Etiket arşivi: Bin

KÜÇÜLÜP KÜÇÜLÜP DE CEBİME GİR!      

KÜÇÜLÜP KÜÇÜLÜP DE CEBİME GİR!      

 

 

Tarih sahnesine girerken asker millet diye girmişiz. Orta Asya’daki Afanesyova Kültürü’nde bulunan ve MÖ 3 binlere ait savaş aletlerinden belli.

Tarihte ilk ve en kalıcı imzayı MÖ 209’da kadim atamız Mete Kağan’ın Ordu ve 10’lu Sistemi kurmasıyla atmışız. Ki kullanılan terimler ve teşkilatlanma modeli halen Ordumuzun çekirdek yapısında mündemiçtir. Hatta şu anki Kara Kuvvetlerimizin bröveleri bile örgütlü askerî maceramızın 2228 yıllık ispatıdır.

Yerleşmek amacıyla 1000 yıl önce Çağrı Bey komutasında Anadolu’ya yaptığımız o meşhur Keşif Seferi’nde de, 948 yıl önce Sultan Alparslan’ın Muş coğrafyasında kazandığı o muhteşem Zafer’de de “Ordu & Millet” olan Türklerin askerî başarıları destanlaştırılır.

Osmanlı’nın kuruluşu ve yükselişi savaş stratejileri üzerine bina edilmiş yönetim organizasyonlarıyla şekillenmiştir. Osmanlı’nın dağılma sürecinden atom filizi hükmünde yeni bir devleti çıkarabilmemiz de 100 yıl önce idealist ve kahraman generallerimiz tarafından mümkün kılınabilmişti.

Mondros denilen ve bize karşı söylenen “Eller Yukarı!” Ateşkes Antlaşmasının özeti de –  7/24’e gizlenen – Ordumuzun terhis ve teslimidir. Sarı Paşa’mızın Gençliğe Hitâbe’sinin “Cebren ve hile ile” diye başlayan kısmı bunu anlatır ve halen canlıdır.

Biz lisedeyken yani 30-35 yıl önce Türkiye’nin nüfusu 50 milyon, Ordu mevcudu ise 1 milyonun az altındaydı. 2019 yılına geldiğimizde Suriyeliler hariç nüfusumuz 82 milyon, Ordu mevcudumuzsa 300 binin biraz üstünde.

Norveç yada Yeni Zellanda’da otursak “Her Türk asker doğar” diye tarihe kayıtlı olmamıza rağmen büyük bir ordu beslemeye gerek yok, savunma teknolojilerine ağırlık versek yeter derdik. Yoksa Türkiye’nin konumu ve koordinatları değişti de haberimiz mi olmadı?

Bildiğimiz kadarıyla Bağımsızlık kararını geçici olarak engellediğimiz Barzanî’nin Kuzey Irak’ta roketli, tanklı, helikopterli 250 bin kişilik Peşmerge Ordusu var. Başmüttefiğimiz (!) tarafından yine aynı şekilde silahlandırılan PYD YPG Güçleri’nin de 70-75 bin kişilik mevcudundan bahsediyoruz.

Yunanistan son 10-15 yılda bizden çaldığı 18 ada ve 1 kayalığı bile silahlandırıyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bütçesini çok aşacak şekilde savaş gemisi, tank, top ne varsa alıp alıp biriktiriyor. Zaten Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge ve sondaj parsellerinden dolayı kırmızı alarm durumundayız.

Şimdilik aramızın fena olmadığı Rusya, Kırım Türklerinin özerk meclislerini de dağıtarak Kırım’ı ilhak etti, Sivastopol’u doğrudan Moskova’ya bağladı. Donetsk ve Luhansk’ı yani Ukrayna’nın Doğusunu koparıp orda Küçük bir Rusya (MaloRus) kurma faaliyetini ise askerî açıdan desteklediği milislerle sürdürüyor. Üstüne üstlük Suriye’de komşu olduk. İdlip’te onlarla beraber, Menbiç’te ise Amerikalılarla beraber devriye atıyoruz. Rusya’dan izin alamasaydık ne Fırat Kalkanı ne de Zeytin Dalı Harekâtını yapabilirdik. İlişkilerimiz tekrar 4 yıl öncesindeki Rus Uçağının düşürüldüğü vaziyete gelirse ne yaparız?

