
CHP’li Sındır, “biatla değil, liyakatla yönetilecek bir devlet!”


CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Bornova Belediyesince Yakaköy’de düzenlenen “Tarımda Yerel Kalkınma” panelinde üreticilerle buluştu, Cumhuriyetin ilk yıllarından, günümüze tarımın fotoğrafını çekti.
Sındır, “İktidara geldiğimizde ekonomide, eğitimde, sağlık sektöründe olduğu gibi tarımda da bir enkaz devralacağız. Lakin AKP’nin 19 yılda yerle bir ettiği tarım sektörünü yeniden ayağa kaldıracağız. Çiftçiyi değil sermayeyi koruyan, çok uluslu şirketlerin çıkarlarına göre davranan bu iktidar ilk seçimlerde tarihe karışacak” dedi.
“TÜRK ÇİFTÇİSİ TÜM DÜNYAYA ÖRNEK OLDU!”
Tarımdan sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ve Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Tevfik Türk’le birlikte üreticilere seslenen Sındır, “Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor: ‘Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi gerçek üretici olan köylüdür.’ Türk köylüsü, Türk çiftçisi Atasından aldığı güçle, inanç ve bağlılıkla Cumhuriyet döneminde şahlandı ve tüm dünyaya örnek oldu. Ezilen, boynu bükük, Aşar vergisine mahkum edilen bu kır/köy topluma Cumhuriyet dönemi onurlu bir üretici ve onurlu bir vatandaş, yurttaş kimliği kazandırdı. Fakat 80’li yıllardan sonra Türkiye neoliberal politikalarla kıskaç altına alındı ve içinde bulunduğumuz süreç, sonuçlar ortaya çıktı. 19 yıllık AKP iktidarında da bu neoliberal politikalar en vahşi şeklinde, acımasızca uygulandı. Pazara giriş serbestliği, gümrük vergilerinin kaldırılması, ihracatı teşvik uygulamalarının kaldırılması ve tarımsal desteklemelerde daraltmalar işte bu sürecin dayatmalarıdır. Bu iktidar ne yazık ki üretime, çiftçisine, köylüsüne, toprağına değer vermedi. Bu değerleri yanlış tarım politikalarıyla bilinçli olarak yok etti. Kadim Anadolu tarımının gücü büyük önderin şu sözlerinde saklıdır; ‘kılıç ve saban bu iki fatihten birincisi ikincisine daima mağlup olmuştur.’ Sabanı bir tarımsal üretim imgesi olarak ele alan ve savaşarak bir toprak elde etmeden ziyade üreterek toprağı üretim yaparak değerlendirmenin önemini vurgulayan büyük bir lidere sahibiz. İktidarın yerle bir ettiği üretim kültürünü yeniden ayağa hep birlikte kaldıracağız” dedi.
“DÖNÜM NOKTASI”
2012 yılında çıkarılan Bütünşehir Yasası’yla Anadolu’nun kadim köy kültürüne, üretim kültürüne AKP tarafından ölümcül bir darbe vurulduğunu söyleyerek sözlerine devam eden Sındır, “2005 yılında Köy Hizmetleri’nin kapatılmasıyla ve 2012 yılında çıkarılan Bütünşehir Yasası’yla kırsal yerleşim yerlerindeki yaşam kökünden sarsıldı. Köy Hizmetlerinin kapatılmasıyla iktidar altyapıdan ve üst yapıdan kırsal yerleşimlerimizi mahrum bıraktı. Bu yetmedi 2012 yılında çıkarılan Bütünşehir Yasası ise bir dönüm noktası oldu. Bu kanunla büyükşehirlerde illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişilikleri kaldırıldı, köyler ve beldeler isimleriyle mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyelerine katıldı. Köylerin kapısına kilit vuruldu, köyler boşaldı, üretim sekteye uğradı. Büyükşehirlerde köy ve belde tüzel kişilikleri tamamen ortadan kaldırıldı. Kırsal, köy, tarımsal nitelikleri yok sayılarak kentsel yerleşimlerden onları ayıran özellikleri, ayrıcalıkları, sahip oldukları ortak taşınır ve taşınmaz malları, mera alanları, diğer tüm hak ve yetkileri ellerinden alınarak şehirlerle tamamen aynı statüye getirildi. Kır ve köy kavramının tanımını, toprakla ilişkisinden, bağından kopardılar. Oysa kır ve köy tarımsal üretim alanıdır, bunu bilinçli olarak yaptılar. Sonuç olarak bu kanundan sonra köylerde artan hayat pahalılığı yaşanamaz bir hal aldı. Fakat köylerimizin imdadına, yardım çığlığına CHP’li belediyeler yetişti. Köylerde, yürütmenin, iktidarın boşluğunu CHP’li büyükşehir, il ve ilçe belediyelerimiz doldurdu” dedi.
