Etiket arşivi: Dili

Kuveyt Türk, ‘Kuşların Şarkısı’nı Brüksel Çizgi Roman Festivali’nde Dünyaya Tanıttı!

Kuveyt Türk, geçen yıl sanatseverlerle buluşturduğu Mantıku’t-Tayr – Kuşların Şarkısı minyatür sergisiyle ve bu sergiden esinlenilerek hazırlanan Kuşların Şarkısı isimli çocuk öykü kitabıyla 9. Brüksel Çizgi Roman Festivali’ne katıldı.

Kültürel mirasın yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması adına öncü çalışmalar gerçekleştiren Kuveyt Türk, Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi (KAGEM) ile birlikte dünyaca ünlü Tenten, Red Kit, Şirinler gibi karakterlerin ortaya çıktığı Brüksel Çizgi Roman Festivali’ne iştirak etti.

Kuveyt Türk ve KAGEM, her yıl yaklaşık 250’den fazla çizgi roman sanatçısının ağırlandığı ve yaklaşık 100 bin kişinin ziyaret ettiği festivale, Brüksel Yunus Emre Enstitüsü tarafından davet edildi. Geçen yıl İstanbul’da sanatseverlerle buluşturduğu Mantıku’t-Tayr – Kuşların Şarkısı minyatür sergisiyle ve bu sergiden esinlenilerek hazırlanan Kuşlar Şarkısı isimli çocuk öykü kitabıyla festivale katılan Kuveyt Türk ziyaretçilerden büyük ilgi gördü.

Brüksel Çizgi Roman Festivali’ne Kuveyt Türk Kurumsal İletişim Müdürü Emre Memiş, Mantıku’t-Tayr minyatür sergisi için ekibiyle birlikte iki yıl süren titiz bir çalışma gerçekleştiren sanatçı Özcan Özcan, minyatür sanatçıları Arzu Akbulut ve İsmet Gömeç ile Türkiye Diyanet Vakfı KAGEM İstanbul Şube Koordinatörü ve aynı zamanda Kuşların Şarkısı isimli çocuk öykü kitabının yazarı Ayşenur Kapusuz katıldı. Üç gün sürecek olan festivalde Özcan Özcan ve Arzu Akbulut, Minyatür Sanatı Giriş workshop’u düzenledi. Özcan Özcan ekibiyle birlikte Kuşların Şarkısı kitabının imzalarken, Arzu Akbulut ise 2018 Kültürel Miras Yılına ithafen Türk minyatür sanatı üzerine bir sunum gerçekleştirdi.

2018’in Avrupa Kültürel Miras Yılı ilan edilmesiyle birlikte festivale, geleneksel çizgileri günümüze taşıyan pek çok sanatçı davet edildi. Uluslararası pavilyondaki EUNIC (Avrupa Birliği Kültür Enstitüsüleri) standında Türkiye’nin yanı sıra Bask Bölgesi, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Lüksemburg, Polonya, Portekiz ve Romanya’yı temsilen sanatçılar yer aldı.

Kuşların Simurg’a yolculuğu sergiye ve kitaba dönüştü

İranlı sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr tarafından kaleme alınan Mantıku’t-Tayr (Kuşların Diliyle veya Kuş Dili), tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. 4 bin 724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış eserde, padişahı bulmak için çıkacakları yolculukta Süleyman Peygamber’in sırdaşı Hüdhüd kuşunu kendilerine rehber olarak seçen kuşların serüveni anlatılır. Hüdhüd, kuşları Kaf Dağı’nın arkasında yaşayan padişahları Sîmurg’a götürecektir. Seyahatin zahmetli ve tehlikeli olduğunu anlayan kuşlar, farklı konularda hüdhüde sorular sorarak mazeret beyan etmeye ve onu yola çıkmaktan vazgeçirmeye çalışır. Hüdhüd ise ibretlik hikâyeler ve kıssalar anlatarak kuşları ikna etmeyi deneyecektir.

Kuveyt Türk bu eserden yola çıkarak, geçen yıl Mantıku’t Tayr / Kuşların Şarkısı isimli minyatür sergisini sanatseverlerle buluşturdu. Minyatür sanatçısı Özcan Özcan ve ekibinin iki yıllık atölye çalışmasının ürünü olan sergide, her biri bir insan tiplemesini yansıtan 30 kuşla, ilahi vuslatı simgeleyen Simurg ve insan nefsinin aşması gereken yedi mertebe anlatılıyor. Yazar Ayşenur Kapusuz ise bu sergide yer alan nadide eserlerle harmanlanarak Kuşların Şarkısı isimli çocuk öykü kitabını kaleme aldı.

Kuveyt Türk Katılım Bankası Hakkında

Kuveyt Türk, kurulduğu 1989 yılından bu yana katılım bankacılığı alanındaki özenliliğiyle ve yatırım alanlarındaki araştırmacılığıyla tasarruf sahiplerine ve iş adamlarına çağdaş, istikrarlı, güvenilir, kaliteli ve süratli hizmet sunmayı önceleyen, sürekli eğitim ve gelişimi kendisine ilke edinen bir kurumdur. Yurt içinde ve yurt dışındaki şubeleri ve muhabir bankaları vasıtasıyla her türlü çağdaş teknolojik imkânları kullanarak, tasarruf sahiplerinin ve yatırımcılarının kaliteli hizmete hızlı şekilde ulaşmasını sağlıyor. Bugün itibarıyla Türkiye genelinde 407 şubesiyle hizmet veren Kuveyt Türk Katılım Bankası, yurtdışında ise Bahreyn şubesiyle ve Almanya’daki banka iştiraki KT Bank AG’yle faaliyetlerini tüm hızıyla sürdürmektedir.

