Etiket arşivi: Evet
Canavar coştu!
“Coşan” ekonomi değil son 9 yılın zirvesine çıkan enflasyonmuş… Geçtiğimiz günlerde hükümetin bir bakanının “coşmuş bir ekonomimiz var” sözü, açıklanan enflasyon rakamlarıyla daha da bir mana kazandı! Son 9 senenin zirvesine tırmanan enflasyon, vatandaşın cebini kemirmeyi sürdürdü. Yüzde 5’e ineceği söylenen ama çift haneye takılı kalan enflasyon, Ekim ayında yüzde 2.08 olurken, yıllık enflasyon da yüzde 11.90’a çıktı. Vatandaşın cebindeki paranın erimesi hız kazandı! 
16 Nisan referandumundan “evet” çıkması halinde, ekonomide üst gelir grubuna geçişin önünün açılacağı, ekonomik istikrarın sağlanacağı ve piyasalardaki belirsizliklerin biteceği söylenmişti. Geçen 7 aylık dönemde ise ekonomik durum gün geçtikçe kötüleşiyor, toplumun her kesimi büyük bir sıkıntı çekiyor. “Her şey düzelecek” vaatleri ise “boş vaat” olmaktan öteye gidemiyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Ekim’de aylık bazda yüzde 2.08, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) yüzde 1.71 artış gösterdi. Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 11.90, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 17.28 oldu.
VATANDAŞIN PAYINA GEÇİM SIKINTISI DÜŞECEK
TÜİK tarafından açıklanan Ekim ayı enflasyonu beklentileri aşarken, hükümetin “tek haneye düşecek” dediği yıllık enflasyon da yüzde 12’ye dayandı. Resmi enflasyon rakamları kadar bile maaş zammı alamayan kesimler ise daha şimdiden gelir kaybına uğradı. Gerçekte resmi rakamın üstünde olduğu bilinen enflasyonun “coşması”, vatandaşın cebindeki yangını körükleyecek. Bir türlü düşürülemeyen başta kırmızı et olmak üzere gıda fiyatları ve temel giderler hesaba katılınca, vatandaşın payına yine “geçim sıkıntısı” düşecek.
HANİ “EVET” ÇIKINCA HER ŞEY DÜZELECEKTİ!
Üretici kesimlerin, esnaf ve sanatkârın, tüketicilerin yaşadığı ekonomik sıkıntıları, milyonlarca işsizi ve geçim sıkıntısı çeken milyonları “bir türlü göremeyip”, ekonomiyi “borsa- döviz – faiz ”den ibaret gören politikalar, giderek ekonomiyi de iflasa götürüyor.
Yüzde 5’e inmesi yönünde hedefler konan “enflasyon canavarı” durdurulamazken, son 9 yılın da zirvesine çıktı. Tüketici fiyatları Ekim ayında yüzde 2.08 artarken, yıllık enflasyon da yüzde 11.90’a çıktı. Üretici fiyatları da Ekim’de yüzde 1.71, yıllık olarak da yüzde 17.28 arttı.
Ekim ayı itibarıyla 12 aylık ortalamalar dikkate alındığında, tüketici fiyatları yüzde 10.37, yurt içi üretici fiyatları yüzde 14.47 arttı.
GİYİM VE AYAKKABI FİYATLARI UÇTU
Ana harcama grupları itibarıyla Ekim’de, aylık bazda en yüksek artış yüzde 11.51 ile giyim ve ayakkabı grubunda görülürken, ev eşyasında yüzde 2,96, ulaştırmada yüzde 2.61, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 1.97 ve konutta yüzde 0.94 artış kaydedildi.
Ekim’de endekste aylık bazda en fazla düşüş yüzde 1.75 ile eğlence ve kültürde gerçekleşti. Düşüş gösteren bir diğer grup ise yüzde 0.01 ile haberleşme oldu.
YILLIK ARTIŞTA ULAŞTIRMA ÖNDE
TÜFE’de yıllık bazda en yüksek artış yüzde 16.79 ile ulaştırma grubunda görüldü. Bu grubu, gıda ve alkolsüz içecekler (yüzde 12.74), çeşitli mal ve hizmetler (yüzde 12,63), sağlık (yüzde 12.21) ve ev eşyası (yüzde 11.65) izledi. Geçen ay endekste kapsanan 414 maddeden 51’inin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 298’inin ortalama fiyatlarında artış, 65’inin ortalama fiyatlarında ise düşüş görüldü.
