Etiket arşivi: Etmek

YeniÇağ’dan Arslan Bulut; Yeni partiye yönelik yeni bir provokasyon mu?

Yeni partiye yönelik yeni bir provokasyon mu?

Arslan BULUT
05 Ekim 2017

Yeni Parti’nin Bursa’daki çalıştayına tartışılmak üzere sunulduğu iddia edilen tüzük taslaklarından biri, bazı İnternet sitelerinde haber konusu oldu! Söz konusu taslakta, Doğu ve Güneydoğu sorununun çözümü için, “Ortak Miras, Ortak Gelecek İnşa Etmek: Türkler, Kürtler ve diğer unsurların hiç birinin kendi kaderini tek başına yaşamaları mümkün değildir. Buna göre doğru ve yaşanabilir olan; Türkiye’nin siyasal sistemini, çağın da ruhuna uygun yeniden birlikte inşa etmektir.” denildiği bildiriliyor!

Yine sorunun çözümü için “Bölgesel İttifaklar Kurmak” gereğinden bahsediliyor ve “Türkler ve Kürtler ve bu coğrafyanın kadim unsurları, en azından Türkiye’de, hukukun üstünlüğüne dayalı gönüllü bir birliktelik oluşturarak bütün bölgeye örnek olabilir” ifadeleri kullanılıyor

Daha da ileri gidiliyor ve “Medeniyet Ortak Paydası Tartışılmalıdır: Ortak bir coğrafyayı paylaşan farklı unsurları, ortak bir paydada buluşturacak ve hepsini ihata edecek bir ‘medeniyet kimliği’ üzerinde çalışmalıyız. Bu coğrafyayı yeniden kuşatacak bir medeniyet üst kimliğine ihtiyaç vardır. Bugün ihtiyacımız olan siyasal proje, bir medeniyet etrafında birleşmektir.” sözlerine yer veriliyor.

Bu çerçevede “Medeniyet Kentleri” kurulacağı belirtiliyor. İfade aynen şöyle; “Medeniyet kentleri merkezli düzenlemelerin adaletin bütün topluma yayılması açısından daha uygun olduğu kanaatindeyiz. Esas olan ayrışmayı, dağılmayı, bölünmeyi önlemek ise, etnisiteye dayalı yapılar yerine ortak aidiyet duygusu verecek ve adaleti esas alacak kurumlar, kuruluşlar inşa ederek toplumsal barışı ve ülke bütünlüğünü korumak mümkündür.”

***

Bu metinler tanıdık geldi. Küçük bir araştırmadan sonra konuyla ilgili bölümün hemen hemen aynen ANAP’tan Diyarbakır milletvekilliği yapmış Abdülbaki Erdoğmuş‘un “Kimlik, Kültür Değişim Sürecinde Osmanlı’dan Günümüze Kürtler” sempozyumunda tebliğ ettiği bir ekip tarafından hazırlanmış bildiriden aynen alınmış olduğunu gördüm.

Erdoğmuş bildirisinde özetle şöyle diyor:

*Modern ulus-devlet olmanın gereği olarak yapılmak istenen, dini, devlet ve toplum hayatından çıkarıp vicdanlara hapsetmek, etnik farklılıkları da “Türklük” potasında eriterek yok etmekti. Bugün Türkiye’de yaşanan Kürt sorunu dahil bütün problemierin temelinde bu anlayış vardır.”

*PKK, modern Türk devletinin ırkçı dayatmalarının ürünü olarak Kürt

ulusalcılığının öncülüğünü yapmaktadır. Türk insanının anlamakta güçlük çektiği, Kürt taleplerinin mahiyeti de budur. Yani çatışmanın nedeni ve sorunların temelinde ulusçu devlet ve milliyetçilik vardır.

*Yaklaşık iki yüz yıldır insanlık milliyetçilik kordonunda boğulmaktadır.

19. yüzyıldan itibaren Batı modernizminin dayattığı ulusçu/milliyetçi devlet modelleri coğrafyamızı milli devletler üzerinden bölen asıl nedendir.

