Etiket arşivi: Cezayir

3. KAPIKAYAFEST ULUSLARARASI DOĞA SPORLARI VE KÜLTÜR FESTİVALİ BAŞLIYOR !

 

Neşesi, doğallığı ve espri anlayışı ile her yeri renklendiren karadeniz insanı, eşsiz ve benzersiz bir doğa sunan konumu ve yaylaları ile de yerli ve yabancı turistleri çekerek her yıl cazibesini artırmayı başarıyor.


KAPIKAYAFEST ?
Karadeniz’in önemli illerinden Samsun Bafra Kapıkaya’da 24-28 Temmuz 2019 tarihleri arasında 3.sü düzenlenecek olan  “Kapıkayafest Uluslararası Doğa Sporları ve Kültür Festivali” nde  adrenalini yüksek doğa sporlarının ve karadenize  özgü  kültürel faaliyetlerin Türkiye gündemine taşınacağına inanıyoruz.  Karadeniz coğrafyasının eşsiz doğa güzelliği, coğrafyanın kendine özgü karakteristik özelliklerini koruyarak yapılan etkinliklerin zenginliği her yıl bölgeye gelen yerli ve yabancı kişi sayısındaki artışı beraberinde sağlamakta ve bölge turizm gelirlerinden aldığı payı artırmaktadır.

Adını Samsun / Bafra – Kapıkaya tepesinden alan Kapıkayafest; Çeşitli spor dallarını aynı ortamda sunarak ulusal ve uluslararası birçok sporcuyu ve doğa severleri her yıl temmuz ayında bir araya getirmeyi hedefleyen, sağlıklı bireylerle daha çok yaşanabilir bir dünya için sporun ve sporcunun önemini vurgulamak gayesini güden bir festivaldir.

Bafra Belediyesi sahipliğinde ve  Astajans organizasyonu ile yapılacak olan Kapıkayafest’te, gökyüzünde paraşütçüler süzülürken katılımcılar karada bisiklet ve doğa yürüyüşü, baraj gölünde kano gezisine katılabilirler. ‘En güzel fotoğrafı ben çekerim’ diyenler ise fotomaratona katılabilirler. Kamp ve çevresinde çeşitli etkinlikler ile eğlenme ve güzel vakit geçirme olanağı bulabilirler. Akşam ise kamp ateşini yakıp yıldızların altında doğanın sesini dinleyebilir, güzel sohbetler edebilirler. Ayrıca çeşitli kültürel faaliyetler, spor branşlarının aktiviteleri ve eğlenceleri ile unutamayacakları bir festival geçirebilirler.

5 gün 4 gece “Her şeyiyle eğlenceli” bir festivale davetlisiniz.!

DÜNYANIN 55 ÜLKESİ FESTİVAL İÇİN DAVET EDİLDİ !

Kapıkayafest Festivali uluslararası bir festival olması sebebiyle geçen yıl kırka yakın ülkeden sporcu ve katılımcıyı Bafra’ya getirme başarısı elde etmiş durumda. Bu sene 55 ülkeden sporcu ve katılımcılar ile iletişime geçilerek, festival uluslararası arenadaki konumunu yükseltme çabasında. Festivale davet edilen ve katılması planlanan ülkeler ise şöyle;  Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Birleşik Krallık, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Dubai, Estonya, Fas, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, İran, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Katar, Kazakistan, Kıbrıs, Kırgızıstan, Kosova, Kuveyt, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Malta, Mısır, Özbekistan, Pakistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Tacikistan, Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan.

DÜNYANIN EN ÖZEL EKSTREM SPOR ALANLARI ARASINDA!

Kapıkayafest; Kızılırmak’ın yanı başında doğanın ve tarihin bir arada olduğu, birçok ekstrem spor ve  sportif faaliyetleri ile dünyanın nadir alanları arasında gösteriliyor. Hava sporları, su sporları, dağcılık, fotoğrafçılık, bisiklet, atv, kamping vb gibi doğa sporlarını ve faaliyetlerini aynı noktada barındırıyor.

Kapıkayafest; yamaç paraşütü için dünyanın en elverişli noktaları arasında yerini alma yolunda ilerliyor. Bir yamaç paraşütçüsünün bir noktadan kalkıp aynı noktaya inebildiği ve Kızılırmak’ın eşsiz doğal güzelliklerini ve manzarasını görebildiği dünyanın en özel konumlarından birisi.

Aynı zamanda turizm turları, fotoğraf – bisiklet ve atv safari, yöresel ve kültürel pazarlar da Kapıkayafest etkinlik alanında olacak. Etkinlik alanı bu branşların ve sportif etkinliklerin tamamını bir arada buluşturabilecek Dünya’nın nadir alanlarından..

