Etiket arşivi: Der

En büyük eksiğimiz Lobi faaliyeti ve siyaset

İlhan KARAÇAY’dan 2019 Yıl Sonu Yorumu

En büyük eksiğimiz Lobi faaliyeti ve siyaset

Veda etmekte olduğumuz 2019 yılında, Hollanda ile Türkiye arasında dişe dokunur bir siyasi olay yaşanmadı. Rahatsız edici birkaç olay yaşandı ama, bu olaylar da her iki taraftan gelen sağlıklı ataklar sayesinde yumuşatıldı. Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli’nin, Hollanda’yı yakından tanımış olması ve  eski dostlarının devreye girmesi de kolaylaştırıcı oldu.
Peki, 2019 yılında Hollanda’da Türkler açısından acı ve tatlı olaylar yaşanmadı mı?
Tabii ki yaşandı. Ama iki ülkeyi ve iki ülkenin insanlarını çok etkileyecek olaylar yaşanmadı.

2019’da Hollanda’daki Türk toplumu içinde kayda değer gelişmeler olmadı ama, Türkler’in pasifliği konusunda en eleştirel yıl oldu. Yani Türkler ‘Lobi oluşturma’ konusunda snıfta kaldılar. Benim açımdan kayda değer bir konu daha var. Hollanda’daki resmi kurumlarımız, kendilerine bir paye biçen bazı işgüzer ve ağzı kalabalıklardan çok rahatsızlar. Kendilerine paye biçen bu ağzı kalabalıklar, buradaki kurumlarımızı ve bu kurumların başındaki yöneticileri,  Ankara’daki siyasi tanıdıklarına şikayeti moda haline getirdiler. İşin kötü tarafı, Ankara’daki siyasiler de, amaçları sırf ‘çıkar’ olan bu kişileri ciddiye alıyorlar ve kurumlarımız ile yöneticilerini rahatsız edici tavır takınıyorlar.
Hollanda’daki resmi kurumlarımızı yönetenlerin çalışma şevkini kıracak kadar yoğunlaşan bu tavırlar bir an önce sona ermelidir.

Lobicilikteki beceriksizliğimize gelince:

Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın yetkililerine soruyorum: 2019 yılında, Hollandalı bir Bakan’ı veya Milletvekili’ni toplantılarınıza davet edebildiniz mi?
Siyasi Parti üyesi olan Türkler’e soruyorum: Türkiye’yi ve Türkleri sürekli olarak yermekte olan partidaşlarınızın bakış açılarını değiştirmek için hangi girişimlerde bulundunuz?
Bu konuda bana bir kaç cevap gelecektir. Ama inanın ki bunlar yetmez.

Aslında bu zaafiyetin bir gerekçesi vardır.
Eskiden, tüm siyasi partiler içinde, etkinliği olan Türkler yer alıyordu. 6 Milletvekili, 10 İl Genel Meclisi Üyesi ve 250’yi aşkın Belediye Meclis Üyesi çıkaran Türkler’in şimdilerde esamesi okunmuyor.
Bu saydığım etikete sahip Türkler var ama sayıları öyle kabarık değil.

Bana göre, siyasi alanda güç kaybetmemizin başlıca nedeni DENK Partisi’dir.
Ağırlıklı olarak Türkler’den kurulu olan, yabancıların menfaatlerini korumak için mücadele edeceği sanılan DENK Partisi, başlangıçta çok iyi giden politikasını değiştirince güç kaybetti.
Genel seçim öncesinde şahsen benim de desteklediğim ve ‘Hangi görüşte olursanız olun, DENK Partisi’ne bir defalığına da olsa oy verin’ diye çağrı yaptığım bu parti, şimdilerde siyaset arenasında yok oldu gibi.
Siyaseti DENK Partisi’nde sürdürmek için kendi partilerini terk eden Türkler de şimdi açıkta kaldılar.
Şimdi yapılması gereken, Türkler’in tüm siyasi partilere dağılmaları ve eskisi gibi seçilebilir konuma gelmeleridir.

Siyasi Partiler oy kazanımına çok önem verirler.  Oy uğruna siyasi ideolojilerini bile bir kenara koyarlar.
İsterseniz bu konudaki haklılığımı ortaya koymak için size yaşanmış bir olayı anlatayım.
Bu olayı okuduktan sonra, lobiciliğin de nasıl yapılması gerektiğini görmüş olacaksınız.