Mevzu uzuyor; İran hedefte, ABD karadan ve denizden sınırlarımızda tatbikat yapıyor. Biz ne yapıyoruz; “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan” Türk Ordusu celplerle 75 bin, 75 bin azaltacak Yeni bir Askerlik Kanunu çıkarıyoruz. S-400’ler ile F 35’ler arasında hayatımızın yazı-turasını atacak hale gelmişiz; para bedelli askerliği kalıcı hale getiriyoruz. Ülkede 5 milyondan fazla kayıtdışı vatandaş (!) var, sınırlarımızdan giren-çıkan belli değil, Bursa caddelerinde insancığın biri kafa kesmekten bahsediyor; bizse “Gerekli görülen sahalarda özel olarak görevlendirilen gönüllüler” için Cumhurbaşkanına ‘muafiyet’ yetkisi verdiriyoruz.

Türk Ordusunu ‘cep ordu’ yapmaya mı niyetlendik? Kimin cebine koyacağız?

Sabancı Vakfı, Eğitim Alanındaki 5 Projeye 900 Bin TL Hibe Verecek

Sabancı Vakfı’nın çağrısı üzerine başvuru yaparak bu yıl Hibe Programları kapsamında destek almaya hak kazanan sivil toplum kuruluşları belli oldu. Kadın, genç ve engellilerin karşılaştıkları sorunlara yönelik çözüm üreten sivil toplum kuruluşlarının projelerini destekleyen Sabancı Vakfı, eğitim alanındaki 5 projeye toplam 900 bin TL hibe verecek.

Sabancı Vakfı’nın son 11 yılda hibe desteği verdiği proje sayısı 144’e, hibe tutarı 18 milyon TL’ye ulaştı. Türkiye’de Hibe Programlarını uygulayan ilk vakıf olarak sivil toplumun güçlenmesine katkıda bulunmaktan büyük mutluluk duyduklarını söyleyen Sabancı Vakfı Başkan Yardımcısı Zerrin Koyunsağan“Sabancı Vakfı olarak, toplumsal gelişmenin sağlanmasında sivil toplumun çok önemli bir role sahip olduğuna inanıyor; bu kapsamda alanlarında uzman sivil toplum kuruluşlarını destekliyoruz. 11 yıldır çözüm üreterek, başarılı işlere imza atan sivil toplum kuruluşlarına verdiğimiz desteklerin hem sivil toplumun dönüşümüne hem de toplumsal gelişmeye sağladığı katkıları görmekten gurur duyuyoruz. Bu yıl da kalıcı etki yaratma hedefiyle destek verdiğimiz eğitim projeleri sayesinde, kadın, genç ve engellilerin sorunlarına yönelik çözüm önerileri geliştirmeyi hedefliyoruz. Hibe Programlarımız ile sivil toplumun destekçisi olmanın ve toplumsal sorunlara birlikte çözüm geliştirmenin, paha biçilemez değerde olduğuna inanıyorum” dedi.

Hibe Desteği Verilen Projeler Eğitim Başlığı Altında Toplandı

Sabancı Vakfı’nın faaliyetlerinin odağında yer alan kadın, genç ve engellilerin karşı karşıya kaldıkları sorunların çözümünde eğitimin kilit role sahip olduğunu belirten Koyunsağan“Geçtiğimiz yıldan itibaren hibe projelerimizi ‘eğitim’ başlığı altında topladık. Hibe desteği vereceğimiz projeleri de ‘kaliteli eğitimin desteklenmesi’, ‘eğitime erişimin ve devamın sağlanması’ ve ‘hak temelli yaygın eğitim çalışmalarının desteklenmesi’ alanlarındaki projeler arasından belirledik. Bu başlıkların her birinin eğitim alanında büyük önem taşıdığına ve bu alanlarda yürüteceğimiz projelerin toplumsal gelişme için değerli adımlar atılmasını sağlayacağına inanıyoruz” dedi.