İLGİ İLE BERABER BÖLGE EKONOMİSİ DE CANLANDI

Kapıkayafest; ilki 2017 yılında 25 bin, ikincisi 2018 yılında 50.000’in üzerinde ziyaretçi, 5000 civarı kamp ve ticari katılımcısı ile ciddi bir ses getirdi. Bu yıl ise 100 bine yakın katılımcı ve ziyaretçi bekleniyor. Festivale ev sahipliği yapan Samsun / Bafra – Kapıkaya ve Asar mevkileri, ulusal – uluslararası sporcuların ve doğa sporlarına ilgi duyanların odak noktası durumunda. Festivalin yöre ve bölge halkına ciddi bir ekonomik katkı sağladığı, her geçen yılda artarak devam edeceği düşünülüyor.

Aydınlar Üzerine…

“Kapalı odanızdan çıkın, çevrenize bakın ve yanıtlarınızı sokakta arayın. Her yerde barışçıl ve silahsız yurttaş yığınlarını kurşunlayarak iç savaşı başlatan bizzat hükümet olmamış mıdır?” Lenin (İki Taktik)

Aydınlar ya da aydın sorunu üzerine yazılmış en bilindik derli toplu kitap Jean Paul Sartre tarafından yazılmıştır “Aydınlar Üzerine” (Plaidoyer pour les intellectuels) . Geçtiğimiz yıl okumuştum aydınlar üzerine kitabını. Sartre, tarihte Nobel ödülünü ilk reddeden kişidir bunu açıklarken “resmi ödülleri hep reddetmişimdir” diyordu… 1938 de kaleme aldığı bu eserin Fransa’nın Cezayir soykırımı ile Nazilerin henüz Musevilerin soykırımına (holokost) başlamadıkları yani 2.Dünya Savaşı’nın başına denk gelmiş olması önemini daha da arttırmaktaydı. Kitabında özetleyecek olursak aydın için, “ezilen sınıf için şüpheli, egemen sınıf için hain” sayılan kişi saptamasını yapıyordu Sartre. Sartre’a göre kısaca aydın, “Çabası hâkim sınıfça suç sayılan kimse” idi.

Evvelki yaz görevden istifa ettikten sonra emekli olana kadar olan boşluğu doldurmak için edindiğim yazlığın olduğu Kumla’da (Gemlik’e bağlı bir sayfiye) okuduğum aydınlar üzerine yazılan birçok kitaptan da birisiydi.

Kumla’da sadece kitap mı okuyordum? Hayır. Büyük Kumla’da küçük parkta kitap okuyup kulaklığımı takarak sevdiğim müzikleri de dinliyorum. Büyük Kumla’dan Küçük Kumla’ya dönüşümde yolumun üzerinde hoşuma da giden ama nedense hep çok sakin fakat çaldığı müzikler genelde ilgimi çeken bir cafe vardır. Girişindeki takta “Laz Olympus” yazan bir eğlence merkezinin içindeydi.

Yine birgün kulaklığı çıkarıp elime alarak önünden geçerken bahçesinde bir masa çevresinde oturmuş 3-4 genç…

O sırada sık sık dinlediğim Metallica’nın en hit parçalarından birisi çalıyordu: “Wherever I may roam”. Gençlerden biri nereden geliyor bu ses diye sağına soluna bakıp arkadaşlarına sormuştu. İçlerinden biri beni gösterince bu gencin yumruğunu kaldırarak bana uzun bir “helal” çekmesi aklımdan hiç çıkmıyor…

Metallica ya da mensup olduğu heavy metal grupların yaptığı müzik bazı çevrelerce ülkemizde de, gürültücü, ahlak dışı işlere veya şiddete özendiren bir müzik türü olarak görülür ve böyle “kültürleme” yaptığı iddia edilir. Öyle mi peki? Yok…

Metallica ve önde giden heavy metal gruplar ki (öncü olarak hep Megadeth ve İron Maiden’le birlikte akla gelir) aksine şiddeti teşvik etmezler, eskilerin deyimiyle eğretileme, mecazlar ya da taliller yoluyla yererler…  Aksine batıyı batılı eleştiren varoluşçuluğun öncüsü Kierkegaard’ın deyimiyle “estetik aşama”ya takılıp kalmış yani hazların peşinde koşan kesimlerin yaşam biçimlerini eleştirirler…