Uçuç Vergisi

8 yıl önce, Hollanda hükümeti uçak biletlerine bir  ‘Uçuş vergisi’ koymak için bir yasa tasarısı düzenliyordu. Bu tasarıya göre, Atina’ya uçacak olan yolcu hiç vergi ödemeyecek, ama Ankara veya Antalya’ya uçacak olan yolcu 35 ile 50 euro arasında bir vergi ödeyecekti. Bu teklif yasalaşırsa, tatile gidecek Türk ailelerine büyük bir maddi külfet yüklenecekti. Bu duruma önce Hollanda Seyahat Acentaları Birliği ANVR, daha sonra çeşitli havayolu şirketleri itirazlarda bulundular. Corendon firması da girişimde bulundu ama fayda etmedi.

Utrecht Turizm Fuarı’nın açılış arifesindeydik. İşçi Partisi milletvekili olan eski dostum ve Agis’in Eski Genel Başkanı  Eelke van der Veen’i aradım. Durum hakkında birşeyler yapılması gerektiğini söyledim. O da beni, bu tasarının hazırlayıcısı olan Paul Tang’a yönlendirdi. Aynı akşam Paul Tang beni aradı ve ne istediğimi sordu. Ben de kendisine, iki gün sonra açılacak olan Turizm Fuarı’nda buluşma teklifinde bulundum. 6 Türk tur operatörü ve birkaç basın mensubu arkadaşım ile, Turizm Müşavirliği’mizin standında buluştuk. Turizmci dostlar, biletlere eklenecek olan ‘Uçuş vergisi’nin yolcular için ağır bir yük olacağını anlattılar. Paul Tang da, alınacak olan vergilerin, uçakların kirlettiği çevre için harcanacağını belirterek, çevre temizliliğinin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştı.

Toplantının sonucunda, fikir değişikliği olmadığı kanaatine vardım.
Ben de, ‘Mademki bu işler siyasetle ve oy hesabıyla çözümlenir, o halde ben de bu işi bu yolla halletmeliyim’ diye düşündüm ve Paul Tang’ı tren istasyonuna kadar yolcu ederken konuşmaya başladım: ‘Bak Paul, sizin partiniz geçen seçimlerde, Ermeni davasını körü körüne desteklediği için Türkler’den oy alamadı. Toplum olarak Demokrat ’66 Partisi adayı Fatma Koşer Kaya’yı destekledik ve seçilmesini sağladık. Kaldı ki, bugüne kadar, sağcı olsun veya solcu olsun Türkler hep sizin partiye oy veriyorlardı. Şimdi bu uçak vergisi yüzünden Türk aileler size yine kızacak ve oy vermeyecekler. Sana tavsiyem, başkanınız  Wouter Bos ile konuş ve bu durumu izah et’.

Paul Tang aynı akşam beni aradı ve Parti Başkanı Wouter Bos ile görüştüğünü, Maliye Bakanı’ndan da bu konuda randevu alındığını söyleyerek iyiye doğru bir işaret verdi.

Seyahat dalında faaliyet gösteren dostlara bunu anlattığım zaman bana, ‘Boş ver abi, bu iş böyle kalır’ diye umutsuz yanıtlar vermişlerdi.

Paul Tang ile konuşmam ocak ayında yapılmıştı. Mayıs ayı başında Mersin’deyken akşam telefonum çaldı. Telefon hattında Paul Tang vardı. ‘Müjde
Karaçay, uçak vergisi tasarısını geri çektim.
‘ diye iyi haberi verdi.

Bu anlattıklarım, pek çok sorunun lobi faaliyeti ile nasıl çözümleneceğinin bir örneğidir.

De Telegraaf ile kavgalar

Lobicilikte bireysel faaliyetler de çok önemlidir. Büyük ve güçlü bir gazeteyi nasıl yola getirdiğimi, Yavuz Nufel’in kaleminden okuyunuz lütfen;

İlhan Karaçay’ın bir de De Telegraaf girişimi vardır.
Çoğu zaman Türkler’e yapılan her haksızlığın karşısında artık Karaçay’ın DÜNYA Gazetesi vardır. Öyle ki, Türkler’e ve Türkiye’ye karşı her zaman acımasız davranan, kasıtlı haberler yayınlayan bir milyon trajlı en büyük gazete De Telegraaf’a âdeta savaş açar  Karaçay. “Boşuna uğraşıyorsun, De Telegraaf’ı yola getiremezsin!” derlerse de aldırmaz, mahkemelere verilir; yılmaz, yıldıramazlar.
Çünkü Karaçay haklıdır ve adalet tecelli edecektir, eder de.

