Etiket arşivi: Besam

İSTANBUL VALİ YARDIMCISI NURİ GEZİCİ’YE MAKAMINDA ZİYARET

besam ziyaret

     
BESAM Yönetim Kurulu Başkanı ve Dünya Basın Mensupları Derneği Eğitim ve Ar- Ge’ den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Nuri KAYNAR’ ın da yer aldığı heyet İstanbul Vali Yardımcısı Nuri GEZİCİ’yi makamında ziyaret ederek sohbet ettiler.

Dünya Basın Mensupları Derneği (DBMD) Genel Başkanı Muzaffer TUNÇ, DBMD Uluslar arası İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Tika Avusturalya Temsilcisi Nazmi YAZAR, DBMD Sosyal Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Türkiye Yemek Dünyası Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Şehriban ARSLAN, DBMD Eğitim Ar geden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve BESAM Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Nuri KAYNAR, DBMD Yönetim Kurulu Üyesi Gazeteci Yazar Reşat EROL, DBMD Turizm Komisyon üyesi ve Türkiye Turizm Plartformu Başkanı Abdullah KARACA,Avukat Mehmet Hakkı ÇEZİK ve Şair Yazar İsmail Hakkı BAĞDAT, İstanbul Vali Yardımcısı Nuri GEZİCİ’yi makamında ziyaret ederek sohbet ettiler.besam ziyaret.jpg1

Güçlü bir Türkiye için etkili, Güçlü sivil toplum yapılanmalarına da ihtiyaç vardır

Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ünel BESAM Yönetim kurulu Başkanı Sayın Mehmet Nuri Kaynar ile görüştü.İşte Röportajın ana başlıkları ile siz saygıdeğer okurlarımızı baş başa bırakıyoruz.

Röportajımıza Başlamadan evvel Besam Başkanı Sayın Kaynar bir mesaj vererek söyleşiye başlamak istiyor.

BESAM Başkanı Mehmet Nuri Kaynar: “Dünyadaki hızlı gelişmeler göstermektedir ki yeni bir eğitim sistemine gereksinim vardır… Milli Eğitim meselesi ülkemiz için İstiklal mücadelesi kadar önemli ve o derece hayati bir konudur. Ülke olarak bu konuyu çözmemiz geleceği kurgulamakta ülke olarak bizi güçlü kılacaktır. Aksi takdir de 2023, 2050, 2071 hedefleri hayalden öte geçmez… İnsana yapılan yatırım pahalı, ancak cehaletin maliyeti daha pahalıdır. Eğitim yatırımlarının meyveleri uzun vadeli alınır… Ülkemizin ve işletmelerimizin küresel ortamda etkin olabilmeleri ve rekabette baş edebilmeleri için bilgi  stratejik bir kaynaktır. Güçlü bir Türkiye için etkili, güçlü sivil toplum yapılanmalarına da ihtiyaç vardır.”

Yusuf Ünel: Bilgi Toplumuna geçiş sürecimizi değerlendirebilir misiniz?

Mehmet Nuri KAYNAR: Teknolojinin akıl almaz ilerleyişini gazeteci olarak basın-matbaa alanında sizler de yakından görüyorsunuz akıl almaz bir hızla ilerlemekte aldığınız elektronik bir cihaz bir kaç gün sonra yenisi, yeni modeli, gelişmiş farklı özellikleri olan başka bir modeli çıkı vermiş oluyor. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sıkıntıları yaşanmaktadır. Küresel güçler sadece ekonomik alanda belirleyici olmakla kalmıyor, sosyal ve kültürel alanlara da etki ediyorlar. Yereli, yerli olanı tahrip eden özelliği olmakla beraber bu değişim sürecine direnememek gibi bir gerçeğin karşımıza dikildiğini yaşıyoruz. Şu bir gerçek ki bu sürece direnmek çok şey kazandırmıyor. Değişime ayak uydurmak gerekiyor. Aksi takdirde ülkemiz ekonomik anlamda dünyanın çok gerisinde kalır. Çünkü bu sürecin ekonomik büyümeyi hızlandırıcı, sosyal alt yapı hizmetlerinin sunumunu iyileştirici ve kültürel etkileşimi artırıcı etkileri olduğu da görmek lazım.

Yusuf Ünel:  Sanayi devrimi, denilen süreci maalesef Osmanlıdan bu yana ıskaladık. Dediğiniz gibi biz kendi içimizde tartışırken dünyanın çok gerisinde kaldık. Ayak uyduramadık. Sonrada yetişemedik. Hep önde oldular. Türkiyenin yeni dönemde bu sürecin etkin aktörlerinden olacağını gerçekten düşünüyor musunuz?