Bunlardan birisi de hiç kuşku yok ki burjuvazinin kapitalist sistemlerin krize sürüklediği toplumsal koşullarda başvurdukları savaş politikalarıdır… Misal “No Remorse” tam da böyle bir şarkıdır:

“Kan besliyor savaş makinesini

Ülkeyi yiyerek yolunu açarken

Duymuyoruz kederi hissetme gereksinimini

‘Acıma yok’ tek emirdir bizim için


Yalnızca güçlüler sağ kalır

Zayıf ırkı kurtarma isteğimiz yok

Yeni gelen herkesi öldürmeye hazırız

Suratınıza doğrultulmuş dolu bir silah gibiyiz”,

der Metallica…

“Aydın kendi çıkarlarıyla toplumun çıkarlarını eş gören toplumun demokrasiye kavuşması için kendini borçlu ve sorumlu sayan kimsedir” demişti Aziz Nesin [Fehmi Enginalp’in (Aziz Nesin’in Bursa Günleri) kitabındaki  Nahit Kayabaşı ile Söyleşisi’nden alıntıladım] Her çağ ve toplumda ne yazık ki koşullara göre olması gerek aydın için bir de aydın sorunu var. Fazıl Say, “Arabesk, toplumsal çöküşün ölümü bekleyen tembel ruhudur” demişti bir yerde. Hadi bugün taverna müzisyenleri bar şarkıcılarını geçtik de o koca koca aydın geçinen yazarların filozofların tavrına ne demeli… Çıkardan yana olmak mı, bir tür korkaklık mı?..

“Entelektüel devrimci olabilmek için entelektüel olmaktan vazgeçmek gerekiyor.” demekle ne demek istemişti  Godard (bu sözü aktaran Ataol Behramoğlu, Türk Aydınının Sivas’la İmtihanı, Cumhuriyet, 4 Temmuz 2008)

Walter Benjamin 1933’te Almanya’yı terk ederek Paris’e yerleşmiş Yahudi kökenli ve Nazi baskısıyla intihara sürüklenmiş Marksist bir ideolog idi. Erich Mühsan, vicdani retçi (savaş karşıtı) olduğu için Oranienburgh’taki bir toplama kampında öldürüldü.

Buna karşılık Carl Schmitt, Hitler’in hukuk danışmanı anayasa mahkemesi başkanı oldu.  Anayasal (çoğunluğun) diktatörlüğünü savunmuştur.  “Parlamenter Demokrasi Sorunsalı” diye de bir kitap yazmıştır. Michel Faucoult, Leon Strauss hatta Nietzsche’yi etkiledi.

Nazi ideolojisinin felsefesine soyunmuş “Varlık ve Zaman”ın yazarı Profesör Martin Heidegger de bunlardan birisiydi.

Hitler denen ırkçı diktatörün böyle yandaşları da olmuştu ne yazık ki…

Bugün subliminal (gizli) ya da  açık açık (doğrudan) mesajlarla veriliyor doz…   Desensitize (tıpça duyarsızlaşmış, hissizleşmiş) bir toplum yaratılmak isteniyordu… Öyle ki ilk denemeler de (lobotomi) o dönemde yapılmıştır…

Oysa her koşulda  aydının mazeretsiz tavrı muhalif olmaktır Sartre’a  göre… “Entelektüelin görevi mistifiye edileni demistifiye etmektir” diyordu Fikret Başkaya. Yani anlaşılmaz hale sokulanı anlaşılır hale getirmek…

Metallica’da olduğu gibi militarizm, şiddet ve uyuşturucu karşıtı ya da “Barış mesajları” etkili olur mu olmaz mı? Elbet tartışılır…

Knut Hamsun gibi faşizm yanlısı Nobel ödüllü ünlü yazarlara karşılık bu ödülü reddeden Sartre “Kapitalistlerin benden intikam alma isteğinden başka bir şey değil” diyebiliyordu. “Legion d’honneur” ödülü veriliyordu bunu reddedebiliyor,  “Sartre, her şeyden önce bir Fransa’dır” diyebiliyordu De Gaulle. Çünkü Sartre, Fransa’nın Cezayir’deki soykırımına karşı dik duruş sergileyebiliyor ve sözde vatansever Fransızların eleştiri oklarını üzerine çekerek katliamcıların sundukları  “Vatan hainliği” payesini de göze alabiliyordu…

Sartre’nın  “orta sınıf ürünü”  diye nitelenen aydın konusunda başlattığı tartışma, aydınlar ile sorumluluğunu taşıdığı kitleler arasındaki günümüzde  aydın sorunu olarak ele alınmakta. Aydın kavramı bizde de Vedat Günyol ile başlayan bir dizi tartışmaya konu olur ve Oğuz Atay, Melih Cevdet Anday, Yusuf Atılgan, Demirtaş Ceyhun gibi yazarlarca roman veya deneme gibi türler yoluyla ele alınırlar…

