Etiket arşivi: Cuma

ARA TATİL YA DA EĞİTİM İÇİN BİR NEFES

ARA TATİL YA DA EĞİTİM İÇİN BİR NEFES

 

Verilere göre 2019-2020 Eğitim öğretim yılında; 18 milyon öğrenci ve 1 milyon öğretmen ders başı yaptı.

2019 2020 eğitim öğretim yılında ilk kez ara tatilli yeni çalışma takvimi uygulanacak. Teneffüs saatleri 10 dakikadan 15 dakikaya çıkarıldı. İşte tatil takvimi:

 

Birinci yıl ara tatili         : 18-22 Kasım 2019

Yarıyıl tatili                     : 20-31 Ocak 2020

İkinci dönem başlangıcı : 03 Şubat 2020 Pazartesi

İkinci dönem ara tatili   : 06-10 Nisan 2020

Eğitim öğretim yılı sonu: 19 Haziran 2020 Cuma

 

Bu takvime göre öğrenciler,  15 kasım 2019 Cuma gününden sonra: 18-22 Kasım 2019 tarihleri arasında yer alan 5 günlük  tatile çıkacaklar. Hafta sonları ile birlikte dokuz günlük bir ara tatil yapmış olacaklar.

Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk, ara tatil etkinlik programıyla ilgili yaptığı açıklamada: “Adına ara tatil diyoruz ama aslında bu ara tatiller eğitim için derin bir nefes. Çocuğun sporla, sanatla, doğayla, kültürle buluşması için bir haftalık bir fırsat” dedi.

Eğitimi çok daha geniş bir alana yaydıklarını belirten Sayın Selçuk: “Çocuklarımızın 81 ilde yapabileceği faaliyetleri oluşturduk. Çocuklar için bu bir hafta hem dinlenme hem de hayattan beslenme, yaşamdan öğrenme için bir fırsat olacak” dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı, Ortaöğretim Genel Müdürü Yusuf Büyük ise, 2019-2020 eğitim-öğretim sezonunda ilk defa uygulanacak olan ara tatille ilgili açıklamalarda bulunarak; Bu ara tatil, eğitime verilmiş bir ara değildir. Bu tamamen çocuğun okul dışında doğayla, çevreyle, sanatla, sporla, kültürle ve değerlerimizle buluşmasıdır.

Bu faaliyetler öğrencilerimize zorunlu değildir ve öğretmenler eşliğinde yapılmayacaktır. Öğretmenlerimiz, okullarda mesleki çalışmalarına katılacaklar. Öğrencilerimiz, aile büyükleri, aileleriyle birlikte bu faaliyetlere katılabilecekler” açıklamasında bulundu.

Genel Müdürü Yusuf Büyük; “aratatil.meb.gov.tr adresine girildiğinde karşılarına Türkiye haritası çıkacak. Öğrenciler hangi ilde yaşıyorsa ya da, tatile gittikleri bir il de olabilir, o ile tıkladıklarında karşılarına 5 günlük faaliyet raporu çıkacak. Saat saat, gün gün, hangi okul öğrencilerinin katılabileceğini gösteren programlar sisteme girildi” Dedi.

Yerel yönetimler, üniversiteler, STK’lar, vakıflar, Kızılay, Yeşilay kuruluşları o faaliyete katılan öğrencilere rehberlik edecek elemanları ayarlayacak, etkinliklerin başında bu elemanlar bulunacak. Öğrenciler ücretsiz olarak faaliyet alanlarına gidecekler” şeklinde konuştu

Diğer yandan bazı uzmanlar, öğrencilerin, özellikle de okuma yazmayı yeni öğrenen birinci sınıfların derslerden soğuyacakları ve bildiklerini unutacakları görüşündeler.

Çalışan anne, babalar ise bir haftalık tatilde çocuklarını bırakacak yer aramanın telaşına düştüler.