Türk dili artıq dünya dili olma yolunda

“Türk dili artıq dünya dili olma yolunda”

 

 

 

 

pervane memedliTürk dili Konuşan Ülkeler Dil Kurultayı, sonbaharın son ayında Ankara’da düzenlendi. Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi; Türk Dil Kurumu” işbirliği ile gerçekleştirilen uluslararası Dil Kurultayı’na dünyanın 4 kıtasındaki 40 ülkeden 320 araştırmacı katılmıştı. İsmail bey Kaspıralının “Dilde, işte, fikirde birlik” sloganı altında düzenlenen kurultayda  Türkçenin yaşı, Ortak iletişim dili, alfabe meselesi, farklı ülkelerde Türkçe öğretimi, Türkçenin diğer dillerle ilişkileri, tarihi ve çağdaş Türk yazı dillerine dair konular başta olmak üzere çeşitli alt alanlarda bildiriler sunulmuştur.emblem

Kurultayın panel tartışma ve dinlemeleri sembolik adlandırılan Bilge Kağan, Kaşkarlı Mahmut, Ali Şir Nevai, Kaspıralı İsmail, Bahtiyar Vahabzade ve Ahmet Baytursunoğlu gibi 6 salonda yapılıyordu. Rusya’da yaşayan Altay, Hakas, Saka, Kazan, Başkurt Türkleri, Türkmenistan, Japonya, Rusya, İran, Bosna Hersek, Bulgaristan, Kırım, Moğolistan, Kosovada  yaşayan, ve diğer Türk dilinde konuşan halkların bugün karşısına çıkan bir dil, edebiyat, alfabe ve tarihin problemleri bilim adamlar nın bahs  konusu oldu.18 - копия

Türk dilinin uzman bilicileri ve araştırmacıları tarihsel kurulan kültürün yeniden canlanması için işbirliğinin artırılması, Türk dünyasının ortak tarih ve Türkçülük şuuruyla yola çıkması, gelecekte bu yönde qerarlaşması için böyle büyük ölçekli kurultayın öneminden ise tanınmış türkoloqlar Hasan Celal Güzel, Şükrü Haluk Akalın, Mustafa Kaçalin, Osman Fikri Sertkaya, Bilgehan Atsız Gökdağ, Fikret Türkmen, Karjaubay Sertkojaoğlu, Firudin Ağasıoğlu, Timur Kocaoğlu, İgor Kormuşin, Tursunjan imin, Melek Özyetgin gibi bilim adamları Kurultayda Kazakistan’ın latin alfabesine geçmesi meseleleri, bu olayın bölgede ve dünyada doğurduğu akisler, Uluslararası Türk Akademisi ortak türk dili ve ortak türk dili ders kitapları alanında yaptığı islahatlarlardan konuşdular.Kurultayda aynı zamanda, Rusya’da türk dilinin yabancı dil olarak korunması, Irak’ta türk dilinin bugünkü durumu, Özbekistan’da alfabe ve yazım sorunları, Latin qrafikasının bu günü, İran’da Türk dilinin korunması ve birçok devletlerdeki Türk alfabesi konusunda öne çıkan problemlerinden bahs edildi. Müzakerelerde ukrayna, belorus, Rus, İngiliz dillerinde oluşmuş oturan türk sözlerinin işlenmesi, dünya dilleri içerisinde Türkçe ve HHI yüzyılda Avrupa’da Türk dilinin yayılması gibi ilginç konular etrafında alimler görüş alışverişi yaptılar.“

“Dünya, yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman, Türkiye, ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde, dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara, sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız susup o günü beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanırlar; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinden bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.”IMG_4236

84 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği bu sözler sadece bir arzu ve dilek olarak kalmadı, gerçekleşmesi için güçlü adımlar atıldı. Öyle ki, 1924’te Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul Üniversitesi’nde Türkiyat Enstitüsü kuruldu, 1931’de Türk Tarih Kurumu, 1932’de Türk Dil Kurumu bu amaçlara yönelik kurulan bilimsel merkezlerden bazılarıdır.

Hatırlatalım, ilk Türk halkları kongresi 1926’da Azerbaycan’ın Bakü şehrinde yapıldı.

Geçen yüzyılın 90 yıllarında tüm Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığına kavuşup, geçmişte yaşadıkları bir çok sıkıntılardan qurtuldular.T arihin belirli dönemlerinde kullanılan Ortak Türkçe’yi Türk’ün büyük coğrafyasında yaymak meselesi gündeme çıktı. Bugün küreselleşen dünyada siyasi, ekonomik, kültürel ilişkileri yüksek düzeyde kurmak için Türk dilli halqarın ortak bir iletişim ve bilim diline ihtiyacı var ve Türkiye’de bunun için aşamalarla hangi işlerin görüldüğüne bakalım.

1992 yılı ekim ayında Ankara’da gerçekleştirilen “Türk Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi” de Türk dünyasının sorunları ve çözüm yollarını çözelemek amacı ile kurultay geçirmek gerekliliğini de ortaya koydu.

1992’den günümüze kadar geçen sürede çeşitli kurultaylar yapılmış, buralarda Türk dünyasının problemleri ve çözüm yolları konuşulmuştur. Hükümetlere bir tavsiye niteliğinde alınan bu kararların bir kısmı ülkeler tarafından uygulanmıştır. TİKA, TÜRK- PA, Türk Keneşi, Türk Akademisi, Yunus Emre Enstitüsü, TRT Türk ve TRT Avaz kanalları gibi Türk dünyasına dönük kurumsal yapıların oluşturulması bu kurultaylarda dile getirilmiştir. Bu şekilde ortaya çıkan kurumlar Türk dili konuşan ülkeler arasında aynı zamanda dil, edebiyat, tarih, sanat, iletişim, eğitim, kültür gibi alanlarda işbirliği alanlarının gelişmesini sağlayan çok faydalı çalışmalar yapmıştır.