*Ulus/milli devlet paradigması iflas etmiş, Türk modernleşmesi çökmüştür. Türkiye’nin artık üniter-ulus devlet paradigması ile bütünlüğünü daha fazla sürdürmesi mümkün görünmemektedir. “Demokratik federal devlet” veya federasyon, otonomi, özerklik gibi etnik kimliğe dayalı çözüm yöntemleri tartışılabilir ve demokrasilerde kabul edilebilir siyasal devlet modelleridir.

*Yakın coğrafyamızda Türkiye-Suriye-Irak ve Kürtler birlik inşa edecek siyasi bir proje geliştirebilirler. Birlikte yaşamamız ve toplumsal barışımızın olmazsa olmaz koşulu, Kürt meselesini “Etnik kimlik” üzerinden değil, “Haklar” üzerinden ülke bütünlüğü temelinde çözmektir.

* “Aidiyet” üst kimliğimiz bugün yeniden ‘medeniyet’ olmalıdır. Türklük veya Kürtlük gibi milli aidiyetler yerel ve özeldir. Ayrıca ayrıştırıcı ve ötekileştiricidir. Ortak bir coğrafyayı paylaşan Türkler, Kürtler, Araplar gibi farklı unsurları, ortak bir paydada buluşturacak ve hepsini ihata edecek olan ancak medeniyet kimliği olabilir. Bu coğrafyayı yeniden kuşatacak bir İslam aidiyetine ve medeniyet üst kimliğine ihtiyaç vardır.

***

Netice itibarıyla çalıştayda tartışılmak üzere böyle bir tüzük taslağı sunulduğu iddiası doğru olsa bile bir önemi yoktur. Çünkü sonuçta ortaya çıkacak tüzük taslağı Meral Akşener’in onayına sunulacaktır. Tanıdığımız ve ülkesi konusundaki temel hassasiyetlerini yakinen bildiğimiz Meral Hanım’ın bu tür bir çalışmaya onay vermesi mümkün değildir. Herhalde bu işte bir yanlışlık olmalı, değil mi? Yanlış hesap Bağdat’tan döner ama engellemelere rağmen durdurulamayan yeni partinin kuruluş çalışmaları sırasında her tür provokasyona karşı da uyanık ve tedbirli olunması gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.

Türkiye Okuyor Tarafından Bilgilerinize sunulur!

Kaynak: Yeni partiye yönelik yeni bir provokasyon mu? – Arslan BULUT

Mutlu Olmak Mutlu Etmek

 

 

seyfettinNe zaman insanlardan hak etmediğim kötü bir muamele görsem, kendime sitem eder; “eğitimci olarak örnek insan yetiştirememişiz” diye hayıflanırım.

 

Demek ki okullar/eğitimciler; “bireyi yeterince hayata hazırlayamamakta. Topluma karşı sorumluluk duyan, kendilerini mutlu kılacak, toplumun da mutluluğuna katkıda bulunacak insanları yetiştirememekte” diye kendime sitem ederim.

 

Ya da okullar/öğretmenler, bu uğraşta basından, sivil toplum kuruluşlarından, anne babalardan yeterli desteği göremiyorlar.

 

Herkes değerlidir ve iyi muamele görmeyi hak etmektedir elbette. Makamına, eğitimine, menşeine, diline, dinine zengin ya da fakir olduğuna bakılmadan, sadece insan oldukları için değerli görülmelidir bireyler.

 

Hatta hayvanlara, bitkilere, doğaya karşı da anlayışlı koruyucu, kollayıcı, sevgi ile bakmamız gerekmez mi?

 

Bu yüzden insan ilişkilerinde, birbirimize karşı; “daha nazik, hoşgörülü, yardımsever, anlayışlı ve güler yüzlü” olmak durumundayız sanırım.

 

Birçoğumuz günlük hayatta, hak etmediğimiz kötü muamelelere maruz kalarak, üzülmekte, kırılmakta ya da kızmaktayız zaman zaman. Bunu   yapanlar da, katlananlar da bizim insanımız değil midir?