De Telegraaf’ın yöneticileri, Karaçay’ın kendilerini eleştiren yazılarına ilgisiz kalmaz. Zamanın Genel Yayın Yönetmeni redaksiyonda bulunanlara sorar: ‘İçinizde Karaçay’ı tanıyan var mı’ der. Ünlü muhabir Jos van Noord, ‘Ben tanıyorum’ der. Genel Yayın Yönetmeni, ‘Davet et, konuşalım kendisiyle’ der.
Sonunda bir öğle yemeğinde buluşma gerçekleşir.

İlhan Karaçay, gazetenin sürekli Türkiye ve Türk aleyhtarlığı yayınlarını dile getirir ve ‘Turizmcilerimiz size yılda 5 milyon euroluk ilan veriyor. Siz ise Türk turizmini baltalamaya çalışıyorsunuz’ der. Karaçay, kendisi ile bir röportaj teklifini geri çevirir ve ‘Büyükelçimiz ile röportaj yapın’ der.

Karaçay’ın bu mücadelesi sonucunda aynı gazete, Lahey Büyükelçimiz ile yapılan röportajı tam sayfa olarak yayınlar. Hem de olumlu bir yaklaşımla.

Karaçay bu konuda şöyle diyor: “Oysa De Telegraaf’ın  tarihi boyunca hiçbir büyükelçiye böylesine geniş yer vermediği bilinen bir gerçektir. De Telegraaf, bununla da kalmayıp Türkiye lehinde çokça haber yayınladı. Özellikle, daha önce balta vurmaya çalıştığı turizmimiz için övgü dolu haberler yayınladı.

De Telegraaf yöneticileri daha sonra Türk turizmcileri ile de görüşmeler yapar. Beşer kişilik iki grupla ayrı ayrı yemek yenilir ve dertler dinlenir.

O zamanlar De Telegraaf 5-6 ay boyunca Türk aleyhtarlığı yapmaz ve bazen de güzel haberler yayınlar.

Kraliçe ve Başbakan’a mektuplar

Lobicilikte bireylerin de başarılı olabileceğinin bir başka örneği de, şahsımın Kraliçelere ve Başbakanlara yazdığım mektuplar ile kanıtlanmıştır.
Yine Yavuz Nufel’den kısa bir yazı:

‘İlhan Karaçay’ın 2002 yılında Kraliçe Beatrix’e yazdığı, 2017 yılında da şimdiki Başbakan Rutte’ye yazdığı mektuplar da, Türk ve Hollanda toplumunun barış içinde yaşayabilmeleri için, iyi niyetle yazılmış mektuplardı.

Hollanda’daki yaşamı boyunca, toplumsal konularda olduğu gibi, bireysel konularda da pek çok çalışmaları olan Karaçay,  yurttaşları için işveren kapılarında, hastane kapılarında, karakol kapılarında ve akla gelemeyecek bir çok kapıda mücadele verdi.
Karaçay’ın bu faaliyetleri tabii ki Hollanda-Türk tarihinde yerini alacaktır.’

Hollandalılar’ın ekmeğine yine yağ sürdük…

Biber gazı ve dayak’ gerekçesiyle Rotterdam Başkonsolosluğu görevlileri hakkında suç duyurusu.

 

Geçen yıl 11 mart günü ilişkilerimizin haddinden fazla bozulduğu Hollandalılar’ın ekmeğine yine yağ sürdük.
İlişkilerimizin bozulmasında önemli bir rol oynayan Belediye Başkanı Ebutalep, Başkonsolosluğumuzda yaşanan yakışıksız bir olayı kullanabilmek için elinden geleni yapacağa benziyor.
Zira, ilişkilerimizin bozulmasında önemli bir rol oynayan Ebutalep ile Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız arasında çok ciddi çekişmeler yaşandı. O yaşananları da haberimizin sonunda sizlere sunuyorum.

 

Hollanda’da yaşanan aşağıdaki olay, bana tam 42 yıl önce yaşanmış olan bir başka olayı hatırlattı.