Ara tatilin getirdiği bazı endişeler de var bazı öğretmen ve ailelerde. Bazı yorumlar şöyle:

-Tatil dönüşü bir iki haftamız öğrencileri uyandırmakla geçer, uyuşuk gelirler okula.

-Çocuklar, yeni, yeni okullarına uyum sağlamışlarken, onları okuldan soğutmaktan başka bir işe yaramayacağı kanaatindeyim.

-Bizim gibi tatile çıkamayan aileler ne yapacak?

-Tatil moduna giren öğrenciyi toparlamak zor olacak.

-Hiç katkısı yok, olmaz da. Öğrenciler tatil yapacak, öğretmenler seminer. Ne anlamsız iş.

-Çalışan anneler düşünülmeden plansız, programsız ara tatil uygulamasına geçilmesi haksızlık.

-Biz işe gideceğiz çocuklar da evde temizlik, yemek yapar bizi bekler artık.

-Tatile gidecek durumu olmayan çalışanlar da çocukları için çözüm arayışında.

-Öğrencinin olmadığı okulda öğretmenin ne işi var? Hem de dinlenmesi gereken en önemli kişiler onlarken.

-Ara tatil bu kadar çok, peki çalışan anne ne yapacak ona bir çözüm var mı annenin ara tatil kadar izini yok.

 

Bu tatilden en çok öğrencilerin memnun ve mutlu olduğu anlaşılmaktadır. Çocukların kontrolsüz ve plansız bir tatil geçirmemeleri için anne ve babalara büyük sorumluluk ve iş düşmektedir. Veliler, Bakanlığın planladığı etkinlikler hakkında bilgi edinerek, çocuklarının ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, kendilerinin de ilave edebilecekleri eğlendirici öğretici, onları mutlu eden yararlı faaliyetleri içeren bir program yapabilirler.

Bu etkinliklere; çocuklarla birlikte aileden anne, baba, dede ya  da nine olarak durumu uygun birlerinin katılması önemli ve anlamıdır.

Hangi anne babaya sorulsa; “Çocuğunuzu seviyor musunuz? Diye. “Elbette seviyorum” Diyecektir. Çocuğu sevmek ona pahalı oyuncaklar, giyecekler almak ve bol harçlık vermek değildir.

Her çocuk değerli olduğunu, kendisine önem verildiğini ve sevildiğini “sadece duymak değil”, hissetmek ister. Bu duyguların sözde kalmaması, somut olarak gösterilmesi çok önemlidir.

O yüzden anne babalar çocuklarını ilgiyle dinlemeli, kaliteli zaman ayırmalı değerli olduğunu tattırmalıdır. Bu tatil, ebeveynlerin çocuklarıyla birlikte vakit geçirmeleri için çok iyi bir fırsattır.

“Tatilde çocuğunuzla zaman geçirin. Keyif alıcı sohbetler edin, geziler düzenleyin etkinliklere birlikte katılın.”

“Çocuğunuzun başarı ya da başarısızlığını akranları ile kıyaslama yapmadan kendi içinde değerlendirin.”

“Onları bir sonraki döneme motive edin, okul ve derslerle ilgili kaygılarını belirleyin, empati yapın, sabırlı ve hoşgörülü davranın.”

“Çocuklarınızın anne-babası olduğunuzu, onları sevdiğinizi ve her konuda yardımcı olacağınızı kendilerine hatırlatın ve bu duyguyu hissettirin.”

 

Çocuklarımızı baskı ve zorlamalarla; anlamsız sıkıcı ödevlere, seviyesine uygun olmayan, ilgisini çekmeyen etkinliklere yönlendirmek doğru değildir. Onlara seçenekler sunarak mutlu olmalarını ve eğlenerek öğrenmelerini sağlamalıyız. Huzurlu ve mutlu çocuklar daha etkin ve daha arzulu öğreneceklerdir.

O nedenle, sergiler, çocuk tiyatroları, kütüphaneler, bilim merkezleri, tarihi ve turistik yerler, şiir edebiyat ve sanat etkinlikleri, fuarlar vb. çocukların severek arzu ile katılabilecekleri yerlerdir.