 

Dil, tarih ve kültür temelli stratejik bakışların sağlam, kalıcı milli politikalar belirlenmesinde vazgeçilmez olduğunu ilke edinen Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi; Türk dünyasının yakınlaşmasına yönelik çalışmalar yapan merkezlerin başında gelmektedir.

Kazakistan’ın El-Farabi Üniversitesi profesörü AB Salkynbay raporunda Kazakların Latin alfabesine geçmesini Türk dünyasında ortak amaçlara ulaşmak yollarından biri olduğunu vurguladı halkının yirminci yüzyılda yazı şeklini (alfabesini) siyasi nedenlerle dört kez deyişidiyini, bununla alnının dağa- taşa çarpdırdığını söyledi.O elifbaya ve yazıya yüksek değer verip bunu özel kaydetti ki, yazı olduğu yerde bir tarih vardır, onun bilgisi sistemli, düşüncesi sağlam, bilimsel kapasiteli ve manevi serveti ise kompakt topludur.A.Salkunbay fikrini biraz da aşıqlayaraq sonucda fikrini şöyle tamamladı:

“Bilimin varlığı doğrudan yazıyla ilgilidir, bu nedenle konuşma ve yazı ilişkisinin tayin edicisi de, ortak bir nimetlere dönüşüm biçiminin başlıca ve ana göstergesi de yazıdır. Ülke ve ulus tarihi kıyaslandığında, manevî kültür değeri belirlendiğinde yazının gücü artar. Kitabın söylenmemiş geçmişinin atalarımızdan miras olduğuna nasıl inanıyorsunuz? Her halda, yazılı bir tarih, ülkenin bölünmemiş mirasının korunmasının temel garantisidir. Yazısız bir tarih birçok iddialara, davalara yol açar ve ülkenin geçmişini takip edemeden, geleceğe olan umudunun zeifledeceyi kesindir.

Türk dünyasının sorunları ile ilgili fuayedeki sohbetlerde de sunum ve konuşmalarda  da düşünce kışkırtan anlar vardı.

24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye ile Suriye sınırının yakınlığlnda Rusya’nın Su-24 uçağının vurulması olayından 2 yıl geçmesine ve iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesine rağmen, halen Rusya bilim ve eğitim müesselerinde Türkiye ile ilgili bilimsel ve ilmi takasa engeller ortadan kaldırılmamışdır. Bu kurumlarda çalışan  daha fazla azsaylıTürkçe konuşan entelektüeller mağdur durumda.

Çin’deki Uygur Türkleri Müslüman və türk olduklarından katliamlara maruz  kalmışlar.

İran’da yaşayan Türklerin durumu da dayanılmaz. Ülke nüfusunun neredeyse yarıdan fazlasını oluşturan Türklerin uzun illerdir ki, Türk dilinde okulu yok.Bu dilde kitap, gazete dergi yayınlanmır. Onu da kayd edim ki, Kurultaya “İran’da Türk dili tarihi ve lehçelerde” sunumu ile katılmıştım. Sunumuma göre tek Dil Kurultayının“Katılım belgesi” deyil,Türkcenin Diriliş  Hareketi  derneginin “Üstün hizmet” ödülünü de layik  görüldüm.bunun için çok sevindim.

Bulgar Türkleri, 4. sınıfa kadar geçen yüzyılın 40’larına kadar ana dilde eğitim hakkına sahipti. 1946 yılında Bulgaristan’daki Türkçe eğitim veren okullar olduğu halde, sonraki yıllarda Türkçe tamamen yasak edilmekle birlikte, oradaki Türklerin varlığı zorla yok edilmiş edilmiş ve bu insanların Türkçe olan adları, Hıristiyan isimleri ile değiştirilmiştir. “Burada amaç assimilyasiyamı yoksa Türkleri aşağılamak yoluyla tarihten intikam almaktır ? “Bu ikilem Çanakkale kongresine katılan üniversite öğrencisi Demet Yener’in özetine kondu. Bu arada Dil Kongresi’ndeki bilim insanlarıyla birlikte birkaç blog yazarı ve üniversite öğrencisi vardı.

Diğer dillerde olduğu gibi Türk dili de artmış ve çökmüştür. Yüzyıllar boyunca Türk dili tek bir dil haline geldi ve tüm Türklerin Çin’den Hazar Denizine konuştuğu dil oldu. Orta Çağ’da ortaçağ olmasına rağmen, yirminci yüzyıl arasındaki farklar bağımsız dillere ayrılmıştır. Orhun anıtlarının dili olarak gördüğümüz, büyük coğrafyada yaşadığımız tek edebî dil, ortak dildir. Uzunca bir süre Moğolistan’daki taş yazıtların incelenmesi Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya, en eski Türkçe kelimenin 3035 yaşında bir “kıngırra” olduğunu kanıtladı. Hun Türkçesinden günümüze kadar olan bu kelime, Türk çağını 30 asır geri alır.

Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı, Dr. Hasan Celal Güzel “En eski, en zengin ve en ahenkli dil Türkçe” başlıklı raporunda Türkçe’yi İngilizce ile karşılaştırarak, olgular temelinde Türkçenin söz dağarcığındakı kelimelerin sayısının ünlü Ohford sözlüğünü de geçip aştığını ve Türkçe’nin artık bir “Dünya dili” olma yoluna çıktığını bildirdi:

” İngilizce’rim zengin bir dil olduğu doğrudur. Halen, dünyanın ‘lingua Franca’ unvanına sahip tek yaygın dilinin İngilizce olduğunu kabul ediyoruz. Ancak, Ohford ansiklopedik bir sözlüktür. CoğrafT yerleri, teknik terimleri, hasılı İngilizce olsun olmasın her türlü kelimeyi barındırmaktadır. Halbuki Türk Dil Kurumu {TDK) Türkçe Sözlüğü’nde sadece genel Türkçe kelimeleri bulabilirsiniz.