Ama isterseniz önce, BBC’ye muhabirlik yapan dostum Yusuf Özkan ile eski başkonsoloslardan dostum Orhan Ertuğruloğlu’nun haberlerini okuyalım.
Haberin sonunda 42 yıl önce yaşanan olayı okuyabileceksiniz.

 

Akbaba

Hollanda’nın Lahey kentinde yaşayan Erdal Akbaba, Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosluğu’nda görevliler tarafından yüzüne biber gazı sıkılarak, ağır şekilde dövüldüğü gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.

Gördüğü şiddet nedeniyle 18 gün “iş göremez” raporu verilen Akbaba’nın, yoğun biber gazı nedeniyle kör olma tehlikesi atlattığı belirtildi.

Lahey’de telefon ve bilgisayar tamiri üzerine bir iş yeri bulunan Erdal Akbaba, Salı günü Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosluğu’nda yaşadıklarını BBC Türkçe’ye anlattı.

Akbaba, 41 gün önce dünyaya gelen kızını nüfusa kaydettirmek için randevu alarak, başkonsolosluğa gitmiş. Ancak bilgisayar sisteminde arıza olduğu gerekçesiyle kayıt işlemi yapılamamış.

Bir hafta sonra yeniden randevu alan Akbaba, eşi ve iki çocuğuyla birlikte yeniden Rotterdam’a gitmiş. Başkonsoloslukta 4 saate yakın bekleyen Akbaba’ya, yine sistemde arıza olduğu belirtilmiş.

Bekleyiş sırasında bebeğinin rahatsızlanması üzerine görevli memura giderek, evraklarını geri isteyen Akbaba, “Anlamıyor musun, sistem çöktü ne evrakı?” karşılığını almış.

‘Tokatlayıp, gözüme sprey sıkmaya başladılar’

Erdal Akbaba’nın evraklarının geri verilmesi konusundaki ısrarı üzerine tartışma büyümüş. Akbaba’nın “Terbiyesizlik yapmayın” demesi üzerine, camekanın arkasındaki görevli zile basarak güvenlik görevlilerini çağırmış.

Yanına gelen güvenlik görevlisinin, kendisine “Ne oluyor lan!” dediğini söyleyen Akbaba, sonrasında yaşanan ve polis kayıtlarına da geçen gelişmeleri şöyle anlattı:
“Lan ne demek, doğru düzgün konuşun dememle birlikte tokatlayıp, gözüme sprey sıkmaya başladılar. O ara kendimi korumaya çalışırken 4 kişi beni içeri alıp, yere yatırdı. Karşı koyacak durumum zaten yoktu. Bu haldeyken yerde copla, tekmeyle dövmeye başladılar. Konsoloslukta işlem sırası bekleyen bir çok kişi, kapıya, cama vurarak görevlilere engel olmaya çalıştı.”

Bu sırada eşinin Rotterdam polisini aradığını söyleyen Akbaba, polisin başkonsolosluk binası önüne gelmesi üzerine dışarı çıkarıldı.

Polisin çağırdığı ambulansta Akbaba’ya ilk tıbbi müdahale yapılmış. Akbaba, sağlık görevlileri ve polisin, “İnanılmaz bir şey, o kadar fazla biber gazı sıkılmış ki, zamanında müdahale etmeseydik kör olabilirdiniz” dediğini anlattı.

Polis, konsolosluktaki görgü tanıklarının da  benzer şeyler anlattığını söyledi.

Daha sonra karakola giderek ifade veren Erdal Akbaba’ya, yaşadığı şiddet nedeniyle doktor tarafından “18 gün iş göremez” raporu verildi. Raporda, sağ ve sol omuzda ağır ezik ve kas sorunları oluştuğu belirtildi.

Kendi ülkesinin temsilciliğinde ve ailesinin gözü önünde dövülüp, hakarete uğradığını belirten Akbaba, “Sorumlular bunun hesabını yargı önünde verecek, peşini bırakmayacağım” diyor.

‘Şu anda bu konuda bilgi verme taraftarı değiliz’

Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosluğu yetkilileri ise Erdal Akbaba’nın yaşadığı olayla ilgili olarak sessiz kalmayı tercih ediyor.

Bir başkonsolosluk görevlisi BBC Türkçe’nin soruları üzerine, “Şu anda bu konuda bilgi verme taraftarı değiliz” dedi.