Çocuklarımızın  ilginç, özgün ve güzel şeyleri görmesi, incelemesi, hissetmesi ve keşfetmesi; ufkunu, düşünce dünyasını, ve davranışlarını olumlu yönde etkileyecektir. Estetik duyguları gelişecek, iyiye güzele ve  doğruya olan ilgileri artacaktır.

 

Sevgiyle kalın…

 

Şeker hastalarının gözdesi Superior seedless üzümünün ihracat yolculuğu 20 Temmuz’da başlıyor!

Ege Bölgesi’nin önemli ihraç ürünlerinden, düşük şeker oranı ile şeker hastalarının gözdesi çekirdeksiz Superior seedless üzümünün ihracat yolculuğu 20 Temmuz 2019 Cuma günü başlıyor. Superior üzümü Sultani yaş üzüme göre ortalama 15 gün önce olgunlaşıyor.

Ticaret Bakanlığı Batı Anadolu Bölge Müdürlüğü’nün başkanlık yaptığı, Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü, İzmir Zirai Karantina, Müdürlüğü, Manisa Bağcılık Araştırma İstasyon Müdürlüğü, Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği, Tarım ve Orman Bakanlığı Alaşehir ve Sarıgöl İlçe Müdürlüklerinden uzmanlardan oluşan bölgemiz önemli ihraç ürünlerinden “Superior Seedless Çeşidi Sofralık Üzüm” için Hasat ve İhraç Tarihlerini Belirleme Komisyonu tarafından Manisa iline bağlı Alaşehir, Salihli, Sarıgöl ilçeleri ve Denizli iline bağlı Buldan ilçesi muhtelif bağlarda yapılan incelemeler ve alınan numunelerin Manisa Bağcılık ve Araştırma İstasyon Müdürlüğü Laboratuvarında yapılan analizler sonucunda Superior Seedless Çeşidi Sofralık Üzümlerin, 19 Temmuz 2019 tarihinden itibaren kesimine, 20 Temmuz 2019 tarihinden itibaren ihracatına izin verildi.

Türkiye’nin yaş üzüm ihracatının 2018 yılında rekoltenin düşüş olması nedeniyle 2017 yılına göre yüzde 38’lik düşüşle 197 milyon dolardan 122 milyon dolara gerilediğine işaret eden Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak, 2019 yılında yaş üzüm ihracatında daha başarılı bir sezon beklediklerini, hedeflerinin 200 milyon dolarlık ihracat olduğunu kaydetti.

2018 yılında yaş üzüm ihracatında 75 milyon dolarlık tutarla Sultani Üzümün aslan payını aldığını dile getiren Uçak, “Superior seedless üzümü ise 6 milyon dolarlık tutarla üzüm çeşitleri içerisinde üçüncü sırada yer aldı. Superior üzümü düşük şeker oranı, mayhoş tadı nedeniyle şekeri düzenlemede faydalı, özellikle şeker hastaları tarafından gönül rahatlığıyla tüketilen ve yoğun ilgi gören bir üzüm çeşidi” şeklinde konuştu.

Superior üzümü ihraç edilen ilk çekirdeksiz yaş üzüm oluyor

Superior seedless üzümünün erkenci bir tür olduğunu, Superior seedless üzümünü, sultani yaş üzüme göre 15-20 gün önce piyasaya sunma şansı yakaladıklarını anlatan Uçak, Superior seedless türü ile ihraç pazarlarına 15-20 gün önce ihracata başlama fırsatı yakaladıklarını, çekirdeksiz yaş üzüm türleri içinde ilk ihraç edilen üzüm olduğunu sözlerine ekledi.

Sultani üzüm ihracatından 75 milyon dolar kazandık

Türkiye, 2016 yılında 105 milyon dolarlık yaş üzüm ihraç ederken, yaş üzüm ihracatından 2017 yılında 197 milyon dolar, 2018 yılında 122 milyon dolar döviz geliri elde etti.