Şimdi şu iddiamızı altını çizerek ifade edelim: Dünyanın en zengin dili Türkçedir. Elbette, bizim bazı ciğersiz, yabancılaşmış aydın taifesini hariç tutarsanız, dünyada herkes kendi dilini sever ve yüceltilmesini ister. Lakin bu iddiamız teorik yanılgıdan ya da boş bir övünmeden ibaret değildir. Türkçe, son yüzyılda epeyce badire atlattıktan sonra kendisini toparlamış ve gittikçe zenginleşmeye başlamıştır. Dilde tasfiyecilik yüzünden bir dönemde kuşa çevrilen Türkçe, artık bir ‘dünya dili’ olma yolundadır. Özellikle son 10 yıllık dönemde çalışmalarını hızlandıran Türk Dil Kurumu, eski Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halük Akalın döneminde ve yeni dönemde üretkenliğini süratle arttırmıştır.

TDK, önce Türkçe Sözlük adlı eserini geliştirmiş ve 2011 yılındaki son baskısında kelime sayısını 122.423’e çıkarmıştır. Ayrıca, internet ortamında hazırlanan ‘Büyük Türkçe Sözlük’te kelime sayısı rekor seviyede arttırılarak 616.767’ye yükseltilmiştir. Bu haliyle dahi ‘Büyük Türkçe Sözlük’ 500.000 kelimelik ve dünyanın en zengin sözlüğü olduğu ilan edilen Ohford Sözlüğü’nü çoktan geride bırakmıştır. Lakin, ne yazık ki hala basımı gerçekleştirilememiştir.”

Bugün, Türkçe konuşan ülkeler önünde çözülmesi gereken birçok sorun var. Bilim, kültür, sanat, ekonomi, teknoloji ve benzeri temel işbirliği koşullarının başında ortak dildir. Ortak dili; birlik ve bütünlüğün temel unsuru olup, Türk dünyası ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki kültür köprüsünü kuracak, bu köprünün üzerinden diğer alanlarda da (ekonomik, ticari, askeri, siyasi) entegre edilmesi kolaylaştıran bir ünsürdür.

Kurultayın son gününde Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Hasan Celal Güzel Türk dünyasının tanınmış bilim adamlarını, Türk tarihine imzalaraını altın harflerle yazan bilim fedailerini, Türkologları Merkezin düzenlediği “Türk dünyasına hizmet” ödülü ile değerlendirdi.

Bildirilerde Türk halkları arasında ortak iletişim dilinin Türkçe olması gerektiği güçlü bir şekilde vurgulanmıştır. Terim birliğinin sağlanması bilimsel işbirliği imkanlarını artıracak olup, bu yolda başlatılan çalışmaların kesintisiz sürdürülmesi ifade edilen konulardandır. Türk cumhuriyetlerinde kullanılan Latin esaslı alfabelerin birbirine yakınlaştırılması ve 34 harfli ortak Türk alfabesindeki harflerin tercih edilmesi gerektiği Kurultayda sunulan bildirilerde ve değerlendirmelerde en fazla dile getirilen hususlardan biri idi

“Türk dilini seviniz, çünkü Türklerin en az geçmişleri kadar büyük geleceği olacaktır”. Kaşgârlı Mahmud bu kelmeleri bin yıl önce söylemişdi.20

Doç. Dr. Pervana Memedli

KAZAK GAZETECİLER ESKİŞEHİR’E HAYRAN KALDILAR

 

Türk Dili Konuşan Gazeteciler Derneği’nin düzenlediği program ile Türkiye’ye gelen Kazakistan gazeteci ve televizyoncuları Eskişehir’e hayran kaldılar. Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilen projeleri yerinde inceleyen heyet, Eskişehir’deki müzecilik çalışmalarına hayran kaldıklarını ifade ettiler.KAZAK GAZETECİLER ESKİŞEHİR’E HAYRAN KALDILAR

  Kazakistan’da görev yapan basın emekçileri Eskişehir’in tarihi ve turistlik yerlerinde incelemelerde bulundular. Türk Dili Konuşan Gazeteciler Derneği’nin girişimleri ile Eskişehir’e gelen heyet, Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi, Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı, Kentpark ve Odunpazarı’nı gezdiler. Heyete eşlik eden Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Yılmaz Karaca, Kazak basın emekçilerini Eskişehir’de ağırlamaktan büyük mutluluk duyduklarını ifade etti.

Başta Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi olmak üzere Eskişehir’i çok beğendiklerini ifade eden Türk Dili Konuşan Gazeteciler Vakfı Başkanı Naziya Joyamergen ise Türk dilini konuşan gazeteciler ile birlikte olmak, ilişkileri geliştirmek ve projeler üretmek için Eskişehir’de bulunduklarını ifade etti.

 

Unutulan Türkçe Eğitim Çalıştayı Üsküp’te Düzenleniyor

 

 

konuk yazarYıllardır Makedonya’da Türkçe eğitim sorunlarını dile getirmeye çalıştık, elimizden geldikçe yapılan reform ve uygulamaların kaliteyi düşürdüğünü okurlarımızla paylaştık. AB raporları ve bazı uluslararası kuruluşların raporları haklı olduğumuzu gösterdi. Eğitimci olarak amacım haklı olmak değil, parçası olduğum Türkçe eğitime katkı destek sağlamaktı. Öğrencilerimize ve gençlerimize kaliteli ve daha iyi eğitim şartları sağlamaktı. İktidarın yaptığı reformlar, kanun değişiklikleri ve uygulamalar ile Makedonya Eğitim Sisteminden kaliteyi düşürdü, hiçbir reform tam olarak analiz edilmedi, eğitimdeki gerçek durumlara bakılıp getirisi – götürüsü ne olur araştırmak yerine popülist girişimlerle adeta eğitim çalışanları ve öğrenciler perişan edildi. Varsayımlar üzerinden hareket etmek yerine siyasi kariyer ve popülist girişimler ile halkın oyunu almaya çalıştılar, kısacası oyun kurup insanları kandırdılar. Dışarıdan gelen bütün uyarılar görmezden gelindi, büyük tabloya bakmak yerine iktidar partileri küçük bazı olumlu şeyleri ön plana çıkartıp, yandaş medyalar tarafından duyurdular, gerçek sorunları görmezden geliyor eleştirdiler. Geldiğimiz noktada artık eğitim kalitesinin kötü olduğunu anlamamız için uzman olmamıza gerek yok. Türkçe eğitimin yıllardır ilkel şartlarda yapıldı, tamamen ihmal edildi ve unutuldu, hiçbir yatırım devlet bütçesinden yapılmadı. Daha ders kitap sorunu ve öğretmen kadrosu sorunlarını bile bu iktidar ve beraberinde Türk ortağı Türk Demokratik Partisi çözemedi. Türkleri ve Türkçe eğitimi temsilen Eğitim ve Bilim Bakanlığı’nda bir makam verildi, bu makam Talim ve Terbiye Kuruluydu, veya kurulun Müdürü Türk asıllı oldu ve TDP tarafından önerildi.