Sabancı Vakfı’nın Hibe Programlarına bu yıl 52 ilden toplam 217 başvuru geldi. Destek verilecek projeler, sivil toplum alanında deneyimli kişilerden oluşan bağımsız Değerlendirme Kurulu’nun önerisi üzerine Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti’nin yaptığı değerlendirmeyle belirlendi.

Hibe Desteği Almaya Hak Kazanan Sivil Toplum Kuruluşları ve Projeleri

1- Kadınların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi Projesi (Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı)

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, “Kadınların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi” projesiyle; kadına yönelik şiddet konusunda avukatların bilgi, beceri ve farkındalıklarının artırılmasını; şiddet ve ayrımcılığa maruz kalan kadınların avukatlardan alacakları adli yardımın kalitesinin iyileştirilmesini hedefliyor. Bursa, Eskişehir, İstanbul ve Trabzon’da hayata geçirilecek proje kapsamında; kadının insan haklarına ilişkin uluslararası standartları ve ulusal mevzuatı içeren bir eğitim programı oluşturulması ve bu eğitimin pilot illerde görev yapan avukatlara verilmesi planlanıyor.

2- Çocuklar için Rengarenk Umutlar Projesi (Rengarenk Umutlar Derneği)

Rengarenk Umutlar Derneği, “Çocuklar için Rengarenk Umutlar” projesiyle Diyarbakır’da çocukların psikososyal gelişimlerini destekleyen faaliyetler yürütülmesini, bölgedeki sosyal ve kültürel faaliyet açığının giderilmesine katkı sunulmasını amaçlıyor. Proje kapsamında hazırlanacak “Yaşam Becerileri” isimli eğitim programı ile Diyarbakır’ın dört farklı mahallesinden 10-18 yaşlarında çocuklara ulaşılması; çocukların ilgi alanlarına yönelik fotoğraf, tiyatro, drama gibi kulüpler oluşturulması planlanıyor. Projede ayrıca, ailelere yönelik ergen gelişimi, toplumsal cinsiyet, zorbalık gibi konuları içeren 16 oturumluk bilgilendirme toplantıları da yer alıyor.

3- Çok Geç Olmadan – İstanbul Projesi (Nirengi Derneği)

Nirengi Derneği, “Çok Geç Olmadan – İstanbul” projesiyle çocuk ve gençlere yönelik ihmal ve istismar vakalarına çözüm getirilmesini amaçlıyor. Proje kapsamında istismar, akran zorbalığı, flört şiddeti ve toplumsal cinsiyet konularına dair bir eğitim modülü hazırlanarak, İstanbul’daki 30 ortaokul ve lisede eğitim verilmesi planlanıyor. Okullarda herhangi bir ihmal veya istismar vakasının tespit edilmesi durumunda izlenmek üzere “Okul Temelli Standart Operasyon Prosedürü (OTSOP)” geliştirilmesi; bu çalışmanın diğer okullara yaygınlaşması için, hazırlanan eğitim modüllerinin MEB Hizmetiçi Eğitim Planı’na dahil edilmesi ve MEB’in online hayat boyu öğrenme eğitimleri havuzuna eklenmesi hedefleniyor.

4- Katılımcı ve Barışçıl Sınıflar Projesi (Başka Bir Okul Mümkün Derneği)

Başka Bir Okul Mümkün Derneği, “Katılımcı ve Barışçıl Sınıflar” projesiyle öğretmenlerin, çocuk hakları ve çocukların bulundukları ortamlarda katılımcı olmalarını sağlamaları konularında bilgilerinin artırılmasını, böylece çocukların hak ve sorumluluklarının bilincinde, toplumsal barışa katkı sağlayan aktif yurttaşlar olarak yetişmelerine katkı sunmayı amaçlıyor. Proje kapsamında öğretmenler için katılımcı ve barışçıl öğrenme ortamı konusunda eğitim içerikleri geliştirilmesi, öğretmenlere çocuk hakları, şiddetsiz iletişim, çatışma çözümü, demokratik okul gibi konularda eğitim verilmesi planlanıyor.

