar” yanıtını vermiştim. Aslında yukarıda, şimdi bu mektupta yazdığım tanımlamaları es geçmiştim. Sizden de şimdi bu densizin okuru kızdırmak ve celallendirmekten başka bir işe yaramayan bu yazısını, bir kere daha posta kutumda bulunca, üstelik vakit ayırıp bir kez daha okuyunca, elimde olmadan reaksiyon gösteriyorum.
Bu yazı, “Türkçe’nin içine nasıl edilir?” konulu bir edebiyat dersi için çok güzel bir örnek olabilir.
Bu yazı Ahlak felsefesinde “Gerçekler nasıl çarpıtılır?” sorusuna güzel bir örnek olabilir.
Bu yazı bir gazete köşesinde bile çıkmış olsa Edebiyatın İlkelerini, kurallarını (EDEBİ OLMAK) çiğnememesi gerekirken Edepsizlik özelliğine çok güzel bir örnek oluşturmaktadır. Edep; ahlak kurallarını çiğnemeden, doğru ve hak olanı bulup yazmaktır.
Bu, sözüm ona, kendini bilmez yazara, yanıt vermek ona değer vermek anlamına gelir. O zavallı sarhoş bir gün Edirne E35 yollarında düşer, başını yarar.
Ama o gazeteye çok anlamlı, bu içeriği çürütür nitelikte, gerçekleri özetleyen bir yazı yazılabilir. Geride kalan 40 yıl nasıl özetlenebilirse… Sanırım Karaçay, böyle bir yazıyı o gazetede, o sütüna yakın bir yerde yayınlatma gücüne de sahiptir. Bu SÖZ HAKKI, ya da teze karşı ANTİTEZ hakkı demek olur ki, her saygın gazete bu hakkı okurlarına vermelidir.
Kısacası, sevgili İlhan Karaçay, bu yazı, belki de gizli amacı olan huzursuzluk yaratmayı terbiye sınırlarını aşarak en güzel bir şekilde sergilemektedir. Aferin bu edepsizliği yapana, yazana, yazdırana ve gazetesinde basana/yayınlayana. “Aferin!” çünkü başarılı olmuşlar, amaçlarına ermişler.
Şimdi ne olacak?
** Sanırım bu yazının başlığı “Gurbetin Kapısı” olarak yazılırsa doğru Türkçedir. İlk satırda ilk yanlış.
Hoş kal İlhan.
Halit Umar
İzmit’te yaşayan işçi emeklisi 69 yaşındaki Halit Tekçe’nin yeşile ve doğaya olan sevgisi, görenleri şaşırtıyor. Ağaçları kesilmekten kurtarmak için 55 yıldır kağıt toplayan Tekçe, son dönemde kazandığı paraları katarakt ameliyatı için Afrika’ya gönderiyor. Gözlerini kapatıp kendini âmâ birinin yerine koyduğunu belirten Tekçe, “Kahvehaneler, dernekler, iş yerleri buralardan gazeteleri toplayabilir miyim? diye düşündüm. Katarakt ameliyatının 100 dolar olduğunu öğrencince de topladığım paraları Afrika’ya gönderiyorum.” diyor.
Uluslararası yardım kuruluşu Kimse Yok Mu Derneği’nde izlediği bir sunumdan yola çıkan Tekçe’nin hayatı, topladığı gazetelerle neler yapılabileceğini öğrendiği andan itibaren değişti. Alışveriş fişlerini bile atmaya kıyamayan, her türlü kâğıdı geri dönüşüme göndererek yeşilin korunması konusuna dikkat eden Tekçe, son 7 yılda atık kâğıtları çok özel bir amaç için toplamaya başladı. Afrika’da binlerce kişinin katarak ameliyatı olamadığı için göremediğini, 100 dolar karşılığında ise bu ameliyatların yapılabildiğini öğrenen Tekçe, bir ameliyat için gerekli olan parayı toplayınca Afrika’ya gönderdi. Hedef olarak koyduğu diğer 3 ameliyat için ise harıl harıl atık gazete toplamaya başladı. Esnaf ve vatandaşların ilgisi nedeniyle hedef büyüten Tekçe, 10 Afrikalının ameliyatı için gereken masrafı karşılamak için çalışmalarını yoğunlaştırdı.
Yeşile, doğaya karşı büyük merakı olan Tekçe, amacını ve yola çıkış hikâyesini şöyle anlattı: “Emekli gelirime ek olsun diye topladığım gazeteleri bir toplayıcıya verip 3 beş kuruş para kalıyordu. Bir gün Kimse Yok Mu Derneği’nin bir programında katarakt ameliyatı yapılan Afrikalıları gördüm. Oldum olası Afrika insanına karşı bir sevgim vardı. O ameliyatları görünce beni mahvetti ve içten yaraladı. Sonra gözlerimi kapattım ve gözleri görmeyen bir insanın yerine koydum kendimi. Gözsüz olmayı hissettim. Sonra kahvehaneler, dernekler, iş yerleri buralardan gazeteleri toplayabilir miyim? diye düşündüm. Katarakt ameliyatının 100 dolar olduğunu öğrencince bunu yapabilirim deyip projemi herkese anlattım. Yolda giderken bile insanlara anlattım ve gazete toplamaya başladım.”