Neredeyse Makedonya’daki Türklere yapılan haksızlıklara, adaletsizliğe, gelirde eşit dağıtım olmamasına yıllardır ses çıkartmayan iktidarın ortağı TDP, Türkçe eğitimde kötü gidişata da ses çıkartmadı. Bugün ve yarın günü kurtarmak amaçlı son anda Üsküp’ün ,,Kontinental’’ Otelinde ,,Makedonya’daki Türkçe Eğitimdeki Sorunlar ve Çözüm Önerileri’’ konulu çalıştay düzenliyorlar. Seçimlerde vatandaşın güvenini alamayan iktidar ve Türk ortakları, neredeyse Türklerin yaşadığı bütün yerleşim yerlerinde seçimleri kaybettikten sonra işe koyuldular. Daha seçimler yeni sonuçlandı, yeni hükümet kurulamadı, Talim ve Terbiye Kurulu müdürünün yaptığı bu çalıştayın sebebi nedir? Bu çalıştayla neyi amaçlamaktadır? Cevap çok kısa ve net olabilir, yıllardır çok zor şartlarda yapılan Türkçe eğitimle hiç ilgilenmeyen hiçbir soruna bazı sebeplerden ses çıkartamayan, görev dönemi sonunda bu müdür ,,göz boyamak peşindedir’’. Çalıştay Türkçe eğitimde sorunlar konuludur, oysa Talim ve Terbiye Müdür bir yıl önce yandaş MTV2 Türkçe yayınlarının programında ,,Türkçe eğitimde sorunların çözüldüğünü’’ söylemişti. Sayın müdür sorunlar çözüldüyse, bu çalıştay hem de bu konu üzerinde neden yapılıyor, ne gerek var? Herkes şunu iyi biliyor ki bu tür çalışmalar hem de ders yılının birinci döneminin sonucunda hiçbir şeyi değiştirmeyecek. 21 Aralık Türkçe Eğitim Bayramı adında uyduruk bir bayram dayattılar, bu bayram neden bu tarihte kendileri bile açıklayamadı, açıklayamazlar da. Bu bayramda eski başbakan ve koalisyon ortakları Gruevski Makedonya Türkleri tarafından ıslıklandı. Şunu belirtmekte fayda var, Türkçe eğitim İkinci Dünya Savaşı döneminde Makedonya’da başlamadı. Makedonya’da Türkçe yüzyıllardır değil de bin yıldan fazla bir süredir eğitim dilidir. Bu tür uydurma bayramlar, seçim sonrası günü kurtarmak amaçlı çalıştayların Türkçe eğitime hiçbir faydası olmadığı gibi, olmayacağı gibi saygınlığını kaybeden Türk toplumunun zararına olacaktır. Saygınlığımızın kaybetme sebebi de müdür gibi son anda çalışmaya başlamasından ve şahsi çıkarları için sürdürdükleri sessizlikten kaynaklanmaktadır. Yıllardır Türk öğretmenler iktidarın baskılarına maruz kaldı, cezalandırıldı, yetkililer tarafında unutuldu, karşılaştıkları sorunlarla yalnız bırakıldı. Günü geldi iktidara karşı görüş bildiren, TDP’yi eleştiren görevden alındı, alınanlardan biri de bendim! Karşı koyan farklı düşünen her öğretmenle hesaplaştılar. Öğretmenlerin işi eğitim ve öğretimdir, onları kendi çıkarlarınız doğrultusunda kullanmaya hakkınız yoktur. Talim ve Terbiye Müdürü şunu bilmelidir ki bu tür çalışmalar için çok geç kalmıştır. Türk öğretmenleri nasıl davet ettiğini, parti kanalıyla çalıştaya nasıl taşıdığını bilmeyen yok. Karşı görüşü olan, durumlara isyan edenleri zaten davet etmediler. Kendileri damat kendileri gelin oluyorlar… Talim ve Terbiye Müdürü hiçbir zaman öğretmenler arasında bulunmadı, sorunlara çözüm üretmedi ve şimdi on ikiye beş kala kolları sıvayıp işe tutundu. Geçin bunları sayın müdür, zaten artık bir şeyler yapmaya Türkçe eğitimin ,,yaralarına mehlem olmaya’’ yetkiniz de yok. Aynısı sizden önceki müdür için de geçerli, o da TDP’ ye Vmro iktidarı döneminde katılan ,, kadrosudur’’, lisans mezunu bile değildi, sonradan diploma aldı… Bu iktidar kalk deyince kalkıyor, otur deyince oturdunuz bu yaklaşımla Türkçe eğitimde oluşturduğunuz kaosu gelecek nesillerimize zararına oldu. Türk öğrenciler ders kitapsız yıllardır eğitim gördü, öğretmenler kitapsız ders yapmak zorunda kaldı. Oysa ders kitaplarının yayınlanmasından sorumlu siz ve sizin kurumunuzdur, buna rağmen bir şey yapamadınız. Siyasi kriz başlayınca koalisyon partneriniz Vmro’yu korumak için basın bildirisi yaptınız, ders kitaplarının yayınlanması 2016 da tamamlanacak dediniz. 8 yıldan fazla öğrenciler nasıl ders yaptı soran olmadı…

