Etiket arşivi: Depremi

İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi: Beton Üretiminde Kalite ve Denetim

Ülkemizdeki yapıların neredeyse tamamı betonarmedir. Dolayısıyla beton, inşaat sektörümüzün en çok kullandığı, en önemli yapı malzemesidir, sözleri ile başlayan İzmir İnşaat Mühendisleri Odası Basın Açıklamasına şöyle devam edildi:

Sektörümüzde yaygın olarak kullanılan betonun üretimi, 1990’lı yılların başına kadar şantiyelerde konvansiyonel yöntemlerle tamamen denetimsiz bir şekilde yapılıyorken sonrasında yaygınlaşmaya başlayan hazır beton sektörüyle beton üretimi yine denetimsiz ama biraz daha teknolojiye uygun yapılmaya başlamıştır. Ancak henüz bir standardı bile olmayan hazır beton üretimi betonun tüm teknik gerekliliklerini yerine getiremezken, o yıllarda bilhassa kurumsal çimento firmalarının diğer kuruluşları olarak faaliyet gösteren hazır beton kuruluşlarının öncülüğünde kurulan Türkiye Hazır Beton Birliğinin gönüllü ve istekli katkılarıyla beton üretiminde ilk standartlar çıkmaya başlamıştır. Ülkemizde betonun gelişmesi, bir mühendislik konusu olması ne yazık ki 1990’lı yılların sonunda kendini göstermeye başlamıştır.

Ülkemizi çok derin acılara sokan büyük Marmara Depremi ardından betonun ne olduğu, ne olması gerektiği adeta kafalarımıza dank etmiş ve ardından ülkemizde hazır beton kullanımı zorunlu hale getirilmeye başlanmıştır. Depremde yıkılan binalardaki betonların incelenmesi sonunda çok düşük dayanımlar, niteliksiz karışımlar tespit edilmiş, dayanım özelliği yanında durabilitenin de ne olduğu anlaşılmıştır. 2002 yılında yayınlanan TS EN 206 beton standardı betonun taze ve sertleşmiş tüm özelliklerini kapsayan bugünkü bilinen yüksek nitelikli beton anlayışının miladı olmuştur. Üniversitelerimizin de yapı malzemesi anabilim dallarının katkılarıyla basınç dayanım sınıfları yükseltilmiş, kimyasal ve mineral katkıların kullanımlarının yaygınlaşmasıyla beton nitelikleri yükselmiştir. Standardın yayınlanması ile aynı dönemde çıkan 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu ile kurulan yapı denetim kuruluşları ve izinli özel laboratuvarlar vasıtasıyla, eksik de olsa beton üretimi devlet denetimi kontrolüne girmiştir. Denetimlerde yaşanan olumsuzluklar, teknik alt yapı yeterliliği olmadan kurulan beton üreticisi firmaları vb. nedenlerle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı içinde betonun da bulunduğu tüm yapı malzemesi üreticilerini denetleyen bir piyasa denetimi ve gözetimi sistemi kurulmuş, uygunsuzlukları kaynağında önleme tedbiri almaya çalışmıştır. Ulusal ölçekte ticari bir ürün olarak “G” işareti kapsamına alınan, belgelendirilmesi zorunlu bir ürün olan beton halen bu metodlarla denetlenmektedir.

Bu kadar yoğun denetim altında bulunan beton üretiminde hala   bazı eksiklikler ve uygunsuzlukların olması  bahsettiğimiz süreç başlangıca döner mi sorusunu aklımıza getirmektedir. Çünkü;