Mehmet Nuri KAYNAR: Kesinlikle inanıyorum. Türkiye sıradan bir ülke değil, çok güçlü dayanak noktalarımız var. Çok itibarlı bir geçmişimiz var. Türkiye sahip olduğu birikimiyle; Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu, Orta Asya, Kafkasya ve hatta Afrika üzerindeki nüfuzu ile tüm dünyanın doğal lideri olmaya namzet büyük bir güçtür… Bunun için olmazsa olmaz yapılması gereken, bilgi toplumuna geçişin en önemli şartlarından birisi olan bilgiye yapılacak olan yatırımdır. Gelişmekte olan ülkelerin gelişmesine en büyük katkı, insan kaynaklarına yapılan yatırım ve alt yapının iyileştirilmesidir. Bu yapabileceğimiz en önemli iştir.Nitelikli iş gücünün oluşturulmasının temel şartır. Önce insan yetiştireceğiz. Eğitimin her kademesinde zekâ işlevlerini geliştiren, araştırmacılığı ve yaratıcılığı ön plâna çıkaran bir eğitim verilmesiyle mümkün olacaktır. Bilgiye ulaşma yol ve yöntemlerini öğreten, etkin bir rehberlik hizmeti içeren, yatay ve dikey geçişlere imkân veren, piyasa meslek standartlarına uygun, üretime dönük eğitime ağırlık vermemiz gerekmektedir.

Ülkemizde demografik yapıda, ailenin niteliğinde, toplumsal dokuda, tüketim anlayışında, insan haklarında, siyasal alanda, bilim ve teknolojide önemli hareketlilikler gözlenmektedir. Doğal olarak, bu hareketliliklerin eğitim sistemine yansıtılması ve “geleceğin dünyası” nın gerekliliklerinin algılanabilmesi gerekmektedir.

Yusuf Ünel: Değişimin en önemli ayağının eğitim olduğunu söylüyorsunuz. Eğitim sistemimizde yapılması gereken değişimler sizce nedir?

Mehmet Nuri KAYNAR: Öğretim programlarının çağdaş ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, diğer şartlara zemin oluşturması bakımından önceliklidir. Bunları gerçekleştirmemiz lazım. Atılan adımlar yerindedir. Elbette çok önemlidir. Ancak yetersizdir. Yolumuz doğrudur. Adım atılmıştır. Ancak adımlarımızı hızlandırmamız gerekmektedir. Bunun içinde çalışmalıyız. Herkes bu sürece katkı sağlamalı, elinden geleni yapmalı, çaba harcamalıdır. Milli Eğitim meselesi ülkemiz için İstiklal mücadelesi kadar önemli ve o derece hayati bir konudur. Ülke olarak bu konuyu çözmemiz geleceği kurgulamakta ülke olarak bizi güçlü kılacaktır. Aksi takdir de 2023, 2050, 2071 hedefleri hayalden öte geçmez.

Yusuf Ünel: Kalkınmada en önemli etkenin insan olduğunu ve insanın eğitimi olduğunu söyleyebilir miyiz?

 

Mehmet Nuri KAYNAR: Türkiye Cumhuriyetinin banisi Atatürk, eğitimi, toplumsal ve kültürel kalkınmanın temel öğesi olarak görmüş, Türkiye’nin kurulması sürecinde en büyük görevi eğitime yüklemiştir. Bugün de bu vurgu çok önemlidir. İnsanlık tarihi boyunca eğitimin başlıca ve en önemli hedefi, insanı en iyi biçimde yetiştirerek, kendisine ve çevreye yararlı ve üretici duruma getirmek, insan olmanın onurunu paylaşan sağlıklı bireylere dönüştürmek olmuştur.

Kuan-TZU adlı Çinli Filozofun, eğitimin, toplumların yaşamındaki önemini vurgulayan şiirsel anlatımını sizinle paylaşmak istiyorum.

“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,

Ağaç dik, on yıl sonrası ise tasarladığın,

Ama yüzyıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.

Bir kez ürün verir ekersen tohum,

Bir kez ağaç dikersen on kez ürün verir,

Yüz kez olur bu ürün eğitirsen halkı.

Balık verirsen bir kez doyurursun halkı,

Öğretirsen balık tutmasını hep doyar karnı!”