Türkçe eğitimde sorunlar mı? Hangi birini anlatayım:

  • Türk öğrenciler Türk sınıflarına kayıt yapıyor birçok dersi Makedonca görüyor, Türk öğretmen kadrosu sorununu çözemediniz. Oysa yasal ve anayasal garantiler altındadır.
  • 13 yıllık zorunlu eğitim kanun çerçevesi içinde olsa da Türk öğrenciler için birçok bölgede uygulanmıyor. Yaptırım yok, zorunlu eğitimi görmeleri ve tamamlamaları için yetkililer hiçbir şey yapmıyor.
  • Kırsal bölgelerdeki Türk okullarında devlet tek kuruş bütçe ayırmadı, çok zor şartlarda eğitim yapılıyor. Başarı düşükse Türk öğretmenler sorumlu tutuluyor. Sizin yıllardır unuttuğunuz Türk öğretmenler…
  • Okullarımızda çalışma şartları çok kötü, sadece kırsalda değil aynı zamanda merkez okullarda da şartlar kötü. TİKA son yıllarda birçok okulda onarım çalışmaları yaptı. Peki, size soruyorum sayın müdür, Türklerin Makedonya devletine giden vergileri ne oldu? Geri dönüşü neden yok? Türkleri siz temsil ediyorsunuz cevabı da siz vermelisiniz.
  • Öğretmenlerin seminerleri Makedonca yapılmakta, bu alandaki çalışmalarınızı öğrenebilir miyiz? Birçok seminerde Türk öğretmenler davet edilmiyor bile.
  • Bazı yerleşim yerlerinde bir öğretmene dört hatta beş sınıf veriliyor, İlköğretim Kanunu dışında birçok uygulama oluyor. Bunlardan haberiniz var mı? Kanun düzenlemeleri çerçevesindeki birçok şey uygulamada söz konusu Türkçe eğitim olunca uygulanmıyor. Sebebi sizin sessiz kalmanız mı?
  • 2016-2017 ders yılında birinci sınıf Türk öğrencilerinin bir kısmına ders kitapları ulaştırılmadı. Bununla ilgili çalışmanız girişiminiz oldu mu? …

Her açıdan eğitime zarar veren sizlerin, Türkçe eğitimi konuşmaya yetkiniz artık yok. Yasa dışı uygulamalar yapan, Türk öğretmenleri ve öğrencileri ayrımcılığın her türlüsüne maruz tutan, sorunlarıyla ilgilenmeyen bu şoven iktidar ve koalisyon partneri sizler gidicisiniz. Makedonya vatandaşları Türkler dâhil seçimlerde değişim dedi. O değişimin gerçekleştiği bu dönemde çalıştay yapmak yerine yıllardır işgal ettiğiniz makamdan çekilin…

 

Dr. Elvin Hasan

Türk dili İsfahanda Səfəvilər dərbarında

 

