Etiket arşivi: Cüneyt

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’daki Ay Yıldız

Yazının başlığında yer alan “Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’daki Ay – Yıldız” ilk başta pek bir anlamsız,

Hatta,

Bu birbirinden alakasız kelimeleri aynı cümle içerisinde anlamlı bir bütün oluşturarak kullanmak, size imkansız gibi geliyor olabilir.

Lakin, birazcık sabredip yazının sonuna kadar geldiğinizde, yüreğinize dokunacak bir anlam motifi oluştuğuna şahit olacaksınız.

İrlanda’da Kara 47 olarak da anılan 1845 – 1852 yılları arası dönem,

Yaşanan Büyük Kıtlık nedeniyle kelimenin tam manasıyla koca bir adayı silip süpürdü.

Ben bu hikayeyi ilk olarak,

Bir iş seyahati nedeniyle gittiğim Dublin’de şans eseri tanıştığım kır saçlı, kırmızı yanaklı, yaşlı, tonton bir İrlandalı amcadan duymuştum.

Sohbet esnasında nereli olduğum sorusuna aldığı cevaba ilk tepkisi, her iki omzumu sıkıca tutup “We love Turks” olmuştu.

İtiraf etmeliyim,

“Bayram değil, seyran değil. Bu amcam beni, daha doğrusu bizi neden bu kadar seviyor” diye düşünmedim desem yalan olur.

Bu esnada adını hatırlamıyor olsam da,

Yüzünün tüm ayrıntıları hala aklımda olan yeni arkadaşım Kara 47 ’yi anlatmaya başlamıştı bile…

Açıkçası,

Tesadüfi bir karşılaşma öncesinde hakkında hiçbir şey bilmediğim bu konuyu öğrendiğimde,

Koca bir halkın yaşadığı tarifsiz drama “üzülmek” ile,

Büyük büyük dedelerimizin çok uzaklardaki mazlum bir halkın, büyük kıtlık sefaletinden kurtulabilmeleri için yaptığı yardımlar karşısında “gururlanmak” arasında gidip geldiğimi itiraf etmeliyim.

İşte size İrlanda’nın Kara 47, yani Büyük Kıtlık ile sınavının hikayesi…

Kara 47: İrlanda’nın Büyük Kıtlık İle Acı Sınavı

Ne olduklarını anlayamadıkları,

Hiçbir anlam veremedikleri “olağan dışı bir hastalık” İrlanda adasının tüm patates mahsulünü bir anda mahvetti.

Patatesler ilginç bir şekilde, toplandıktan sonra birkaç gün içerisinde sümüksü bir kıvama dönüyor,

Ve,

Siyaha çalar bir renk alarak, engellenemez bir şekilde çürüyorlardı.

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’da Ay Yıldız
Created with Nightcafe AI

Daha da önemlisi,

Sadece tarladan topladıkları değil, depolarda ve silolarda bekleyen önceki dönem mahsulleri de bu durumdan nasibini almıştı…

Bu oldukça kritik bir durum ve tahminlerinizden daha ciddi bir felaketin sinyaliydi…

Çünkü,

19. yüzyıl tipik İrlanda mutfağının temelini patates oluşturuyordu.

Sefalet içerisinde yaşayan İrlanda halkının, neredeyse tek beslenme kaynağı patates idi.
Aslında,
Bu patatese olan düşkünlüklerinden değil,
Bilakis mecburiyetlerindendi…

Büyük Kıtlık Nereden Peydah Oldu?

Bu sorunun sebebini bulabilmek için birçok farklı komisyon kurulur,

Birtakım çalışmalar ve araştırmalar sonrasında hiçbiri ispatlanamayan bir düzine hipotez ortaya çıkar.

Kimi bunun statik elektrik kaynaklı olduğunu iddia ederken,

Diğerleri lokomotiflerden yükselen dumanı sorumlu tutuyor,

Başka bir grup ise yer altı volkanlarından yükselen “öldürücü buharlar” sonucu olduğunu öne sürüyordu.

Büyük Kıtlık ve Kara 47

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’da Ay Yıldız
Created with Nightcafe AI

Sebep her ne olursa olsun,

Koca bir halk göz göre göre açlık, kıtlık ve dahi ölüm ile sınanmaktaydı.