Bizler de insanlarımıza balık tutmayı öğretmeliyiz.

Bilgi toplumu olarak adlandırılan yeni dönemde, süreç, amaç ve yapı yönünden eğitim sistemlerinde değişim ve yeniden yapılanma zorunluluğu doğmuştur. Değişen koşullar, kişilere kendilerini bir bütün olarak sorgulamak, kendilerine yatırım yapmak, yerel özellikleri ile evrensel dünya arasında bağ kurabilecek donanıma sahip olmak sorumluluğu yüklemiştir. İnsanlar, bir yandan yapabileceklerinin en iyisini yaparak kendilerini aşmak, diğer yandan kişisel ve iş yaşamlarında, yeni dönemde dünyanın etkin üyeleri olmak için mücadele etmek zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Hem, yerel değerlerimizi korumak ve taşımak hem de dünya ya evrensel bakabilmeliyiz.

 

Dünyadaki bu hızlı gelişmelerin yeni bir eğitim sistemine gereksinim duyacağı çok açıktır. Bu durum eğitimin bireyleri gelecekteki üretken işlerin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatması gerektiği anlamına gelmektedir. Makro açıdan bakıldığında ise, eğitimin bu bilgi ve becerilere sahip insanları sadece yeterli sayılarda değil, aynı zamanda üretim tekniklerine, toplumsal yapılara ve örgüt kalıplarına uygun niteliklerde yetiştirmesi gerekmektedir. Eğitim, insan kaynaklarının beceri ve üretkenlik kapasitesini geliştirme yoluyla ulusal gelirin büyümesine önemli katkılarda bulunabilmektedir. “İnsana yapılan yatırım pahalı, ancak cehaletin maliyeti daha pahalıdır” eğitim yatırımlarının meyveleri uzun vadeli alınır.

 

Bu konunun  daha iyi anlaşılabilmesi için üç ülkeyi örnek verebilirim.Birincisi Japonya, sözü edilebilecek bir sanayi hammaddesine ve yer altı kaynaklarına sahip olmamasına rağmen bugün en gelişmiş ülkeler arasında yer almaktadır. Bu gelişimde en önemli etken ise insan öğesidir. İkinci bir örnek olarak da, İkinci Dünya Savaşı’ ndan yenik çıkan ve büyük kentleri önemli derecede hasar gören Almanya’ yı verebiliriz. Almanya’ nın kısa zamanda mucizevi bir şekilde kalkınmasında iyi eğitim görmüş halkı en büyük rolü oynar.Üçüncüsü ise Rusya,1990 yılların başında büyük bir değişimle kominist sistemden,liberal sisteme yönelen ülkede ilk birkaç yıl şaşkınlık yaşanarak kısmi savrulmalar olsada çok kısa bir sürede toparlanmayı başarmışlar ve tekrar uluslararası itibarına kavuşmuştur. Bunda en büyük dayanağı olan eğitimli insanlarının payı vardır.

Yusuf Ünel: BESAM’I Neden Kurdunuz?

besam röportajMehmet Nuri KAYNAR: Küreselleşmenin ortaya çıkardığı tehditler ve imkânlar sivil toplum kuruluşlarının da yerelden küresele ulaşan bir zincir içerisinde dayanışmasını zorunlu hale getirmektedir. Bir ülkede demokrasinin kurumsallaşmasının ve yaşamasının başta gelen unsurları arasında o ülkede sivil toplum kuruluşlarının varlığı, yaygınlığı ve etkinliği önemli bir yer tutar. Batılı ülkelerde sivil toplum katılımı ülkemizle kıyaslanmayacak derecede yüksektir. Bir örnek verecek olursak; nüfusu 8 milyon 875 bin olan İsveç’te yaklaşık 36 milyon Sivil Toplum Kuruluşu üyesi bulunmaktadır. Bu rakam ( 15 yaş ve üstünü temel alırsak ) bize ortalama bir kişinin en az 6-7 farklı sivil toplum kuruluşuna üye olduğunu göstermektedir. Ülkemizde ise sivil toplum kuruluşlarına katılma oranı değil nüfusumuzu birkaç kez katlamak, mevcut nüfusun % 10 ‘una bile karşılık gelmemektedir.