pervane memedliUzun illər Londonda Şərq Dilləri Universitetinin professoru olmuş Turxan Gəncəyinin türkologiya sahəsində bir çox tədqiqatları və maraqlı orijinal elmi məqalələri nəşr olunmuşdur. O bir müddət İtaliyada məşhur türkoloq Rossinin yanında çalışmış, sonra Böyük Britaniyaya gəlib Birləşmiş Şərq Dilləri Universitetində türk və fars dillərini tədris etmiş, professor adını almışdır. Onun bu tədqiqatlarında türk dilinin orta əsrlərdə, xüsusən Səfəvilər dövründəki yüksək mövqeyi barədə dəyərli məlumatlar vardır.
Turxan Gənçəyinin Tehranda türk və fars dilli «Varlıq» dərgisində nəşr olunmuş «Türk dili İsfahanda Səfəvilər dərbarında», «Monqollardan qabaqkı fars şeirində türkcə» adlı yazıları göstərir ki, türk dili Şərqin vacib ünsiyyət vasitələrindən olmuş, öz zənginliyi ilə seçilmiş, Şərqin qədim ədəbi dilləri ilə bir səviyyədə çıxış etmişdir.
«Nadir kəşflər» rubrikasında prof. Turxan Gəncəyinin Fransada nəşr olunan bir türkologiya məcmuəsində yayınlanmış «Şah İsmayılın miniatürlü əlyazması» adlı çox dəyərli elmi məqaləsi haqqında bilgi verilir. Qeyd edilir ki, T.Gəncəyi tərəfindən üzə çıxarılan bu kəşf dünyanın çeşidli ciddi elmi nəşriyyələrində öz qiymətini almışdır. Sözü gedən əlyazma T. Gəncəyi tərəfindən Britaniya muzeyi kitabxanasının əlyazmaları fondundan tapılmış, dünya elminə təqdim edilmiş, yüksək qiyməti haqqında elm aləminə xəbər verilmişdir. T.Gəncəyi göstərir ki, həmin əlyazmanın dəyəri türkcə əlyazmalara çəkilmiş miniatürlərlə zəngin olmasındadır. Alim bu nadir əlyazmanın tarixini Şah İsmayılın öz dövrünə aid edir.
T. Gəncəyinin tarixi sənədlərə istinad edərək yazdığı «Türk dili İsfahanda, Səfəvilər dərbarında» adlı məqaləsində dilimizin keçmişinin tarix güzgüsündə parlaq dövrləri əks olunmuşdur.
Səfəvilər dövründə azərbaycan türkcəsi geniş surətdə gəlişmiş və Azərbaycanda və qonşu olan öikələrdə yaşayan xalqların ünsiyyət dili olmuşdur.
Müəllif qeyd edir ki, italiyalı səyyah Dallevale Petro İsfahanda bir müddət qaldıqdan sonra dostuna yazırdı: Burada fars dili yalnız ədəbi dil kimi rəsmi yazışmalarda işlənir. Qızılbaşlardan təşkil olunmuş qoşun və müxtəlif tayfalardan əmələ gəlmiş qullar, dərbar, qadınların hamısı türkcə danışırlar. Əmirlər və şahın özü də istədiklərini anlatmaq üçün türkcə danışır». Başqa bir məktubda isə belə yazır. «Şahla türkcə danışırdım və o mənim söylədiklərimi ətrafındakılara farsca tərcümə edirdi. Bir dəfə bir mətləbi anlatdığım zaman İstanbul türkcəsilə danışdığım üçün şah məni yaxşı başa düşmədi. Çünki burada «osmanlı türkcəsi» deyilən türkcə, buranın türkcəsindən bəzi sözlərdə fərqlidir».
Dallevale İranda yaşadığı zaman türkcə bir şeir də yazmışdı. 1620-ci ildə İsfahanda yazdığı «Türk dilinin qrammatikası» kitabının müqəddiməsində türk dilini öyrənmənin yolçuluq, ticarət işlərində və dini təbliğat aparmaqdakı faydalarından bəhs edir və türklərin hakim olduqları sahənin genişliyinə və nüfuzuna işarə edir. Türkcənin böyük ərazidə, xüsusilə Afrikadan, Asiyaya və Avropadakı Osmanlı İmperatorluğunda və habelə Qızılbaş türklərinin hakim olduqları İranda, Turanda, Qara dəniz sahillərində, Şimal Buzlu və Hind okeanlarının uzaq sahillərinə qədər hər yerdə türkcə anlaşıldığını vurğulayır.
Almaniyalı Oliver Yus 1636-37-ci illərdə İranda işləmişdir. Bu müəllifin yazdığına görə iranlıların çoxu öz dilləri ilə bərabər türk dilində də bilirlər. Müəllif dərbarda farsca nadir hallarda danışıldığını və türk dilinə daha çox yer verildiyini bir daha təsdiqləyir. Sonra müəllif yazır ki, iranlıların farsca və türkcə çox qədim və dəyərli divanları var.
12 il İranda yaşamış Ş.Jarden isə belə yazır: Əhərə qədər ümumxalq dili türkcədir, amma Türkiyə türkcəsindən bir az fərqlidir. Ş.Jarden İrandakı dillərlə bağlı apardığı müşahidələrdən bu qənaətə gəlir ki, dərbarı və qoşunu təşkil edənlər türklərdir. Ona görə də türk dili onların ünsiyyət dilidir.
Uzun müddət İsfahanda işləyib yaşamış Rafael Dyu Man «İranın vəziyyəti» kitabında yazırdı ki, İranda (İsfahan) xalqın dili farscadır. Lakin dərbarın dili türkcədir. Sonra bu dillərin qrammatikasından bəhs edir. Yunan və latın dillərini türk dili ilə müqayisə edərək yazır ki, türk dili heç də onlardan geri qalmır, əksinə bəzi qaydasızlıqlar bu dillərə xasdırsa, türk dilində hər şey vahid qaydaya tabedir. O, 1684-cü ildə latın dilində «Türk dili qrammatikası» kitabını yazmışdır. Bu qeydlər qısa olmağına baxmayaraq XVII əsrdə İsfahanda danışılan türkcənin nümayiş etdirməsi baxımından maraqlıdır.
Alman alimi Əngilbər B.Kəmpfər dərbarda danışılan türk dili barədə belə yazırdı: «Bu dil daha çox səltənət xəndanının ana dilidir və dərbardan hakim təbəqə ailələrinə qədər nüfuz etmişdir. Bu gün yüksək təbəqədən bir kimsə türkcəni bilməzsə, utanc duymaqdadır».
XVII əsrdə İsfahanda dini səpgidə yazılan 3 dilli italyanca-farsca-türkcə sözlük türkcənin dini təbliğat üçün nə qədər əhəmiyyətli olduğunu göstərir.
Professor T.Gəncəyi daha bir sənədi II Şah Abbasın anadolulu iki dərviş barədə Şirvan bəylərbəyinə yazdığı məktubu misal gətirərək göstərir ki, həmin sənədin dili xalq dili ilə o zamankı diplomatik yazışmalarda işlənən rəsmi dilin qarışığı – dərbarda işlənən dildir.
Rəsmi dövlət məktublarının, məsələn, Şah Səfəvinin Avstriya imperatoru və Macarıstan şahı II Fərdinanda, habelə şah Soltan Hüseynin Saksonya və Polşa kralına – Fredirik Avqustiyə və bir çox tarixi şəxsiyyətlərə göndərdiyi məktublar göstərir ki, o dövrdə türk dili fars dili ilə yanaşı işlənirdi.
1701-ci ildə Rza Nasiri Osmanlı, Kalmık və digər türk soltanlarının İrana göndərdikləri məktubları asan tərcümə etmək üçün 20 il müddətinə bu dillərin sözlüyünü hazırlamış və onu tamamlamadan vəfat etmişdir. Onun oğlu həmin işi başa çatdırmışdır. Rəsmi dövlət məktubları, sənədlər, habelə bir çox tarixi şəxsiyyətlərin o dövrdəki yazışmaları göstərir ki, türk dili fars dili ilə yanaşı, rəsmi və diplomatik əlaqələrdə işlənir və bu dildə çox yüksək səviyyədə mahir yazıçılar (katiblər) yetişirdi.
Elmdə və ədəbiyyatda (xüsusilə klassik divan ədəbiyyatında) adətən türk dilləri ərəb və fars dilləri ilə yanaşı işlədilmiş, məhz buna görə də bu dillərin türk dilinə təsirindən çox bəhs olunmuşdur. Lakin türk dilinin fars və ərəb dillərinə də təsiri məlumdur. Bu sahə bizdə az öyrənilmişdir. Professor Turxan Gəncəyi məqalələrindən birində məhz bu problemə toxunur. Onun «Monqollardan qabaqkı farsca şeirində türkcə» yazısını ünlü türkoloqlar Tofiq Hacıyev və Həmid Nitqi ayrılıqda təhlil ədib «Ədəbiyyat» qəzetinə və «Varlıq» jurnalına təqdim edirlər.
T. Gəncəyinin bu tədqiqatında Monqol-tatar işğalından ən öncəki fars şeirində işlənmiş türk ünsürləri öyrənilir.
Araşdırmanın üstün cəhətlərindən biri odur ki, dilin təsir dairəsi kompleks halında, bütöv tarixi-mədəni-siyasi sosioloji prosesin tərkib hissəsi kimi verilir. Məhz belə metodika sayəsində müəllif obyektiv elmi nəticələrə gəlir.
Müəllif monqollardan qabaqkı türkizmi XIII əsrdə «dəri farsca» ədəbiyyatında işlədilən türk sözlərində axtarmışdır. Bu yolda böyük çətinliklərdən biri də mövcud əsərlərin oxu- nulmazlığıdır.
Müəllif farsca yazılmış beytlərdəki misallara müraciət edir. Göstərir ki, «yemək» kəlməsi qəbilə adıdır: «Qunuq görək» – qonaq gərək, biçək, biçmək məsdərində – bıçaq mənasında işlənir. O dövrdə Azərbaycan və başqa türk dilləri şərqin vacib siyasi-ünsiyyət vasitələrindən olmuş, öz zənginliyi ilə seçilmiş, şərqin ədəbl dilləri ilə bir səviyyədə çıxış etmişdir .
T. Gəncəyi «Tarixe-Fəxrəddin-mübarək şah» əsərindən (XIII əsrin əvvəlləri) belə bir misal gətirir ki, Şərqdə ərəb diindən sonra türkcədən daha gözəl, daha layiqli bir dil yoxdur. Böyük özbək şairi Əlişir Nəvai özünün «Mühakimətul- lüğəteyn» əsərində türkcəni Şərqin qədim və ədəbi dillərindən olan fars dili ilə müqayisə edib, türkcənin imkanlı bir şeir dili olmasını təcrübi və nəzəri cəhətdən aydınlaşdırır, onun fəal qurmalarda mütəhərrikliyi ilə seçilən bir sıra cəhətlərin ancaq ərəb dilindən xüsusiyyətlərlə müqayisəyə gəldiyini göstərir. Maraqlıdır ki, T. Gəncəyinin aşkarladığı kimi bu fikir hələ Əlişir Nəvaidən 30 il əvvəl də söylənilmişdir. Bu vəziyyət hələ ilk orta əsrlərdən türk dillərinin, o cümlədən Azərbaycan yazılı və şifahi, bədii və hüquqi ünsiyyət vasitəsi kimi işləndiyinə dəlalət edir. T. Gəncəyinin tədqiqatı bu qənaəti bir daha inandırır. Onun gətirdiyi poetik mətnlər göstərir ki, türkizmlər farsdilli şeirlərdə, adətən sadəcə leksik mənimsəmələr səviyyəsində deyil, daha dərinə gedir və mürəkkəb bir prosesin nəticəsi kimi təzahür edir.
T. Gəncəyiyə görə ədəbi türkcənin köklərini Azərbaycan və İranda Cəlalilər dövründə axtarmaq lazımdır. Dilin sonrakı inkişafı da bu iki əyalətdə Qaraqoyunlu və Ağqoyunlular dövründə baş vermiş özünəməxsus xüsusiyyətləri onu osmanlı türkcəsindən ayırmışdır.
T. Gəncəyi yazır ki, müasir osmanlı təzkirəçisi Lətifi Füzulinin üslubundan bəhs edərkən «onun cazibəli ifadə tərzi Nəvaiyə həm yaxın, həm də qəribdir» deyir. Yəqin ki, müəllif bunları yazarkən hər iki şairin dilindəki fərqlərə işarə edir.

