Etiket arşivi: Cemaat

Tahliyeler Aladağ Yangınını Tekrar Alevlendirmiştir

Adana’nın Aladağ ilçesinde cemaat yurdunda çıkan ve 11’i kız öğrenci ve bir görevli olmak üzere 12 kişinin hayatını kaybettiği yangınla ilgili davada mahkemece, tutuklu dört sanık hakkında tahliye kararı verilmesi, Eğitim İş Sendikası tarafından üzüntü ile karşılandı.
Eğitim İş Sendikası Genel Merkezi Yaptığı açıklamada; 

 

 

 26 Şubattaki duruşma tarihi dahi beklenmeksizin verilen tahliye kararı başta mağdur aileler olmak üzere tüm kamuoyunda olduğu gibi eğitim camiasında da vicdanları sızlatmıştır.

Yaşanan facianın asıl sebebinin, öğrencilerimizin tarikat ve cemaat yurtlarına mecbur bırakılmaları olduğu, laik, parasız ve çağdaş eğitimin hakim kılınmasının zorunlu olduğu gerçeğini görmek ve benzer acıların yaşanmasını önlemek adına ilerici kamuoyunun davaya olan desteğinin çok önemli olduğunu belirtmek gerekir.

Yaşananlara rağmen gerici dernek ve vakıflarla protokoller imzalamaya devam eden Milli Eğitim Bakanlığı’nı da bir kez daha uyarmak istiyoruz. Okullarımızda eğitim-öğrenim gören milyonlarca öğrencimizi korumak için “eğitime katkı, yardım, destek”  adı altında faaliyet gösteren bu tür vakıf, dernek ve cemaatlere karşı duyarlı olmalarını,  bunların yerli yersiz konferans, toplantı, seminer, bağış adı altında okullarımızda faaliyet göstermelerine izin vermemelerini; kimsesiz yardıma muhtaç çocuklarımızı bu tür tarikat dernek vakıf gibi kuruluşlarının ellerine bırakmamalarını ve bu çocuklarımızın ihtiyaçlarını bizzat devlet imkanlarıyla sağlamalarını; aksi halde bu tür sonuçlardan kendilerinin de sorumlu olacaklarını unutmamaları gerektiğinin bir kez daha hatırlatırız.

Eğitim-İş olarak sürecin en başından itibaren olduğu gibi davanın tarafıyız ve takipçisiyiz. Genel Merkez Hukuk Büromuzun da yer aldığı davada mağdur ailelerin ve avukatlarının yanındayız ve her türlü desteği sunmaya devam edeceğiz.

MERKEZ YÖNETİM KURULU

”Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak” Birliği

 

 

Son iki yazıda bir; Suriye Harekâtı’nın zorluğu ve zorunluluğu, iki; Afrin üzerinden Suriyelileşme tehlikesi konularına değindik. Her ikisinin de geleceğini topluma yön veren kişisel duruş ve davranışlarımız belirleyecek. Dolayısıyla kaderimizi de..

15 Temmuz’da, ihanetten daha mühimi bu ülkenin zekâ bakımından kaymak tabakası diyebileceğimiz genç beyinlerinin düzenli olarak mankurtlaştırılarak heder edilmesi idi. Ve asıl alınması gereken ders de FETÖ’nün yanlış inanç aşısıdır. Ya o nedir? Sorgusuz – sualsiz bağlanma ve kendi inanç önderini herkesten ve herşeyden âli görmedir.

Genetiğiyle oynanmış gıdalar gibi Genetiğiyle Oyun Kurulan Milletler – 1 ve 2 yazılarımızda buna dikkat çekmeye çalışmıştık. Bence tehlike artarak sürüyor. Hem herkes bütün suçu ‘The Cemaat’e atarak rahatladı hem de o eleştirdiği gurubun yapılanmasının aynısıyla varlığını idame alışkanlığı kazandı. Nasıl yani?

Barış ve esenlik dini olmasına rağmen iddiası İslam olanlar resmen savaş ve kavga dilini kullanıyor. Allah, peygamberlerini toplumlar mevcut cahili düzenlerini sorgulasınlar siye gönderirken biz sorgusuz – sualsiz bağlanmayı maharet sayıyoruz. Ve iyiyle kötüyü ayırt etme denilen insan olma / kulluk görevini, hepimize tek tek sorumluluk verildiği halde üstteki liderlerden birine yükleyerek kurtulacağımızı sanıyoruz.