Herkes çaresiz bir şekilde kendi canının derdine düşmüştü…

Sonradan,

Kayıpların zirveye çıktığı 1847 yılının “kara yaz” ‘ına Kara 47 adını verdiler.

Hatta kara bir yazdan ziyade,

Bir halkın kara yazgısı olmuştu bu dönem…

Büyük Kıtlık Bilançosu

İrlanda’nın toplam nüfusu, hepi topu 8.5 milyon civarındaydı…

Büyük Kıtlık sırasında tahminlere göre 1 milyon insan açlıktan öldü,

Bu rakamın iki – üç katı kadar insanın da ülkeyi terk ettiği tahmin ediliyor.

Büyük Kıtlık,
1845 – 1852 yılları arasındaki beş yıllık süre içerisinde İrlanda nüfusunun %20-25 oranında (bazı kasabalarda %67’ye kadar) azalmasına neden oldu…

Bir düşünsenize,

Her dört İrlandalı’dan bir tanesi ya toprağın altında,

Ya da şanslı ise, kendi toprağından uzaklarda başka başka ellerde…

Sağ kalanları bir yandan beslenememenin getirdiği sağlık sorunları,

Öte yandan sefalet nedeniyle eklenen kolera, dizanteri, skorbüt, tifüs ve bit istilası tarafından esir alıyordu.

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’da Ay Yıldız
Created with Nightcafe AI

Gözlemcilerin kayıtlara geçen raporlarında:

  • Çocukların acıdan nefesleri tükenene değin ağladığı
  • Bir nevi “iskelet gibi” göründükleri
  • Yüz hatlarının açlıktan keskinleştiği ve uzuvlarının eridiği
  • Bu nedenle de bedenlerinde kemik dışında çok az şey kaldığı şeklinde tanımlanıyordu Kara 47 ’nin yıkıcı manzarası…

Osmanlı Büyük Kıtlık Karşısında Seyirci Kalmadı

O esnada Osmanlı İmparatorluğu tahtında Sultan Abdülmecid vardır.

Sultana, İrlanda’da yaşanan Büyük Kıtlık haberi verilince derhal 10.000 sterlin yardım göndermeyi planlar.

Bu miktar açıkçası bana az geldi,

Ve,

Biraz araştırdım.

Irish Central’da Sultan Abdülmecid’in  İrlandalılar’a taahhüt ettiği 10.000 sterlinin, bugün yaklaşık 1.7 milyon dolar değerinde olacağı bilgisi yer alıyor.

Yani, yaklaşık olarak 50 milyon TL…

Ancak Sultan Abdülmecid bu yardımı yapamaz!!!

Çünkü,

Kraliçe Victoria bizatihi toplam 2.000 sterlin göndermiştir,

Ve,

İngiliz büyükelçisi Lord Cowley, Payitaht Osmanlı’ya kraliyet protokolünün ihlal edilmemesi için kraliçeden daha fazla bir yardım yapılamayacağını bildirir.

Bunun üzerine Abdülmecid yapacağı nakdi yardımı 1.000 sterline indirir.

Abdülmecid ‘in Alternatif Planı

Abdülmecid planladığı miktarın ancak %10’u kadarını bağış yapabilir.

Buna karşın, ek olarak üç (bazı kaynaklarda beş) gemi dolusu da gıda yardımı gönderme emri verir.

Sultan Abdülmecid ’in yardım planı böyledir de,

İngiltere bu sefer de, İstanbul’dan kalkan Osmanlı gemilerinin Dublin Limanına girmelerine izin vermez.

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’da Ay Yıldız
Created with Nightcafe AI

Lakin, izin verilmedi diye de gıda yardımı ile dolu gemiler gerisin geri dönecek değildir ya…

Osmanlı bahriyeleri Hızır gibi yetişirler imdadına açlıktan ölen İrlandalıların,

Ve,

Bir gece vakti Dublin’in 70 km kuzeyindeki Drogheda Limanına gizlice boşaltırlar yardım erzaklarını…

Osmanlı arşivlerinde bulunan,

Ve,

İrlanda ileri gelenlerinin yazdığı bir mektupta yardımlarından dolayı padişaha açıkça teşekkür edilmektedir.

Drogheda Kentinin Minnettarlığı

Gemiler dolusu gıda yardımının Dublin’e indirilmesine izin verilmeyince,

Sessiz sedasız (ve tabii ki izinsiz) olarak Drogheda Limanına boşaltıldığından bahsetmiştim.