5- Sınıfımda Yanımda Ol, Başarmama Destek Ol Projesi (Otizmli Bireyleri Destekleme Vakfı)

Otizmli Bireyleri Destekleme Vakfı, “Sınıfımda Yanımda Ol, Başarmama Destek Ol” projesiyle yaygın gelişimsel bozukluk veya otizm tanısı almış çocukların eğitimlerine destek olmaları için üniversite öğrencilerinin “gölge öğretmen” olarak yetiştirilmesini amaçlıyor. Proje kapsamında Anadolu Üniversitesi’nden gelen danışmanlar tarafından hazırlanan eğitimlerin Balıkesir Üniversitesi Meslek Yüksekokulu’nda okuyan öğrencilere verilmesi ve bu öğrencilerin projenin uygulanacağı anaokulları ile eşleştirilmesi planlanıyor. Öğrencilerin eşleştikleri okullarda staj uygulamalarına başlayarak, bu okullarda görev yapan öğretmenlere modeli uygulamalı olarak aktarmaları hedefleniyor.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Huzura Vurulan Hançer: Medine’nin Siyonistler Tarafından İşgali (Senaryo)

 

“… İran’la 10-15 yıl içerisinde savaşabiliriz”

Bu sözler Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’a ait.

Biz, İslam coğrafyası artık savaşın ve gözyaşının değil eskiden olduğu gibi barışın, huzurun ve refahın hüküm sürdüğü, ilmin beşiği topraklar olsun diye çırpınırken başka birilerinin savaş sözünü bu denli rahat bir şekilde söyleyebilmesi ne kadarda acı.

Şimdi gelecek 30-40 yıl içinde Arap yarım adasında neler yaşanabileceğine dair bir senaryo yazmak istiyorum. Bu senaryo Veliaht Prensin yukarıda bahsi geçen sözüyle alakalı olacak ve mümkün olduğunca en kötü ne olabilir düşüncesiyle hazırlanacaktır.

Lütfen az sonra okuyacaklarınızı garipseyip olmaz öyle şey demeyiniz zira geçmişte örnekleri fazlasıyla mevcuttur ki daima birilerinin hayal ettiğini başka birileri imkânsız olarak görmüş lakin çoğunlukla imkânsız görenler hayal kırıklığına uğramıştır. Her devirde huzurumuza düşman hayalciler mutlaka olacaktır, bize düşense o hayal edenleri imkânsız bırakmaktır. O halde her türlü tehlikeye karşı tedbirli olmak ve felakete giden yolları en baştan tıkamak şarttır. Zaten yazımızın amacı da müstakbel ya da muhtemel tehlikelere karşı Müslümanları uyarmak, artık birlik olma vaktinin geldiğini kulaklara fısıldamaktır.

Medine’nin Siyonistler Tarafından İşgali (Senaryo)

* Veliaht Prensin yaptığı açıklamadan sonra Arabistan’ın kendisine karşı ciddi manada silahlanacağını düşünen İran, silah sanayine yönelik yatırımlarını arttırır ve elinde ki kaynakların çoğunu yeni nesil silahlar almak ya da geliştirmek için harcar.

* Aynı düşüncelerle Suudi Arabistan’da silah depolamaya başlamıştır. Her geçen yıl biraz daha fazla yığınak yapar. Bu arada olası bir savaş durumunda başta Amerika olmak üzere batıl devletlerin desteğini alabilmek umuduyla onlara şimdiden taviz üstüne taviz vermek zorunda kalır. Zira batıya muhtaçtır çünkü attığı kurşunu bile kendisi üretememekte, dışarıdan satın almaktadır.

* İlk kıvılcım çakılır. Kimin çaktığı bilinmez fakat iki tarafta birbirini suçlar. Üçüncü bir tarafın varlığı kimsenin aklına gelmez. Artık savaş başlamıştır.

* Amerika Suudi Arabistan’a silah ve güvenlik desteği sunacağını ilan eder. Amacı Arabistan’ın zafer kazanmasına yardım etmek değil bizzat Arabistan’ı işgal etmektir. Üstelik bu işgali de Arapların isteği ve daveti doğrultusunda yapacaktır.