“ÇİFTÇİMİZİ ASLA SAHİPSİZ VE ÇARESİZ BIRAKMAYACAĞIZ”
Türkiye’de tarım sektörünün kötü gidişine dur diyecek hiçbir devlet kurumunun kalmadığını ifade ederek sözlerine devam eden Sındır, “tarım toprakları kirleniyor kim önleyecek bunu, Tarım ve Orman Bakanlığı mı yapacak? Paramız var İthal ediyoruz diyen bir tarım bakanından Türkiye topraklarına sahip çıkmasını bekleyebilir misiniz? Paramız var ki ithal ediyoruz demek yerine kendi topraklarımızda üretim yapıyoruz, yapmalıyız diyen bir tarım bakanı olsaydı 35 Milyon dönüm verimli toprak üretim dışında kalır mıydı? ‘Çiftçi çok çok çalışır az az kazanır işin doğasında bu vardır’ diyen bir tarım bakanının verimliliği arttırmasını, üreticileri korumasını bekleyebilir misiniz? Bu iktidar doğru tarım politikalarını uygulasaydı çiftçilerimizin borcu 83 kat artar mıydı? Su kaynaklarının orman alanlarının yok olup gitmesini bu iktidarın yönettiği kurumlardan hangisi engelleyebilir? Çiftçiyi değil sermayeyi koruyan, çok uluslu şirketlerin çıkarlarına göre davranan bu iktidar ilk seçimlerde tarihe karışacak. İktidara geldiğimizde ekonomide, eğitimde, sağlık sektöründe olduğu gibi tarımda da bir enkaz devralacağız. Lakin hiç merak etmeyin AKP’nin 19 yılda yerle bir ettiği tarım sektörünü yeniden ayağa kaldıracağız. Cumhuriyet döneminde köylümüzü, çiftçimizi, tarımı ve üretimi nasıl kalkındırdıysak kimsenin kuşkusu olmasın yarın da AKP’nin bıraktığı enkazdan ülkemizi kurtaracağız. Enkaz devralsak da Türk tarımını yeniden ayağa kaldıracağız. Ürününü ederine satamayan, girdiler ve borç yükü altında ezilen, traktörüne, üretim araçlarına, tarlasına haciz konulan çiftçimizi asla sahipsiz ve çaresiz bırakmayacağız” dedi.


CHP’li Sındır, “domates üreticisi tek taraflı sözleşme mağduru”
İlçe ziyaretlerine ara vermeden devam eden CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Torbalı’da Ahmetli, Yeniköy ve Özbey köylerinde üreticilerle buluştu, çiftçilerin yaşadığı sıkıntıları dinledi.
Sındır, “Tüm Türkiye’de olduğu gibi Torbalı’da da çiftçi sahipsiz, piyasa denetimsiz. Çiftçimiz emeğinin karşılığını alamıyor, mahsulünü toprağa gömüyor. Domates fabrikaların çıkarına teslim edilen çiftçi eziliyor, üretimden koparılıyor” dedi.
“TÜRKİYE TARIMI CAN ÇEKİŞİYOR”
Hasat mevsiminin gelmesiyle birlikte Bergama, Dikili, Kınık, Aliağa, Menemen, Kemalpaşa ve Tire’den sonra Torbalı’da da üreticilerle bir araya gelen Sındır, “Bugün hükümet edenler, Türk aydınlanma devriminin en büyük taşıyıcı kolonu olan tarımı bitirinceye, üretim faaliyetlerini yerle yeksan edinceye kadar durmayacak. Dünyanın en verimli tarım alanları bu iktidarın yanlış politikaları nedeniyle üretimden kopuyor. Emeğinin karşılığını alamadığı için Türk köylüsü 36 milyon dönüm verimli araziyi ekip, biçmiyor. İlaç, gübre, mazot ve elektrik gibi girdilerin dolardan bile hızlı yükseldiği ülkemizde Cumhuriyet tarihinin en kötü tarım politikaları mevcut bakanlıkça Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde uygulanıyor. Türkiye tarımı can çekişiyor.” dedi.