2018 yılında yaş üzüm ihracatında Sultani üzüm ihracatı 75 milyon dolar olurken, Superior üzümünden elde ettiğimiz döviz miktarı 6 milyon dolar oldu.

Superior üzümünün ihracatında, Rusya 3 milyon 193 bin dolarlık tutarla ilk sırada yer alırken, Suudi Arabistan’a 556 bin dolarlık, Ukrayna’ya 496 bin dolarlık Superior türü yaş üzüm ihracatı yapıldı.

Türkiye’de Yahudi Ve Ermeni Düşmanlığı – II

 

“Türk odur ki; Müslüman bir anne babadan doğan, kulağına ezanla / kametle bir Müslüman ismi verilen, her türlü haltı yese de domuz eti yemeyen, mübarek gün ve gecelerde içmeyen, Cuma hassasiyeti olup arada bir kaçırsa da Cuma’ya giden, vatan – millet – din – devlet tehlikeye düştüğünde de kazma–kürek, balta–nacak alıp saldırana Türk derler. Bu tanım içerisinde ‘Hayır, ben Türk değilim’ diyecek bir Allah’ın kulu yoktur. Bu tanım içerisinde Hrank Dink Türk’tür, Orhan Pamuk Ermeni’dir; söylediğim cümleye göre.”

Türk tâbirinin kavmî bir tarif olmadığını bilen Yavuz Ağıralioğlu’nun ilginç tarifnâmesinde bile çaprazlamadaki olumsuz örnek Ermenilik kokar. Fakat asıl ihale Türkiye’de Yahudiliğedir. Zihniyeti, çıfıtlığı ve lânetliliği üzerinden oluşturulan olumsuz kanı bir asırdır yükselen bir grafikle genel kabul görmektedir. O kadar ki dünyanın bütün olumsuzluklarının arka planında onların varlığı dinî terminolojiyle desteklenerek seslendirilir.

Necip Fazıl demişmiş ya; “Yahudiler mi dediniz? Onlar, yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir” diye, bizim milliyetçi – muhafazakâr tayfa da yumurtası çatlasa veyahut ayağına taş çarpsa Yahudilerden bilir. Hem onların lânetlendiğini Kuran’dan duymuşmuş gibi aktarır hem de nerdeyse insanlığın kaderini Tanrımisal belirledikleri mitini yayarak üstün ırk nazariyesine bilmeden kovayla su taşır. Hâlbuki ikisi de Kur’anî değildir.

Ya nedir? Dünyada 15 milyon, Türkiye’de de 15-16 bin nüfusu olan din esaslı bu topluluğa Musevî denir. Kuran’da Beni İsrail olarak geçen İsrailoğulları yani Yahudiler ise bu din üzerinden milletleşen bir guruptur. Gerek Dünyadaki ve gerekse İsrail’deki toplam Musevî nüfus içerisindeki oranları 3’te 1 oranında olsa da kalan 3’te 2’yi de dinî milliyetçilik üzerinden Yahudi etnolojisine sokuşturmaya çalışıyorlar; biz de cehaletimizle destek oluyoruz.

2014’te Kocaeli Tarih Sempozyumu’nda Dr. Gerşom Qıbrısçı “Karaim in Nicomedia” başlıklı tebliğini sunarken Musevî bir Türk olduğunu söylediğinde onun hemşehrisi sayılabilecek bir tarih doçentimiz onun Yahudi olduğunu ve Türk olamayacağını beyan etti. İsrail nüfusu içindeki Etiyopya / Falaşa Musevîlerinin, Peru / İnka Musevîlerinin, Hindistan / Koçin Musevîlerinin, İtalyan / Romanyot Musevîlerinin, bizim Hazar / Karayit Musevîlerinin ve hatta Doğu / Mizrahî Musevîlerinin (Arap, Fars, Dağlı, Kürt, Tat, Gürcü..) dil ve kültürlerini yok sayarak yalnızca inanç tercihleri üzerinden tek tipleştirmek ne menem bir düşüncedir.