* Amerika Suudileri İran istilasından korumak bahanesiyle Arabistan’ın dört bir tarafında karakollar, askeri üsler, güvenlik noktaları gibi şeyler inşa eder. Artık orada ABD’nin askeri varlığı yüzbinlerle ifade edilmektedir.

* Hazıra dağ dayanmaz. Suudi Arabistan, Amerika’nın pahalı silahlarını almaya daha fazla güç yettiremeyince savaşı finanse edebilmek için elindeki petrol kuyularını komik rakamlar karşılığında Amerikan firmalarına satar.

* Bu savaş 10 yıl kadar sürdükten sonra nihayet geçicide olsa bir ateşkes anlaşması imzalanır. İki tarafta kaybetmiş, kazanan ise üçüncü taraf olmuştur.

* Arabistan topraklarındaki varlığını sürekli kılmak isteyen Amerika bir yandan İran tehdidini canlı tutarken diğer yandan da kabileleri birbirlerine karşı kışkırtır. Bu şekilde ülke içindeki asayiş iyice yok olur.

* Sağda solda bağımsızlık ilan eden kabileler türemeye başlamıştır. Gün geçtikçe bunların sayıları daha da artar. Arabistan, bir süre sonra bağımsızlığını ilan etmiş onlarca küçük devlete bölünür. Artık bu küçük devletlerin birbirlerine karşı üstünlük kurma mücadelesi başlayacaktır. Amerika elbette tüm taraflara silah satmaya devam eder.

* Bir 10 yılda böyle geçer. Kabileler birbirleriyle kıyasıya savaşmakta, Amerika ise gülücükler dağıtarak sahte arabuluculuk çalışmaları yürütmektedir. Fakat her ne hikmetse tarafların arası her görüşmede daha da bozulur.

* Arap yarım adasının her noktası adeta kaos içindedir. Tam da bu esnada bir kısım Yahudi, atalarının asırlar evvel Medine’den haksız yere sürgün edildiği yalanını dünyaya yaymaya başlar. Medine’den toprak istemektedirler. Her türlü medya organını etkin bir şekilde kullanarak kamuoyuna bunu kabul ettirirler. Artık dünyanın pek çok güçlü ülkesi Medine’nin bir kısmının Yahudilere verilmesi gerektiğine inanmaktadır.

* Arabistan’ın içinde bulunduğu kargaşayı fırsat bilen İsrail, tabi ki Amerika’nın da desteğini alarak, bir oldubitti ile Medine’nin yarısını işgal eder ve ciddi miktarda ki Yahudi’yi de oraya yerleştirir. Artık oradaki Yahudiler şehrin tamamını ele geçirmek için çalışmaya başlayacaktır.

Her şey 30-40 yıl içinde meydana gelmiştir…

(Allah korusun…)

Bu yazılanlar elbette ki şuan için bir senaryodan ibarettir. Hatta daha önce de söylediğim gibi en kötü ne olabilir düşüncesiyle hazırlanmıştır, lakin imkânsız olmadığı da bilinmelidir.

Çok değil, bundan 100 yıl önce yaşayan büyüklerimize, bir gün Kudüs’te yahudilerin devlet kuracağı ve bu devletinde tüm Müslüman âlemine kan kusturacağı söylense herhalde buna inanmaz, gülüp geçerlerdi. Lakin bu gün yaşananlar ortada.

Başa dönelim…

İran’ı tehdit olarak gören Veliaht Prens ileride yapılacak muhtemel bir savaşa hazırlık için şimdiden müttefik arayışına girmiş ve Amerika’nın her dediğini yapacak kadar tavizkar olmuştur. Bunun bedeli senaryoda yazıldığı gibi hepimiz için çok ağır olabilir. Oysa Veliaht Prens, İran tehdidine karşı başta Türkiye olmak üzere tüm İslam ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye gayret etse bu şüphesiz tüm Müslümanlar için daha hayırlı olurdu. Prens, dostlarını Müslümanlardan seçseydi o bahsettiği savaş muhtemelen hiç yaşanmaz, üstelik yeltenenin hevesi kursağında kaldığı gibi cüreti de başına bela olurdu.