“DOMATES ÜRETİCİSİ TEK TARAFLI SÖZLEŞME MAĞDURU”
Sözlerine üreticilerin sahipsiz kaldığına değinerek devam eden Sındır, “Torbalı’da domates üreticimizin alınteri, emeği yok sayılıyor. Üreticimiz, maliyetini dahi çıkaramadığı alım fiyatıyla, üretimden koparılıyor. Domates üretimi yaptıkları tarlayı kiralayan üreticilerimizin masrafı dönüm başına 4 bin ila 5 bin lirayı buluyor. Bugünkü alım fiyatlarıyla çiftçilerimiz masraflarını dahi çıkaramıyor. Sezon başında sözleşme yaparak ürününü 50 ila 60 kuruştan alacağını taahhüt ederek üreticilere domates ektiren fabrikalar, alım zamanı geldiğinde türlü bahanelerle fabrikayı açmıyor, çiftçimiz ürününü 40 kuruştan yok pahasına satmak zorunda kalıyor. Hatta çoğu zaman fabrikalar tarafından ‘sözleşmemiz var başkasına satamazsın’ diyerek engelleniyorlar! Fabrikaya ürününü döken çiftçiden yüzde 20’lere varan dolaylarda haksız bir şekilde fire kesiliyor. Daha acısı zamanında satış yapamayan üretici, tarlasında malı eriyen çiftçi ürününü hasat dahi etmeden toprağını sürüyor. Domates üreticisi tek taraflı sözleşme mağduru. Tarım bakanına sesleniyorum böyle giderse seneye kim domates ekecek, kim domates fabrikalarının yaptığı sözleşmeye güvenecek? Bakanlık nerede? Neden çiftçisinin yanında değil?” dedi.
“REKABET KURULU NE İŞ YAPAR?”
Sındır sözlerini şöyle sonlandırdı: “Üreticimizi tüccara teslim eden sayın bakana sesleniyorum; Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalarını İzleme ve Değerlendirme Komitesi nerede? Kurulduğu günden bugüne hangi faaliyetlerde bulundu, hangi ürünler için ve hangi alanlarda gerekli müdahalelerde bulunarak gerekli tedbirleri aldı? Rekabet Kurulu ne iş yapar? Piyasalarda kartel oluşturan aracılara karşı üreticiyi koruması gereken Rekabet Kurulu tam tersine, kartellerin yanında, onların destekçisi pozisyonunda. Rekabet Kurulu son 10 yılda tarım ürünleri piyasalarındaki kartel şikayetlerinin kaçında haksız rekabet kararı verdi? Tüm Türkiye’de olduğu gibi Torbalı’da da çiftçi sahipsiz, piyasa denetimsiz. Çiftçimiz emeğinin karşılığını alamıyor, mahsulünü toprağa gömüyor. Domates fabrikalarının sanki ortaklaşa almış oldukları bir karar var da hepsi neredeyse aynı fiyattan sözleşme yapıyorlar! Fabrikaların çıkarlarını tek taraflı koruyan sözleşmeler karşısında domates üreticilerimiz, çiftçimiz eziliyor, üretimden koparılıyor. Haklı olarak devleti yöneten hükümete soruyorlar; “devletimiz nerede ve kimin yanında?”
CHP’li Sındır, “halkımız maskeler inince değil, AKP gidince rahat bir nefes alacak!”

CHP Bayındır Kadın Kollarınca düzenlenen kahvaltıda konuşan CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, dayanışmayı büyüten, irade ortaya koyan, şiddetsiz ve eşit yaşama hakkı için ses yükselten kadınlarla birlikte AKP iktidarına son vereceklerini söyledi.
Sındır, “Temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren konular Cumhurbaşkanlığının görev, yetki ve sorumluluğunun dışındadır, bu konular TBMM’nin yetki ve sorumluluğundadır. Kaldı ki, Sözleşmeye onay veren makam Türkiye Büyük Millet Meclisi iken, Cumhurbaşkanı’nın tek başına ülkemizi İstanbul sözleşmesinden geri çekmesi hukukun da tem ilkeleri ile bağdaşmamaktadır ve kabul edilemez. İstanbul sözleşmesi kadınlarımızı biz de İstanbul sözleşmesini yaşatacağız. Türkiye’nin Orta Çağ karanlığına sürüklenmesine izin vermeyeceğiz” dedi.