153 Yıllık Havagazı Fabrikası, İzmirli Gençlerin Yeni Adresi Oldu

hava
İzmir’in havagazı ile aydınlatma sistemi için yapımına 1862 yılında başlanan ve 2008 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek kültür merkezine dönüştürülen Alsancak’taki Havagazı Fabrikası, birbirinden renkli etkinliklerle gençlerin buluşma mekanı haline geldi.
Geçtiğimiz yıl start alan ve 12 branşta 1029 üniversite öğrencisini bir araya getiren  “Havagazı Gençlik Merkezi”, yeni dönemin kurs ve atölye çalışmalarına 14 Mart Cumartesi günü başlıyor. 14 Haziran’a kadar devam edecek Astronomi, Resim, Sağlıklı Yaşam ve Doğa Kulübü, İngilizce, Fotoğrafçılık, Sosyal Medya, Latin Dansları, Film Atölyesi, Yaratıcı Okuryazarlık, Yoga ve İşaret Dili kurslarının yanında, gençler sosyal sorumluluk ve çevre projelerine de katılacak.
Gençlik Merkezi’nin yeni dönemde hedefledikleri projelerin başında, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı’nda İstiklal Marşı’nı “İşaret Dili” öğrencileriyle birlikte okumak geliyor. Ayrıca İzmir büyükşehir Belediyesi tarafından kente kazandırılan tarihi ve kültürel aksların bilinirliğinin artması için “Doğa ve Gezi Kulübü” öğrencilerine geziler düzenlenecek. Tarihi Havagazı Fabrikası, önemli gökyüzü olaylarında bir astronomi seyir istasyonu olarak da kullanılacak.hava2