Bir olmak, iri olmak, diri olmak ve ümmet bilinci içerisinde kardeşçe yaşamak zorundayız. Devlet olarak yüz yıllık planlar yapmanın yanı sıra düşmanlarımızın yüz yıllık planlarına karşıda hazır olmalıyız.

Unutulmamalı ki zulüm ebedi değil, geçicidir. Gün gelir İslam doğuya da batıya da hâkim olur ve gönüller onun verdiği güvenle huzura kavuşur.

O günleri görebilmek dileğiyle…                                                                           Aras ASİLOĞLU

 

İKTAV Belgesel Yayıncılık’tan Medine Müdafii Fahrettin Paşa Belgeseli

 

 

İlim Kültür Tarih Araştırmaları Merkezi, İKTAV Belgesel Yayıncılık  Medine Müdafii Fahrettin Paşanın Medine Savunmasını belgeselleştirdi. Son günlerde Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed’in Fahrettin Paşa’yı suçlaması Türkiye’de ve İslam coğrafyasında büyük tepki ile karşılanmıştı. Devr-i Alem Belgesel Programı olarak Fahrettin Paşa’nın Medine Savunması’nı belgeselleştirerek Avrasya Gazete Radyo Televizyon Yayıncıları Derneği’nin sosyal sorumluluk projesi olarak ulusal ve bölgesel Televizyon kanallarına dağıtmaya başladı.

 

Belgeselde Fahrettin Paşanın Medine’yi nasıl savunduğu belgesel görüntülerle ekranlara geliyor. Hazırlanan belgesel, Youtube üzerinden sosyal medya ile de paylaşıldı. Belgeseli izlemek için linke tıklayabilirsiniz.

 

 

https://www.youtube.com/watch?v=7JrkKds3wE8

FAHREDDİN PAŞA KİMDİR?

Fahreddin Türkkan 1868, Rusçuk’da doğdu. 93 Harbi’nden sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. Mekteb-i Harbiye’yi birincilikle bitirdi. Erkan-ı Harbiye Mektebi’ni bitirdikten sonra 1891 yılında Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle göreve başladı. Balkan Savaşı’nda Çatalca savunmasında ve Edirne’nin geri alınışı’nda görev aldı. 1916 yılında 4. Ordu komutanı Cemal Paşa tarafından Medine’deki Hicaz Kuvve-i Seferiyesi komutanlığına atandı. İngilizlerin desteğinde isyana girişen Şerif Hüseyin ordusuna karşı, kısıtlı imkanlara rağmen yaptığı Medine Müdafaası büyük takdir topladı. 2 yıl 7 ay süren Medine Müdafaası sonrası “Medîne Müdâfii”, “Türk Kaplanı”, “Çöl Kaplanı”, “Medine Kahramanı” lakaplarıyla anıldı.

Medine Kuşatması’ndan sonra savaş esiri olarak önce 27 Ocak 1919 tarihinde Mısır’a daha sonra da 5 Ağustos 1919 tarihinde Malta’ya sürgün edildi. Sürgün sırasında, savaş suçlularını yargılamak üzere İtilaf Devletleri tarafından İstanbul’da kurulan Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı Harbi adı verilen mahkemece ölüme mahkûm edildi. Ancak Ankara Hükümeti’nin gayretleriyle 8 Nisan 1921 tarihinde Malta’dan kurtulduktan sonra Eylül 1921 tarihinde Türk Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Ankara’ya geldi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Güney Cephesi’nde Fransız Ordusu’na karşı savaşan Türk kuvvetlerini birleştirmekle görevlendirildi. Fransızlarla Ankara Antlaşması’nın imzalanmasıyla güneyde savaş sona erince 9 Kasım 1921 tarihinde TBMM tarafından Kabil Büyükelçiliği’ne atandı. Türk-Afgan dostluğunun gelişmesinde önemli rol oynadı.
1936 yılında Ferik korgeneral rütbesi ile ordudan emekli oldu. 22 Kasım 1948 tarihinde bir tren yolculuğu sırasında Eskişehir yakınlarında kalp krizi geçirerek vefat etti. Vasiyeti üzerine Aşiyan Mezarlığına defnedildi.