Aydın konusundan ne anladığımız bugün hala tartışmalıdır ya da tartışılmalıdır…

“Bugün bizi yakından ilgilendiren sorun aydınlar tabakasıyla proletarya arasındaki uzlaşmaz karşıtlıktır.” Lenin (Bir Adım İleri İki Adım Geri)

Tamer UYSAL

https://www.facebook.com/tamer.uysal.125

Ayastefanos Anıtı Yeniden Dikilemez

Ayastefanos Anıtı Yeniden Dikilemez

 

Alptekin CEVHERLİ

 

alptekin cevherliHer milletin kendi millî menfaatlerini ve değerlerini sembolleştirdiği çeşitli kutsalları vardı; bayrak, tarihteki çeşitli devlet adamları, sembol haline gelmiş mekân veya binalardır. Bunlar o milletin varlığının belki de yarı efsanevi, yarı gerçek devamını sağlayan figürlerdir. Milletlerin önüne birer hedef koyarak millî birliğin tesis edilmesini kolaylaştırırlar. Bu hedefe varmak için sonraki nesillere dinamizm katarlar.

Bu figürler, milletlerin ulaştıkları son noktayı veya çıkış noktalarını betimleyerek elde edilmesi gereken veya korunması gereken değerleri ortaya koyarlar. Bu anlamda ata mezarları da büyük önem taşır.

Sultan 1. Murat’ın Kosova Priştine’deki kabri, Macaristan’daki Gül Baba Türbesi, Bakü’deki Türk şehitliği, Enver Paşa’nın Kırgızistan’daki kabri (Ki bu mezar yanlış bir kararla Demirel tarafından Türkiye’ye geri getirilmiştir.) vd…

Aynı şekilde diğer milletlerin de ulaştıkları son nokta ve erek olarak aynen bizim gibi mezarlıkları vardır. Yoksa Anzakların (Avusturalya ve Yeni Zelandalılar) on binlerce kilometre öteden her yıl gelip Çanakkale’de dedelerinin mezarları başında “şafak ayini” yapmasını başka türlü izah edemezsiniz…t__rk __ehitlikleriyıkılmasıRussian_Monument_San_Stefano_Ottoman_Postcard

Bu mezarlar belki siyasi değil ama tarihi ve kültürel sınırları çizerler…

Bugün dünya üzerinde 34 ülkede (Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Filistin, Güney Kore, Hindistan, Irak, İngiltere, İran, İsrail, İtalya Japonya, KKTC, Letonya, Libya, Lübnan, Macaristan, Malta, Mısır, Myanmar, Polonya, Romanya, Rusya, Sırbistan, Suriye, Suudi Arabistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan şehitliğimiz olan ülkelerdir.) 78 Türk (Osmanlı+Türkiye) şehitliği mevcuttur. Elbette 10 bin yıllık Türk tarihi ve 16 büyük Türk İmparatorluğunu göz önüne alırsak, gök yüzündeki yıldızlar kadar Türk şehitliğinin dünyanın dört bir yanına savrulmuş olduğunu unutmamamız gerekir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak kabul ettiği Osmanlı’nın önemli bir kısım yeni sayılabilecek tarihlerdeki şehitlikleri ve Cumhuriyet dönemi şehitlikleri bunlardır.

Aynı şey diğer milletler, mesela Ruslar için de geçerlidir…

Sultan 2. Abdülhamit’in tahta geçişinden kısa bir süre sonra 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy)’da imzalanan antlaşmayla Osmanlı Devleti’ne bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna’dan Ege’ye, Trakya’dan Arnavutluk’a uzanacaktı. Bosna-Hersek’e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek, Bulgar ordusu kuruluncaya kadar iki yıl müddetle 50.000’i geçmemek üzere Rus askeri Bulgaristan’da kalacak, Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’ne vereceği yıllık verginin tutarı Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri ve Rusya arasında kararlaştırılacak, Osmanlı Devleti Rusya’ya “Savaş Tazminatı” ödeyecek, Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Beyazıt Rusya’ya verilecekti…

Bu antlaşma neticesi Osmanlı Devleti tarihinin en büyük toprak kayıplarından birini yaşamış, milyonlarca vatandaşımız sınırlarımız dışında düşmanın insafına kalmıştır.

