Etiket arşivi: Curzon

İNGİLİZ GÖZÜYLE ‘MİLLÎ MÜCADELE’MİZ – 8

 

 

 

süleyman pekinLondra Konferansı sonrası Rumbold, 13 Nisan 1920 tarihinde Curzon’a gönderdiği yazıda İstanbul Hükümeti’nin ekonomik sıkıntılarının bitmediğini ve Sefa Bey gibi Hükümet yetkililerinin gönüllü olarak Ankara Hükümeti’nin sözcülüğünü yaptığını dile getirmektedir. Ankara’nın İngiltere’ye karşı düşmanca tutumunun Bekir Sami Bey’in Londra dönüşünden sonra da değişmediğinin altını çizen Rumbold, Fransızların Kilikya’dan (Çukurova) çekilmeleri dolayısıyla onlara karşı daha ılımlı bir dil benimsendiği beyan etmektedir. Eline geçen bir broşürü de İngiliz düşmanlığına delil olarak okumaktadır: “Dinlerini bir şiline satanlar! Şunu iyi bilin ki Allah en büyüktür. Damat Ferit ve Ortaklarına…

Kitabın Sonuç kısmı da aslında Millî Mücadele’mizin özeti gibidir. 12 paragrafta 12 ayrı konu üzerinden bu çoklu mücadelenin tarafları yapıp ettikleriyle ustalıkla sıralanmıştır:

  • İngiltere, Osmanlı’ya Mondros’u imzalattığında Türkiye sorununu Yunanlılar,

Kürtler ve Türk halkının bitkinliği çerçevesinden kolaylıkla çözeceğini düşünüyordu.

  • Sultan Vahdettin ve Damat Ferit Hükümetleri ise İngiltere’yi tek kurtuluş yolu

olarak görmekteydi.

  • Yunanlıların İzmir’i işgali Türk Milleti’ni Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında

kenetlemeye başladı.

  • Erzurum ve Sivas Kongreleri hem Anadolu’nun uyanmasında etkili olmuş hem de

İstanbul’da Hükümet düşüşüne sebep oldu.

  • İngiliz Yüksek Komiserliği başta yeni İttihatçılık zannettikleri Millî hareket’in gücünü

geç anladılar ve İstanbul’da milliyetçi bir Hükümet oluşumunu engellemeye çalıştılar.

  • İtilaf Devletleri, Yüksek Komiserlerinin uyarılarına rağmen Türk egemenliğine son

verecek ağır bir Barış Antlaşması imzalayarak gerilimi tırmandırdı.

  • İngilizler çeşitli komisyonlar vasıtasıyla İstanbul’un yetkilerini kırparak onu

etkisizleştirdi.

  • Vahdettin ve Damat Ferit şahsî kurutuluşlarının İngiltere’yle kader birliği etmek

olduğunu düşünüyorlardı.

  • Padişahın halkından uzaklığı ve Millî Mücadele önderleri için de söyledikleri ibret

vericidir.

  • Başkent İstanbul, Sait Molla ve Ali Kemal gibi İngiliz dostluğu için onurunu ve halkını

satacak tiplerle doludur.

  • Başta M. Kemal Paşa olmak üzere Millî Mücadele’yi veren kadronun idealistlikleri

yanında hesaplılığı, olayları ve dengeleri iyi okuması başarıyı getirmiştir.

  • Türk Millî Hareketi etkin bir siyasî ve askerî direnişle Sevr paçavrasının varlığını

hükümsüzleştirmiştir.

 

Yrd.Doç. Mehmet Okur ile Murat Küçükuğurlu’nun tamamen İngiliz arşivlerine dayanarak yazdıkları ve Serander Yayıncılık tarafından basılan “İngiliz Yüksek Komiserlerinin Gözüyle MİLLİ MÜCADELE 1918-1920” adlı çok önemli kitabın analizini 8 yazıdan mürekkep bu yazı dizisiyle yapmaya çalıştık. Kitabın konu yapılmasında ve analizlerin değerlendirilmesindeki emeklerinden ötürü Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dilara Uslu Hanımefendi’ye şükranlarımı sunarım.

 

 

İNGİLİZ GÖZÜYLE ‘MİLLÎ MÜCADELE’MİZ – 2

 

 

 

süleyman pekinİngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği 6, 11 ve 21 Haziran tarihli raporlarında Damat Ferit Paşa tarafından iyi niyetlerle bölgeye gönderilen M. Kemal Paşa’nın bir hareket organize ettiğini ve bu hareketin çıkış yolu bulmasının da muhtemel olduğunu beyan etmektedir. Dolayısıyla Mustafa Kemal’in görevden alınması için Osmanlı Harbiye Nezâreti’ne bazı talimatlar verildiğini de eklemektedir. Bununla da yetinmeyen İngilizler, Temmuz ayında İngiliz Yüksek Komiserliği Tercümanı Mr. Ryan’ı ve General Deeds’i Sadrazam Vekili Şeyhülislam Sabri Efendi’ye Mustafa Kemal’i bir isyan çıkarmadan geri getirmesi için bizzat görüşmeye göndereceklerdir.