 

KAÇAK ALKOLLÜ İÇKİYİ BÖYLE GİZLEDİLER

Gümrük ve Ticaret Bakanlığına bağlı Gümrük Muhafaza Ekipleri, Gürcistan’dan Bulgaristan’a gitmek üzere Sarp Gümrük Kapısı’na gelen bir TIR’da yaptıkları aramada, 14 bin 880 şişe yabancı menşeili alkollü içki ele geçirdi.böyle gizlediler.jpg1

 

Bakanlığın merkez birimine ulaşan bir ihbarı değerlendiren Gümrük Muhafaza Ekipleri, meyve suyu ve maden suyu taşıyan bir TIR ile alkollü içki yapılacağı şüphesi üzerine harekete geçti. Yapılan istihbari çalışmalar sonucu TIR’ın plakası, sürücüsü ve kayıtlı olduğu firma bilgilerine ulaşan ekipler, takibe alınan TIR’ın gümrüklü sahaya gelmesinin ardından gerekli güvenlik önlemlerini alarak geniş çaplı arama başlattı.

 

TIR, ilk bakışta beyan edildiği üzere maden suyu ve meyve suyu ile dolu görünüyordu; ancak aramanın derinleştirilmesi sonucu, dorsenin iç kısmında, taşıdığı yükün fark edilmemesi için siyah poşetlerle kaplanmış şüpheli paletler göze çarptı. Paletlerin açılması neticesinde, tam 1 milyon 734 bin TL değerinde 14 bin 880 şişe alkollü içki ele geçirildi.

 

Yapılan ilave incelemeler sonucunda, içki şişelerinin etiket bilgilerinde Türkçe ibareler olduğu ve Bulgaristan’a götürülmeyerek yasadışı yollarla Türkiye’de iç piyasaya sürülecekleri tespit edildi.

böyle gizlediler

Olay sonucunda, daha önce de adları kaçakçılık suçuna karıştığı anlaşılan, eşyaların göndericisi H.B. ile alıcısı S.K. hakkında adliyeye suç duyurusunda bulunuldu.  Kaçak eşya taşımasında kullanılan araç ve alkollü içkilere ise Gümrük Muhafaza Ekiplerince el konuldu. Olaya ilişkin soruşturma sürüyor.

Hamzabeyli’de Rekor Eroin Yakalandı

 

 

Gümrük ve Ticaret Bakanlığına bağlı Gümrük Muhafaza Ekiplerince, Türkiye’den Bulgaristan’a gitmek üzere Hamzabeyli Sınır Kapısı’na gelen bir TIR’da yapılan aramada, 77 milyon 600 bin TL değerinde 775 kilo 75 gram Eroin ele geçirildi. Söz konusu miktar, bugüne kadar Gümrük Muhafaza Ekiplerince tek seferde gerçekleştirilen en büyük uyuşturucu yakalaması olarak kayıtlara geçti.hamzabeyli eroin

 

İran uyruklu A.E.’nin sürücülüğünü yaptığı ve J.S’nin ikinci şoför olarak bulunduğu, plastik yapımında kullanılan toz madde taşıyan TIR, risk analizi kapsamında X-ray taramasına sevk edildi. Eroinin, aynı yoğunluktaki toz formunda yasal yükün arasına gizlenmiş olması sebebiyle taramada şüpheli yoğunluğa rastlanmadı. Buna karşın, tedirgin ve şüpheli  tavırlar sergileyen araç sürücüleri, görevli memurların dikkati ve tecrübesi sayesinde yakalanmaktan kurtulamadı.hamzabeyli eroin.png1

 

X-ray taramasının ardından, dedektör köpekler ve diğer yardımcı kontrol ekipmanları ile aracın detaylı aramasının yapılması kararlaştırılarak araç arama hangarına alındı.  Narkotik dedektör köpekler Zeus, Thea ve Benga ile yapılan aramada, dedektör köpeklerin TIR dorsesinin belirli bölgelerine aşırı tepki vermesi üzerine, dorsenin açılarak yükün incelenmesi kararlaştırıldı.hamzabeyli eroin.png2

 