AB kıskacında Kıbrıs
AB kıskacında Kıbrıs
Tarihe baktığımızda Kıbrıs’ı Rumlaştırma çabalarını 1814’de Rusya’nın desteklediği ve Anadolu ile Kıbrıs’ı içeren bir Yunanistan genişlemesini amaçlayan gizli örgütün başlattığını görürüz. 1963 sonrası yoğunlaşan ve bugün dünya sorunu haline gelen Kıbrıs sorunu Şubat 1977 Denktaş-Makarios anlaşmasından beri iki yönetimli Federal Cumhuriyetin temel alınmasına ve çeşitli temsilcilerin katılımına rağmen çözümsüzlük çözümdür ilkesi kök almıştır. Her iki taraf Federal Cumhuriyeti onayladığına bakılırsa, Rumların Avrupa Birliğine (AB) niye ‘evet’ fakat askere ve garantiye ‘hayır’ dediklerini sormamız yerinde olur.
Olası çözümde Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temelinde iki halklılık, iki bölgelilik ve tek vatandaşlık kavramları günümüze varan birikimlerde kalıcılık kazanmıştır. Fikir ayrılıkları olsa da senato üye sayısının eşitliğini, temsilciler meclisin üye sayısı ise toplumların ada nüfusuna oranıyla doğru orantılı şekilde olacağını dile getirebiliriz. Senato ve meclisin tek oy çoğunluğu ile geçerli karar alabileceğini, bakan dağılımının meclis temsiline benzer olacağını ve pazarlık neticesi dönüşümlü başkanlığı var sayabiliriz. Çözüm halinde, AB üyesi Kıbrıs’ta halkın bir kısmı 1974 öncesi evlerine dönecek, Türklere uygulanan ambargolar kalkacak, Ercan’a dünyanın her tarafından gelen uçaklar inip kalkacak, Maraş açılacak, Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesindeki enerji kaynakları Türkiye üzerinden Avrupa’ya dağıtılacak ve Kıbrıs Türkiye’nin AB yolunda köstek olmayacak gibisinden getiriler olacağı savunulur. Götürüleri araştırırken, AB hukuk birliği çemberi de Federal Kıbrıs’ın siyasi ‘güç paylaşımını’ ve Rumların ‘askerle garantiye’ hayır ısrarını eleştirmemiz zorunludur.
Başlarken AB ve öncüsü Avrupa Ekonomik Toplumunu (AET) konu edelim. Uzmanlar, bir ülke yeraltı kaynaklarını satar karşılığında teknoloji satın alır gibisinden örneklerle, tercihen ülkeler arası serbest ticareti değilse gümrük birliğini al-vere uyumlu diye destekler. Benzeri bir nedenle, ikinci Dünya harbini takiben Avrupa içi harplerin önlenmesini amaçlayan üç toplumdan birisi AET olmuştur. Serbest ticareti benimseyen AET ve takipçisi AB malların, sermayenin, kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımı yanında serbest dolaşıma ışık tutacak yerli ve üye ülke vatandaşları arasında hukuki eşitliğini temel saymıştır. Ayni zamanda, aşırı ithallerin yerel ticari düzenini yıkabileceği, sınırsız yerleşimin yerli-yabancı halk dengesini bozabileceği madalyonun ters tarafı olarak kabullenmiştir. Bu nedendendir ki, Ticari ve siyasi zıtları dengeler diye AB üyelerine sınırlı derogasyon hakkı tanımıştır. Buna rağmen, Birleşik Krallığın AB’den ayrılma girişimi, AB üye ülkelerin sınırlarını, ticaretini ve hukukunu yörüngesi altına alma tehlikesini sergilemiştir.
Malların serbest dolaşımı yerel üretime zarar verse de rekabeti artırdığını, fiyatları alıcı yararına dengeleştirdiğini ve kısıtlı olsa bile ticari istikrarı sağladığını var sayabiliriz. Sermaye dolaşımı sorgulanacak olursa, genelde yerel üretimi destekler diye (yabancı) sermayenin serbest dolaşımı ekonomiye kazanç sayılır ve kabul görür.
Önemli olan siyasi eşitliği, ilmi alanı, can güvenini ve yerli-yabancı halk dengesini bozma tehlikesini taşıyan kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımıdır. Kuruluşunda ekonomik istikrarı amaçladığından kişisel serbest dolaşımı ‘ekonomide faal’ şahıslara addeden AB, Maastricht sonrası halkların entegrasyonunu hedef almış, ekonomik faaliyet önceliğini sulandırmış ve kişisel serbest dolaşımı her AB vatandaşının yasal hakkı diye uygulamıştır. Takiben, Deutche Post v Sievers [2000] davasında AB Adalet Divanı ‘… ekonomide rekabet çarpıntılarını önlemek … güdülen sosyal hedefin gerisinde’ yer aldığını vurgulamıştı. Neticede, söz konusu sosyal hedef 2004/38 Direktifinde AB ‘vatandaşları ve ailelerinin’ AB içerisinde serbest dolaşımı ve ikameti niteliğinde ifade edilmiştir. Ne var ki, Kaur [2001] vatandaşlık ‘verme ve (kısıtlı) alma’ salahiyetini Üye Ülkelere bırakmıştır. Öte yandan, Surinder Singh [1992] serbest dolaşım ilkesine dayanarak Almanya’da işleyen ve orada evliliğini kuran İngiliz vatandaşı kadın İngiltere’ye dönüşünde Hindistan vatandaşı olan eşinin İngiltere’ye yerleşmesini sağlamıştır. Kısacası, ABAD Üye Ülkelerin özgürlüğünü örtbas pahasına entegrasyonu hızlandırmaya kararlı görünümündedir.