“DAHA ÇOK KADIN BELEDİYE BAŞKANI, MİLLETVEKİLİ, MUHTAR!”
Anadolu kadınının Milli Mücadele yıllarında bağımsızlık için cepheye koştuğunu ifade ederek sözlerine başlayan Sındır, “biraz önce gözünü kırpmadan cepheye koşan aziz şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunduk. Şehitlerimiz derken; kadınıyla, erkeğiyle, genci, yaşlısıyla her yaştan, her inançtan, her etnik kökenden vatan evlatlarımızdan bahsediyoruz. Kadınlarımız da Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Halide Edipleriyle, Nene Hatunlarıyla, Nezahat Onbaşı’larıyla, Tayyar Rahmiye’leriyle, Gördesli Makbuleleriyle, Şerife Bacılarıyla ve niceleriyle dünyada örneği olmayan bir mücadele verdi. Bağımsızlığımız, özgürlüğümüz, birlik ve beraberliğimiz için kadınlarımız Kuvayı Milliye’ye katıldı, cephede erkekler ile omuz omuza mücadele ederek Cumhuriyetimizin sağlam temeller üzerine inşa edilmesini sağladı. Kurtuluş Savaşı sonrası kazanılan bağımsızlık ile Cumhuriyet Türkiye’si de bu hakkın gereğini yerine getirdi, dünyada kadının yeri değeri bilinmezken, hissedilmezken, kadınlara seçme ve seçilme hakkını teslim etti. Ancak aradan geçen on yıllara rağmen kadınların siyasete katılımı, temsildeki konumları istenilen düzeyde değil. 85 Milyon nüfusu ve bu nüfusun yarısın kadınların oluşturduğu göz önüne alınırsa ülkemizde daha çok kadın belediye başkanı, milletvekili, muhtar olabilmeli. Bunun sağlanması konusundaki sorumluluk da sadece kadınlarımızda değil tabii ki hepimizde” dedi.
“KADINLARIMIZ AKP İKTİDARINA SON VERECEK”
AKP iktidarının kadınlardan korktuğunu ifade ederek sözlerine devam eden Sındır, “19 yıldır Türkiye’yi yöneten AKP; kadınlarımız özgürleştikçe, haklarını talep ettikçe ve aydınlandıkça iktidardan düşeceklerini çok iyi biliyor ve o yüzden kadınlarımızdan korkuyor. AKP iktidarına son verecek olan da mücadele eden, dayanışmayı büyüten, irade ortaya koyan, şiddetsiz ve eşit yaşama hakkı için ses yükselten kadınlarımız olacaktır. Türk kadınının son yıllarda gördüğü istismar, şiddet, cinayetler ortadayken; kadınlarımızın haklarını, menfaatlerini korumak ve güvence altına alınması adına Uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesini, sözleşmeden çıkılmasını kabul etmiyoruz. TBMM’nin onayladığı bir sözleşmeden, kimse, kimseye sormadan, danışmadan, 2 satırlık bir kararla Türkiye’yi çekiyorum diyemez. Bu tek adam iradesinin açık bir göstergesidir. Bu karar millet iradesinin yok sayıldığının net bir beyanıdır. Bu karar AKP iktidarının kadınlarımıza verdiği, daha doğrusu vermediği değerin göstergesidir. Elbet salgın bitecek, maskeler inecek fakat halkımız salgın bitince, maskeler inince değil AKP iktidardan gidince rahat bir nefes alacak. Aydınlık ve çağdaş günler işte o zaman yeniden gelecek. Ülkemize pandemiden daha acı ve zor günler yaşatan, yurdumuza bela olan bu siyasal iktidardan kurtulduğumuzda güzel ve güneşli günler yeniden gelecektir” dedi.
“NE DEĞİŞTİ DE SÖZLEŞMEDEN ÇIKMA KARARI ALDINIZ?”
“AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi nasıl bir ülke istediklerinin açık beyanıdır” diyerek AKP iktidarına sert sözlerle yüklenen Sındır, sözlerini şöyle sonlandırdı: “10 yıl önce alkışlarla kabul ettiniz ve sözleşmenin kabulünü gururla uzun uzun anlatınız ve kutladınız . Türkiye’nin gelişen uluslararası saygınlığına olumlu katkıda bulunacağını belirttiniz; şimdi ne değişti de sözleşmeden çıkma kararı aldınız? Suç işliyorsunuz! Cumhurbaşkanlığının görev, yetki ve sorumlulukları Anayasa’nın 104. Maddesinde düzenlemiştir. Temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren konular Cumhurbaşkanlığının görev, yetki ve sorumluluğunun dışındadır, bu konular TBMM’nin yetki ve sorumluluğundadır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanın Anayasa’dan gelen böyle bir yetkisi yok. Cumhurbaşkanı Türkiye’yi İstanbul sözleşmesinden geri çekemez. İstanbul sözleşmesi kadınlarımızı biz de İstanbul sözleşmesini yaşatacağız. Türkiye’nin Orta Çağ karanlığına sürüklenmesine izin vermeyeceğiz.”



TBMM Plan Bütçe Komisyonunda devam eden bütçe görüşmelerinde dün İçişleri Bakanlığının 2020 yılı bütçesi ile 2018 yılı kesin hesabı görüşüldü.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı sunuş konuşmasının ardından söz alan Plan ve Bütçe Komisyonu Üyesi ve CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Bakanın 2020 yılı bütçesine ilişkin çok az bilgi verdiğini ve 2018 yılı kesin hesabına ise hiç girmediğini hatırlatarak Bakanı eleştirdi.
Görüşmeler esnasında söz alan Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, demokrasi vurgusu yaptığı konuşmasında terörden 15 Temmuz Darbe Girişimine, 3600 ek göstergeden depreme kadar birçok konuda görüşlerini iletti.
“12 EYLÜL YÖNETİMİ “MAVİ” KELİMESİNDEN RAHATSIZDI, AKP İSE “HAK, HUKUK, ADALET” KAVRAMLARINDAN RAHATSIZ”
Konuşmasında CHP’nin PKK, IŞİD, FETÖ gibi terörün her türlüsüne her yerde ve her şekilde sonuna kadar karşı olduklarını vurgulayan CHP’li Sındır, şehit ve gazilerimize minnet ve şükran duygularını iletti. 12 Eylül Darbe döneminden örnekler veren Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, “12 Eylül darbesi sonrasında biliyorsunuz darbe yönetiminin rahatsız olduğu kelimeler vardı, örneğin 1982 Anayasası’nın oylanması öncesinde mavi oy Anayasa’ya karşı oydu, “mavi” kelimesinin kullanılmasından bile rahatsız oluyordu 12 Eylül darbe yönetimi. Hatta bu konuda kimi karikatürlerde “mavi” kelimesinin ve renginin kullanılmasından dahi rahatsız olunuyordu. Trajikomik bir durumdu gerçekten o günler” ifadelerini kullandığı konuşmasında bugünkü iktidarın da “hak”, “hukuk”, “adalet”, “vicdan”, “insan hakları” ve “düşünce özgürlüğü” ifadelerinden rahatsız olduğunu ve “hak, hukuk, adalet” dediğinizde, “vicdan” dediğinizde, “hoşgörü” dediğinizde, “masumiyet karinesi” dediğinizde, “insan hakları, düşünce özgürlüğü” dediğinizde siz iktidarın karşıtısınız ve hemen bir terörist damgası vuruluyor veya kendinden olmayanları dışlayan bir anlayışla karşı karşıya kalıyorsunuz” dedi.
“İÇİŞLERİ BAKANLIĞI 15 TEMMUZ SONRASI FAALİYETE GEÇMİŞ BİR BAKANLIK DEĞİLDİR!”
