Etiket arşivi: Ferit

Başkan Zolan’a Anlamlı Ödül

Azerbaycan Demokrasi ve İnsan Hakları Enstitüsü Başkanı Dr. Ahmed Sahidov ve Reformcu Gençler Birliği Başkanı Ferit Şahbazlı Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan’ı ziyaret etti. Hocalı Soykırımı konusunda duyarlılıkları nedeniyle Başkan Zolan’a teşekkür eden Dr Sahidov ve Şahbazlı, Azerbaycan gençliği adına Türk Dünyası Hizmet Ödülünü Başkan Zolan’a takdim etti.

Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan’ı, Azerbaycan Demokrasi ve İnsan Hakları Enstitüsü Başkanı Dr. Ahmed Sahidov ve Reformcu Gençler Birliği Başkanı Ferit Şahbazlı ziyaret etti. Ziyarete Türk Ocakları Denizli Şube Başkanı Ünal Bahadır Baylan ve yönetim kurulu üyeleri de katıldı. Azerbaycan Demokrasi ve İnsan Hakları Enstitüsü Başkanı Dr. Ahmed Sahidov, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan’a Hocalı Soykırımı’nın dünyaya duyurulması anlamında çalışmaları nedeniyle teşekkür ederek, “Size hem Denizli’nin hem de Türkiye ve Türk dünyasına yaptığınız hizmetler nedeniyle çok teşekkür ederiz. Pamukkale Üniversitesi’nde gerçekleştireceğimiz etkinliğe katkılarınızdan dolayı da ayrıca teşekkür ederim” dedi. Reformcu Gençler Birliği Başkanı Ferit Şahbazlı ise, Denizli’de olmaktan dolayı büyük memnuniyet duyduklarını ifade ederek, “Hocalı’da yaşananlar yalnızca bir millete karşı değil insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Bugün bu yaşanılanların Denizli’de anılması, Hocalı Soykırımı Anıtı’nı açarak bizlere büyük destek vermiştiniz. Belediye Başkanlığı düzeyinde destek verilmesi bizleri çok sevindiriyor” dedi.

 

“Bizim karşımızda hiçbir güç duramaz”

 

Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, 26 yıl önce Hocalı Kasabası’nda yaşanan vahşetin dünyanın ayıbı olduğunu vurguladı. Başkan Zolan, “Hocalı adalet bekliyor, hala Karabağ’ın belli bölgeleri işgal altında. Biz tek millet iki devletiz. Kardeşliğimiz noktasında birbirimize destek olmak ve yaşanılanları unutturmamak adına 2 yıl önce 120 bin metrekare olan parkımıza Azerbaycan-Karabağ Parkı dedik. Hocalı Soykırım Anıtı’nı yaptık. Dün de anma programımızı gerçekleştirdik. Nasıl Bosna’da gözler önünde soykırım yapıldıysa, Hocalı’da da aynı yapılmış. Dünyayı hükmetmek isteyen güçler sessiz kalmış, göz yummuştur. İnşallah biz bir ve beraber olursak, güçlü olursak, bizim karşımızda hiçbir güç duramaz” diye konuştu.

 

“Yapanlar onlar, bağıranlar onlar”

 

Başkan Osman Zolan, millet olarak, savaş meydanlarından kaçmadıklarını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti; “Göğüs göğüse, mertçe savaşmışız. Sivile dokunmamış, kadına, çocuklara, yaşlılara ilişmemiş, mallarına, namuslarına göz koymamış, diline, inancına karışmayıp serbest bırakmışız. Öyle ecdadın torunlarıyız. Dalından bir salkım üzüm aldığında askerimiz oraya altın bağlayacak kadar, hak hukuk tanıyan ecdadın torunlarıyız. Üzerimize birçok yaftalar yamamaya çalışılıyor. Tüm dünya biliyor, hiçbir zaman bir ülkeyi sömürmemişiz, zulüm etmeyip katliam gerçekleştirmemişiz. Yapanlar onlar, bağıranlar onlar. Türkiye artık güçlü, Azerbaycan güçlü, diğer Türk devletleriyle beraber haksızlıkların karşısında haykırmamız lazım. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Azerbaycan Devlet Başkanımızla birlik ve beraberlik içerisinde yürüyüşümüzü sürdürmek zorundayız” dedi. Konuşmaların ardından, Başkan Zolan’a Dr Sahidov ve Şahbazlı, Azerbaycan gençliği adına Türk Dünyası Hizmet Ödülünü takdim etti