Ne var ki, hukuk eşitliği vatandaşlık temeline bağlı gerek açık (somut) gerek örtülü (dolaylı) ayrımcılığı yasaklamış ama, eşitlik üye ülkenin vatandaşları arasında değil, sadece misafir vatandaşların yerli vatandaşlara kıyas eşitliğini korur. Bu anlamda, eşitlik ülkenin iç uygulamalarını sorgulamaz, sadece davanın AB ile ilgili bir konumu olmasını şart koyar. R v Saunders [1979] de İrlanda kökenli İngiliz vatandaşı hapiste yatmak yerine İrlanda’ya dönmeyi ve üç yıl içerisinde İngiltere’ye ayak basmamayı kabullenmesine rağmen sözünü tutmamış. ABAD her ülke iç düzenine kendi hükmeder demiş ve İngiliz mahkemesinin İngiliz vatandaşına İngiltere’deki uygulamasını benimsemişti. Moser v Land Baden-Württember [1984] davasında Komünist Partisine üye olması nedeni ile Alman vatandaşın Alman Öğretmen Kollejine alınmaması ABAD tarafından tastik edilmişti. Hukuki eşitlik bağlamında bir de mesleki mezuniyetlerin eş değerlenmesi ve hizmet sağlamakta hem hizmet verenin hem de işçilerinin serbest dolaşım hakkı tanınmıştır. Örneğin, Reyners [1974] Hollanda vatandaşı ve mezunu avukatın Belçika vatandaşı olmayışı Belçika’da avukatlık yapmasını önleyememiştir. Kısacası, gerek Rush Portuguesa [1990] gerekse Vlassopulou [1991] kararlarında uygulandığı ve AB Direktifi 2005/36/EC kanıtladığı gibi, AB ülkelerinin herhangi birisindeki şirket veya mezun meslektaşlar ev sahibi ülkenin yasalarını nazarı itibare almaksızın başka bir üye ülkede işyeri kurup kadrosu ile birlikte hizmet verme yetkisine sahip olurlar.
AB hukuk birliğine uyumlu olası çözümün Kıbrıs Türküne getirisini ve götürüsünü anlamak istersek Kuzeyde bir hastane veya okul ihalesini düşünelim. En geç derogasyonlar sona erdiği zaman, AB’de yerleşim kazancı olan Rum ve Yunan şirketleri ihaleye katılacak ancak Türkiye inşaatçıları devre dışı kalacaktır. İhaleyi kazanması halinde, Rum şirketiyle birlikte Rum işçiler Kuzeyde işbaşına geçebilecek (Rush Portuguesa.) Kuzeyde işlemekte olan Rum vatandaş Güneydeki ailesini Kuzeye aktarabilecek (Surinder Singh😉 Güneydeki Türk vatandaşı, örneğin trafik kazası gibi bir suç neticesi Kuzeye sevk edilme ihtimalini yaratacak (Saunders😉 Müslüman dini veya siyasi örgüte üyeliği iddiası ile iş almada veya eğitimde devre dışı bırakılmasına neden olacak (Moser.) Türkiye’den mezun vatandaş doktor veya öğretmen, eğitim eşdeğerliği olmadığından görevlendirilmeyecek (Vlassopulou.) Uygulamada çelişki olursa, Yunanistan’dan mezun avukat davayı Kuzeydeki mahkemelerde güdebilecektir (Reyners.) Hayır, olamaz, yasalar var, ABAD var dersek, ismi geçen davaların AB hukuk birliği gündeminde ve ABAD kararlarında olduğunu hatırlayalım ve Batı Trakya’daki Yunan vatandaşı Türk kardeşlerimizin insan haklarını gözden geçirelim.