Bu da, eski Başkonsolos Orhan Ertuğruloğlu’nun haberi:

 

ROTTERDAM TÜRK KONSOLOSLUĞU GÜVENLİK GÖREVLİLERİ BİBER GAZI PÜSKÜRTECİ KULLANDI
Türk polisler yasa dışı silah taşımak ve kullanmakla suçlanıyor. Rotterdam Belediye Reisi Ahmet Abutalep’e göre, 29 Mayıs salı günü konsoloslukta olay çıkartan bir müracaat sahibine karşı Konsolosluğun güvenliğinden sorumlu Türk polisler, müsaadeleri olmadığı halde biber gazı kullanmış.
Hollanda polisi, Türk Güvenlikçilerin, püskürteçle biber gazı kullanarak olay çıkartan kişiyi kapı dışarı ettiklerini ifade etti. Biber gazından fenalık geçiren diğer iki kişiye ilk tedavileri ambulans personeli tarafından yapıldı.
Belediye Başkanı Abutalep, Konsolosluktaki olayla ilgili tahkikat açtıklarını belirtti. Belediye başkanına göre olayın diplomatik dokunulmazlığı olan binada geçmesi tahkikatı güçleştiriyor.
Abutalep, biber gazı püskürtücüsü bulundurmanın ve kullanmanın Hollanda yasalarına göre müsaadeye tabi olduğunu söyledi
Belediye başkanına göre sonuçta personelinin tüm davranışlarından Başkonsolos sorumlu. Hollanda polisi ve kamu düzenliği bakanlığı (Savcılık) olayla ilgili tahkikat başlattı. Düzenlenecek tahkikat raporu Hollanda Dışişleri Bakanlığı’na gönderilecek.

 

Şimdi gelelim 42 yıl önce yaşanan olaya:
Yıl 1976. Hollanda televizyonu NOS’te, ‘Pasaport’ adlı bir program yayınlıyor, TRT Hollanda ve Hürriyet Benelüks temsilciliği yapıyorum.
Utrecht’te çok büyük bir AVM içinde bulunan büroma bir vatandaş geldi.
Vatandaş, Rotterdam’daki Başkonsolosluğumuzdan bana gelmişti.
Vatandaşın anlattıkları inanılacak gibi değildi.
Konsoloslukta yapılan işlelemlerden hoşnut olmayan vatandaş, yukarı kattaki Başkonsolosun odasına gitmiş ve şikayetini anlatmak istemiş. İsmini belirtmek istemediğim Başkonsolos vatandaşa çok kızmış ve silah çekmiş. Bu da yetmemiş, Rotterdam polisini arayarak, vatandaşı Türk toprağı sayılan Başkonsolosluk binasından karakola sevkettirmiş. O zaman çok iyi dostum olan Başkonsolosu telefonla aradım ve vatandaşın yanımda olduğunu söyleyip bilgi istedim. İyi dost Başkonsolos ‘Sana hesap mı vereceğim’ diyerek beni de refüze etti.
Bunun üzerine, Büyükelçilikte Basın Müşavirliği yapan, eski Hürriyetçi arkadaşım Ajlan Akıncı’yı aradım ve durumu izah ederek, ‘Bu konuyu Hollanda televizyonunda da yayınlayacağım’ dedim Ajlan durumu Büyükelçiye aktarmış. Bu defa Büyükelçi Müsteşarı beni aradı ve konuyu yayınlamamı istedi. Ben de ‘Yayınlayacağım’ deyince, müsteşar bana ‘Ankara’da dosyan kabarır’ tehdidinde bulundu. Bu tehdide çok kızdım ve müsteşarın bu çirkin tehdidine daha çirkin karşılık verdim.
Daha sonra Büyükelçimiz aradı ve ortalığı yumuşatmak için, ‘İlhan’cığım, haberi Hürriyet’te yayınla ama Hollanda televizyonunda yayınlama, rezil oluruz ‘ dedi.
Ben de Büyükelçinin bu isteğine uydum ve haberi sadece Hürriyet’te yayınladım.
Daha sonra o Başkonsolos bir hafta içinde Ankara’ya geri döndü.