Bu tarihi yardımseverliğin anısına,

Ay ve yıldız şekilleri Drogheda kentinin simgesine,

Ve dahi,

1919 yılında kurulan Drogheda United futbol takımının armasına eklenmiştir.

Drogheda Kenti Hikayesi Bir Spekülasyon Mu?

Bu konuda internette oldukça spekülatif bilgiler yer almakta,

Ben de paylaşmadan önce biraz araştırdım.

Ve,

İrlanda Eski Cumhurbaşkanı Mary McAleese’nin Türkiye ziyareti esnasında yapmış olduğu aşağıdaki açıklama tüm tartışmalara noktayı koyacak niteliktedir.

Bu esnada,

Bordo mavili Drogheda United‘ın kardeş kulübünün ise Trabzonspor olduğu bilgisini de paylaşmak isterim.

İşte,

İnsanlık tarihinin en büyük dramları arasında yer alan Büyük Kıtlık,

Osmanlı’nın büyük desteği,

Ve,

Mağdur bir halkın minnettarlığı…

Umarım,

“Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda kentinde Ay Yıldız” kelimeleri artık sizler için de bir arada iken anlamlı bir bütün oluşturabilmiştir…

Konuk YAZAR: Dr. Cüneyt Yardımcı

FİL NASIL OLUR DA BÖYLESİNE BASİT BİR TUZAĞA DÜŞER?

fil, serçe, avcı

Fil cüssesi ve gücü ile hayvanlar aleminin en heybetli, en güçlü ve en muktedir üyeleri listesinin başında yer alıyor.

Peki hiç düşündünüz mü böylesine büyük ve güçlü bir hayvan nasıl evcilleştirilir?

Bunun için kullanılan birkaç seçenek var…

Ve,

Bir filin yakalanma ve evcilleştirilme hikayesi, zaman zaman hepimizin bilerek ya da bilmeden içine düştüğümüz tuzakların özeti gibi aslında…

Biraz içiniz burkularak okuyacağınız bu hikaye,

Esasen hepimizin üzerinde düşünmesi gereken kadim mesajlar içeriyor…

Bir Fil Nasıl Yakalanır?

Daha çok Asya’da kullanılan yöntemde, fil daha henüz yavruyken ayaklarından zincirle bir kazığa bağlıyorlar.

Yavru bir fil için o zinciri koparmak veya kazığı yerinden sökmek mümkün değildir;

Ancak,

Her şeye rağmen, yine de kurtulmak için her türlü çabayı gösterir.

Zinciri çeker,

Var gücüyle asılır,

Olmadı tekmeler,

Lakin,

Tüm uğraşları nafiledir, bir türlü koparamaz zinciri…

Kazığın etrafında döner durur,

Ancak,

Ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın bir türlü bağlı olduğu o kazığı yerinden gevşetemez…

Dişlese fayda etmez,

Üzerinde tepinmek bir işe yaramaz…

Yine de yavru fil durmaksızın çabalar,

Çabalar,

Çabalar…

Filin Çaresizliği Kabullenişi

Günler boyu bitmez tükenmez gayretine rağmen sonucun değişmediğini görünce bir noktada artık pes eder.

Ve,

Bu artık bir ömür boyu sürecek esaretini kabullenme anıdır!!!

İşte…

fil

Yavru filin ömrü boyunca sürecek olan tutsaklığının asıl başladığı zaman tam olarak bu andır!!!

Çünkü,

O andan sonra,

Bir daha asla prangalarından kurtulmaya yeltenmeyecektir bile…

Yetişkin bir fil olduğunda ise değil zinciri kırmak,

Koca bir ağacı devirecek gücü olduğu halde küçücük bir kazığın ucuna bağlı beklemeye devam eder.

Hatta,

Artık çoğu zaman zincir yerine eski bir sicim vardır.

Kazık da zaten oldukça gevşek ve özensiz bir şekilde tutturulmuştur yerine.

Sadece ayağını kaldırması bile onu yerinden sökmeye yetecek olduğu halde, en ufak bir hamlede dahi bulunmaz,

Bulunamaz…

Çünkü,

Artık hiçbir zaman özgür olamayacağına inanmıştır bir kere!!!
Çünkü,
Ruhu bir kere teslimiyeti kabul etmiştir…

Artık Kırılamayan Şey Zincir Değil, Filin Önyargısıdır !!!

