Etiket arşivi: Çay

2016 Yaş çay alım fiyatı açıklandı

Gıda Bakanı Faruk Çelik, 2016 yılı yaş çay alım fiyatının yüzde 12,03’lük artışla 1,77 liraya çıkarıldığını, 13 kuruş destekleme primi eklendiğinde de üreticinin eline 1,90 lira geçeceğini söyledi.
çayGıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, ÇAYKUR Genel Müdürlüğünde düzenlenen, 2016 Yılı Yaş Çay Alım Kampanyası açılış töreninde yaptığı konuşmada, 3 Mayıs’ta ÇAYKUR’un yaş çay alımına başladığını, bu güne kadar 75 bin ton aldığını ifade etti.
Çelik, eli nasırlı çay üreticilerini hiçbir zaman mağdur etmediklerini vurgulayarak, “2015 yılında bildiğiniz gibi yaş çayın kilogramı 1 lira 58 kuruştu. 12 kuruş ayrıca prim desteği ile birlikte 1,70 lira üreticinin eline geçen fiyattı” dedi.

Köz Ateşinde Pişmiş Çay Gibiydi Eski İnsanlar…

mehmeteminkoçHey gidi günler…

Mis kokusuyla, tap taze, demli mi demli… Rengiyle herkesin ilgisini çeken, köz ateşinde pişmiş çay gibiydi eski insanlar… Asâletleri duruşlarından belliydi… Bir mekâna geldiklerini; kendilerini görünce değil; metrelerce uzaktan hissedilen kokularını duyunca anlardınız… Geldikleri her mekânın şerefi gibiydiler. Zaten her mekâna da gelmezlerdi bu yüzden…

Dedemin hatırlıyorum meselâ…
Ona ait meziyetleri saymaya kalksam, bir günümü alırdı sanırım… Sadece dillere destan cömertliğinden bahsedecek olsam yüzlerce, belki de binlerce örnek vermem gerekirdi. Fakir dostuydu dedem. Bir öküz arabası odun için; ekip biçilecek halde bir bostan bağışladığı gariban aileler olmuştur.

Eski insandı dedem…
Meselâ ben, dedemin üzerine güneşin doğduğuna hiç şahit olmamışımdır. Nasıl yapardı bilmem. Hem en geç o uyur, hem de en erken o kalkardı. Sabah uyanıp camdan baktığımda bahçede genelde onu görürdüm. “Bu adam hiç uyumaz mı?” dediğim çok olmuştur. En geç uyuduğu halde en erken o uyanırdı.

Geniş bir aileydik. Amcamlar ve dedemlerle birlikte altlı üstlü evlerde oturuyorduk. Gelenimiz, gidenimiz çok olurdu. Kocaman salonun tıka basa misafirle dolu olması adiyattandı. Koyu sohbetlerin yaşandığı misafir ağırlama gecelerinde, kuzine sobasında pişen mis kokulu kaçak çay içilirdi. Bir yanda da kuzinenin fırınında pişen; üzerinden buram buram dumanlar tüten patatesler yenirdi. Gecenin bir saatinde ise mısır patlatmak adettendi. Adeta, misafirler gitmesin diye her yol denenirdi…

Dedem Yeşilçam filmlerindeki jönler gibiydi. Her zaman mis gibi kokardı. Jilet gibi ütülü takım elbisesi, hiç başından çıkarmadığı fötr şapkası, boynunda aksesuar gibi şık duran kaşkolu ve kendi el emeğiyle yaptığı bastonuyla; bende hayranlık uyandıran bir adamdı…

Mahir insandı Dedem…
Çok maharetli biriydi. Elinden herşey gelirdi. Bizim oturduğumuz iki katlı evi o yapmıştı. Zamanla bizim evin yanına, amcamlar için iki katlı bir ev daha yapmıştı. Evin taban döşemesinden kapı, pencere, boya, badana, çatı, kiremit, mutfak, banyo, tuvalet ( Dedem yüznumara derdi), merdiven, baca, sıva ve aklına ne gelirse hepsini kendi yapmıştıı. Bozulanı, kırılanı tamire götürdüğünü hiç hatırlamıyorum desem yalan olmaz. Dedim ya, elinden herşey gelirdi. Bir defasında kayık yapmıştı. Kayığı öküz arabasına yükleyip evimizin birkaç km uzağındaki göle gider; ağ atıp, balık tutardık. Daha ilginci ise 1970 li yıllarda bizim evin atık suyunu; imâlatını kendi yaptığı künklerle evin uzağında bir yere taşımıştı. Üstelik bir metre derinliğe gömdüğü kanalizasyon sistemiyle bunu yapmıştı. Aile kabristanlığındaki dekoratif mezar taşları bile onun el mârifetiyle yapılmıştı. Bunun gibi aklınıza ne gelirse fark etmez; dedem mutlaka bir yol bulur, o şeyi imal ederdi. Üstelik bütün bunları kendi icad ettiği kalıplarla yapardı.

Vefalı insandı Dedem…
Dedem ilginç bir adamdı. Toplumun her kesiminden dostları vardı. Doktorundan mühendisine, hakim-savcısından milletvekiline,  işadamından bürokratına kadar her kesimle rahatlıkla görüşürdü. İyilik gördüğü insan gibi iyilik yaptığı insan da çoktu. O nedenle dedem için; ipten adam alır derlerdi.