İçişleri Bakanının sunuş konuşmasında 15 Temmuz hain darbe girişimini milat olarak kabul etmesini yanlış bulduğunu ifade eden İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Bakanın sunuş konuşmasının sanki İçişleri Bakanlığının 15 Temmuz sonrası bir anda faaliyete geçmiş bir Bakanlık gibi yansıtılmasının doğru olmadığını belirtti.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Darbe girişimi sonrası tutuklamalara ilişkin verdiği rakamlar üzerinden konuşmasına devam eden CHP’li Sındır, “559.064 kişiye işlem yapılmış, 261.700 gözaltı, 91.287 tutuklama gerçekleşmiş. Sayın Bakan, PKK terör örgütüne katılmak üzere dağa çıkarılmaya çalışılan gençlerin önlenmeye çalışıldığından da bahsediyor. Bu bağlamda gözü yaşlı annelerin feryadına kulak veren Sayın Bakan keşke 15 Temmuz öncesinde bizlerin de FETÖ ile ilgili uyarılarımıza da kulak vermiş olsalardı da ülkemizin bekasını tehdit eden hain darbe girişimine maruz kalmamış olsaydık. 15 Temmuz gecesi darbe girişimine kadar neredeydiniz Sayın Bakan? 559-560 bin kişi gözaltına alınıyor bir çırpıda. Ülkeyi darbeye doğru götüren bu süreci, darbeye karışmış onbinlerce FETÖ üyesini Bakanlığımızın istihbaratı göremedi mi, yoksa görmezden mi gelindi? Bunların, o süreçte siyasi ayağı konusunda hiçbir düşünceniz, fikriniz yok mu? Neden 15 Temmuzu milat alıyorsunuz?” diye sorarak CHP’nin FETÖ ve cemaatler konusunda 15 Temmuz öncesinde iktidara yaptığı uyarıları hatırlattı.
“ULUSAL DEPREM KONSEYİ FAAL OLMALI”
Konuşmasında depreme özel bir başlık ayıran CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Ulusal Deprem Konseyinin lağvedildiğini hatırlatarak “17 Ağustos 1999 depremi sonrasında 21 Mart 2000’de kurulan bu Ulusal Deprem Konseyinin strateji raporuyla kamuoyunun karşısına çıktığının ancak bunun lağvedilmesiyle birtakım meselelerin, iletişim ve koordinasyon sorunlarının da yaşanmaya başladığının, afet yönetiminin bakanlıklar arasında bir koordinasyon çatısı altında sürdürülmesi gerektiğinin de altını çizmek istiyorum. Yoksa buradan amacın dışında ve Allah korusun, bir afet durumunda, çaresizlik içerisindeki bir devlet yönetimiyle karşı karşıya kalabiliriz” diyerek Bakanlığı uyardı.
“POLİS DEVLETİ Mİ OLUYORUZ?”
Sunuş konuşması esnasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun güvenlik personel sayısında yıl sonunda kadar yüzde 16 artış olacağını belirttiğini hatırlatan CHP’li Sındır, “Personel yatırımlarımızda yüzde 16’lık artış sağlanacaktır diyorsunuz “Güvenlik personel sayımız 542.183’tür.” diyorsunuz, yıl sonuna kadar yüzde 16’lık bir artış sağlanmış olacak, kolluk personeli başına düşen vatandaş sayısı Emniyette 261’den 211 kişiye yani 1 kolluk personeli başına 211 kişi düşecek. Jandarmada 121’den 92’ye yani 1 Jandarma personeline 92 vatandaş düşüyor. Bunun 2016-2019 arasında yüzde 20 azaldığını, 208’den 167’ye düştüğünü söylüyorsunuz. Yalnız, bunun sınırı nedir Sayın Bakanım? Bunu bize açıklarsanız memnun olurum. Yani bunun bilimsel ve evrensel bir sınırı var mıdır? 1’e 1 midir yoksa, 1 kolluğa 1 vatandaş mıdır? Nereye kadar gidecek bu?” dediği konuşmasında ülkenin bir polis devletine doğru gidip gitmediğinin de yanıtının verilmesini istedi.
CHP’li Sındır konuşmasını emniyet ve güvenlik mensuplarının özlük hakları, 3600 ek gösterge hakları, fahri trafik müfettişliği ve e-belediyecilik gibi hizmetleri hatırlatarak sonlandırdı.


CHP’li Sındır, “atık lastikler ve biyolojik olmayan sanayi atık çamurları biyokütle değildir!”
CHP İzmir Milletvekili ve Plan Bütçe Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan ve görüşmeleri komisyonda tamamlanan torba yasanın 15.maddesinde yer alan YEK (Yenilenebilir Enerji Kaynakları) kapsamında, Biyokütle enerji tesislerine ek süre imtiyazı ile ilgili düzenlemelere, kanunda çok yanlış bulduğu biyokütle tanımı üzerinden sert tepki gösterdi.