HARRAN ÜNİVERSİTESİ İSOTUN RÖNTGENİNİ ÇEKTİ

isot

Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. A.Ferit Atasoy’un Şanlıurfa isotu ile ilgili bilimsel çalışması ezberlerimizi bozacak gibi…
Birkaç yıldır Şanlıurfa isotunu tüm evrelerini bilimsel olarak araştırma konusu yapan Prof.Dr. Ferit Atasoy, İsotun endüstriyel ve geleneksel üretilmesinin tüm aşamalarında geçirdiği değişimi araştırdı.

isot1
KARA İSOT ZARARLI


Gıda Mühendisliği olarak yaklaşık beş yıldır isotlar üzerinde araştırma yaptıklarını söyleyen Prof.Dr. Atasoy, çalışmalarında taze isotu endüstriyel ve geleneksel olarak torbada karartarak isot çeşitlerini denerken elde edilen sonuçlar neticesinde, özellikle üretim aşamasında biberin çok fazla karartıldığında, biberin içerisindeki aroma bileşenlerinde oluşan çeşitliliğin arttığını ama bunun yanında bazı kanserojen maddeler ortaya çıktığını tespit ettiklerini belirtti.


MOR RENK İSOTUN SAĞLIKLI OLDUĞU BİLİMSEL OLARAK KANITLANDI


Yaptıkları bilimsel çalışmaları sonucunda mor renk biberin sağlık açısından faydalı olduğunu tespit ettiklerini dile getiren Prof. Dr. Atasoy: “Bu çalışmanın sonucunda ev hanımlarına özellikle biberi fazla karartmamalarını tavsiye ediyoruz. İsot için en ideal ve sağlık açısından faydalı olan rengin, mor renk olduğu bilimsel çalışmalarımız sonucunda tespit ettik” dedi.isot2


ÇÜRÜMÜŞ EZİLMİŞ BİBERLERİ KULLANMAYIN


Özellikle hijyen konusuna dikkat çeken Prof.Dr. Atasoy, biber yapımında çürümüş veya ezilmiş biberlerin kullanılması veya toprakla temas etmesi durumunda, alfatoksin diye adlandırılan kanserojen madde varlığının arttığını belirtti. Depolamanın da önemine dikkat çeken Atasoy, isotun açıkta saklandığında içeriğindeki yararlı aroma bileşenlerinin kaybolduğunu belirterek, “Bu çerçevede yeni bir çalışma yapmaya başladık. Oksijenin depolama üzerinde olumsuz etkisinden dolayı vakumlu saklama ve ayrıca koyu renkli cam şişelerde isotun depolama koşullarını araştırıyoruz” diye konuştu.
Doksanlı yıllardan sonra Şanlıurfa’ya göçün arttığını söyleyen Prof.Dr. Ferit Atasoy, farklı türden ve şehirlerden elde edilen biberler ile de araştırmalarına devam ettiklerini belirtti.

Çocuklarda Uyku Sorununa Altın Öneriler

Çocuklarda Uyku Sorununa Altın ÖnerilerFerit Durankuş

 

Bebeklik, erken çocukluk, okul çağı ve ergenlik dönemlerinin tümünde uyku sorunlarına sık rastlanılmaktadır. Okul öncesi çocukların yaklaşık %25-50 sinde çeşitli uyku sorunları tanımlanırken okul çağı çocuklarının ve ergenlerin yaklaşık %20-30 unda uyku bozukluğu denilebilecek düzeyde sorun yaşadığı bildirilmektedir. Sağlam çocuk kontrollerinde çocuk doktorlarının bu yaş grubunda en çok karşılaştıkları problemdir.

 

Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ferit Durankuş, ‘’Sağlam çocuk kontrollerinde çocuk doktorlarının bu yaş grubunda en çok karşılaştıkları problemdir. Uykunun çocukların büyüme ve gelişiminde önemli etkisinin olduğu bilinmektedir. Tedavi edilmediğinde uyku sorunları yıllarca sürmekte, yeterli uyku düzenini sağlayamamış bu çocuklar ruhsal bilişsel ve sosyal becerilerinde zorlanmalar yaşamaktadır’’ dedi.