Düşünme ve düşündüğünü ifade etme konusunda öz güven kazanmış toplumlar “bana neci” olmazlar, “neme lazımcı” davranmazlar. Çevrelerindeki, ülkelerindeki, hatta dünya genelindeki insanlığı rahatsız eden konularda ortak hareket etme bilinci ve duyarlılığı göstererek tepkilerini dile getirmeye ve kamuoyu bilinci oluşturmaya çalışırlar. Bunların yapılmadığı, yani yanlışa yanlış denilmediği durumlarda ise, sorunlar yığılır yığılır ve toplumsal felaketlere neden olur. Öyle bir felaket ki, benim suçum yok deyip dışında da kalamayız. Hepimizi önüne katıp götürecek, etkileyecek sonuçlar doğurur. “Bana neci”likten ve “neme lazımcı”lıktan uzak, duyarlı toplum, güçlü devlet yapısının da teminatıdır. Medeni cesareti güçlü sivil bireylerden oluşan ve toplumsal faydacılığın şekillendirdiği etkin sivil toplum kuruluşları bu ülkenin geleceğinin de teminatıdır. Gelecekte gönüllü teşekküller, sivil inisiyatifler çok daha etkili ve yönlendirici olacaktır. Yaşadığımız toplumun sorunlarının çözümünde elimizden geldiğince katkı sağlamalıyız. Ülkemizin geleceği olan gençliğimize daha güzel bir gelecek oluşturmak, oturduğumuz yerden dövünüp yakınmakla olmuyor. Toplumun her kesimi bu ortak fayda için çalışmalı, gayret göstermelidir. Siyasi partilerimiz Türkiye’nin demokratik geleceğinin teminatıdır. Hepsine Türk demokrasisini geliştirmeleri için siyasi hayatlarında başarılar diliyoruz. Evet, ama daha önce de belirttiğim gibi güçlü bir Türkiye için etkili, güçlü sivil toplum yapılanmalarına da ihtiyaç vardır. Kültürel, sosyal, sanatsal, iktisadi toplumun her alanında faydalı işleri yapma azminde, zararlı her işin de karşısında olan çokça Sivil Toplum Kuruluşlarına ihtiyaç olduğu aşikârdır.

Amacımız; Ülkemizin kalkınması ve toplumumuzun refah ve mutluluğunu elde edebilme yolunda çalışmaktır. Bunun için araştırmak, öğrenmek, öğrendiklerimizi yaymak sorumluluk ve sevincini çevremizle paylaşmaktır. Yakındığımız birçok konunun ortak olduğunu biliyoruz. Sadece yakınma/dövünmelerimizin hiçbir çözüm getirmeyeceğini de biliyoruz. Sağlıklı, gerçekçi çözümler için problemlerin doğru belirlenmesi, çok iyi bir durum değerlendirmesinin yapılması, sorunların tespit edilmesi elbette önemlidir. Hedefimiz: Az konuşan ama yaptığı gerçekçi, yaşamı kuşatan proje ve çalışmaları ile kendini kısa sürede kanıtlayan sivil toplum yapıları oluşturmak, mevcut olanların içerisinde aktif görevler almak olmalıdır.

Şurası bir gerçektir ki gelecek bir tasarımdır ve ancak geleceğini planlayabilen toplumlar yarınlarda daha mutlu ve daha güçlü olacaklardır. Geleceğin tasarlanması ise geçmişin birikimlerinden yararlanabilen, millet bilinci yüksek; toplumsal hafıza zafiyetleri olmayan milletlerin işidir. Gelecek tasarımı, günümüzde bir bilim dalı haline gelmiş ve düşünce kuruluşu olarak tanımlanan bir takım stratejik araştırma merkezlerinin araştırma konusu olmuştur.  Bu kuruluşlar geleceğe dair senaryoları, politikaları, stratejileri ortaya koyup geliştirmektedirler. Ülkemizin ve işletmelerimizin küresel ortamda etkin olabilmeleri ve rekabette baş edebilmeleri için bilgi  stratejik bir kaynaktır.

BESAM la Amacımız; Bireysel ve toplumsal sorunların çözümünde bilgiye dayalı çözüm önerileri oluşturmak, bilimsel düşüncenin gelişmesine katkı sağlamaktır. Bütün dünya halklarının mutlu geleceğinin “Bilgi Temelli Kalkınma” yöntemleri ile mümkün olacağına inanmaktayız. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de “BİLGİ” tüm organizasyonlar için önemli ve vazgeçilmez stratejik bir güçtür. Yeni stratejiler geliştirebilmenin de temelinde bilginin etkin kullanımı yer almaktadır. Bilimsel bilginin insanlığın faydasına kullanımı da ancak eğitimli insanlarla mümkündür. Kuracağımız “Bilgi Enstitüleri” ile eğitimli insanlar yetiştirmeyi, toplumun Bilgi Temellinde Kalkınmasına, gelişmesine elimizden geldiğince katkı sağlamak istiyoruz. Bilimsel konularda çalışma yapanlara destek vermek, bilim adamları arasında dostluğu ve işbirliğini geliştirici toplantılar düzenlemek, bilimsel araştırmalar yapmak ve yaptırmak; bilimsel kitapların, araştırmaların ve makalelerin yayınlanmasını sağlamak, destek olmaktır.