Dedem bilginin câhili, insanlığın âlimiydi…
Bir yerde kendimi anlatırken: üç üniversite bitirmiş câhil demistim. Aynı yerdeyim hâlâ… Birincisi rektörlüğünü dedemin yaptığı köy enstitüsü, ikincisi İstanbul Üniversitesi, üçüncüsü ise içerisinde bulunmaktan şeref duyduğum sosyal ve kültürel yapı… Hangisinden daha fazla istifade ettiniz derseniz cevaplamakta zorlanmam… Diplomasını aldığımla halen bir iş bulamadım desem anlaşılır her halde..! Hayata, diğer diplomalarla tutundum desem yalan olmaz…

Dedem bilginin cahiliydi belki… Okumamıştı… Bu manada bir diploması bile yoktu… Zaten kendisini tarif ederken “Ben, Ali okulundan mezun oldum” derdi.  Bu manada evet bilginin cahiliydi… Ancak sahip olduğu insani değerlere bakıldığında; O, yaşadığı devrin âlimiydi… Çünkü O, yardımlaşma duygusunun abideleşmiş haliydi. Akrabayı, kolu-komşuyu gözetmenin timsâliydi. Cömertlik onun mütemmim cüzü gibiydi. Tabiat sevgisi onun mütefekkir bir ufka sahip olduğunun resmiydi… Ve hepsinden önemlisi; Onda var olan değerlerin bir çoğu; Kur’an’da karşılığını bulan davranışlardı… Bir çok davranışının Hadis kaynaklı olduğu her halinden belliydi… Öyle ki; büyük babasının Osmanlı Paşası olması hasebiyle; Osmanlı medeniyetinin Kur’an ve Hadis esintili kültüründen  O da istifade etmişti…

Dedem gibi; Salih amca, Zakire teyze, Ümmü Gülsüm Anne, Marzîye yenge, Haydar amca, Übeydullah amca, EBE Annemiz gibi o devrin insanlarının her biri, birbirinden kiymetliydi… Hemen hepsi bilginin cahiliydi. Ama emin olun, hepimizden öte bir imana sahiptiler… Onlar daki ahlak anlayışı yağmur olup gökten yağsa; bütün bir toplumu ıslah etmeye yeterdi.

Bu gün eksikliğini çektiğimiz bir çok haslet, onlar için dahayatın gereği gibiydi… Yalan ve aldatma onların semtinden fersah fersah uzaktı. Gıybet ve dedi kodu onların günlük sohbet malzemesi değildi. Zaten cami gölgesinde başlayan muhabbetlerde böyle konulara girmek, mahalle baskısına sebep olacağından herkes duracağı yeri bilirdi…

Velhasılı o günler, çok güzel günlerdi… Yaşanası günlerdi… Mis gibi kır çiçeklerinin açtığı, bacalardan samimiyet dolu dumanların tüttüğü, kuzinelerden mis gibi ekmek korkularının geldiği, sıcak ekmeğin ucundan kesilip; kokusu gitmiştir diye; kapı dibi komşuya ikram edildiği günler.

O günün insanlarına bu günün imkânlarını versek; Dünya Cennet olurdu..!

Hey gidi günler…

Haftaya Çay-Simitli Başlangıç

çay

Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik haftaya, atölyede çalışan personelle çay ve simitten oluşan kahvaltı yaparak başladı.

Karpuzatan’da bulunan Makina İkmal, Fen İşleri, Park-Bahçeler ve Ulaşım Sinyalizasyon birimlerine ait atölyeye gelerek burada çalışan personelle tanışan ve çay ve simitten oluşan kahvaltıyla güne başlayan Başkan Çelik, yüzü gülen personelin kendilerinin de yüzünü güldürdüğünü ifade ederek, “Göreve başlayalı 1,5 ay oldu. Bu süre zarfında belediye binasında birçok birimle ilgili brifingler aldık. Zaman zaman da hizmet binası dışındaki birimleri gezerek hem tanışıyor hem de yapılan işleri yerinde görme imkanı buluyoruz. Bugün de atölyede çalışan arkadaşlarımızla hem tanışıp bir çay içelim hem de ardından çalışma sahalarını görelim istedik. Patron-çalışan ilişkisi yerine abi-kardeş ilişkisi içerisinde işlerin yürümesinden yanayız. Bunu da daha önce Kocasinan Belediyesi’nde gösterdik. Sizleri böyle güler yüzle görmek bizim de vatandaşın da yüzünü güldürüyor. Bir sıkıntınız, isteğiniz olursa gerek bize gerekse de amirlerinize iletebilirsiniz. Bundan sonra da yine imkan buldukça bir araya gelmeye çalışacağız” dedi.çay2

              ORTA ANADOLU’NUN EN GÜÇLÜ MAKİNA PARKI

Daha sonra Makina İkmal ve Fen Daire Başkanlıklarına ait atölyeleri inceleyen ve ardından da Park ve Bahçeler Daire Başkanlığı fidanlığını gezen Başkan Çelik, çok güçlü bir makina parkına sahip olduklarına vurgu yaparak, “Orta Anadolu’nun en güçlü makina parkına sahip belediyeyiz. Gerek karla mücadele, gerek fen işleri ve asfalt gerekse de park ve bahçe ekibi olarak araç gereç ve donanım konusunda çok iyi bir noktadayız.  Bundan sonra da ihtiyaç olursa bu filoya takviye yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu.fidan