  1. Beton için G uygunluk belgesi TSE, KGS ve KÇK gibi kurumsal ve uzman belgelendirme kuruluşları dışında yabancı kaynaklı belgelendirme kuruluşlarının ülkemizde kalite yönetim sistemleri konusunda yeterliliği bilinmeden bir takım kişilere verdikleri belgelendirme yetkisiyle de verilmektedir. TS EN 206 ve ulusal eki olan TS 13515’in içerdiği ciddi yükümlülükleri taşıdığı meçhul beton üreticilerine bu belgeler çok kolay verilebilmektedir.
  2. Beton inşaat mühendisinin işidir. Betonu üreten de inşaat mühendisi olmalıdır. Sektörel bazlı yaptığımız gözlemlerde bünyesinde inşaat mühendisi veya malzeme konusunda yetkinliği bulunmayan kişilerle çalışan çok sayıda hazır beton üreticisi firma ile karşılaşılmaktadır. Bu firmalar rahatlıkla uygunluk belgelerini alıp üretim ve satış yapabilmektedirler.
  3. Kompozit bir malzeme olan betonun bileşenleri ve ortam özellikleri betonun niteliklerini etkiler. Çok hassas ve sıkı bir kalite kontrol sistemiyle üretilmesi ve istatistiksel olarak uygunluk değerlendirilmelerinin yapılması şart olan betonun eğitimli ve hatta deneyimli ellerle üretilmesi geri dönüşü çok zor ve bedeli ağır olacak olan beton için şarttır. Standartların öngördüğü etkin uygunluk değerlendirmelerinin birçok firmada yapılmadığı kanaatindeyiz.
  4. Standartların öngördüğü etkin kalite kontrolü ve olması gereken uygunluk değerlendirmelerinin firmaların bünyesinde yapılabilmesi ancak firmalarda olması gereken mühendis ve teknikerden oluşan kalite birimleriyle yapılabilir Birçok beton üreticisi firmanın bünyesinde böyle etkin bir kalite biriminin olmadığı, bu hizmeti dışardan eğitimi, birikimi, deneyimi ve misyonu belli olmayan ya da yeterliliği tartışılabilen bir takım kişilerden aldıkları görülmektedir. Danışmanlık adı altında verilen bu kalite hizmeti için yasal düzenleme yapılmalı, kriterler konulmalı ve denetlenmelidir.
  5. Betonun çevresel etki sınıfı kriterlerinden ve niteliğinin en önemli göstergelerinden biri olan su/çimento oranının belirleyicisi olan bileşen karma suyunun kullanımı santrallarda tamamen operatörlerin insiyatifindedir. Ayrıca betonun teslim yerinde kaybettiği kıvamı elde etmek için pompa ve/veya transmikser operatörleri insiyatifinde kontrolsüz ilave su verilmektedir. Betonda kıvam kaybı normaldir ancak sipariş edilen kıvama getirmek için laboratuvarda denenerek onaylanmış bir şekilde redoz kimyasal katkı kullanılmalıdır.

Betonun son 30 yılını özetleyen bu sürecin sonunda beton kalitesinin düşmesi, sürecin başlangıcına fiilen dönme riski ve yapılarımızdaki betonun hedeflenen kriterleri taşımama riski biz inşaat mühendislerini kaygılandırmaktadır.

Geçmiş dönemlerde yaşadığımız acı sonuçları olan depremleri hatırladığımızda hayati önem taşıyan betonun üretimi ile ilgili idari ve uygulama yönünden ciddi düzenlemeler yapılmalı ve sahada özellikle fiilen yapılan uygulamalar denetlenmeli ve ciddi yaptırımlar uygulanmalıdır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

İnşaat Mühendisleri Odası
İzmir Şubesi
Yönetim Kurulu

Bozbey: Bursa deprem gerçeğinin farkına varmamış görünüyor

Bozbey: Bursa deprem gerçeğinin farkına varmamış görünüyorDEPREM PANELI-BOZBEY

 

17 Ağustos Marmara Depremi’nin 18. yıldönümünde düzenlenen panelde konuşan Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, “Deprem açısından son derece güvensiz bir kentteyiz. Bursa, deprem gerçeğinin hâlâ farkına varmamış görünüyor” diyerek bu konuda acilen çalışma yapılması gerektiğini söyledi.DEPREM PANELI YALTIRAK

 

 

Nilüfer Belediyesi, 17 Ağustos Marmara Depremi’nin 18’inci yıldönümünde, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, Güney Marmara Şubesi ve Nilüfer Kent Konseyi ile birlikte “Depremin büyüklüğü önemli değil, kentler depreme hazır mı?” konulu panel düzenledi. Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen panele, Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Yüksel Örgün Tutay, İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenk Yaltırak ve Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Başkanı Jeoloji Yüksek Mühendisi Engin Er konuşmacı olarak katıldı.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe’nin de dinleyiciler arasında yer aldığı panelde, Marmara Bölgesi’nde yaşanan depremlerin tarihsel boyutu ve olası bir depremin bölgedeki etkisi ele alındı.