Batı Trakyayı 1913 yılında Osmanlılar Bulgarlara terk etmiş, 1920 Sevr Anlaşmasında Yunanlılar ilhak etmiş ve 1923 Lozan Anlaşması gereğince resmen Yunan toprağı ilan edilmiş. 1923 öncesi halkın 67% teşkil eden (Müslüman) Türkler taşınmaz malın 84%’ne sahiptiler. Kıbrıs’ta olduğu gibi, İstiklâl Savaşının arkasından binlerce Türk topraklarını kendi isteklerince veya zoraki satıp anavatana döndüğünden sayıları ve mülkiyetleri büyük oranda düşmüştü. Hem Lozan Anlaşması hem de Helen Anayasası tarafından korunan dil, din, eğitim gibi insan hakları Yunanistan’ın AB üyeliği ile daha geniş güven altına alınmıştır, fakat yasa güvencesi hiç de uygulamaya geçmemiş aksine her hak çiğnenmiştir. 1923 Anlaşması ‘Müslüman’ halkından bahsederse de 1950’lerin Türkiye-Yunan dostluğu yıllarında ‘Müslüman’ niteliği ‘Türk’ kavramına çevrilmiş ve 1968 Türkiye-Yunanistan mutabakatı gereğince ‘Türk’ diye kesinleşmişti. Buna rağmen, 1985 Yunan Millet Meclisi bildirgesi Batı Trakya Türklerine ‘Rum Müslüman’ diye hitap edilmesini emretmiş ve 1989’da Millet Meclisi adayları Sadık Ahmet ve İsmail Şerif kendilerini ‘Türk’ olarak tanıttıkları için cezalandırılmışlardı. Geçmişe nazaran durumun düzeldiği söylense de araştırmacı kardeşimiz Türkkaya Ataöv’ü okuyanlar bilecekler ki, 1420’de inşası tamamlanan ve Avrupa’nın en eski camisi olan Beyazid Mehmed I Camisinde ‘Ezan’ okunması yasaklanmıştır; öğretmen ve müftü mevkilerine Türklerin kendi seçtikleri ve Türkiye’de yetişen elemanlar değil Yunan hükümetinin seçtiği ve Yunanistan’da eğitim görmüş kişiler getirilmiştir; Türk Lisesine Rum müdür yerleştirilmiş ve Türk gençlerimiz Rum liselerine gönderilmiştir. Dahası, Trakya Türklerinin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesine gönderdiği 2011 ve Human Rights Watch’un 1999 raporlarında okunacağı gibi, 1955-1998 arasında 60,000 Trakya Türkünün vatandaşlığı elinden alındığı için Yunanistan’a dönemedi, vilayet sınırları değiştirildiği için Türkler Türk temsilci seçme imkânlarını kaybetmiştelerdir.
Atina Panteion Üniversitesinde Profösör Alexis Heraclides, Yunanistan’ın mürettep hukuki nedenlerle Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkmayı ve Egede genişlemeyi amaçladığını yazıyor; aslı var mı, Kıbrıs Rumlaştırılır mı? Özgürlüğüne 1830’de kavuşan Yunanistan, İyonya adalarını 1863’de, Platania’yı 1878’de, Girit ve Lesbos gibi adaları 1912’de, Batı Trakya’yı 1923’de, ve Oniki adaları 1947’de eline geçirmiş, savaş vermeksizin beş sefer topraklarını büyültmüştür. Kıbrıs’ta Türk askerine ve garantilere ‘hayır’ diyen AB üyesi Yunanistan Lozan Anlaşmasını yana iterek Ege adalarını silahlandırmış durumdadır, Yunan vatandaşı Batı Trakya, Girit, Rodos ve benzerinde yaşayan Türkler kimliklerini koruma çabası içindeler. 1920’lerde Türkiye’ye dönen, 1940’larda yoksulluklarını gidermek için kızlarını Araplara satmak mecburiyetinde kalan Kıbrıslı Türkler kazançlarını artırmak niyetiyle 1960 sonrası bilhassa İngiltere’ye göç ettiler. Geçmişte Rumlarla sorunsuz yaşadığımızı iddia edenler, araştırmacı Profesör Ata Atun’un 2 Haziran 2017 Kıbrıs Postasında 1950 Hürsöz gazetesindeki alıntısına göz atsalar. ‘… elektrik şirketlerinde memur ve işçi olarak bir tek Türkün çalıştırılmamasını … (belediyelerde) Başkan yardımcısının Türklerden seçilmeyişini … bazı sokak isimlerinin yalnız Rumca ve İngilizce yazılmış olmasını’ beyan ettiğini keşfedecekler. Günümüzde, Türk Devlet memurlarının ödenmediği Eylül 1964 Birleşmiş Milletler raporuna geçmesi; Rumların Türkçeyi resmi dil olarak garantileyen 3’üncü maddeyi 1960 Cumhuriyeti Anayasasından iptali; Rum Temsilciler Meclisinin Haziran 1967’de Kıbrıs’ın tümünü Yunanistan’a bağlama andı; ve 2017’de müzakerelerin hassas bir noktasında 1950 Plebisitini okullarda alınması kararı gelecekte izleyecekleri siyasetin öngörüsü değil mi?