 

Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ferit Durankuş, iyi uykuya yönelik önerilerde bulundu.

  • Bebeğin uyku döngüleri, süresi ve kendi kendine uyumasının önemi ve yöntemi,
  • Bebeğin giyeceklerinin, yatak ve battaniyesinin yünden yapılmış olması,
  • Yatağının korunaklı olması,
  • Bebeği yatağına uyanık halde bırakılması ve kendi kendine uyumayı öğrenmesinin sağlanması,
  • Bebeğin sallanma, emme gibi bir aracı kullanmadan uyumayı öğrenmesi,
  • Uyuduktan sonra yerinin değiştirilmemesi,
  • Bebek yatağa bırakılırken sevdiği bir nesne (ayıcık, bebek, tülbent, battaniye gibi) ile beraber uyumasına izin verilmesi,
  • Uyku saatlerinin aile tarafından belirlenmesi ve ödün verilmemesi,
  • Uyku saatleri konusunda ailenin kararlı olması ve çocuklara uygun sınırlar koyması,
  • Uykudan önce sakin ve aile ile beraberce zaman geçirilebilecek etkinlikler, uyku törenleri (masal anlatmak, ninni söylemek gibi) düzenlenmesi,
  • Yatağa aç olarak yatırılmaması, hafif ve onu tok tutacak yiyecek veya içecek verilmesi,
  • Gece uyarıcı özelliği olan besinlerden uzak tutulması (kahve, çay, çikolata),
  • Odasının çok karanlık olmamasına, ortamın nem ve ısısının (18˚C) yeterli olmasına, odanın havalandırılmasına ve odada sigara içilmemesine özen gösterilmesi,
  • Bebek yatağında elektrikli battaniye veya sıcak su torbası kullanılmaması,
  • Direkt güneş ışığı altında veya ateş ya da ısıtıcı yanında uyutulmaması.

Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ferit Durankuş,  davranış tedavisi konusunda billgiler verdi.

Genellikle gece uyanmaları sırasında bebeğin ağlamasına yanıt olarak, anne-babanın çocuğun yanında bulunması onun endişesini azaltır. Çocuğun ağlamasına yanıt olarak, onun yanında bulunma süresinin gittikçe uzatılması önerilmektedir (Duyarsızlaştırma). Uyku öncesi yaşantıyı düzenlemeye yönelik uyku öncesi ilişkilerin değiştirilmesi amaçlanır. Okuma, şarkı söyleme, sakin olarak oyun oynama gibi bireyselleştirilmiş yatak alışkanlıkları ve anne-baba, çocuk uyandığında yatakta kalmasını teşvik etmelidir.

Bunu anne-baba çocuğun yatağının yanında oturarak, ona dokunarak veya yanına uzanarak yapabilir. Yatma zamanında ayrılık sorunu çözülürse, geceleri uyanma sorunu da büyük olasılıkla kaybolacaktır.

SEÇİM VE DEMAGOJİ

 

 

 

Her doğan günle biraz daha

Arsız bir bulanıklıktır şimdi

Duru sularımıza yayılıp giden

Aydınlığı yenilmiş ülkemde

(Ferit Durmuş)

 

tamer uysalTabiat ana Anadolu’yu renkten renge boyamış: Ege ve Akdeniz’i maviye, Karadeniz ve Marmara’yı yeşile, İç Anadolu’yu sarı’ya Doğu ve G.Doğu’yu kahve rengine.

 

Siyasal haritaları bir yana bırakıp elimize coğrafya (fiziksel) haritayı aldığımızda böyle bir tablo çıkıyor karşımıza. Siz hiç siyasal haritalara bakmayın gene de. Dağların rengi doruklara çıktıkça koyulaşır  ve karaya çalar ama siyasetin tablosu doğuda karanlıktır hep.