Yakın zamana kadar Türk Musevî Cemaati olarak bilinen Türkiye Hahambaşılığı’nın 3 yıl önce Türk Yahudi Toplumu adını alması da bu minvaldedir. Oysa kültürel kökeni hakkında Müslüman Türk’ün ne kadar konuşma hakkı varsa Ortodoks yada Musevî Türk’ün de o kadar konuşma hakkı vardır. İnsanlara kimliklerini ürün etiketi gibi başkaları barkodlayamaz. Bu, Sabataycı diye bilinen Avdetîler için de geçerlidir. İçlerinde iyisi de olur, kötüsü de; Kurtuluş Savaşı’nda ihanet edeni de olmuştur, Millî Mücadele için canını koyanı da.. Tıpkı Türkmenler, Lazlar, Yörükler, Çerkezler, Tatarlar, Kürtler gibi.. Milletine mensubiyet duyan koştu geldi, karakterinde defo olan Yunan’la bile anlaştı.

Neymiş; Türkçülüğün kitabını Moiz Kohen (Tekin Alp) yazmış; ‘Türk Ruhu’. Neymiş Mustafa Celâleddin Paşa (Konstantin Borzecki)  150 yıl önce ‘Eski ve Yeni Türkler’in tarihini yazmış. Bu adamların Hz. Musa’ya inanmaları niye milliyet şuurlarına ve bu meyanda beyanlarına engel teşkil etsin?! Biz Müslümanlar olarak Türklüğümüzle övünüyoruz da onlar 5 bin yıllık bir nehir olarak akmakta olan Türklükle ilgili niye kelâm edemesinler?!

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde baştacı ettiğimiz bu insanlar Siyasal İslam’ın ‘bi camide, bi kahvede’ anlattıklarıyla Şeytan’ın asker arkadaşları algısına aktarılmış.  Oysa Şeytan bu ilahî senaryoda kötü karakteri simgelemektedir; kökeni değil. Dahası yaratılış malzemesine bakarak azan / sapan Şeytan’sa ve “Herkes kendi karakterine göre hareket eder” âyeti varsa bu milliyet, soy-sop işlerinde dikkatli olmak lâzım gelir. Yoksa ensar’üş-şeytan; şampiyon!

 

CUMA MUHTEREM BİR GÜNDÜR

CUMA MUHTEREM BİR GÜNDÜR

seyfettin karamızrakDoğal olarak her dinin makbul ve değerli gördüğü bir gün vardır. Bilindiği üzere; Cuma günü Müslümanların, Cumartesi Yahudilerin, Pazar’da Hristiyanların kutsal günüdür.

Müslümanlar, diğer din mensuplarının kutsal saydığı değerlere hiç bir zaman hakaret etmemişlerdir, etmezler de. Fakat özellikle Hristiyan Batı dünyası, İslam dininin kutsal değerlerini hazmedememektedir.

Gerek açıktan, gerekse sinsice, Müslümanlara hakaret etmekten, iftira atmaktan geri durmamaktadırlar. Bunların dini acaba, “nefreti ve hakaret etmeyi mi” öğütlemektedir kendilerine?

Kasıtlı olarak siyah böceklere, “Kara Fatma” diyerek, insanların zihninde Peygamber Efendimizin kızı Hazreti Fatıma’nın siyah sanılması iftirasını zihinlere kazımaya çalışıyorlar. Ne yazı ki bu söylem , ülkemizde de bilinmeden kullanılmaktadır.

Muhterem ve değerli isimleri, ayakkabıların altına marka olarak yazarak, yere basılmasını sağlamaktadırlar. Şuursuz birçok Müslüman da bu oyunlara alet olmaktadır.