Bugün, dünya genelinde tanınmasa dahi, tüm eksiklerine rağmen, kendi seçtiğimiz devletimiz ve yönetimiz var; çoğu gençlerimiz eğitimlerini Türk üniversitelerinde tamamlamaktadırlar; 23 Nisanlarımızı, 20 Temmuzlarımızı bayrağımız altında, dini bayramlarımızı gururla kutlamaktayız. Özgürlüğümüzü AB hukuk birliğine emanet etmek inancına, Yunanistan’da yaşayan Türk kardeşlerimizi; Annan Planı halk oylaması öncesi ve sonrası AB’nin verdiği sözleri hatırlatalım ve soralım: Garantiler ve askerden yıpranmış AB üyesi Federal Kıbrıs’ta avukatımız, doktorumuz, öğretmenimiz mezuniyeti eşdeğer kabul edilmeyecek Türk üniversitelerinde eğitimlerine devam edecek mi; U Thant raporunda kaydedildiği gibi Rumlar (Limasol’da) Türk topraklarını ödemeksizin araba parkına çevirecek mi; en önemlisi, öngörülen ‘siyasi paylaşım’ yasada, yönetimde ve yargıda eşit mi yoksa Rumlara ağırlıklı mı olacak?
Eşek anırdığı zaman, eşeği borçlanmaya gelen komşuya ‘eşek evde yok’ diyen Nasreddin Hoca, komşu ‘sen bana mı yoksa eşeğin anırmasına mı kulak asarsın’ cevabını vermiş. Çoğu Rum’un Türklerle dostane yaşamasına çaba harcadığını inkâr edemesek de, bir yandan entegrasyonu güden ABAD kararları öte yandan Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakından geri adım atmayanların kıskacındayız, çözüm ararken, tarihe mi ışık tutalım yoksa AB desteğini alet alan Rum siyasetçilerine mi bel bağlayalım?
Hasan Deveci
16 NİSAN ve TÜRKİYE EKONOMİSİ
Piyasalar, 16.04.2017 tarihine endekslenmiş durumda. Referandum dan “EVET” çıkacağı beklentisi ile ekonomik durumda düzelme olacağı yönünde iyimser beklentiler var. Bu beklentilerin ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulamak gerekir.
15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminin olumsuz etkileriyle yurt içinde ekonomik aktivite önemli ölçüde baskı altında kalmıştır. Bu dönemde kamu sektörünün büyümeyi destekleyici yönde attığı adımlar ekonomik faaliyetlerde ki daralmayı sınırlandırmıştır. Yılın son çeyreğinde ise öncü veriler ekonomik aktivitede kısmi bir toparlanmaya işaret etmektedir. Kamu kesiminin bu dönemde de ekonomiye sağladığı desteğini sürdürdüğü izlenmektedir.
İşsizlik 7 yılın Zirvesine Çıktı !
İşsizlik oranı 2016 yılı Aralık döneminde %12,7 oldu. 2016 yılında işgücü piyasası 2008’den
bu yana en kötü performansını sergilemiştir. Aralık / 2016 dönemine ilişkin işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı yıllık bazda 1,9 puan artarak %12,7 ile yaklaşık 7 yılın en yüksek seviyesine çıkmıştır. Aralık 2016’da bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla 4,8 puan artan genç nüfustaki işsizlik oranının %24 düzeyine ulaşması da öne çıkan bir gelişme olmuştur.
Enflasyon 9 yılın Zirvesine Çıktı !
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Mart ayı verilerine göre, enflasyon Ekim 2008’den beri en yüksek seviye olan yüzde 11.29’a yükseldi.
Türkiye’de enflasyon Mart ayında beklentilerin üzerinde artarak neredeyse 9 yılın zirvesine çıktı. Mart ayı fiyat artışları beklentilerin üzerinde gerçekleşti.
Mart ayında üretici fiyatlarının % 1.04, tüketici fiyatlarının % 1.02 oranında artması, Yılın ilk 3 ayında üretici fiyatlarının % 6.38, tüketici fiyatlarının % 9.34 artması, Yıllık fiyat artışının, üretici fiyatlarında % 16.09, tüketici fiyatlarında % 12.53 oranında artış göstermesi, yüksek bir fiyat artışıdır. Yurt içi üretici fiyatlarında % 16.09 oranındaki yıllık yükseliş, büyük bir yükseliş. Bu yükselişin zamanla tüketici fiyatlarına yansıyacak. Tüketici fiyatlarındaki yıllık artış şimdilik % 11.29 oranında.