‘HACI HALİT HAZIR, ÇAĞIRIN GELSİN’
69 yaşında olmasına rağmen günde yaklaşık 5 kilometre yol kat eden, esnafları dolaşırken, “Katarakt gazetesi hazır mı?” diye soran Tekçe’yi artık esnaflar da tanımış. Azimli gazete toplayıcısına destek veren esnaflar daha önce çöpe attıkları gazeteleri Tekçe için biriktirmeye başladı. Gazete ve kağıt konusunda duyarlılıkları artan esnafın tutumunun kendisini memnun ettiğini belirten Tekçe, ”Her geçen gün gazete topladığım yer sayısı artıyor. Benim gibi emekli olan insanlar var ve bomboş oturuyorlar. Günde ortalama 4-5 kilometre yapıyorum. Kilo bile verdim. Bu iş beni canlandırdı, gençleştirdi. Bunu İzmit’te en az 10 kişi yapsa 10 kişiden 100 tane çıkar.” dedi.
Tekçe, manevi olarak bir şirket kurmayı hayal ettiğini ve adını da Atık Kağıt Toplama Anonim Şirketi (Aktaş) koyacağını belirterek, “İzmit içinde gazetesi olup da bunları nereye vereceğim diyenlere sesleniyorum. Hacı Halit hazır, bekliyor. Çağırın gelsin. Şimdilik çok uzaklara gidemiyorum. Afrika benim için büyük bir hayal. Afrika insanını çok seviyorum. İnşallah projemiz gerçekleşir.” ifadesini kullandı.
‘BİR KİŞİ BİR KORUYU KURTARABİLİYORSA…’
Kesilen ağaçlar ve çöpe giden kağıtların kendisini çok etkilediğini kaydeden Tekçe, bugüne kadar topladığı kağıtlarla küçük bir koruluk kurulabilecek kadar ağacın kesilmekten kurtulduğunu öğrenince sevinci bir kat daha artmış. Kesilen ağaçları gördükçe kahrolduğunu anlatan Tekçe, “Benim topladığım kâğıtlarla aşağı yukarı ufak bir koruluk kadar, sanırım 20-30 ağaç kurtarılmış. Bir koru olursa şimdi, ileride orman olur. Bir kişi ile koru olabiliyorsa onlarca kişiden orman olur diyorum ben. Benim içim parçalanıyor. İncecik ağaçları odunluk olarak kesiyorlar. Bunlar kötü şeyler, insan acıyor üzülüyor. Yazık günah. Bir ağaç kaç senede yetişiyor? Ben hurda kâğıtları sağa sola atılmadan doğrudan hurdaya gitmesini ve ağaçların kesilmemesini istiyorum.” dedi.Haber Yayın:Yusuf Ünel
Baharla birlikte çiçek dikim çalışmalarına hız veren Büyükşehir Belediyesi, soğuğa dayanıklı 220 bin adet çiçeği toprakla buluşturuyor.
Başta Cumhuriyet Meydanı olmak üzere şehrin önemli kavşak ve ana arterlerinde mevsimlik çiçek dikim çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Park Bahçe ve Ağaçlandırma Daire Başkanı Halit Taşyapan, çuha çiçeği ve menekşe dikimi yaptıklarını kaydederek, “Karların kalkmasıyla birlikte soğuğa dayanıklı mevsimlik çiçek dikimine başladık ve hızlı bir şekilde sürdürüyoruz. Cumhuriyet Meydanı, Havaalanı Protokol yolu, Büyükşehir Belediyesi çevresi, Kartal Şehitliği ve çevresi başta olmak üzere raylı sistem güzergahı üzerindeki çiçek portlarına, kavşak göbekleri ve yaya kaldırımlarına ve sorumluluğumuz dahilinde olan park ve mesire alanlarına çiçek dikimleri yaptık. Belli bir proram dahilinde de bu çalışmayı devam ettiriyoruz. Toplamda 20 bin adet çuha çiçeği ile 200 bin adet hercai menekşe dikerek şehrimizi çiçek bahçesine çevirmeye kararlıyız” dedi.
Daire Başkanı Taşyapan, havaların biraz daha ısınmasıyla daha farklı çiçekler dikerek şehir merkezindeki önemli noktalara rengarenk bir görünüm kazandıracaklarını da sözlerine ekledi.
Süleymanpaşa Zübeyde Hanım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi tarafından İstiklal Marşı’nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma günü programı düzenlendi. Belediye Kültür Merkezi’nde düzenlenen programa Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat da katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından İl Milli Eğitim Müdürü Halit İşler günün anlam ve önemini belirten konuşma yaptı. Konuşma sonrası İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından İl genelinde tüm temel eğitim ve ortaöğretim kurumları öğrencileri arasında düzenlenen İSTİKLAL MARŞI’NI GÜZEL OKUMA YARIŞMASI’nda dereceye giren Süleymanpaşa Tekirdağ Anadolu Lisesi’nden Sahra Başyazgan, Ergene Velimeşe Atatürk İlkokulu’ndan Beren Dirmenci ve Çerkezköy Ticaret ve Sanayi Odası Anadolu Lisesi’nden Yasin Bozkurt’a ödülleri verildi. Program yarışmada dereceye girerek birinci olan Süleymanpaşa Tekirdağ Anadolu Lisesi’nden Sahra Başyazgan’ın İstiklal Marşı’nı seslendirmesi ve Süleymanpaşa Zübeyde Hanım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi tarafından hazırlanan “Anma Programı’nın sunumuyla sona erdi.