Uğrayanı eksik olmayan toprağın elbet asrı sarsacak nice feryatları, setrettiği nice ızdırapları vardır. Lakin uğrayanın duymadığı gerçekler kaybolup gitmiş, körelmiş her bir vicdanda. Vicdandan noksanın da anlayacağı haslet değildi tabi. Vicdanı olanın, ruhunun dinamiklerini sarsmaya kadirdir o gerçekler. Öyle ki bazen toprak dile gelmek ister de yudumlayıverir gözyaşlarını bir hıçkırık gibi yaralı yüreğine. Izdırap ile kavrulan bir hüznü olur da düğümleniverir sözcükler ardı ardına…
Gözyaşları yudumlayana sormalı, asıl ağlamanın ne demek olduğunu, çilenin, ızdırabın ne olduğunu her gün bir selâ ile uyanan çilehanenin ızdıraplısına bir sormalı… Ne kadar da duymaz, görmez olmuşuz acıyı, ne kadar da göz yummuşuz. İnsan ağlamaz olmuş da toprak ağlar, insan ızdıraplanmaz da toprak dile gelmek ister. Kâinat, mevcudat haykırır olmuş gerçekleri lakin insan görmez, duymaz… Alim Zatlardan biri her semaya elini açtığında daima, Rabbim beni insan eyleme, insan-ı kâmil eyle, dermiş. Şimdi daha iyi anlıyor ve idrak edebiliyorum. İnsan ne kadar da kör ve sağır olabiliyormuş. Zulüm altında nice ufak yürekler vardır. Her ölüme şahit oldukça denizler, dalgacıklar utanıverir de kıyıya bırakır cansız her bir bedeni, insan duymaz bari görsün diye. Kıyıya bırakılan her bir bedenin kefeni olur dalgacıklar… Sen ki neredesin ey vicdan! Yaşanılan hayatlarımız bazılarının hülyaları oluvermiş. Acının her türlüsünü tadan minik yüreklerin gelmeleri ve gitmeleri bir olmuş. Ne kadar garip bir gaflettir ki, görülürde ses çıkarılmaz. Ezanından çok selâları okunur olmuş. Gökyüzünde yıldızlardan habersiz kurşun yağmurlarına yakalanılınca, yıldızları oluvermiş kurşunlar. Acının her türlüsü tattırıldı belki de. Gök kubbelerinde okunan selâları duyan yok mudur acaba?
Geceler ayıpları örter de utanan güneşin doğmasıyla gün aydınlanır, insan neden utanmasın. Özgürlük ölmek, kanatlanıp uçmak olmuş… Özgürlükten bahsetmeyin ne olur, bunca acı sahne yaşanırken! Ah o mazlumu bir anlayabilsek, vicdanımızı bir duyabilsek! Bir yürek olsak da dindirebilsek tüm acıları, ızdırapları. Ah ne olur!