Gümrük Muhafaza ve Gümrük Müdürlüğü ekiplerinin katılımı ile yapılan incelemede, araç içerisinde bulunan toplam 825 torba tek tek açılarak kontrol edildi. Kontrol sonucunda, 31 torba içerisinde, aynı mahiyetteki yasal yükün içerisine gizlenmiş kahverengi toz madde olduğu belirlendi. Şüpheli maddeden alınan numunenin narkotik madde tespit cihazı ile analiz edilmesi sonucu, maddenin eroin olduğu tespit edildi. Olayda ele geçirilen toplam 775 kilo 75 gram Eroinin piyasa değerinin 77 milyon 600 bin TL olduğu bildirildi.

 

Olay sonucunda ele geçirilen uyuşturucu maddeye ve uyuşturucu taşımasında kullanılan TIR’a Gümrük Muhafaza ekiplerince el konuldu. Şüpheli araç sürücüleri ise Hamzabeyli Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Bölge Amirliği ekiplerince gözaltına alınarak Edirne Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edildi. Olayın bağlantılarının ortaya çıkartılması için soruşturma başlatıldı.

 

Uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadelede, her geçen gün kapasitesini geliştirerek yeni başarılara imza atan Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü, yılbaşından bu yana birçok önemli yakalama gerçekleştirdi. 2017’de yakalanan uyuşturucu miktarı 5 tonun üzerine çıkarken, Hamzabeyli Sınır Kapısı’nda ele geçirilen 775 kilo 75 gram eroin, Gümrük Muhafaza Ekiplerince bugüne kadar tek seferde yapılan en büyük uyuşturucu yakalaması olarak kayıtlara geçti. Gümrük ve Ticaret Bakanlığının uyuşturucu madde kaçakçılığı ile kararlı mücadelesinin hız kesmeden devam edeceği belirtildi.

İLKÇEV;Uluslararası Kurban Organizasyon’una Destek Veriyor!!!

  

 

Uluslararası Ufka Yolculuk yarışmalarının Gebze,Çayırova,Dilovası ve Darıca ayağını üstlenip,bu organizasyonları başarıyla tamamlayan İLKÇEV,bu kezde Mec Vakfı’nın organize ettiği uluslararası Kurban organizasyonuna destek oluyor.

 yüzbin tebesüm

Mahmud Es’ad Coşan (MEC) Vakfı, bu yıl “100 bin tebessüm” çağrısıyla düzenlediği 10. uluslararası kurban organizasyonuyla kurban ibadetini kolaylaştırma ve lâyıkıyla yerine getirme hizmetine devam ediyor. 

Organizasyon ile onlarca ülkeden alınan vekâletler, herhangi bir aracı kuruma bırakılmadan ilk elden gerçek ihtiyaç sahiplerine tüm dünya Müslümanlarından hediye olarak ulaştırılıyor.

Avustralya’daki Mahmud Es’ad Coşan Vakfı’ndan yapılan yazılı açıklamada, “Bu yılki organizasyonumuzda küçükbaş kurban bedeli 230 Avustralya Doları (Yaklaşık 467 TL)  olarak belirlenmiştir” denildi.

Kurban bağış ve vekâlet işlemleri geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sadece internet üzerinden gerçekleştiriliyor. Kurban organizasyonuna özel olarak bu yıl ilk kez tasarlanan www.100bintebessum.org ile vakfın internet sitesi www.mecvakfi.org  ve www.ilkcev.org.tr adresini ziyaret edenler, kurban organizasyonuyla ilgili detaylı bilgi edinebiliyor ve kredi kartıyla kısa sürede kurban bağışında bulunabiliyorlar. İşlem sonucu alınan referans numarası, kayıt, vekâlet ve ödeme işleminin tamamlandığını gösteriyor. 

Avustralya’da faaliyetlerini sürdüren Mahmud Es’ad Coşan Vakfı, son 9 yıldır düzenlediği kurban organizasyonuyla Endonezya’daki yakın ilgiye ve yardıma ihtiyaç duyan, günde 1 doların altında gelirle hayata tutunan gerçek ihtiyaç sahibi yüz binlerce aileye yardım elini uzattı ve kurban etlerini ilk elden dağıttı.