 

Bakarsan bağ olur bakmazsan dağ…

 

Dağlar sadece doğu bölgelerinde mi? Anadolu’nun her yanında irili ufaklı dağlar bulunuyor tabi. Ama doğudakiler başka. Yıllar önce okuduğum bir şiir vardır, şiirdeki dizeler hep aklımda. Gazetenin bir okur köşesine gönderilmiş:

 

Bizim dağlar Uludağ’a benzemez
Gitar çalamazsın bizim dağlarda
Kayak yapamazsın
Ve toprağın altındadır evlerimiz
Acıdan,
Kahırdan
Gözyaşından
Her gün biraz daha batar derine
Ocaklarda tezek yanar ağabey
Odun yerine,
Sabahları kağnılar ezer uykumuzu
Onun bunun toprağına sürgünüz
Ne söylesek duyulmaz
Ne söylesek yalan
Çünkü bizden başka herkes haklıdır
Ve bu yüzden yıllar yılı
Sesimiz ağzımızda saklıdır 

(Doğan Ozan)

 

80’li yıllar içinde yayınlanmış “Uzak Sancı” adını taşıyan bir şiirdi. Beni etkilemişti, o yüzden hiç unutmam.

 

Uludağ’lı köylüler ise sanki asfaltı ilk kez görmüş gibi. Son 10-15 yıl içinde, “yolumuzu yaptılar” diyerek seçimlerde aynı  partiye bütün oylarını vermişlerdir. Bu taraftaki farsak böyle ya doğuda durum peki nasıldı?..

 

Bir dokun bin ah işit…

 

İşyerimden dönüşlerde sohbet için zaman zaman başka araçlara da binerdim. Yine bir gün Bursa’ya dönüşümde işyerimden geçen bir pazarcı arabasına binmiştim. Çocuk Muş’luymuş. “Abi” diye başladı: “Bizim orada da ne ekersen olur. Devlet destek verse burada ne işimiz var.”

 

Elma yetiştirmekten söz ediyordu.  Velhasıl onun da herkes gibi hayalleri büyüktü…

 

Anadolu “Anatole” dir aslında. Köken olarak (etimolojik) Yunanca bir sözcük. “Doğu”demek. Anatolia “Güneşin doğduğu yer”dir.  Bizanslılar ise Constantinopolis’in doğusunda kalan ülkeler için, özellikle Küçük Asya ve Mısır için kullanmış

 

Keser döner sap döner gün gelir hesap döner…

 

20’den fazla ülkede “Milliyetçilik Kuramları (Theories of Nationalism: A Critical İntrodustution)” milliyetçilik derslerinde temel okuma kitabı olarak kullanılmaktadır. Milliyetçilik Kuramları’na (Umut Özkırımlı) göre milliyetçilik söyleminin   3 temel özelliği vardır:

 

Millet her şeyden önce gelir… Millet kavramı suç sayılabilecek eylem ve davranışlarda bile temel bir meşruiyet kaynağıdır… Dünyayı biz ve onlar olarak ikiye ayırır: Kimlik ve karşı kimlik (öteki). Ötekilere göre üstün tuttuğu tanımı kendinden emin olamadığı için hep ayrı ve canlı tutar…

 

Tarih içinde hiçbir şey durduğu yerde kalmıyordu.

 

Ziya Gökalp’e göre millet, bir taraftan fertleri arasında tearüf (sempati), diğer taraftan fertleriyle başka milletlerin  fertleri arasında tenakür (antipati) bulunan bir zümre demekti.  (Terbiye ve Milliyet, Muallim Dergisi, 1916)

 

Ötekilik (alterite) günümüzde başka anlamlar ifade ediyor.

 

Taner Timur, “Milliyetçi ideoloji ister istemez etnik ve ırk çağrışımları yapan bir ideolojidir ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu özellikleri dolayısıyla Batı’da itibarını kaybetmiş, Yahudi ve göçmen işçi düşmanı aşırı sağ hareketlere  özgü bir ideoloji konumuna düşmüştür” diyordu. (Osmanlı Kimliği, İmge Kitabevi, 2010, 5.baskı, s. 65)

 

Çoğunlukla din ve milliyet gibi popüler kavramları kullanan demagoji halkın önyargı ve korkularına  dayalı yapılan  siyaset ve destek arayışıdır. Köleci toplumlara (Eski Yunan ve Roma)  dayanan bir sömürge aracıdır.