Seccadelere, “Kabe-i Şerifin, camilerin” resimleri basılarak,  bizzat Müslümanlara pazarlanmaktadır. Her evde duvara asılarak saygı gösterilmesi gereken bu seccadeler, ne yazık ki bizzat şuursuz Müslümanlar tarafından satın alınarak yerlere serilmekte, Kabe-i Şerif ayaklar altına alınmaktadır.

Şimdi de yeni bir oyun tezgâhlanarak, “indirim kampanyası bahanesiyle” Müslümanlar için haftanın en mukaddes günü olan Cuma, gözlerden düşürülmeye, karalanmaya çalışılmaktadır.

Yurdumuzda da birçok ünlü firma, bilmeyerek, ya da “bilerek” maalesef bu oyunun parçası olmuştur.

Bu kirli ve sinsi oyunda asıl hedef Türkiye’dir. Fakat bilim ve sanat çevresi, AVM yetkilileri, STK ve her kesimden, duyarlı, bilinçli isimler bu kirli oyunu protesto ederek, anında tepkilerini ortaya koymuşlardır.

Bu sloganı tespit edenler, Cumartesi ya da Pazar’ı neden tercih etmediler acaba? Çünkü Cuma’yı seçmekle, bir taşla iki kuş vurmak istediler:

1- Hristiyanlardan ya da Yahudilerden gelebilecek çok şiddetli tepki ve yaptırımlardan korktular.

2-Müslümanlara hakaret etmek, inançlarına ve karakterlerine daha uygun düşmekte.

Thanks giving (şükran günü), baby shower (bebek hediye partisi) yapanlar,  “black   ….”  hamlesiyle, umdukları ilgi ve itibarı bulamayarak, tam tersine protesto gördüler. Tabiri caizse bu kez fena çuvalladılar.

Umarım bundan böyle yoğurdu üfleyerek yerler…

Sevgiyle kalın…

 

Başkanlar Cuma’yı Erkilet’te Kıldı

cuma

Belediye Başkanları Cuma namazını her hafta bir camide kılma geleneğini bu hafta da sürdürdü. Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik,  Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı ve AK Parti Kayseri Milletvekili Aday Adayı Mehmet Özhaseki ile Kocasinan Belediye Başkanı Ahmet Çolakbayrakdar Cuma namazını bu hafta Erkilet Osmanlı Camii’nde kıldı.

cuma2 AK Parti İl Başkanı Hüseyin Cahit Özden ve partililerle birlikte Erkilet Osmanlı Camii’nde Cuma namazını kılan başkanlar, vatandaşlarla sohbet ederek istek ve görüşlerini dinledi.

Vatandaşlardan büyük ilgi gören Başkanlar, hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra bölgeden ayrıldı.

 

 

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Sudan’da Cuma Hutbesi Erad Etti…

SUDAN1Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Sudan’daki resmi temaslarının son gününde başkent Hartum’da bulunan El-Nur Camii’nde Cuma hutbesi irad etti. Binlerce Sudanlının bir araya geldiği Cuma hutbesinde Başkan Görmez, İslam dünyasına yönelik önemli mesajlar verdi.

İslam’ın din kardeşliğine verdiği öneme temas eden ve kardeşlik hukukunun aynı zamanda Allah’ın yarattığı bütün varlıklara karşı merhameti gerektirdiğini dile getiren Başkan Görmez, İslam dünyasına yönelik önemli mesajlar verdi. İslam âleminde yaşanan olumsuzlukları açıklayan Başkan Görmez, şunları söyledi:

İslam âlemini geride bırakan 6 hastalık…

Hep beraber saflarımızı birleştirmeliyiz. Irkçılık ve soya dayanan, mezhepsel ve meşrepsel ihtilaflarımızdan uzak durmalıyız. Mutluluk, kalkınma ve gelişmişliğe erişmemizi engelleyen tüm engelleri birer birer yok etmeliyiz. Bizi yok eden ve içtimai hastalık sayabileceğimiz 6 engel vardır. Bu hastalıklar, içtimai, iktisadi ve beşeri açıdan kalkınmamızı engellemektedir.