Asya’da yaygın olan bu yöntem içinizi burmuş olabilir,

Oysa,

Fil yavruları Hindistan’ da daha zalimane yollarla evcilleştiriliyor.

Ormanda belli yerlere, içine fil yavrusunun sığabileceği büyüklükte derin çukurlar kazılıyor,

Ve,

Üzerleri çalı çırpı ve dal parçalarıyla kapatılarak, kamufle ediliyor.

Yavru fil gelip dallara bastığında, onun ağırlığını taşıyamayacağı için kırılıyor,

Ve,

Hayvancık çukurun içine düşüyor.

fil

Kendini daha önceden görmediği derin bir kuyunun içinde bulan yavru o kadar korkar ki,

Yaşadığı panikle etrafına bilinçsizce vurmaya başlar.

Oysa,

Bu sonuçsuz darbeler değil kurtarmak, onu çukurun içine biraz daha gömmektedir.

Debelendikçe daha çok toprak dökülür üstüne, debelendikçe daha fazla hapsolur…

Yaşam alanı kısıtlandıkça korkusu ve paniği katlanarak artar…

Toprağa yarı gömülü hale gelen hayvancığın, hareket edebilmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir.

Beynimizdeki o en ilkel, aynı zamanda en temel refleks olan “savaş ya da kaç” komutları arasında sıkışıp kalmıştır dimağı

Artık ne de savaşabilecek durumdadır,
Ne de kaçabilecek halde…
Kurtulma ümidi kalmamış olsa da, ecelini beklemeye de razı olamaz…

Oysa Fil İçin Esas Kabus Daha Yeni Başlamıştır

Olup biteni uzaktan izlemekte olan, simsiyah giysiler içerisinde yüzleri maskeli fil avcıları çıkar sahneye!!!

Zaten toprağa gömüldüğü için neredeyse hareketsiz kalan fil yavrusunu ellerindeki sopalarla öldüresiye dövmeye başlarlar.

Ama öyle böyle bir dayak değil attıkları,

O kalın derisine rağmen her yeri yara bere içerisinde kalan hayvancağızın, elinden inlemekten başka bir şey gelmemektedir.

Bir düşünsenize;

Ölmeden mezara giren,

Hayatı boyunca deneyimlemediği şekilde ve şiddette korku ve endişe yaşayan,

Ne kaçabilen,

Ne de savaşabilen,

Tüm bu korkunç travmaları bilinci açık ama hareketsiz ve tepkisiz halde yaşamak durumunda kalan fil yavrusu,

Üstüne üstlük siyahlara bürünmüş zebaniler(!) hiç mola vermeksizin öldüresiye sopalamaktadır…

Mola Kelimesinin Kökeni

Venedikli denizciler halatları, yelkenleri salacakları zaman “mola” diye bağırırlarmış.

Yani “bırak, sal gitsin” diye…

Zira “molar” fiili Venedik dilinde salmayı, bırakmayı, gevşetmeyi anlatmış;

Bu sözcüğün İtalyancası ise “mollare”…

Fil Yavrusunun Kurtarıcı Melekleriyle Buluşması

Peki bu hikayede sonra ne mi olur?

Avcılar fili dövmekten yorulduklarında ağaçların arkasına giderler yeniden,

Ve,

Üzerlerindeki siyah elbiseleri çıkartıp,

Baştan aşağıya bembeyaz yeni kıyafetlerini giyerler.

Bu sefer ellerinde sopalar yerine yiyecekler, sepet sepet meyveler vardır…

Yavru file büyük bir şefkatle yaklaşırlar,

Sever,

Okşar,

Yaralarına pansuman yapar,

Ölmek üzere olan hayvancığın karnını kendi elleriyle doyururlar…

Yavru fil beyaz giysili kurtarıcı meleklerinin(!) karşılıksız sevgi ve ilgisinden o kadar minnettar kalır ki,

O andan itibaren ömür boyu onların gönüllü kölesi olur.