 

Fikret Kızılok “Süleyman Demirel en büyük demagogtur Türkiye’de” demişti. Bugün yaşasaydı bunu kim için derdi acaba?..

 

Sınıf ayrımını din-millet sütresiyle ne kadar payandalarsanız payandalayın iflas etmeye mahkumdur.

 

İncir babadan zeytin dededen…

 

Zeytin Arapça bir sözcüktür. Bütün kutsal kitapların da adını andığı bir ağaç. Ölmez ağaç, Tanrı ağacı vs. Zeytin mitolojide de (Eski Yunan ve  Mısır) geçer.  İspanya’ya zeytin yiyecek maddesi olarak Araplardan,   Yunanistan’a ise Anadolu’dan geçmiş: Tanrıça Athena ile denizler tanrısı Poseidon, Atina şehrinin koruyuculuğu için yarışmaya girerler. Şehre en faydalı şeyi getiren kazanmış sayılacaktır. Poseidon atı, Athena ise zeytin ağacını getirir. Athena kazanır ve şehrin koruyucusu olur.

 

Zeytin dalı barışın simgesidir. Zeytin başka neyi çağrıştırıyor? Zeytinin ya Türkiye’de başına gelenler…

 

Sidal çok bilinen bir Kürtçe isimdir. Ağaç dalı gölgesi anlamına gelir. Mahrumiyet bölgesi tanımı ise genelde doğu ve dağ bölgeleri için söylenir. Yaşamsal olanaklardan yoksunluğu ifade eder. Bunlardan biri de ağaçlardır, zeytin ağacıdır.

 

Ankara’dan Bursa’ya bir yolculuk sırasında yine doğu kökenli olduğunu tanışınca öğrendiğim sempatik bir genç “Abi ben hayatımda hiç zeytin ağacı görmemiştim”demişti bana. Zeytinin yetişmesi için Türkiye’de artık denize yakın olmak  falan mı gerekiyor.

 

Musa’nın asasıyla Kızıldeniz’i ikiye ayırmasından 3 bin yıl sonra artık günümüzde iş makineleri, kavi robotlarla büyük barajlar dev gibi dağlar delip koca koca gölekler, göller yaratılıyor. Artık insanlık için hemen hemen her şey mümkün. İklimler, coğrafyalar bile değişebiliyor çünkü.

 

İnsanımıza bu tabloyu reva görenler unutmasınlar ki en güzel türküyü her zaman tabiat ana söyler. Güzel Anadolu’ya da silahların değil barış dallarının gölgesi düşsün!

 

Ağaç deyince bir yandan aklıma hemen Behçet Aysan ve Metin Altıok için kaleme alınmış “Kalem ve Toprak” adlı şiirin o güzel dizeleri de geliyor:

 

Bir kalem dikin toprağıma

İki ucu da açılmış sipsivri

Bir elime bir gece yapraklarına

 

Bir kalem dikin toprağıma

Tam da erken bahar vakti

Azar da kök salar belki

Elim gece yapraklarına

 

Bir kalem dikin mezarıma

Yan yana gelmemiş

Sözcükler var daha

(Hulki Aktunç)

İNGİLİZ GÖZÜYLE ‘MİLLÎ MÜCADELE’MİZ – 2

 

 

 

süleyman pekinİngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği 6, 11 ve 21 Haziran tarihli raporlarında Damat Ferit Paşa tarafından iyi niyetlerle bölgeye gönderilen M. Kemal Paşa’nın bir hareket organize ettiğini ve bu hareketin çıkış yolu bulmasının da muhtemel olduğunu beyan etmektedir. Dolayısıyla Mustafa Kemal’in görevden alınması için Osmanlı Harbiye Nezâreti’ne bazı talimatlar verildiğini de eklemektedir. Bununla da yetinmeyen İngilizler, Temmuz ayında İngiliz Yüksek Komiserliği Tercümanı Mr. Ryan’ı ve General Deeds’i Sadrazam Vekili Şeyhülislam Sabri Efendi’ye Mustafa Kemal’i bir isyan çıkarmadan geri getirmesi için bizzat görüşmeye göndereceklerdir.