Tüketici fiyatları enflasyonu Mart ayında giyim ve gıda fiyatlarındaki artışla beklentilerin üzerinde yükselerek yaklaşık 9 yılın zirvesine çıktı. Yılın ilk 3 ayında ulaştırma fiyatları % 6.74 oranında yükseldi. Yıllık artış % 17.69 oldu. Enflasyon zamları ile meydana gelen fiyat artışları, dar ve sabit gelir düzeyine sahip halkın gelirindeki artışın üzerine çıkmış durumda. Bu durumun, dar ve sabit gelirli kesimde alım gücünün erimesine, yaşam düzeyinin gerilemesine yol açtığı başka bir deyişle fakir halkın daha da fakirleştiğinin göstergesidir.
Ekonomistler TL’nin performansının para politikasına yön vereceği görüşünde.
Kasım’daki toplantısında Ocak 2014’ten bu yana ilk kez politika faizini artıran TCMB, Aralık ayı toplantısında faiz oranlarında değişiklik yapmamıştır.
TCMB Ocak ayından beri uyguladığı likidite politikalarıyla ortalama fonlama faizini 300 baz puan arttırdı. 2017 yılında en fazla değer kaybına uğrayan gelişmekte olan ülke para birimlerinden biri olan TL, son günlerde dolara karşı değer kazanarak kayıplarının bir kısmını geri almıştı.
TL’nin performansı etkili olacak
Ekonomistler TL’nin referandum sonrası performansının TCMB’nin 26 Nisan’da yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısındaki kararına yön vereceğini söyledi.
Londra merkezli Nomura’dan ekonomist İnan Demir “Enflasyonun baz etkisi nedeniyle önümüzdeki dönemde yükselmeye devam etmesini bekliyoruz. Ancak 26 Nisan’daki PPK toplantısında enflasyon görünümü değil, referandum sonrası TL’nin performansı etkili olacak. TL sabit kalırsa, PPK’nın enflasyonun zirve yapacağı beklentisiyle faizleri sabit tutmasını bekliyoruz” dedi. (http://www.dw.com/tr/enflasyon-85-yılın-zirvesinde/a-38265913)
Sonuç olarak ; 2017 yılında, yüksek çıkan üretici fiyatları endeksindeki yüksek değerler, enflasyonun yüksek seyredeceğinin yani gelecek zamların göstergesi olmaktadır. Gıda, tekstil, ulaşım da meydana gelen fiyat artışlarının halkın cebindeki parayı erittiği dolayısıyla fakir halkın daha da fakirleştirdiği yüksek enflasyonun sonuçlarındandır. Diğer taraftan, genç nüfustaki işsizlik oranının yüksek olması da önemli bir sorun olmaya devam etmektedir.
Siyasi otorite, ekonomiyi canlı tutmak için çeşitli teşvikler ve vergi afları ihdas ederek, bütçe içi ve dışı harcamalarda ve kamu bankaları kredilerinde artışa giderek ekonomideki sorunları aşmaya çalışmaktadır.
Hal böyle iken, 16 Nisan da sandıktan “EVET” çıkarsa, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın elinde 17 Nisan da mevcut ekonomik durumu tersine çevirecek, sihirli bir sopasının olmadığı kuşkusuzdur.
Bağımsız Denetçi
Savaş Yıldız
SOKAKTA HAYIR – EVET KARDEŞLİĞİ ”Türk Siyasetinde Özlenen Tablo”
Eyüp sokaklarında “Hayır” propagandası yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Yasemin Öney Cankurtaran, evet çalışması yapan AK Partili gençlerin “Broşürümüzü alır mısınız?” ricasını geri çevirmeyerek birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi. Standlarını ziyaret ederek kendilerini selamlayan Cankurtaran’ın “Bu ülke hepimizin” sözleri de AK Partili kadınlarca alkışlarla karşılandı.
Cankurtaran’ın karşılaştığı sarık takan ve cübbe giyen yaşlı bir amca ile sıcak selamlaşmasının ardından başlayan sohbeti de çevredekilerin ilgisini çekti. Cankurtaran, “Allah’tan başka tek yoktur. Hiçbir kul tek güç olamaz. Ülkemiz için hayırlısı olsun mu?” sözlerini muhatabı “Hayırlı olsun” diyerek cevapladı.
Editörün Notu: Türk Siyasi hayatında özlenen tablo. Tarafları kutluyorum
Referandum startı Emir Sultan’da verildi, “16 Nisan’ı bir milat olarak görüyoruz”
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali ile birlikte ziyaret ettiği Emir Sultan Türbesi’nde önce dua etti, ardından Bursa’da referandum sürecini başlattı.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali ve AK Parti Yıldırım İlçe Teşkilatı Başkanı Hüdayi Yazıcı ile birlikte Emir Sultan Hazretleri Türbesi’ni ziyaret etti. Duaların ardından referandum hakkında açıklama yapan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, “Türkiye’nin önündeki engellerin bir kısmı daha inşallah kalkmış olacak. Bugüne kadar olduğu gibi inşallah bugün de halkın kantarına çıkılmış oluyor. İnşallah Bursa için hayırlı bir süreç olması için evliyalar şehri Bursa’mızın simgelerinden Emir Sultan’da duamızı yaptık ve burada startımızı verdik” dedi.