Ağızlarından çıkan her komutu emir beller,

Her istediklerini anında yerine getirir,

Asla ve kat’a sözlerinden dışarı çıkmaz…

zincir

Bir an için bile beyaz giysili meleklerinin(!) aslında onu tuzağa düşüren,

Yaşadığı tüm travmalara sebep olan,

Ve,

Hayatının en büyük darbesini yediği kişiler olduğunu düşünmez,

Hatta aklına dahi getir(e)mez…

Konuk Yazar: Dr. Cüneyt Yardımcı
Bu yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilirisiniz: KOCAELİ OKUYOR – TÜRKİYE OKUYOR – ÜNEL MEDYA – ANADOLU OKUYOR – TRAMVAY KOCAELİ ortak yayınında yazı yayınlanmıştır!!

 

Türk iş insanına, Ukrayna’da dolandırıcılık vurgunu!

Şirketinin müdürü kendisini dolandırdı, sahte avukatı da göz yumdu. Ukrayna’da organize işler..


Şirketinin müdürü kendisini dolandırdı, sahte avukatı da göz yumdu.

Aslen İzmirli olan ve hem İstanbul’da hem de Ukrayna’da çeşitli sektörlerdeyatırımları bulunan iş insanı Cüneyt Zencirci, geçtiğimiz Ocak ayındaUkrayna’da başından geçen büyük bir dolandırıcılık olayı ile sarsıldı. Avukatolarak bildiği ama aslında avukatlık diploması bile bulunmayan Ali Aliyev’ingörevlendirmesiyle kendi şirketinde müdürlük yaptırdığı Aliyev’in yeğeni AfhanIbragimov, araba satışından elde edilen 91 bin doları, şirket evraklarını vebilgisayarı çalarak kayıplara karıştı. Yıllardır birlikte çalıştığı A & AHukuk Bürosu’nun sahibi Azeri kökenli Aliyev’in önerisiyle işe aldığı Ibragimov’un böyle bir olaya karışıp kaybolması ve sonrasında Cüneyt Zencirci’yi tehdit ederek bilgisayar ve evraklar karşılığında 1 milyon dolaristemesi de ikinci bir şok yaşanmasına neden oldu. Yaşanan dolandırıcılık veşantaj skandalı sonrası kendisine yardım etmesi için avukatı ile irtibata geçen Cüneyt Zencirci, bu kez de yıllardır hukuki işlemlerini yaptırdığı Ali Aliyev tarafından kendisine söyleyen “Beni bu işe karıştırma. Sana yardımcı olamam”sözleriyle bir kez daha şoke oldu.

Türkiye’den Ukrayna’ya giden iş insanlarını temsil eden ve onlara yardımcıolmak amacıyla kurulan TUID’in (Türk Ukrayna İş İnsanları Derneği) aktif üyesive eski yönetim kurulu üyesi olan, ATU (Türk Azerbaycan İş İnsanları Derneği)Başkanlığı görevini yürüten ve aynı zamanda herkese kendisini avukat olaraktanıtan ancak avukatlık diploması bile bulunmayan Ali Aliyev’in, kendisineyardımcı olmak yerine kenara çekilip ilgilenmemesi ve tehditvari sözlerleolayın üstünü kapatmaya çalışması, İzmirli iş insanını çileden çıkardı. Olaysonrası bir araştırma yapan ve aynı durumu birçok iş adamının da yaşadığınıöğrenen Cüneyt Zencirci, “Diğer iş insanlarımızın da dikkatli olmasınıistiyorum. Elbette bu konuyu yargıya taşıdım ve dava süreci devam etmekte.Bunun yanı sıra beni dolandıran kişi, İnterpol tarafından da aranmakta.Yıllardır avukatlık işlemlerimi yürüten ve kendisini herkese avukat olaraktanıtan Ali Aliyev’in de gerçek bir avukat olmadığını yeni öğrendim. Sadeceavukatlık bürosunun sahibi olan bu kişi, Ukrayna’da faaliyet gösteren Türk işinsanlarına kendisini avukat olarak tanıtıp güvenlerini kazanmaya çalışıyor”dedi.

19 Ocak’ta başından geçen olayın bir tesadüf olmadığını ve planlanarakyapıldığını belirten Zencirci, “Ukrayna’ya ilk gittiğim 2011 senesinde resmiişlemlerimi başlatan A & A Hukuk Bürosu’nun sahibi sahte avukat Ali Aliyev,şirketimin kurulumu esnasında müdür olarak kendi yeğenini atamamı önerdi. Bunusöylerken de bu konumda güvenilir bir kişi olması gerektiğini, aksi takdirdebüyük sıkıntılar yaşayabileceğimi belirterek uyarılarda bulundu. Çok sonradanöğrendim ki aslında bu kişi, sadece Aliyev’in ‘Truva Atı’ imiş. Amacı iseşirketime, en yakınıma soktuğu kendi adamı aracılığıyla mali durumumu,ilişkilerimi çözerek bana karşı kullanmakmış” şeklinde konuştu.