Madde üzerine yapılan görüşmelerde söz alan CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır küresel ısınma ve iklim değişikliği konularına da dikkat çektiği konuşmasında “Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en temel nedeni atmosferde sera etkisi yaratan gaz emisyonlarının, başta karbon/karbondioksit oranının artıyor olmasıdır. Özellikle milyonlarca yılda ısı ve basınç altında oluşmuş ancak yeraltında hapsolmuş olan karbonu içeren, petrol, kömür gibi fosil yakıtlar kullanıldıkça atmosfere karbon salımının ve atmosferdeki karbon oranının artmasına neden olmaktayız. Sanayi devriminden bu yana bu oran %35 artmış durumda. Güneş, rüzgar, okyanus enerjisi, fosil kökenli olmayan yakıtlar vb yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı da özellikle küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı alınmış bir önlemdir” ifadelerini kullandı.
“BİYOKÜTLENİN YEK KANUNUNDAKİ TANIMI MUTLAKA DEĞİŞTİRİLMELİDİR!”
Biyokütle olarak asla tanımlanamayacak bazı maddelerin YEK kanununda biyokütle tanımına alınmış olması dolayısıyla yenilenebilir enerji kaynağı olarak kabul edilmesinin ve düzenlemenin buna göre yapılmasının büyük bir yanlış olduğunu vurgulayan CHP’li Sındır; “Biyolojik niteliği olmayan, organik olmayan ambalaj vb evsel atıkların veya fosil petrol kökenli araç lastiklerinin, tarımsal kökenli olmayan sanayi atık çamurlarının biyokütle tanımında kabul edilip bunlardan elde edilen enerjiyi de biyokütle enerjisi diyerek yenilenebilir enerji kaynağıymış gibi göstermek çok büyük bir hatadır. Araç lastiklerinin geri dönüşümü başka bir şeydir, yenilenebilir enerji kaynağı başka bir şeydir. Bu şekildeki tesislerin yenilenebilir enerji kaynağı olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğini durdurabilecek veya geriye döndürebilecek bir sonuç elde edilemez. Böylesi yakma tesisleriyle biz çevreyi, doğayı, bu tesisin yakın çevresini ve atmosferi kirletmiş oluyoruz. Bu ise, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı felsefesine tamamen aykırıdır. Araç lastiğinden fosil kökenli gaz ve sıvı yakıtları yakma işlemi yapan iki tesis daha önce YEK kanunu imtiyazlarından yararlanmış, şimdi de başka bir tesis için iki yıl geç kalmış diye geriye dönük haklar vermeye çalışmak ve süresini iki yıl uzatmak adına bir düzenleme yapılmaya çalışılıyor. Bu asla kabul edilemez” diyerek düzenlemeye karşı çıktı.
CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, öncelikli meselenin geleceğimiz, sağlığımız, çevremiz, doğamız ve yaşamımız için YEK kanunundaki “biyokütle” tanımının yeniden ele alınarak dünya literatüründeki tanımına kavuşturulması için mutlaka değiştirilmesi olduğunu belirtti.
“GERİ DÖNÜŞÜM İLE YENİLENEBİLİR ENERJİYİ ANLAYAMAMIŞSINIZ!”
Görüşmeler esnasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Abdullah Tancan’a; “Pirolitik yağ nedir? Fosil kökenli midir, değil midir? Araç lastiklerinden elde edilen pirolitik yağ, veya örneğin atık motor yağları, bunlar da mı yenilenebilir enerji kaynağıdır?” diye soran CHP’li Sındır, “Lastiklerden elde edilen yağ bir geri dönüşüm ürünüdür, yenilenebilir enerji kaynağı değildir. Geri dönüşüm ile yenilenebilir enerjiyi birbirine karıştırıyorsunuz, bu doğru değildir. Bu lastiklerin geri dönüşümle yeniden üretime kazandırılması, pirolitik yağların elde edilmesi ve geri dönüşüm olarak kullanılması tabii ki iyi bir şeydir fakat bunların biyokütle kapsamında ve yenilenebilir enerji olarak tanımlanması doğru değildir. Yenilenebilir enerji, adı üzerinde, fosil kaynaklı olmayan, tükenebilir olmayan ve sürekli elde edilebilir enerjidir. Fosil kökenli bir yağın, pirolitik yağın dünya literatüründe “biyokütle” olarak tanımlandığı hiçbir yerde görülmemiştir ve buna “biyokütle enerjisi” yani “yenilenebilir enerji” deyip bunun üzerinden destekler verilmeye çalışılması asla kabul edilemez.” diyerek düzenleme hakkındaki eleştirilerini dile getirdi.