“16 Nisan’ı bir milat olarak görüyoruz”
Başkan Altepe, gelişen, büyüyen, kalkınan Türkiye’nin hızla gelişmesine devam etmesini hedeflediklerini anlatarak, “Hedefimiz, istikrarı yakalayan ülkemizin bu istikrarını devam ettirmesi, dostlarımızın sevinmesi, düşmanlarımızın üzülmesi, Türkiye’nin lider ülke olma yolundaki engelleri aşması için son 13 -14 yılda alınan mesafenin artarak devam etmesi ve dünya mazlumlarının ümidi haline gelen Türkiye’nin hedeflerine ulaşması… Onun için de 16 Nisan’ı bir milat olarak görüyoruz. 16 Nisan ile birlikte güçlü bir Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte artık çok başlılık kalkacak ve Türkiye’miz, hızla kalkınarak yoluna devam edecek. İnşallah temennimiz bu. Onun için de çalışmaları elbirliğiyle sürdüreceğiz. Şimdiden partimiz, Bursa’mız ve ülkemiz için hayırlı uğurlu olsun diyoruz” diye konuştu.
“Güçlü bir Türkiye için evet”
Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali de açıklamasında, “Dualar yaparak startı veriyoruz. İlçe başkanımız, teşkilatımız ve Büyükşehir Belediye Başkanımız ile birlikte 16 Nisan’a yönelik çalışmalarımızı buradan başlatıyoruz. Biz 16 Nisan referandumunu çocuklarımızın geleceği için, daha güçlü bir Türkiye için, bölgesinde ve dünyada güçlü bir Türkiye için 16 Nisan’da evet kararımızla ülkemizi geleceğe taşıyacak sistemi de beraberinde getireceğine inanan insanlardanız. Evet diyoruz, hayırlı uğurlu olsun” dedi.
AK Parti Yıldırım İlçe Teşkilatı Başkanı Hüdayi Yazıcı da 17 Nisan sabahının daha aydınlık ve gelişmiş ufuklara ulaşan bir Türkiye için çalışmalarının sürdüğünü söyleyerek, “Emir Sultan Hazretlerinin huzurunda, milletin bütünlüğü için mücadele eden büyüklerimizin huzurunda Yıldırım bölgemizde çalışmalarımıza başlamamız son derece anlamlı. İnşallah çalışmalarımızı hayırlı bir şekilde sonlandırıp evetleri toplayacağız” ifadesini kullandı.
EVET Mİ, HAYIR MI?
- Centilmence maçların olduğu, ailecek maçlara gidebildiğimiz, statların dolu olduğu, kardeşçe ve dostça hoşgörü içinde , küfürsüz maç izleyebildiğimiz, rekabetin sadece sahada olduğu maçlara EVET,
- Türk futbolunda 28 kişilik takım kadrosunda 14 yabancı oyuncunun olduğu statüye HAYIR,
- Maça 11 yabancı oyuncu ile bile çıkılabilmesine HAYIR,
- Türk futbolunda oyun ve davranış olarak örnek olabilecek kaliteli yabancı oyunculara EVET,
- Yabancı oyuncu sayısının 14’den kademeli olarak 2018’de 12’ye düşürülmesine, 2019’da 12’den 10’a düşürülmesine, 2020’de 10’dan 8’e düşürülmesine, 2021’de 8’den 6’ya düşürülmesine EVET,
- Yurtdışında 400- 500 bin eoruya oynayıp, Türk ligine gelince yurdumda 1,75- 2,0 milyon Euroya oynayan yabancı oyunculara HAYIR,
- Futbolda kalıcı başarılar sağlamak amacı ile , futbolumuzun gelişmesi adına takımlarımızın altyapılara önem vermesi için yasal düzenleme yapılması ve destek verilmesine EVET,
- Altyapılar için 5-10 yıllık planların yapılıp Avrupa’da Belçika ve Almanya modellerinin örnek alınmasına EVET,
- Her sene altyapıdan yetişen bir oyuncunun takım kadrosuna alınmasını zorunlu hale getirmeye EVET,
Fikr-i Asım Derneği ve ANTÜMDER’den Referandum da EVET için Güçbirliği
STK’lardan Referandum da EVET için Güçbirliği
AK Parti Antalya eski Milletvekili ve TBMM İdare Amiri Burhan Kılıç, Fikr-i Asım Derneği ve ANTÜMDER’in konuğu oldu. Burhan Kılıç gündemi değerlendirirken referandum çalışmaları ile ilgili de önemli mesajlar verdi. Başkanlık sistemine dair görüşlerine yer veren Kılıç “Ülkenin yararına bir yönetim şekli” dedi.