Tüm bunlar işin başından beri M.Kemal Atatürk’ün İngilizlerle danışıklı Samsun’a gittiği yada İngilizlerin işine geldiği noktasındaki söylentileri de boşa çıkarmaktadır. Her ne kadar güçlü olursa olsun İngiltere’nin Türkiye’deki tüm faaliyetlere vâkıf ve tüm olaylara müdâhil olamadığı, aksine bazı hususlarda endişeli ve aşırı temkinli oldukları ve genellikle diğer İşgal Devletlerinin de olurunu alır bir politika izledikleri göze çarpmaktadır kitabın genelinde.

İngilizler, kendi aralarındaki yazışmalarda oldukça objektif ve akıl yürütme temelli gerçekçi değerlendirmelerde bulunuyorlar fakat adım atma sırası teoriden pratiğe geldiğinde geleneksel politika alışkanlığından ve hantallıktan kurtulamıyorlar. İkinci bölümde gerek Yunanlıların isteklerinin sınırsızlığı ve İzmir’i harabeye çevirmeleri, gerek Pontusçuluğun baş propagandisti olan Samsun’daki Ortodoks Piskopos’un daha fazla karışıklığa meydan vermeden bölgeden ayrılmasının istenmesi ve tüm bunların Millî Hareket’in etrafında halkın bloklaşacağı kanaatinde olan İngilizler, 7 Ağustos’taki Erzurum Kongresi’nin sonuçlarını da ciddiyetle irdelemişlerdir.

Yeni İngiliz Yüksek Komiseri Robeck de Amiral Calthorpe ile stratejik analizlerde yarışır vaziyettedir. Mustafa Kemal Hareketi’nin büyümesinin en önemli sebebi olarak Yunanlıların İzmir’i işgali olarak gören Robeck, bu Hareketin Anadolu’da bağımsız bir cumhuriyet olma yolunda ilerlediğini tespit ederken takvimler 17 Eylül 1919’u göstermektedir. Barış şartlarına mukavemet kararı verdiği takdirde Mustafa Kemal etrafındaki Türk vatanseverliğinin I.Dünya Savaşı’ndan daha büyük sıkıntılar meydana getirebileceğini öngören İngilizler, Milliyetçilerle çarpışmamak için kuvvetlerini yalnızca demiryolu hatları boyuna çekme kararı almışlardır.

Calthorpe da Anadolu’daki Müslüman nüfusun büyük kısmının politikayla ilgilenmediğini, sadece huzur ve güvenli bir hayat istediklerini söylemekle kalmaz; “Bir kâhinlik yapsaydım şunu derdim: Milliyetçiler, ya vilâyetlerde yaptıkları gibi burada (İstanbul) da bir üstünlük kuracaklar yada bazı vilâyet merkezlerinde İstanbul’a karşı teşkilatlanacaklardır” diyerek gerçekleşen bir kehânette bulunacaktır.

Üç arada bir derede sıkışan İngilizler; hem kanunlara uyarak mevcut İstanbul Hükümeti’nin otoritesinin desteklemenin, hem Mütarekenin şartlarını güçlendirmeye çalışmanın, hem de devamlı artan Millî Hareket’e karşı pasif kalmanın mümkün olmadığı görüşündedirler. Calthorpe, Amasya ve Sivas’taki Milliyetçi toplantıları İttihatçı organizasyonları olarak nitelerken Damat Ferit de Millî Hareket’i kesildikçe başı büyüyen bir yılana benzetmekteydi.

Osmanlı yönetici elitini başta Vahdettin olmak üzere Damat Ferit, Tevfik Paşa, Ahmet İzzet Paşa ve tüm kabine üyelerini kişisel özellikleriyle de tanımlayan İngiliz Yüksek Komiserler, saltanata muhalif olan Veliaht Abdülmecit Efendi gibi kimselerle de özel görüşmeleri ihmal etmemişlerdir. Fakat protokole dikkat ederek en üst düzeyde görüşmemişlerdir. Bu görüşmeden anladığımız Abdülmecit’in Vahdettin’le ciddi ihtilafları olduğu ve Türkiye’nin bir millî devlet olarak korunması fikriydi. Bu da Saltanat’ın Lâğvedilmesi sonrası kendisine TBMM’ce Halifelik imkânı hazırlanmasını açıklar niteliktedir.

  • Devam edecek –