“Ümitsizlik, halkları ve milletleri parçalayan bir hastalıktır…”

Müslüman toplumlarımızın kalkınmasını ve gelişmesini engelleyen ilk içtimai hastalık, genellikle İslam âleminde hâkim olan ümitsizlik halidir. Ümitsizlik, halkları ve milletleri parçalayan bir hastalıktır. Bu durum aynen kanser hastalığına benzemektedir.  Ümitsizlik her türlü gelişmeye manidir. Bu hastalığın tedavisi ümit ve iyimserliktir. Dolayısıyla Allah’ın desteğinden ümit kesmeyiniz.

“Samimiyetsizliği aşmanın yolu doğruluk ve sadakati egemen kılmaktır…”

İkinci içtimai hastalık, Müslüman milletlerin fertleri arasında mevcut olan samimiyetsizliktir.  Bu hastalığın tedavisi sadakat ve doğrulukla mümkündür. Kurtuluş ancak sadakatle gerçekleşir. Sadakat sağlam iptir. Müslümanın Müslümana sadakatini,  ekonomik, kültürel, sosyal ve her alanda sağlamak gerekmektedir.

“Ümmetin arasındaki husumetin yok olması sevgi ve hoşgörüye bağlıdır…”

Üçüncü içtimai hastalık ise ümmeti Muhammedin fertleri arasındaki husumetlerdir. Bu hastalığın tedavisi de birbirlerinin arasında sevgiyi ve hoşgörüyü yaymaktır. Müslüman milletleri zaafa götüren en önde sebeplerden birisi de dayanışmanın ve yardımlaşma ruhunun Müslümanlar arasından yok olmasıdır. Maalesef, saygı ve sevgi gibi kimi güzel sıfatların örselenmiş olduğu da ilave olumsuzluktur.

“İslam ümmetini tefrikaya götüren sebeplerden uzaklaşarak, birleştirici bağlara sarılmak gerekmektedir…”

Dördüncü içtimai hastalık ise İslam ümmetinin rahatsızlık duyduğu tefrika ve Müslümanı birbirine bağlayan bağlardan habersizliktir. Bu hastalığın tedavisi tefrikaya götürücü tüm sebeplerden uzaklaşmak ve birleştirici bağlara sarılmaktır. Çünkü ırkçı ihtilaflar, dil farklılığı ve bunlardan doğan tüm gerginlikler, yeryüzündeki Müslümanların saflarının bölünmesine yol açmıştır. Birçok İslam ülkesi bu yıkıcı olan problemlerle boğuşmaktadır, sorunlar yaşamaktadır. Bu yüzden Müslümanlar arasında birleştirici dini bağları yeniden inşa etmek gerekmektedir ve Allah’ın emrine aykırı olduğu için tefrika ile mücadele etmek durumundadır. Aralarımızda birbirimizi hakir görmek ve ayrışma ruhu devam ettiği sürece refah ve mutluluğa ermemiz mümkün değildir.

“İslamî hükümlere duyarsız kalmaktan kaynaklanan kötü huyların tedavisi, Allah’ın emirlerine sarılmakla mümkündür…”

Beşinci içtimai hastalık İslami hükümlere karşı çıkmak ve duyarsız kalmaktan kaynaklanan kötü huyların artmasıdır. Bu parçalayıcı hastalığın tedavisi ise Allah’ın emirlerine sarılmaktır. Zira Allah, ümmet arasında meşvereti, kardeşliği, şefkat ve merhameti emretmektedir.