Ruslar da Osmanlı Devleti için bir felaket olan bu 93 Harbi’nde (1877-78) İstanbul Yeşilköy’e kadar gelişlerini kutsamak, ulaştıkları son sınırı kalıcı kılmak ve orada ölen askerlerini yaşatmak adına İstanbul Yeşilköy’de (bugünkü Florya Ormanı’nda) kalan yerde Ayastefanos Anıtını dikmişlerdir. Bu anıt aynı zamanda bir kilise olup, İstanbul’u işgale gelirken ölen Rus askerlerinin anıt mezarlarıdır da…

Sultan 2’nci Abdülhamit’in bütün karşı çıkmasına rağmen kabul edilerek inşa edilmiş olan Ayastefanos Anıtı, Rusların Osmanlı ordusunu yenerek İstanbul kapısına dayandığının aynı zamanda resmidir de.

Bu utanç abidesi, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Rusya’ya savaş ilan edilmesi ardından İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından dinamitle patlatılarak yıkılmış ve bu yıkım sahnesi aynı zamanda filme çekilerek Türk Sinema tarihinin de doğumu olmuştur. Bugün Türk sinemasının eldeki en eski filmi Ayastefanos Utanç Abidesi’nin Yıkılması Filmidir. Ve ilk Türk filmi olarak kabul edilmiştir…

Peki, bu kadar anıtlardan, mezarlardan durduk yere niye bahsettik?

Şimdi sıkı durun…

Rusya, bu utanç abidesini yeniden inşa etmemizi istiyor!

Ayastefanos Anıtı’nın inşası Rusya Devlet Başkanı Putin’in 2012 yılındaki Türkiye ziyaretinde Ruslarca gündeme getirilmiş, Türkiye’nin de karşılığında Rusya’daki bir şehitliğinin onarılması önerilmişti.

“Söz konusu anlaşma 3 Aralık 2012 tarihinde Başbakanlar düzeyinde gerçekleştirilen Türkiye- Rusya Federasyonu Üst Düzey İşbirliği Konseyi 3. toplantısında dışişleri bakanları tarafından imzalanmıştı. Rusya, anlaşmaya ilişkin iç onay sürecini 11 Aralık 2013 tarihinde tamamlamıştı. Türkiye tarafı ise dönemin dış işleri bakanının imzaladığı anlaşmayı TBMM gündemine almayarak tasarıyı kadük bırakmıştır.

Ancak Rusya, şimdi ise kendi iç hukuk sürecinde belki tamamlanan; ancak TBMM’nin onaylamadığı için kadük kalan tasarıyı Türkiye’ye uygulatmak için baskı yapıyor.

Buna asla izin veremeyiz. Çünkü Yeşilköy, Rusya’nın ne kültürel ve ne de manevi sınırı değildir ve olamaz!

“Eğer İstanbul’da bir Rus anıtı dikilecekse bunun mütekabiliyet esasına göre karşılığı, yaklaşık 150 yıl Osmanlı himayesinde kalan Moskova’daki Kızıl Meydan’a Türk Şehitliği yapılmasıdır!”

Yoksa 93 Harbinde ve devamındaki Balkan Harbi’nde verdiğimiz milyonlarca şehidin kemikleri sızlar, ‘ah’larını hiçbir şekilde ödeyemeyiz.

 

 

 

 

İSLÂM COĞRAFYASININ 20 YIL SONRAKİ KURBAN BAYRAMI MANZARALARI

 

 

 

süleyman pekin2036 yılı Şubat ayı başlarına denk gelen Kurban Bayramı, sonradan muhabir olacak bir çocuğumuzun bildirdiğine göre Türkiye’de geçmiş yıllara oranla daha farklı kutlanmış yani idrak edilmiş.

Türk insanının şehirlerde yaşayan kısmının yarıya yakını Anadolu’daki birleştirilmiş köylere sunulan eğitim, sağlık, güvenlik ve üretim endeksli iş imkânlarından ötürü kırsal olarak kabul edilen yerleşim yerlerinde yaşamaya başlamış. Her büyük veya birleşik köyde yerel bankalar, organik fabrikalar, gezici teknoparklar, alış-veriş kooperatifleri, kültür ve sanat merkezleri ile bin kişilik demokratik meclisler öncelikle göze çarpan hususlar. Köy bayramlaşmaları ilk gün kendi içinde, sonraki günlerdeyse civar köylerle ortak şölenlerle gerçekleşmekteymiş.

Kesilecek kurbanlar nüfusun ihtiyacıyla sınırlandığı için ülkenin dört bir yanında eksiklik duyan diyarlara, 4 yıldır da eksiklik duyan bir yer kalmadığı için daha çok yurtdışına ve özellikle savaşların bir türlü bitmek bilmediği Sırbistan, İsviçre, İtalya ve Fransa gibi yakın yerlere gönderilmekteymiş.