Yukarıda anlattığım 42 yıl önce yaşanan olaydan  sonra, şimdi de yine Rotterdam’da böyle bir olay yaşandı. Çok iyi bir diplomat olduğundan hiç şüphe etmediğim Rotterdam Başkonsolosumuz  Sadin Ayyıldız’ın işi zor gibi. Zira, Sadin Ayyıldız ile Belediye Başkanı Ebutalep arasında yaşanmış sıkı bir çekişme var.
İsterseniz o çekişöeyi de size hatırlatayım.

‘Sorumlular hesabını yargı önünde verecek, peşini bırakmayacağım’

Akbaba, avukatları aracılığıyla Rotterdam Başkonsolosluğu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Erdal Akbaba geçen yıl, Türk bakanlara Hollanda’da propaganda yapmasına izin verilmemesi nedeniyle düzenlenen gösterilere katılmış. Her zaman vatanına ve milletine bağlı olduğunu söylüyor.

***********

İşte, ekmeğine yağ sürdüğümüz Rotterdam Belediye Başkanı, Fas asıllı Ebutalep’in yediği naneler…

 

ROTTERDAM BELEDİYE BAŞKANI EBUTALEB’İN SONU YAKLAŞIYOR.

 

* İkinci kez yalan söyleyen Fas asıllı Başkan’ın foyaları
CNN TÜRK’de uzun uzun anlatıldı.

* Rotterdam Başkonsolosumuzu yalanlayan Abutaleb,
Bakan Fatma Betül Sayan Kaya olayında polislere ‘Vur’
emri vermiş.

* Bir saçmalık da Amsterdam Belediye Başkanı’ndan:
Bakan Kaya’nın muhtemel toplantısını gürültülü
müzik ve havai fişekler ile sabote edecekti.

İlhan KARAÇAY Yazdı:

 

Geçtiğimiz 11 Mart akşamı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül  Sayan Kaya olayında, talimatlara göre hareket ettiğini söyleyen Rotterdam’ın Fas asıllı Belediye Başkanı Ahmet Ebutaleb’in bir yalanı daha meydana çıktı.

Daha önce, Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız için ‘Çağırdım ve hizaya çektim’ yalanını savuran Abutaleb, bu kez de, ‘Başkonsolos bana Bakan’ın toplantı yapmayacağını söyledi’ yalanını savurdu.

Bakan Kaya’nın otomobili içinde tecrit edilme olayı sırasında, azılı teröristlere müdahalede kullanılan bir tim ile çelik kuvvet polislerini görevlendirdiğini belirten Ebutaleb, bununla da yetinmedi ve medyaya şu saçma ve korkutucu açıklamayı yaptı: ” Türk Bakan’a 12 geniş omuzlu adam refakat ediyordu. Bu adamlardan biri yanlış bir hareket yapsaydı, vur emri vermiş olduğum kuvvetler tarafından vurulacaktı.”

 

Ebutaleb ilk yalanını, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Başkonsolosluk önünde toplanan Türkler’in Türk bayrakları taşımalarından rahatsız olan siyasetçilere hoş görünmek için, ‘Türk başkonsolosu makamımda hizaya çekecektim ve hesap soracaktım’, yalanını savurmuştu.

Bakan Kaya’nın sınır dışı edilişinden sonra, Hollanda’da genel seçimlerin yapıldığı 15 Mart günü CNN TÜRK’te yayınlanan bir programda, Ebutaleb ele alındı ve benim aylarca önce yazdığım bu konudaki yorum ekranlara getirildi.
Ekrana getirilen, aylar önce yazdığım yorum şöyleydi:

Rotterdam Belediye Başkanı Ahmet Ebutaleb, Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız’ı, ‘Bana görevimi yapmayı öğretiyor’ diye topa tutmuştu. Ebutaleb, Hollanda medyasındaki açıklamalarında Başkonsolosumuza veryansın ediyordu. Sonra da ‘Hizaya çekmek’ üzere çağırdığını beyan etmişti. Tüm medya organları, ‘Başkonsolos bugün Ebutaleb’in ayağına gidecek ve hesap verecek’ diye yazmışlardı. Ama olmadı. Zira, Lahey Büyükelçiliğimiz uyanık davranmıştı ve o ziyareti iptal etmişti.