BOZBEY: DEPREM AÇISINDAN GÜVENSİZ BİR KENTTEYİZ

Panelde konuşan Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, kent yöneticilerinin toplantıya ilgi göstermemesini eleştirdi. Bozbey, “17 ilçenin ve Büyükşehir Belediyesi’nin yöneticileri, idarecileri, en azından imarla, planla ilgili sorumlularının burada olmasını isterdim. Bu manzara sanki sadece Nilüfer’de deprem olacakmış, diğer ilçelerde böyle bir risk yokmuş izlenimi veriyor. 1999 depreminin ardından, özellikle deprem öncesinde yapılması gerekenler konuşuldu. Ama bazı meseleler yine çözülemedi. Deprem açısından son derece güvensiz bir kentteyiz. Bugün deprem olsa insanlarımız nereye sığınacaklar, nereye gidecekler ve hangi boş alanda bulunacaklar. O bile, mesele olmaya başladı. Maalesef, son zamanlarda yapılan imar çalışmalarına baktığımızda bu sonucu elde ediyoruz. O yüzden Bursa, deprem gerçeğinin hâlâ farkına varmamış görünüyor. Şehir yöneticileri olarak bir an önce farkına varılmasında fayda olduğunu düşünüyoruz. Bursa’da muhtemel bir depremin şimdiden öngörülerek bu konudaki çalışmaların acilen yapılmalıdır” şeklinde konuştu.

“NİLÜFER’DE 22 DEPREM İZLEME VE İSTASYONU VAR”

Başkan Bozbey, Nilüfer Belediyesi’nin deprem öncesi ve sonrasına yönelik çalışmaları hakkında da bilgi verdi. Başkan Bozbey, “Depremle ilgili hazırlıkların sadece deprem sonrası için değil, deprem öncesinde de yapılması gerektiğinin bilincinde olan bir kurumuz.  Bursa’daki ana fay hattının Nilüfer ayağına kurulan 22 adet “Deprem Öncü İşaretleri İzleme ve Tahmin İstasyonları”nda depremin yeri ve büyüklüğünü, yer altındaki hareketlenmeleri, mikro deprem aktiviteleri takip ediyoruz. Burada elde edilen verilere göre olası depremleri önceden belirlemeyi hedefleyen çalışmalar yapılıyor” dedi.

Projeye 2007 yılında başladıklarını kaydeden Bozbey, “İstasyon sayısı 2017 yılında 22’ye ulaşmıştır. İstasyonların çalıştırılmasında rüzgâr ve güneş kaynaklı enerji de kullanılmaktadır. İstasyonların 10’unda derin sondaj kuyuları açılarak Derin İzlemeli Kuyu İçi Sismometreleri  monte edilmiştir. Bu şekilde sinyal/gürültü oranı en aza indirilerek kaliteli veri elde edilmesi hedeflenmiştir. Aynı uygulama diğer 12 istasyonda da yapılacaktır” diyerek projenin asıl hedefinin depremi önceden belirlemek olduğunu söyledi.DEPREM PANELI

Başkan Bozbey, 1855 yılında 10 şiddetinde ve 7 – 7,5 büyüklüğünde  2 büyük deprem üreterek kırılan ve büyük yıkıma neden olan fay hattının yerinin belirlenmesi amacıyla Nilüfer Belediyesi, DOHAD ve Anadolu Üniversitesi’nin iş birliği ile 10 kişilik ekiple Nilüfer’de yapılan çalışma hakkında da bilgi verdi.  Bozbey, “Aktif fayların belirlenmesi ve diğer çalışmalar sadece Nilüfer için değil, Bursa için önemlidir. Kent ölçeğinde yürütülecek bu araştırmalarda Büyükşehir Belediyesi ve diğer ilçe belediyelerinin de yer alması, kent yöneticileri ve dinamiklerinin de katkı koyarak projeye katılım sağlaması önemlidir” diye

Amaçlarının doğa olaylarının doğal afete dönüşmesinin önüne geçmek olduğunun altını çizen Bozbey, Nilüfer İlçe Afet ve Acil Durum Yönetimi Merkezi’nin de bu amaçla yapıldığını söyledi.