Kılıç siyasi anılarını anlattı
Fikri Asım Fikir ve Düşünce Derneği ile Antümder Derneği üyeleri, Ak Parti 22. Dönem Antalya Milletvekili Burhan Kılıç ile Uncalı da ki Bizim Simit Kafe de bir araya geldi. Gündemi değerlendirmek ve referandum çalışmaları ile ilgili yol haritasını belirlemek üzere bir araya gelinen toplantıda Burhan Kılıç bazı anılarını da sivil toplum kuruluşlarının üyeleri ile paylaştı. 1980 öncesi yaşadığı siyasi konulara değinen Kılıç anıları ile ilgili şunları anlattı “Türkiye’mizle ilgili gelinen noktalarla ve şuanda ki mevcut genel durumla ilgili bilgileri tazelemek istiyorum. Başımızdan geçen süreç içerisin de neler yaşadığımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Gençliğimizde sağ – sol hareketi vardı. Bizde sağ grubun içinde yer aldık. Bu dönemde sağ – sol birbirleriyle tartışmalar, kavgalar savaş içindeydi. İstanbul Samatya’da vurulduktan sonra yakalandım. Dört ay işkence gördüm. Aramızda rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu da vardı. Sağcı – Solcu demediler bu süreç içinde bizi eskittiler. İnsanlık dışı işkencelere maruz kaldık. Onurumuzu ve hasiyetimizi kırıcı muameleler bizlerde silinmeyecek izler bıraktı. Dört ay işkenceden sonra her şeyi kabul etmek zorunda kaldık. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun, bunlar bizi öldürecekler telkinleriyle bize isnat edilenleri kabul ettik. Cezaevinden 25 aydan sonra çıktık. O zamanlar Mehmet Fikri Karadağ adındaki arkadaş bize gelip gidiyordu. İstanbul’da yaşanan her şeyden haberdardı. İstanbul’da kaç tane Yahudi, ermeni, işadamlarına ait her türlü bilgiye sahipti. Arabasının arkası para ve silah doluydu. Bazı olaylar oldu biz birbirimizi kaybettik. “
Çıkar için Türkiye’de kardeşi kardeşe kırdırıyorlardı
AK Parti Antalya eski Milletvekili ve TBMM İdare Amiri Burhan Kılıç konuşmasını şu şekilde sürdürdü. “Yıllar sonra 2007 ‘e rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu beni aradı televizyonu izle dedi. Mehmet Fikri Karadağ kurmay albay olmuş. O zamanlar meğer adam askermiş. Kuvayi milli derneğine genel başkan olmuş. 2007’de Mersinde Kuranı Kerim, Silah ve Bayrak üzerine ölmek var, öldürmek var diye yemin ediyordu. O zaman aynı silahtan hem devrimciler hem de ülkücüler vuruldu diye haberler sık sık çıkıyordu. İhtilal oldu sıkıyönetim ilan edildi bizleri topladılar. Ülkücü devrimci demeden aynı koğuşlara doldurdular. Demek ki bizi sağı- solu kırdıran el aynı eldi. İhtilaldan sonra Mahir Kaynağı mit Müsteşar’ı oldu. Dediğine göre ben sağ grubun arkasında Avrupa ve Amerika’yı biliyorum. Sol grubun arkasında Çin mi Rusya mı var diye araştırırken, sağında – solunda arkasında Amerika ve Avrupa’nın olduğunu gördüm. Yani kendi çıkarları için Türkiye’de kardeşi kardeşe kırdırıyorlardı” ANTÜMDER Başkanı Yaşar Tabur, Burhan Kılıç’a onurluk takdim ettikten sonra FİKRİ ASIM DERNEĞİ ve ANTÜMDER üyeleri ile birlikte toplu hatıra fotoğraf çekildiler. Fikri Asım Fikir ve Düşünce Derneği Başkanı Faruk Yalçın ise “İnadına değil, inandığımız için yerli ve milli anayasaya evet” dedi. Fikr-i Asım Fikir ve Düşünce Derneği ile Antümder derneği yönetimleri tarafından, Yeni anayasayı Antalya halkına daha net anlatılması konusunda fikir birliğine varıldı. Burhan kılıç, sivil toplum kuruluşlarının üyelerine teşekkür etti.

Teknik Direktör Mancini’nin takıma yerleştirmiş olduğu yeni düzen semeresini verdi ve