 

Günümüzün şartları elbette ki sıkıntılarla dolu. Fakat gittikçe artan; “öfke, kötümserlik, hoşgörüsüzlük, alınganlık, hazımsızlık”  vb. sadece bunlara bağlanamaz elbette ki.

 

Aday öğretmenlerin kursunda şöyle bir ödev vermiş: “Yarın sabah kurs merkezine gelirken tanımadığınız insanlara; merhaba, günaydın nasılsınız, iyi günler şeklinde hitapta bulunun. Derste intibalarınızı değerlendirelim” demiştim. Herkes bunları hemcinsine söylesin diye de ihtiyatlı olmalarını söylemiştim.

 

İşte alınan benzer cevaplar:

-Affedersiniz beni birisiyle mi karıştırdınız?

-Pardon kamera şakası mı?

-Bir dakika, sizin maksadınız ne?

-Sana ne benim iyi günümden.

-Deli mi ne.

 

Kaldı ki bu hitapları bir erkek, bayana söylese, ya da tersi olsa, daha vahim karşılık duyabileceklerdi eminim.

 

Bu temennileri alanlardan bazıları da işin şaka olmadığını anladığında,  Hayret bu zamanda böyle insanlar hala var mı?” şeklinde şaşkınlıklarını belirtmişlerdi.

 

Bütün bunların sebebi nedir dersiniz? Elbette ki güzellikleri unutmamız. Yüreğimizdeki sevgi, hoşgörü ve merhametin küllenmesi. İnsanların kalbi cevher aslında. Parlatıldığında ne mükemmel pırlantaların çıkabileceğini unutmamak gerek.

 

Geçen gün bir alış-veriş merkezinde kalabalıktan dolayı birisine çarptım. İkimiz birden “affedersiniz” diye atıldık. Tebessüm ederek uzaklaşırken mutlu oldum. Çünkü ufak bir kaza, pozitif bir duygu oluşturmuştu ikimizde de. Birbirimize kızsak neyi çözecektik ki? Çünkü kazanın haklısı yoktu ortada.

 

Önemli olan hoşgörü sınırımızı geniş tutmak, olaylara iki yönlü bakabilmek sanırım.

 

Diyeceğim o ki, toplumun her katmanında bu tür hoşgörü, tolerans, yardımlaşma ve tebessümün olması beklenir.

 

Çalışan, müşteriye nazik olsa, işini keyfi uzatmasa, kendisine bir başkasının muamele etmesini istediği gibi davransa. Müşteri de anlayışlı, sabırlı olgun olsa. Daha az stresli ve daha çok mutlu olmaz mıyız? Aynı durum ast üst ilişkilerinde de sürdürülebilmelidir elbette.

 

Bütün bunları yazmamın nedeni Devlet Hastanesi’nde yaşadığım, beni oldukça mutlu eden bir olaydır. Kalp grafiği (EKG) bölümünde iki memura rastladım:

 

O kadar işlerini benimsemişler ki. Hastalarla yakinen, tebessümle, kibarca ilgilendiler. On dakikada büyük bir kalabalığın grafiği çekildi. Kızmadan, bekletmeden, gücendirmeden, sabırla, anlatarak, yardım ederek.

Herkesin sorununu çabucak çözdüler. Kendilerini gıpta ile izledim, teşekkürlerimi ve takdirlerimi bildirdim. Bu yazıma vesile oldukları için tekrar kutluyorum.

 

Eğitimin amaçlarından biri de; “kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bireyler yetiştirmek” değil midir?

 

Gelin insanımızın yüreğinde var olan engin sevgiyi ortaya çıkaracak kıvılcımlara vesile olalım.

 

“Ne olursan ol yine gel” diyen Mevlana’nın,  “Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz değil. Yetmiş iki millet dahi, Elin yüzün yumaz değil” diyen Yunus’un, Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayın.”“İncinsen de incitme !” diyen Hacı Bektaş’ı Veli’nin gönül sofrasından biz de tatmaya gayret edelim.

 

Göreceksiniz o zaman tarihimizde eşsiz örnekleri görülen, inanılmaz güzellikleri hep beraber yaşayacak, daha da mutlu olacağız.

 

Sevgiyle kalın…