12 yıldır iç savaşla boğuşan ABD’nin Kızılay vasıtasıyla girilebilen eyaletlerine ve sık sık terör saldırılarına hedef olarak büyük kayıplar veren İspanya, Hollanda, Almanya ve İngiltere başkentlerine de her bayram – sınırlı da olsa – yardım ulaştırılmaya devam edilmekteymiş. Bu konuda Türkiye’yi Irak, Suriye, Afganistan, Pakistan, Libya gibi zengin ve duyarlı ülkeler de yalnız bırakmamaktalarmış.

Irak son 19 yıldır hem sağladığı iç barışıyla hem demokrasi anlayışıyla Ortadoğu’nun Suriye’yle birlikte örnek ülkesi pozisyonundaymış. Nüfusu 63 milyona, eğitim kalitesi yüzde 99’lara ve GSYİH’sı 1 trilyon liraya (2 trilyon dolar) varan Irak’ı büyük bir istikrarla takip eden Suriye ise 16 yıldır Türkiye ile gümrük birliğine girerek ekonomisini 10 Büyük Ekonomi’nin en yakın takipçisi olmayı başarmış.

Yakın zamanda Japonya’yı geçmeyi başaran teknoloji devi Pakistan, 260 milyonluk nüfusunun yaşam standartlarını her geçen yıl biraz daha yukarıya taşıyarak 2035 yılsonu istatistiklerine göre kişi başına millî gelirde 10 bin lirayı (20 bin dolar) aşmış. Benelüks ülkelerinden daha modern yöntemlerle tarım ve hayvancılık konusunda dünya için numune teşkil eden Afganistan’da Kurban Bayramı içten dışa bir yardımseverlik bayramı olarak kutlanmaktaymış.

13 yıl önceki anlaşmayla birleşen 3 ayrı devletçikten tekrar Libya’yı oluşturan halkın petrol zenginliğini özellikle Orta Afrika’nın yoksul ülkeleriyle karşılıksız paylaşması Libya’yı Afrika’da ‘gönüllerdeki ülke’ haline getirmiş ve her yıl adlığı düzenli göçlerle nüfusunu 33 milyona taşımış. Aynı zamanda üniversal eğitim alanında tüm kıtanın en önemli bilim merkezi konumundaymış.

Mısır, Yemen, Filistin, Ürdün, Cezayir, Sudan ve Nijerya’da da Kurban Bayramı büyük olgunluk ve toplumsal birliktelikle geçmiş. Abartılı sahneler görülmemiş ve ülkedeki diğer din mensuplarına yapılan ikramlar kucaklaşma meydanlarında göz yaşartıcı sahneler oluşturmuş.

Hac Organizasyonu’nu İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde kurulan İslam Ortak Paydası kuruluşunca yapan Müslümanlar, son 3 senedir yaralanmalar nedeniyle gerçekleşen hac iptalini bu yıl yaşamamış. Bunda da iklim nedeniyle burnu kanayan hacıların haccın iptal olmaması için yoğun helâllik gösterilerinin etkili olduğu sanılıyormuş. İslam Dünyası, insan ölümlü kazalardan veya ciddi yaralanmalardan ötürü 360 kişilik İslam Bilim İnsanları Akademisi’nin (İBİA) verdiği kararlarla amacını yitiren Hacc’ın iptali uygulamalarına alışmış durumda.

Bu arada Türkiye’de 4 günlük bayram tatili boyunca hiçbir trafik kazası olmadığı ve İstanbul’da çok eski senelerde yaşanan Bayram öncesi trafik sıkışıklığın resmen tarihe karıştığı aktarılmış. Şehir içindeki kucaklaşma alanlarında, park ve mesirelerde Bayram dayanışmasını idrak eden İstanbullular diğer şehirlerdeki gibi insanî ve İslamî sorumlulukla yoksul, yetim, garip, göçmen, yolcu, borçlu ve asgarî ücretliler için kurulan paylaşım sandıklarını doldurarak Bayram süresince yerine ulaşması için büyük gayret sarfetmiş. Çocukların da bilhassa bu muhteşem dayanışmada yer almaları sağlanmış.