Buna FETÖ Sendromu veya Sorgulamama Hastalığı da diyebiliriz. Bir İstanbul takımını tutarak olan biten her şeye karşı gözlerini yummak gibidir bu duygu. Herkes ezelî düşmanınızdır ve haklı – haksız hep kazanmak zorundasınızdır. Bireysel varlığınız o gurubun içinde erise de artık gurubun maddî yada manevî şahsiyeti sizin kişiliğinizin yerine geçer.

Türkiye’de hâl-i hazırdaki dinî teşekkülleri (tarikat, cemaat, vakıf vs.) ve siyasî oluşumları bu bağlamda sportif kuruluşlardan önce saymak lazım. Kâfir, münafık, zındık, hain, terörist gibi her biri hem İslam hem de insan hukukunda kişiyi her iki dünyada da mahkûm edecek söylemler gırla gidiyor. Hangi tarafa baksanız kendileri dışında herkes hain yada bozguncu. Toplamaya çalışsanız bu hain ve bozguncu sayısı, son nüfus sayımızı bile aşıyor.

Bu ne kardeşim! Böyle bir toplumsal birliğin ilerlemesi mümkün mü? Bilerek veya bilmeyerek toplum “herkesin herkesle hesabı var” noktasına getiriliyor. İyi de bunun sonunda herkes ortak acı çekecek. E öyleyse yukarıdan birinin nefret üslûbuna bakarak nobranlık geleneği oluşturmak niye? Bindiğimiz dalı daha hızlı kesmek için mi?

İnsanların inanç yada ideolojik farklı düşünüşleri, hatta farklı dernek ve sivil kuruluşlarda bulunma tercihleri niye bir hesaplaşma alanı olsun ki! 80 öncesindeki 3-5 senede yaşananların acısı 20-30 yıl sürdüyse yeni acılar bizi nerelere sürükleyecek kimbilir? Ve en son ilk taşı atanı hatırlayacak mıyız acaba?

Amerika’daki Evanjeliklerin “Tanrı’yı kıyamete zorlamak” diye bir saplantıları var. Bu amaçla sık sık siyasal ve ekonomik atraksiyonlarda bulunuyorlar. Arzu eden yerli-yabancı yazarların (Ramazan Kurtoğlu, Grace Hallsell) bu başlıktaki kitaplarına göz atabilir. Bizim söyleyeceğimiz ise bizimkilerin yani Türkiye’de bu kin ve nefret dilini kullananlarının da aynısını yaptığıdır. Hatta dolaylı olarak Evanjeliklerle işbirliğidir.

Hıristiyanlığın radikal yanı Evanjelizmin Musevîliğin radikal yanı Siyonizmle işbirliği malûmdur. Müslümanlığın yada milliyetçiliğin radikal yanı olarak kendini tariflemeye çalışanların Türkiye’yi getireceği süreç ancak sacayağın üçüncü ayağı olmaktır.

Amerika’yla işbirliği sadece darbeciler ve tırlarla silah yardımı alan YPG’lilerden ibaret değil ki.. Yediği, içtiği farklı; yaptığı, ettiği aynı sürüyle insan var.

Tarikat-Cemaat gerçeğini yazdı, suikaste kurban gitti

Yıllar önce Tarikat ve Cemaat gerçeğini yazan Prof. Dr. M. Esat COŞAN Hoca efendi bir makalesi yüzünden suikaste kurban gitti.

 

Nakişibendi Tarikatı’nın İskender Paşa Cemaati Lideri olan, Öğretim üyesi Prof. Dr. Mahmut Esad Coşan, son dönemlerde ” Allah ile Aracı Yok, Şefaat ve Keramet gibi şeylere inanıp ta, kullara kul olmayın” Deyince, yıllar önce bir vaazında dediği gibi; 29,11,1991 tarihinde verdiği bir vaazda Avustralya’da vefat etti. Diyecekler dediği trafik kazasında dünyasını değiştirmişti. 

Esat Coşan Hoca Efendinin Avustralya’ya siyasi hareketi güçlendirerek, Türkiye’de yeni bir oluşum yapma içerisinde olduğu biliniyordu. İşte Esat Hoca’nın tarafik kazası süsü verilerek öldürülmeden önceki son yazısını siz saygıdeğer okurlarımızla paylaşıyoruz.