“Ümmetin geri kalmasının temel sebebi, şahsî menfaatlere öncelik verilmesidir…”

Altıncı içtimai hastalık kişinin şahsi menfaatlerine öncelik verip yoğunlaşmasıdır. Ümmetin geri kalmasının temel sebebi budur. Müslümanların mutluluklarının anahtarı şûradır, istişaredir. Bu ümmetin anahtarı ve geleceğini parlatacak olan unsur, meşverettir. Fertler kendi aralarında meşveret uygularken tüm mezhep ve gruplar da tüm bölgelerde aynı yolu izleyerek aralarından meşvereti prensip etmeliler. Bu ümmete reva görülen her türlü engelin çözülmesi ve yok edilmesi ancak ve ancak şura ile meşveretle ve imanî şefkatten ve İslamî yücelikten kaynaklanan dini hürriyetle mümkündür.

“Cehalet, tembellik ve tefrikayla mücadele etmeliyiz…”

İslam dünyasının gelişmesini üç unsur engellemektedir. Birincisi cehalettir; İslam, kendisinden önceki döneme cahiliye dönemi isimlendirmesi yapmıştır. Çünkü İslam dinine meydan okuyan başlıca düşman cehalettir. İkinci zararlı unsur, tembelliktir. Günümüzde İslam ümmetlerinin başlıca zaaf sebeplerinden bir de tembelliktir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim’de “İnsan için ancak çalıştığı vardır…” (Necm:39) buyrulmaktadır. Üçüncüsü tefrika ve ayrılıktır. Müslüman toplumunun dayanışmasını ve birliğini parçalayan ve mahfeden husus tefrikadır. İslam, birliği emretmektedir.

“Meşru amaçlara, gayr-i meşru yollarla ulaşılamaz…”

Kur’an-ı Kerim, dinleri bölük pörçük ve paramparça eden kavimleri kınamaktadır. İslam dininin bu alandaki beyanı gayet açıktır. Meşru amaçlara terör, aşırılık, azgınlık ve şiddet gibi gayri meşru vesilelerle asla ulaşılamaz. İslam dini, fitneciliğe, her türlü gasp ve yıpratma yöntemlerine başvurmayı kesinlikle men eder. İslam dini, fitneyi cinayetten daha beter görür. Dinin Allah’a has kılınmasını emreder. Dinin bir şahsa özel kılınmasını da reddeder.

Başkan Görmez, daha sonra Cuma namazını kıldırdı. Cuma namazına, Sudan’dan kabine üyeleri, İrşat ve Evkaf Bakanı Fatih Tac es-Sir de katıldı. Başkan Görmez, namaz sonrasında Sudanlı Müslümanlarla cami içinde ve cami çıkışında sohbet etti.

 

Başak, Cuma Pazarı Esnafını Ziyaret Etti

pazar
Ak Parti Antalya Milletvekili Aday Adayı Mustafa Başak, bugün Cuma Pazarı esnafını ziyaret etti. Ekibi ile birlikte sabah erken saatlerde pazara gelen Başak, Alanya Pazarcılar Odası Başkanı Hasan Yiğit ile buluştu. Esnaf ile birlikte pazar duası eden Başak, daha sonra bütün pazar esnafını tek tek ziyaret ederek kendisini ve projelerini tanıttı. “Hedef 2023’e 23 Proje” başlıklı broşürlerinden de dağıtan Başak, gördüğü ilgi karşısında memnuniyetini dile getirdi. İlkokul öğretmenini de pazarda görüp elini öpen Başak, bir yaşlı kadının kendisine dua edip sarılması karşısında da duygulu anlar yaşadı. Bir pazar esnafı Başak’a seslenerek “Sonuna kadar destek veririm. Ama giden milletvekilleri bizi hep unuttular. Sen de gidip bizi unutma.pazar2 Ankara’da sesimiz ol.” dedi. Başak, kendisinin halkın içinden birisi olduğunu ve Alanya’da yakından tanındığını ifade ederek her zaman halkın içinde olmaya devam edeceğini vurguladı. Bütün pazar esnafını ziyaret ettikten sonra çevredeki işyeri esnafını da selamlayan Başak, Cuma Pazarı yanındaki CHP İlçe Kadın Kolları’nın açmış olduğu kermesi de ziyaret etti.pazar4