Cumhurbaşkanı, Bayramı önce memleketinde sonra da ülkenin 3 ayrı bölgesindeki örneklem kırsal beldelerde ailece 3 gün – 3 gece geçirerek yaşamış. Başbakan ve Bakanlar Kurulu da aynı şekilde.. Muhalefet partilerinin hayır ve yardımlaşma adına donattığı yüzlerce tır ise siyasîlerin kılavuzluğunda il il, köy köy gezerek gönüllerde yer tutmaya çalışmış.

This is my dream, too Mr. King / Bu da benim rüyam Bay King.

Nice Hayırlı bayramlara!

NEVİN AKÇELİK, “TÜRKİYE’NİN GÜVENİLİR BİR ÜLKE OLDUĞUNU ANLATIYORUZ”

 

Akçelik Madencilik A.Ş ve Club Nena’nın Yönetim Kurulu Başkanı Nevin Akçelik “ Fuar tanıtımlarımızda Türkiye’nin güvenilir bir ülke olduğunu anlatıyoruz”

Akçelik, “ Yatırımlarımız devam ediyor. Son otel yatırımımızı İtalya’nın Toscana bölgesine yapıyoruz”

Nevin Akçelik, “ Bu krizi hep birlikte aşacağız ve güzel günler bizim olacak”

 

Son dönem yaşanan olumsuz gelişmeler ile nefes almaya çalışan turizm sektörü rotasını fuar tanıtımlarına çevirdi. Bu yıl da her yıl olduğu gibi birçok turizm fuarına katılan Club Nena, Avusturya’da düzenlenen Uluslararası Turizm Fuarı’nda yerini aldı. Antalya’nın Manavgat İlçesi Kızılağaç bölgesinde yer alan Club Nena’yı fuarlarda, Akçelik Madencilik A.Ş ve Club Nena’nın Yönetim Kurulu Başkanı Nevin Akçelik ile Otel Genel Müdürü Nihat Tümkaya temsil ediyorlar.  Fuarda, turizm sektörü temsilcileri ile müşteriler bir araya gelirken, çok sayıda ülke de tanıtımlar yapıyor.

Güvenilir bir ülke olduğumuzu anlatıyoruz!

nenaLondra Fuarı ile başlayan ve Hollanda Fuarı ile devam eden tanıtımlarında bu kez Avusturya yer aldığını belirten Nevin Akçelik, “ Bu yıl oldukça zorlu bir yıl olacak. Yaşanan olumsuz gelişmeler turizm sektöründe sıkıntılar oluşturdu.  Bunun bilincindeyiz. Biz Club Nena olarak yıllardır Avrupa ve özellikle Alman pazarı olarak çalışan bir oteliz. Tesisimizde konaklayan ve daha sonra tekrar gelerek tatil yapan yüzlerce misafirimiz var. Tanıtımlarımıza fuarlara katılarak devam ediyoruz. Daha çok tanıtım yapmamız gerektiğini biliyoruz. Özellikle katıldığımız fuarlarda Türkiye’nin güvenilir bir ülke olduğunu anlatıyoruz. Misafirlerimizin Türkiye’ye olan ilgisi çok iyi. Türkiye’yi ve Türkiye’de tatil yapmayı çok seviyorlar. Moralimizi yüksek tutmaya çalışıyoruz. İnşallah 2016 yılı Club Nena’nın yılı olacak ”dedi.

Geçen seneye göre Avrupa pazarında daha iyi bir noktadayız!

25 yıllık turizm hayatında profesyonel bir düşünce ve işletme felsefesine sahip olduklarını belirten Nevin Akçelik,  bu yılın zor bir yıl olacağını söyledi.  Akçelik, “  2016 yılı beni ürkütüyor. Daha önce çok krizler görmüştük. Onlara daha ılımlı bakıyorduk. Ancak bu yıl terörün artması ve ilerlemesi, enflasyonun sıkıntıları biz yatırımcıları ürkütüyor. Avrupa pazarına baktığımız zaman terörün küresel olarak tehdidi her pazarı olduğu gibi Avrupa pazarını da etkileyecek gibi gözüküyor. Şu anda herhangi bir rezervasyon iptali almadık. Geçen seneye göre Avrupa pazarında daha iyi bir noktadayız. Tabi ki bu durumda sadece bizim iyi olmamız yetmiyor. Son yaşanan terör olayları nedeniyle ülkemiz adına oldukça üzgünüm. Duruşumuzu,  güvenilir olduğumuzu göstererek sergiliyoruz. Katıldığımız fuarlarda Antalya’mız, İstanbul’umuz başta olmak üzere güvenli bir bölge olduğumuzu ifade ediyoruz. Terör sorunuz sadece Türkiye’de değil, dünyada da yaşanan bir durum. Devletimizin fuarlarda ilgisi büyük. Sayın Turizm Bakanımız fuarlarda bizleri yalnız bırakmıyor ve her fırsatta güvenilir bir ülke olduğumuzu dile getiriyor. Bu krizi hep birlikte aşacağız. Unutulmaması gerekiyor ki, Mısır, Tunus İspanya ve Yunanistan gibi ülkeler içerisinde en önde gelen turizm destinasyonu Türkiye’dir. Bundan sonra EMİTT fuarımız var. Bu fuarda da yerimizi alacağız ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen ülkeleri de en iyi şekilde İstanbul’da misafir edeceğiz”