“DEPREM DEĞİL BİNA ÖLDÜRÜYOR”

İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Yüksel Örgün Tutay da İstanbul için öngörülen depreme en kötü senaryo olarak 1509 yılındaki depremi örnek gösterdi. 1509 yılında yaşanan depremin etkilerini aktaran Tutay, İstanbul’da 7,7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği takdirde yaklaşık 2 milyona varan bina stokundan 100 bin binanın yıkılması, 145 bin ila 400 bin arasında can kaybı beklendiğini söyledi.

“Deprem öldürmüyor, bina öldürüyor” diyen Tutay, “Deprem ülkemizin bir gerçeği olduğuna göre bizlerin ders çıkarması gerekiyor. Bodrum’da yaşanan depremi göz önüne alırsak 6,5- 6,6 şiddetinde bir depremde bina yıkılmadı. Çünkü Bodrum sağlam bir zemin üzerindeydi ve binalar iki katlıydı. Ancak bizleri endişelendiren tsunami etkisiydi. Dolayısıyla Marmara Denizi’ne kıyısı olan şehirlerimizi ürkütmesi gereken tsunami tehlikesi. Bütün bunları biliyoruz ama ders çıkarmıyoruz. Dolayısıyla yer bilimi normlarına dayanılarak arazi kullanımı ve yer seçimi kararlarının rantsal kaygılara yenik düşmesi, düşük standartlarda sağlıksız ve yasadışı bir yapılaşma gibi nedenlerle depremler afete dönüşmektedir. Depremlerin afete dönüşmesini engellemek bizim elimizde, ama bizim ülkemizde hali hazırda sürdürülen afet politikası riski öngörüp önlem almak değil, sadece yara sarmak politikası üzerine” dedi.

“BURSA YANLIŞ YERE KURULMUŞ”

İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenk Yaltırak da Bursa Ovası’nda yapılaşmanın önüne geçilmesi gerektiğini söyledi. Bursa’nın yanlış yere kurulduğunu kaydeden Yaltırak, “Bursa tarihsel olarak yanlış yere kurulmuş bir kent. Osmanlı kurulduğu zaman askeri ve stratejik olarak doğru yerdeydi ama doğa bilimleri açısından kent yapılmayacak tek yerdir Türkiye’de. Hem fayın önünde, arkasında duvar gibi bir dağ var; güneşi engelliyor, lodos, poyraz, sel. Dere yataklarına baktığınızda devasa blokları göreceksiniz, nereden geldi o bloklar sellerle, depremle geldi” şeklinde konuştu.

Bursa Ovası’nda oluşabilecek bir deprem için Meksika’da yaşanan deprem örneğini veren Yaltırak, “Dünyanın belki de en değerli ovasını yok etti Bursalılar. Çünkü yer altı suyu inanılmaz değerli. En verimli ovasında şeftaliler üretiliyordu, şu an binalar var. Bir faydan uzak olmak çok tehlikeli olabilir bazen. Meksika’da 300 kilometre uzaklıkta deprem oldu ve Meksiko City aynı Bursa Ovası gibi suya doygun bir ovada olduğu için içine gelen deprem dalgası ovanın içinden çıkmak bilmedi. Depremin büyüklüğü 7 civarındayken hasar 12 şiddetinde oldu. Çünkü sallanma zamanı uzadı” diye konuştu.

Kentsel dönüşüm çalışmalarını da eleştiren Yaltırak, dönüşümlerin bina zemin ilişkisine göre yapılması gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Cenk Yaltırak “Her binanın kendisinin en alt katıyla en üst katında ivme ölçer uzun zaman deprem kayıtlarını tutmadığı sürece bina zemin ilişkisi bilinemez. Bina zemin ilişkisi bilinemezse bir yerde oradaki dönüşüm saçmalıktan ibarettir” dedi.

Panelde JMO Güney Marmara Şubesi Başkanı Jeoloji Yüksek Mühendisi Engin Er ve

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe de sunum yaparak Bursa’nın depremselliğini katılımcılarla paylaştı.