Haber Yayın Dairesi Başkanı: Yusuf Ünel

*****
Hocanın yazdığı son makale ;
esat hoca“İslam’da cemaatle beraber olunması tavsiye edilir. Cemaatle beraber olmak “hakla”, “hakikatle” beraber olmaktır! Tek başına olsa bile, hakikatle beraber olan cemaattir. Hakikatten kopmuş olanlar, milyonlarca da olsa tefrikadadır.”
“Bugün maalesef tüm İslâm âlemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takip ederler… Hem de kendisi takip etmez… Amerika seni John’la takip etmez, Smith’le takip etmez. Adı senin benim gibi olan Müslümanla takip eder; canına okur. O milletin içinden çıkmış hain vasıtasıyla takip eder ve millete en büyük zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan edinir ve öyle kullanır.”
“Herkese ajan demiyoruz; metot bilmediğinden, ilimden uzak olduğundan emperyalist onu kullanır, fark etmez. Sahte bir takım organizasyonlar var, topluyorlar insanları etraflarında, ondan sonra onları toptan satıyorlar! Götürüyor, olmadık yere bağlıyor… Mü’min feraset gözüyle bunları anlayabilmeli. Hizmet ediyorum diyen insanları, organizasyonları irfan teraziniz ile tartın!”
“Böyle birtakım insanlara, organizasyonlara körü körüne bağlanmayın! Her birinize istiklâl tavsiye ediyorum. Hür olun, hizmeti kendiniz tespit edin, yapmaya çalışın!”
“Emperyalistlerin türlü oyunları var. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hâle gelirse, o kimseyi yok ederler, öldürürler, satın alırlar, tehdit ederler. Ne yapmak lâzım? Hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım. “Tek lider, vazgeçilmez insan…” diye bir şey olmaz. Bakın, Filistinli çocuklarla niye başa çıkamıyorlar? Hepsi lider.”
“Bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!”
“Onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını –hain bir kimseyi– koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar.”
“Müsaadeli, ağabeyli, bilmem neyli hizmet olmaz… Tâbî olmayın kimseye!
Bana da tabi olmayın!
Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra,
“Sen bu adamlarına şöyle yap!” derler.
İslâm’a, Allah’ın emrine tabi olun!
Allah’ın dinine hizmet edin!
Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun!
O zaman İslâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz!
“Aa, efendim, dirlik, düzenlik, birlik, beraberlik, organizasyon bozulmasın” diyorlar.
“Her biriniz İslâm için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün. Ama senin gibi aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da işbirliği yap! Yapmıyorsa, silkele at be!
Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın?
Beni sırtında taşımak zorunda mısın?
Kimse kimseye hürriyetini vermesin!
Hürriyet aziz şeydir. İnsan, ancak Allah’a kul olur.
“Allahım! Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz”
5 Mayıs 1990

Prof.Dr. M.Esat Coşan

Ve Cemaat Silivri Cezaevi’ni Keşfetti

CEMAATAKP’nin siyasi desteği Cemaat’in operasyonel gücüyle yapılan tutuklamalar, 2007-2013 arasında cezaevlerinin dolmasını sağladı.

Özellikle Silivri Cezaevi, bu sürecin simge yerlerinden biriydi.

Türkiye hiç olmadığı kadar, cezaevi gerçeğini, oralarda yaşanan sıkıntıları ve elbette adaletsizliği yıllarca tartıştı.

Bunun üzerine bir de gazetecilerin tutuklanması ve Türkiye’nin tutuklu gazeteciler cenneti olması, cezaevlerini gündemden hiç düşürmedi.

Ve…

Cezaevine atılan gazeteciler, dört duvar arasında da gazeteciliğe devam etti. Öyle ki; sadece kendi davalarını değil, cezaevi görevlilerinin özlük haklarını, sorunlarını “olay yerinden” dinleyip, araştırıp kaleme aldı; kamuoyuna taşıdı.

Kuşkusuz, Odatv Davası’ndan tutuklu gazeteciler bu süreçte önemli bir rol üstlendi.

Karşılarında tutuklu da olsa, gazeteci gören infaz koruma memurları (gardiyan), yaşadıkları sorunları onlara anlattı.