İşçi Partisi’nin liderliğine soyunan ve bu uğurda popülarite arayan Ebutaleb, ne nane yemişti biliyor musnuz?
Ben öğrendim, size anlatayım:
Lahey Büyükelçiliğimizdeki Geçici Maslahatgüzar Kurtuluş Aykan, Rotterdam’da meydana gelenTürk gösterileri hakkındaki medya kargaşasını sağlıklı bir şekilde anlatabilmek için, Rotterdam Belediye Başkanı Fas asıllı Ahmet Ebutaleb ile görüşmek için bir randevu almıştı.
Ebutaleb bu görüşme için gün vermişti. Maslahatgüzar Aykan, bu ziyarete Başkonsolos Ayyıldız ile birlikte gidecekti.
Ne var ki, randevudan iki gün önce, çok yoğun işler nedeniyle çok yorulan Maslahatgüzarımız Aykan, makamında fenalık geçirdi. Bayılan Aykan’ın durumu Büyükelçiliktekileri korkutmuştu. İki ambulans, itfaiye ve polis ekipleri Büyükelçiliğe geldi. Aykan hastaneye pencereden çıkarılarak kaldırıldı. O sırada Aykan’ın sekreteri Belediye Başkanı Ebutaleb’i aradı ve durumu anlatarak randevuyu iptal etti. Çok şükür ki Aykan’ın durumu iyiye gitti ve ertesi gün çalışmamak şartıyla ayağa kalktı.

Rotterdam Başkonsolosumuz Ayyıldız, Maslahatgüzar Aykan’ı ziyaret etti ve ‘Uygun görürseniz Belediye Başkanı’na ben gideyim’ dedi. Aykan da bu teklifi kabul etti ve Belediye Başkanı yeniden aranarak randevu saati sabit tutuldu.

Şimdi gelelim püf noktasına:
Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız, görüşme talebinden üç hafta önce, Belediye Başkanı Ebutaleb ile birlikte, civardaki Belediye Başkanları’na birer mektup göndermişti. Bu mektupta genellikle şunlar yazılıydı: ”15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Rotterdam’da gösteri yapan Türkler’in tutumu hakkında yaygara koparan Hollanda medyası sizi de etkilemiş görünüyor. Sanırım, yardımcılarınız bu konularda size sağlıklı bilgi vermiyor. Örneğin, sokaklarınızda gösteri yapan PKK’lılar’ın Abdullah Öcalan portresi taşıdıklarını ve PKK bayrağı açtıklarını size intikal ettirmiyorlar. Biliyorsunuz ki, PKK ülkeniz tarafından da bir terör örgütü olarak tanınmış ve her türlü faaliyeti yasaklanmıştır. Bu durumda, bizim vatandaşlarımızın yaptıkları gösterilerin abartılması da şahsınızı yanıltmıştır.”

 

Belediye Başkanı Ebutaleb, Başkonsolos Ayyıldız’ın bu mektubuna cevap verme zahmetine katılmamıştı. Ama son randevu olayını fırsat bilen Ebutaleb, medyayı kullanarak şu mesajı geçmişti: ”Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosu, bana işimi nasıl yapacağımı öğretmeye çalışarak boyunu aşan bir işe karışmıştır. Bu nedenle kendisini çağırdım. Bugün hizaya çekeceğim.”
Bu haber gerek Büyükelçiliğimiz ve gerekse Ayyıldız’ı çok şaşırtmı ve üzmüştü.
Bunun üzerine Büyükelçilik randevuyu yeniden iptal etti. Belediye Başkanı Ebutaleb’e de, ”Bu konularda bizim muhatabımız Dışişleri Bakanlığı’nızdır. Bu nedenle randevu iptal edilmiştir” haberi gönderildi.

Rotterdam Belediye Başkanı Ebutaleb’in bu tavrı, 32 Türk sivil toplum kuruluşunun ortak imzası ile, nedenleri belirtilerek protesto edildi.

 

İkinci yalan

Rotterdam Belediye Başkanı Ebutaleb, aylar önce söylediği üstteki yalandan sonra, ikinci yalanını hafta başında yaptı. Ebutaleb, Başkonsolosumuz Ayyıldız’ın, Bakan kaya’nın toplantı yapacağından söz etmediğini ileri sürdü ve Başkonsolosumuzu yalancilikla itham ett. Kaldı ki, Bakan Kaya’nın Hollanda’ya gelmekte olduğu tüm kamuoyunun ve hatta Hollanda istihbaratının bilgisi dahilindeydi.