İtalya Toscana’ya yeni bir otel yatırımı

Öte yandan İstanbul’a da yeni otel yatırımları olan Akçelik Madencilik A.Ş’in yeni hedefi ise İtalya olacak. İtalya’nın, manzarası ve güzel sanatlara ait olan miras yönüyle tanınan ve İdare merkezi Floransa olan Toskana’nın Pisa şehrinde bir Healing ( Şifa ) oteli açacak.

Nevin Akçelik, 200 dönüm alan üzerine kurulan otelin önümüzdeki günlerde hizmete açılacağını ifade ederek “Akçelik Madencilik A.Ş Turizm yatırımlarımıza İtalya’yı da ekliyoruz. İtalya’nın doğa ile iç içe olan bölgesi Toscana’nın Pisa şehrinde 200 dönümlük alanda kurulan tesisimiz, misafirlerimizin şifa ve kendini bulma, hastalıklardan arınma konsepti ile hizmet verecek. Kızım Ceren Akçelik özellikle bu konuda Amerika’da dört yıldır akademik eğitim aldı. Doğal güzelliği ile dikkat çeken ve Avrupa’nın tercih noktası olan Toscana’da yer alacak olan tesisimiz içerisinde yer alacak olan çok sayıda at  ile de terapi uygulamaları da yapılacak. Yaptığımız bu yatırım yurt dışında da taktir ediliyor.  Otelin yönetim ve Koordinatörlüğünü de Ceren Akçelik yapacak” dedi.

Başkan Mengene’den Ramazan Bayramı Kutlama Mesajı

Bayramların, Birlik ve beraberlik, hoşgörü ve milletçe kaynaşma günü olduğunu ifade eden Büyük Osmanlı Eğitim Ocakları Derneği Gençlik Kolları (GENÇ BOSEDER) Genel Başkanı Şener Mengene Ramazan Bayramı dolaysıyla bir kutlama mesajı yayımladı.

çin1Bayramların, Birlik ve beraberlik, hoşgörü ve milletçe kaynaşma günü olduğunu ifade eden Büyük Osmanlı Eğitim Ocakları Derneği Gençlik Kolları (GENÇ BOSEDER) Genel Başkanı Şener Mengene Ramazan Bayramı dolaysıyla bir kutlama mesajı yayımlayarak, bayramların; birlik ve beraberliğimizin pekiştiği, milli ve dini duyguların, inançların, örf ve adetlerin hatırlandığı, uygulanıp sergilendiği, bir toplumda millet olma şuurunun şekillendiği ve kuvvetlendiği günler olduğunu belirtti.
Mesajında, Ramazan ayı boyunca yaşanan birlik, beraberlik, kardeşlik ve yardımlaşma duygularının yaşamın her anında ve her alanında sürdürülmesini temenni eden Başkan Mengene; “Gelenek ve göreneklerimizin kuşaktan kuşağa aktarılmasına vesile olan bu özel günlerin sevincini ve coşkusunu, hayatımızın her anına taşıyabilmek için daha çok çaba göstermeli, toplumsal yapımızı güçlendiren bayramların getirdiği barış, huzur, kardeşlik ortamının değerini iyi bilmeliyiz. İslam dünyasında zulme uğrayan kardeşlerimizin de en kısa zamanda huzur ve refaha kavuşması için bu bayram dolayısıyla dua edelim. Suriye, Irak, Filistin, Cezayir, Mısır, Libya, Bosna Hersek, Kosova, Arakan, Kırım, Çeçenistan, Doğu Türkistan, Karabağ, Keşmir, Filipinler, Afganistan, Somali, Nijerya ve Orta Afrika gibi mazlum ve mağdur coğrafyaları ve Müslüman kardeşlerimizi unutmayalım.

şener mengene

Bu duygu ve düşüncelerle, milletimizin ve İslam Âleminin Ramazan Bayramını en kalbi duygularımla kutluyor, hep bir arada, sevgi dolu ve huzurlu nice bayramlar geçirmek dileğiyle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum” dedi.