Şimdi…

Devran döndü.

Cezaevi bir nevi gerçek sahiplerine kavuştu.

Ve…

Dün bu sorunları dile getiren tutuklu gazetecilerle alay eden Cemaat medyası, şimdi benzer sorunları sayfalarına taşımaya başladı.

İşin ironik yanı; yaptıkları haberde memur alımlarında “torpil” iddialarıydı.

Yani, bir dönem kendi yaptıkları hukuksuzluğun / hak yemenin, şimdi –eski ortakları- hükümet tarafından uygulamaya konulduğunu haberleştirdiler.

Sözü fazla uzatmayalım…

İŞTE CEMAAT’İN YAYIN ORGANI ZAMAN’DA YAYINLANAN O HABER

“Silivri Cezaevi’nde infaz koruma memurluğu (gardiyan) için yapılan mülakatta, kazanan 75 kişinin tamamının 100 tam puan alması, torpil iddialarını gündeme getirdi. Elenen adayların birçoğunun KPSS notunun kazananların bazılarından yüksek olması dikkat çekti.

Silivri Ceza İnfaz Kurumları’nda görev almak için 200 erkek infaz ve koruma memuru kadrosu için sözlü sınav ve mülakat yapıldı. Adaylar, 200 kişilik kadrodan 75’i için 2-3-4-5 Mart tarihlerinde Bakırköy Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığında sözlü ve mülakata girdi. 239 kişinin girdiği mülakat sonuçları, komisyon başkanlığının sitesinden yayınlandı. Buna göre kazanan adayların tamamı 100 aldı. Listede ‘sözlü notu’ ve‘mülakat notu’ olarak iki farklı not uygulamasında kazandığı açıklanan 75 adayın tamamının karşısını 100 aldıkları yazıldı.

Bu arada, sınavı kazanan 75 kişiden 48’inin lise mezunu olması dikkatlerden kaçmadı. Buna karşılık elenen çok sayıda adayın iki yıllık yüksekokul mezunu ve bazılarının da üniversite mezunu olması dikkat çekti. Ayrıca, elenen adayların birçoğunun KPSS notlarının kazananların bazılarından yüksek olması da akıllara iddialarını getirdi. Sınav sonuç listesinde ‘başarısız’ olduğu kaydedilen üniversite mezunu bir aday, birçoğu lise mezunu ilk 75 kişinin tamamına 100 tam not verilmesinin akıllara torpil iddialarını getirdiğini söyledi. Devlet kurumlarına memur alımlarındaki son kararlarını sözlü ve mülakatlar yoluyla olması, elenen adayların tepkisini çekti.”

Odatv.com

Mehmet Ağar MHP’den Aday mı Oluyor

M AĞAREski Bakan Mehmet Ağar’ın siyasete döndüğü ve MHP’den aday adayı olduğu haberi gündeme bomba gibi düştü.

Cemaat’in yayın organlarından Cihan Haber Ajansı’nın (CHA) abonelerine geçtiği “Eski Bakan Mehmet Ağar MHP’den aday adayı oldu” başlıklı haber tüm medya organlarında yer aldı.

CHA, daha sonra düzeltme yaparak isim benzerliği nedeniyle hata yapıldığını duyurdu ve haberi “Eski Bakan Mehmet Ağar MHP’den aday adayı oldu” başlığıyla abonelerine ilettiğini kabul etti. CHA’nın açıklamasında şöyle denildi:

“Sayın Abonemiz,

‘Eski Bakan Mehmet Ağar MHP’den milletvekili aday adayı oldu’ başlıklı haberimizi düzelterek yeniden servise çıkarıyoruz. Haberimizin bu son halini dikkate almanızı rica ederiz. Saygılarımızla.

Mehmet Ağar MHP’den milletvekili aday adayı oldu

Mehmet Ağar, Balıkesir’in Edremit ilçesinde MHP’den milletvekili aday adayı olduğunu açıkladı.

MHP Edremit, Burhaniye, Gömeç, Havran, Ayvalık, Balya ve İvrindi teşkilatları, ortak adayları olarak Ağar’a destek verdi. Ağar, Edremit’te bir zamanlar MHP ilçe başkanlığı görevi yapmıştı.”

Odatv.com