Dolandırıcılık hadisesinden sonra soluğu avukatlık bürosunda alan İzmirli işadamı, “Ali Aliyev, çok ilginç bir şekilde bana kendisini bu işlerekarıştırmamamı ve bana bu konuda yardımcı olamayacağını söyledi. Durumu poliseve yargıya taşıyacağımı belirterek kendisinde yedekleri bulunan şirketevraklarımın kopyalarını talep ettim. Fakat bana ait olan belgeleri tarafımavermek istemedi. Aynı gün şirket müdürüm Afhan Ibragimov benimle bağlantıyageçerek ofise gittiğimi öğrendiğini söyledi ve bu olayın peşini bırakmamıistedi. Polis ve yargı ile bir yere varamayacağımı belirten Ibragimov,bilgisayar ve dosyalarım karşılığında 1 milyon dolar istedi. Bu şantaj sonrasıyaşadığım şok ile tekrar Ali Aliyevin yolunu tutarak kendisinden yardımtalebinde bulundum. Sonuç olarak böyle bir tezgahı birlikte kurduklarını ve buyüzden de Aliyev’in bana yardımcı olmadığını anladım. Ayrıca hukuki sürecibaşlatmak için tuttuğum lokal bir avukat vasıtası ile Afhan Ibragimov’un benimşirketimin dışında 6 Türk şirketinin daha müdürlüğünü yaptığını ve Demir İnşaat’ın Ukrayna genel müdürünü de dolandırdığını öğrendim” dedi.

Büyük usta Cüneyt Arkın’dan Kötü Haber

Usta oyuncu Cüneyt Arkın, solunum yetmezliği nedeniyle kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği ifade ediliyor.

Yeşilçam’ın usta oyuncusu, Türkiye’nin kalbine taht kuran Cüneyt Arkın, yaşadığı solunum sıkıntısı nedeniyle kaldırıldığı hastanede yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alındı.

Yeşilçam’ın usta oyuncusu Cüneyt Arkın, Silivri’deki yazlığında yaşadığı solunum sıkıntısı yaşamaya başladı. Yakınlarının araması üzerine 81 yaşındaki usta oyuncu, ambulansla özel bir hastaneye kaldırıldı.

Burada ilk tetkikleri yapılan Arkın, yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alındı. Genel durumu takibe alınan Arkın’ın durumunun iyiye gitmesi halinde yarın yoğun bakımdan çıkarılması bekleniyordu.

VEFAT ETTİĞİ HABERİ GELDİ

Gerçek adı Fahrettin Cüreklibatur ve mesleği de doktorluk olan büyük usta sanatçı Cüneyt Arkın’ın tedaviye cevap vermeyerek hayatını kaybettiği iddia edilirken, hastane yetkililerince ve yakınlarınca herhangi bir açıklama yapılmadı.

CÜNEYT ARKIN KİMDİR?

Gerçek adı Fahrettin Cüreklibatır olan Türk Sineması’nın ünlü jönü,1937 yılında Eskişehir’de doğdu. Çocukluğu çiftlikte geçti. Daha sonra Eskişehir Necatibey İlkokulu’na gitti. Çocukluğunda en sevdiği hikayeler menkıbelerdi. Battal Gazi, Köroğlu hikayeleri ile büyüdü.Eskişehir Lisesi’ne devam ettiği dönemde hikayeler yazıyor ve bunları dergilere gönderiyordu. İstanbul’a giderek tıp fakültesi sınavlarına girdi ve kazandı. Tıp eğitimine devam ederken İstanbul’daki arkadaşlarıyla “Erek” adlı bir dergi çıkarttı. Dergide şiirleri ve hikayeleri yer alıyordu. 1957 yılında Cemal Süreyya ile tanıştı ve öykülerini değerlendirerek onu “Pazar Postası”na gönderdi.