 

Bir saçmalık da Amsterdam’dan

 

Bakanımız ve mahiyetindekilere Rotterdam’da yapılan insanlık dışı davranışlar hepimizi kahrederken, bir açıklama da Amsterdam Belediye Başkanı Van der Laan’dan geldi. Het Parool gazetesine bir açıklama yapan Van der Laan şunları itiraf etti:
” Türk Bakan, Amsterdam’a gelip toplantı yapsaydı yasak koymayacaktım. Türk Başkonsolosluğunun bulunduğu Muzeum Plein meydanına acilen bir podyum kurduracak ve yüksek sesli müzük v havaai fişekler ile konuşmasını dinletmeyecektim”.
Şu saçmalığa ve düşmanlığa bakar mısınız?
Allah gecinden versi ama, kanser olduğu bilinen ve ölümü bekleyen bir Belediye Başkanı nasıl olur da böylesi çocukça ve düşmanca bir hareket yapar?

 

Kısasa kısas doğru değil

Son gelişmeler hakkında yazdığım haber-yorumların hepsine övücü reaksiyonlar aldığım gibi, yerici tepkiler koyanlar da oldu. Yerici tepkilerin hepsinde, ‘İyi de, Türkiye şunu yapmasaydı, bunu yapmasaydı’ ifadeleri vardı. Yani Hollanda’nın kısasa kısas yaptığını belirtiyorlardı.
Peki kısasa kısas, doğru bir davranış mı?
Mademki Hollanda çok medeni, çok demokrat, çok özgürlükçüydü, neden kısasa kısas yaptı? Demokrat ve özgürlükçü davransaydı ya?

‘Türkiye şunu yaptı, bunu yaptı’ diyenlere şu söylenebilir: ‘İyi de, Hollanda’nın yasak koyma hakkı var mıydı?”

Bu soruya ‘Evet’ diyenler var ama, bu sorunun en doğru cevabını yargı mutlaka vereceltir.

Bekleyeceğiz ve göreceğiz.

 

Sonu yaklaşıyor

Rotterdam Belediye Başkanı Ebutaleb’in sonu yaklaşıyor gibi. Zira, O’nun bağlı olduğu İşçi Partisi ve Başbakan yardımcısı Asscher artık hükümet olamayacak.
İleride bu konuda yapılacak olan uzlaşma faaliyetleri sırasında, Ebutaleb mutlaka kurban edilecek.

Bunu da bekleyeceğiz ve göreceğiz.

Rotterdam Belediye Başkanı Ahmet Ebutalep ile maalesef birkaç kez buluşmam olmuştu. Kendisine kitabımı hediye ettiğim Ebutaleb ile, tereciye tere satan Türk balıkçı kardeşlerin ödül kazandığı törende ve daha birkaç etkinlikte biraraya gelmiştim. Keşke görmez olaydım…

 

GAZİMAĞUSA’DA “EĞİTİM BİZİM EVDE BAŞLAR” SEMİNERİ DÜZENLENDİ

 

Gazimağusa Belediyesi ve Maraş-Der işbirliğinde “Eğitim Bizim Evde Başlar” konulu eğitim programının 1. semineri Gazimağusa Gelişim Akademisi maraş tesislerinde gerçekleştirildi.evde eğitim

“Eğitim Bizim Evde Başlar “ konulu seminerde,  Doç. Dr. Sibel Dinçyürek, Uz.Müzeyyen Alasya ve Psikolog Esra Obuz çocuklarla iletişim, çocukla nitelikli vakit geçirebilme, sorun çözümleme gibi konularını bilgi ve tecrübelerini katılımcı dinleyicilere aktardılar.evde eğitim.jpg1

“Eğitim Bizim Evde Başlar “ konulu seminerde konuşma yapan Gazimağusa Belediyesi As Başkanı İbrahim Uysal, Aile içinde çocuğa karşı tutum çocuğun karakterinin gelişmesinde çok önemli bir etken olduğunu, Aile ortamı çocuğun sosyalleştiği ilk ortam olduğundan çocuğa karşı bilinçli yaklaşım gelecekte kendine güvenli, sağlıklı düşünebilen uyumlu ve sevmeyi ve sevilmeyi bilen sorumluluk ve kişilik sahibi bireyler yetişmesi için ilk adım olacağını söyledi. “Eğitim Ailede Başlar” vurgusunu yaptı.

Paydaşlara ve programa katılan tüm katılımcılara teşekkür etti.