Tüm bunlar işin başından beri M.Kemal Atatürk’ün İngilizlerle danışıklı Samsun’a gittiği yada İngilizlerin işine geldiği noktasındaki söylentileri de boşa çıkarmaktadır. Her ne kadar güçlü olursa olsun İngiltere’nin Türkiye’deki tüm faaliyetlere vâkıf ve tüm olaylara müdâhil olamadığı, aksine bazı hususlarda endişeli ve aşırı temkinli oldukları ve genellikle diğer İşgal Devletlerinin de olurunu alır bir politika izledikleri göze çarpmaktadır kitabın genelinde.

İngilizler, kendi aralarındaki yazışmalarda oldukça objektif ve akıl yürütme temelli gerçekçi değerlendirmelerde bulunuyorlar fakat adım atma sırası teoriden pratiğe geldiğinde geleneksel politika alışkanlığından ve hantallıktan kurtulamıyorlar. İkinci bölümde gerek Yunanlıların isteklerinin sınırsızlığı ve İzmir’i harabeye çevirmeleri, gerek Pontusçuluğun baş propagandisti olan Samsun’daki Ortodoks Piskopos’un daha fazla karışıklığa meydan vermeden bölgeden ayrılmasının istenmesi ve tüm bunların Millî Hareket’in etrafında halkın bloklaşacağı kanaatinde olan İngilizler, 7 Ağustos’taki Erzurum Kongresi’nin sonuçlarını da ciddiyetle irdelemişlerdir.

Yeni İngiliz Yüksek Komiseri Robeck de Amiral Calthorpe ile stratejik analizlerde yarışır vaziyettedir. Mustafa Kemal Hareketi’nin büyümesinin en önemli sebebi olarak Yunanlıların İzmir’i işgali olarak gören Robeck, bu Hareketin Anadolu’da bağımsız bir cumhuriyet olma yolunda ilerlediğini tespit ederken takvimler 17 Eylül 1919’u göstermektedir. Barış şartlarına mukavemet kararı verdiği takdirde Mustafa Kemal etrafındaki Türk vatanseverliğinin I.Dünya Savaşı’ndan daha büyük sıkıntılar meydana getirebileceğini öngören İngilizler, Milliyetçilerle çarpışmamak için kuvvetlerini yalnızca demiryolu hatları boyuna çekme kararı almışlardır.

Calthorpe da Anadolu’daki Müslüman nüfusun büyük kısmının politikayla ilgilenmediğini, sadece huzur ve güvenli bir hayat istediklerini söylemekle kalmaz; “Bir kâhinlik yapsaydım şunu derdim: Milliyetçiler, ya vilâyetlerde yaptıkları gibi burada (İstanbul) da bir üstünlük kuracaklar yada bazı vilâyet merkezlerinde İstanbul’a karşı teşkilatlanacaklardır” diyerek gerçekleşen bir kehânette bulunacaktır.

Üç arada bir derede sıkışan İngilizler; hem kanunlara uyarak mevcut İstanbul Hükümeti’nin otoritesinin desteklemenin, hem Mütarekenin şartlarını güçlendirmeye çalışmanın, hem de devamlı artan Millî Hareket’e karşı pasif kalmanın mümkün olmadığı görüşündedirler. Calthorpe, Amasya ve Sivas’taki Milliyetçi toplantıları İttihatçı organizasyonları olarak nitelerken Damat Ferit de Millî Hareket’i kesildikçe başı büyüyen bir yılana benzetmekteydi.

Osmanlı yönetici elitini başta Vahdettin olmak üzere Damat Ferit, Tevfik Paşa, Ahmet İzzet Paşa ve tüm kabine üyelerini kişisel özellikleriyle de tanımlayan İngiliz Yüksek Komiserler, saltanata muhalif olan Veliaht Abdülmecit Efendi gibi kimselerle de özel görüşmeleri ihmal etmemişlerdir. Fakat protokole dikkat ederek en üst düzeyde görüşmemişlerdir. Bu görüşmeden anladığımız Abdülmecit’in Vahdettin’le ciddi ihtilafları olduğu ve Türkiye’nin bir millî devlet olarak korunması fikriydi. Bu da Saltanat’ın Lâğvedilmesi sonrası kendisine TBMM’ce Halifelik imkânı hazırlanmasını açıklar niteliktedir.

  • Devam edecek –