1963 yılında “Artist” dergisinin düzenlediği sinema artisti yarışmasına girdi ve birinci oldu. Ertesi yıl filmlerde küçük roller almaya başlamıştı. Tıp fakültesini bitirmesinin ardından Eskişehir’e döndü.

1963 yazında Halit Refiğ ile “Şafak Bekçileri” adlı filmin çekimleri sırasında tanıştı. 1. Hava Üssü’nde jet savaş pilotlarının yaşamı ile ilgili bir film çeken Halit Refiğ, o sırada Hava Kuvvetleri’nde doktor olarak yedek subaylığını yapan Cüneyt Arkın’a filmdeki rollerden birini teklif etti. Ancak yönetmelikler yüzünden bu filmde rol alamadı. Aynı yılın sonbaharında Halit Refiğ “Gurbet Kuşları” adlı filmin çekimlerine hazırlanırken askerliğini bitiren Cünety Arkın filmde rol aldı. Gazeteci Vecdi Benderli, Cüneyt Gökçer’den Cüneyt; Ramazan Arkın’dan Arkın isimlerini alıp birleştirerek “Cüneyt Arkın” ismini yarattı.

Başta romantik roller oynayan genç oyuncunun daha sonra hareketli sahnelere yatkınlığı dikkat çekti. İstanbul’a gelen sirklerde çalışanlardan akrobatik hareketler öğrendi. Burada kazandığı becerilerini Malkoçoğlu tarzı, kılıçlı ve atlı sahnelerde kullandı.

70li yıllara gelindiğinde Türkiye’nin en tanınan oyuncularından biri olmuştu. İtalya’da da ilgi gördü. “John Arkin” adıyla tanındı. Ancak dil sorunu yüzünden fazla tanınamadı. Ünlü yönetmen Halit Refiğ’e göre John Wayne, Burt Lancaster seviyesinde bir oyuncuydu. Yurt dışına açılabilseydi dünyaca tanınacak bir oyuncu olabilirdi.

Sosyal içerikli filmlerde de rol aldı ancak en çok tanınması Malkoçoğlu serisiyle oldu. 1982 yılında çektiği “Dünyayı Kurtaran Adam” adlı filmiyle dünya sinema tarihindeki en kötü 100 film arasına girmeyi başardı. 1992 yılında televizyonun yükselişiyle dizi oyunculuğu yapmaya başladı.

Cüneyt Arkın, Güler Mocan ile 1964 yılında evlendi. 1968 yılında boşandı. Filiz (d.1966) adında kızı oldu.

Betül Işıl Cüreklibatur ile yaptığı ikinci evliliğinden Kaan ve Murat adlarında iki oğlu var.

“Polis”(1992), “Zirvedekiler”(1993), “Merhamet”(1993), “Bizim Ev”(1995) gibi dizilerin ardından 1998 yılında “Gülün Bittiği Yer” adlı filmde oynadı. Ardından2000 yılında yönetmenliğini yaptığı “Oğulcan”ı çekti. “Köpek”(2005) ve “Serseri”(2003) adlı dizilerde çalıştıktan sonra 2006 yılında “Dünyayı Kurtaran Adam”ın devamı olan “Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu” adlı filmde rol aldı.

2014 yılında Orçun Benli’nin senaryosunu yazıp yönettiği “Gulyabani” filminde Deniz Uğur, Ceyda Ateş, Melike Öcalan, Didem Balçın, Mustafa Üstündağ,Hasan Küçükçetin, Kenan Ece, Cüneyt Arkın, Perihan Savaş, Merve Oflazgibi oyuncular rol almıştır.

Kaynak: Türkiye yasta: Büyük usta Cüneyt Arkın’ı kaybettik

YÖRSİAD SEMİH BEKEN İLE DEVAM DEDİ

Ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınmasına katkıda bulunarak bölgesel, sektörel ve ulusal politikaların oluşmasını, üyeler arasındaki koordinasyon ve işbirliğinin en üst düzeye çıkarılmasını sağlamak,  Yörük kültürünü koruma ve yaşatmayla ilgili proje ve oluşumlarını desteklemek amacıyla 2009 yılında kurulan YÖRSİAD ( Yörük Sanayici ve İş Adamları Derneği ),  Olağan Genel Kurul toplantısını Porto Bello Hotel’de gerçekleştirdi. yörsiad,.jpg1

YÖRSİAD en aktif SİAD’lar arasında…

Tek liste tek aday ile birlik ve beraberlik içerisinde gidilen seçimde, kurucu Başkan olan ve geçtiğimiz dönemde Başkan olan Semih Beken, yeni yönetim kurulu ile birlikte tekrar Başkanlığa seçildi. 77 üyesi bulunan YÖRSİAD kurulduğu günden bu yana yaptığı çalışmalar ile de SİAD’lar arasında en dikkat çeken dernek olarak görülüyor.

Saygı duruşu ve İstiklal marşı ile başlayan Genel Kurul toplantısı divanın seçilmesi ile birlikte, faaliyet Raporunun okunması ile devam etti. Geçtiğimiz dönem çalışmalarının ibra edilmesinin ardından yeni yönetim listesi oy birliği ile seçildi.

Semih Beken Başkanlığında yeni oluşan YÖRSİAD Yönetiminde ise şu isimler yer aldı:  Ahmet Gökhan, Aziz Çetin, Bora Sinanoğlu, Cüneyt Büyükçam, Ezgican Aydoğan, Fatih Çelik, Funda Güler,  Okan Özkırmızı, Alper Oral, Aykut Ege, Murat Ulusoy, Musa Taşkın, Nursel Aydın, Osman Güngör, Reşat Güney, Seyfettin Şahin, Zafer Yıldız, Kerem Ersuna, Erhan Turan, Filiz İnce, Sibel Polat

Semih Beken: “ Dernek işi Gönül işi”

yörsiad,.jpg2YÖRSİAD Başkanı Semih Beken Genel Kurul sonrası alkışlar eşliğinde bir teşekkür konuşması yaptı. Dernek işinin gönül işi olduğunu söyleyen Beken, “  YÖRSİAD profesyonel bir yapı ile kişiye bağlı değil tüm üyelerle ortak geliştirilmiş strateji ile yürütülen bir dernektir. Dernek üyelerimizden birçok arkadaşımız bizzat gelerek benim Dernek başkanlığını bir dönem daha yürütmemi istediler. Beni bu göreve layık gördükleri için kendilerine teşekkür ediyorum. Kendilerini kıramadım. Bizim isteğimiz aslında değişim ve gelişim. Yönetim kurulumuz sadece bu listeden ibaret değil, bu oluşuma emek ve katkı koymak isteyen tüm üyelerimizi Yönetim Kurulu toplantılarımıza bekliyor ve onların görüşlerine de her zaman saygı duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. Burada bir liste seçildi ama bizim için tek liste var. O da YÖRSİAD’ın üye listesi.  Bizim için en önemli şey YÖRSİAD üyeleri ” diye konuştu.

Semih Beken ayrıca Ocak ayı içerisinde geniş katılımlı bir basın toplantısı düzenleyeceklerini ve YÖRSİAD olarak bir, üç ve beş yıllık çalışma planlarını da açıklayacaklarını ifade etti.yörsiad,

Chp Milletvekili Aday Adayı Prof. Dr. Cüneyt Özkürkçügil, Kocaeli Kandıralılar Derneğinde..

 

dernek

Kocaeli Kandıralılar Derneği Başkanı Erdoğan Görgün, “Kocaeli Üniversitesinde uzun yıllardır ürolog olarak hizmet veren Prof. Dr. Cüneyt Özkürkçügil Hocamız bizim içinde çok önemli. Çünkü O Dernek çalışmalarımıza sağlığı müddetince yakın ilgisini esirgemeyen rahmetli Av. Ömer Tükçakal büyüğümüzün de damadı. Cüneyt hocamıza, eniştemize başarılar diliyorum.” dedi. Akademik ve siyasi çalışmaları ile ilgili kısa bilgi veren Prof. Dr. Özkürkçügil; “Seçim sathına girdiğimiz bugünlerde 7 Haziran hepimiz için çok önemli. Birilerinin koltuk sevdası ve hırsları yüzünden ülkemiz gidiyor. Uyanık ve duyarlı olmalı, sandığa sahip çıkmalıyız.” dedi.dernek2

 

Ziyaret, Başkan Erdoğan Görgün ile Salih Horos’un birlikte CHP Milletvekili Aday Adayı Prof. Dr. Cüneyt Özkürkçügil’e Derneğin hediyesini takdim etmesi ile sona erdi.