Enstitümüz; genelde ülkemizin ve özelde yerel bölgelerin gelişmesi ve kalkınması için yapılan ekonomik, kültürel, sosyal ve bilimsel çalışmalara destek olacak, öncülük edecektir. Faaliyet alanlarımızla ilgili birimlerimizde üretilen projeler ve araştırmalarla ilgili olarak enstitümüz, ulusal ve uluslar arası resmi ve özel kuruluşlarla işbirliği yapmayı hedeflemektedir.

Bu süreçte bize ilham veren, diri tutan şu sözlerdir. Mustafa Kemal ATATÜRK diyor ki: “Hiç bir şeye ihtiyacımız yok. Yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır: çalışkan olmak. Sosyal hastalıklarımızı araştırırsak asıl olarak bundan başka, bundan mühim bir hastalık keşfedemeyiz. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı surette tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır… (16. 01. 1923, İstanbul ) Büyük işler, önemli girişimler, ancak birlikte çalışma ile elde edilebilir. (1925, Bursa)

Yusuf Ünel: Çok teşekkür ediyorum Sayın Kaynar.Bize ve gazetemize vakit ayırdınız. Keyifli bir sohbet oldu.Umuyorum okurlarımızda beğenerek okur.

Mehmet Nuri KAYNAR: Ben de sizlere teşekkür ediyorum.  Kocaeli Okuyor Gazetesine ve ekibine bu güzel sohbet için teşekkür ediyor başarılarınızın devamını ve eğitime verdiğiniz önem için de bir eğitimci olarak  ayrıca özel teşekkür ediyorum.

 

Yazar Erhan Sarıca İle Yazarlık Hakkında Konuştuk…

 

Erhan SARICA,Temmuz  2014’te yayımladığı MOBBİNG DE YAPARIM KARİYER DE Kitabıyla adından oldukça söz ettiren, bizim de yayın ekibi olarak kitabını okumaktan büyük zevk aldığımız bir yazar. BU ADAM BENİM BABAM Kitabının Tanıtımında birlikte zaman geçirme fırsatı bulduğumuz Erhan SARICA’yla,Kocaeli okuyor  olarak yayın hayatına başlarken, ilk röportajımızı kendisiyle yapmayı çok arzu ettik. Kendisinden yazarlık konusunda fikrini almak istediğimizi söylediğimizde alçak gönüllülükle kabul etti ve yeni kitabın PELDA’yı yayıma hazırladığı bu günlerde bize vakit ayırdı. Bunun için kendisine teşekkürlerimizi sunarız.

Bize biraz kendinizden söz eder misiniz?

Kasım 1973 Kayseri doğumluyum Yazar olarak konuştuğumda, kendimden söz etmeyi çok gerekli görmüyorum aslında. Yazarın görevinin yazmak olduğunu; yazdıktan sonra da kitap ile okuyucu arasından çekilmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle olursa okurun, daha özgür olabileceği fikrindeyim.

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz?
Aslında kitabım yayımlanmadan çok önce kendimi yazar olarak görüyordum. Üniversite yıllarında ilk gazetemi çıkardım. Yıllardır çeşitli gazete ve dergilerde yazıyorum.Bunun için illa kitabımın yayımlanması gerekmiyordu. Yine de yüksek sesle söyleyebilmemde, MOBBİNG DE YAPARIM KARİYER DE ve BU ADAM BENİM BABAM’ın  yayımlanmasının etkisi büyük oldu. Kendini bir yazar olarak hissetmekle, yazar olduğunu söyleyebilmek arasında, sanırım böyle bir sürece ihtiyaç var.

Kitaplarınızı ne kadar sürede yazıyorsunuz? Başka bir deyişle bir Kitabın doğması ne kadar sürer?

Buna kesin bir yanıt vermek imkânsız. Her kitabın kendine has bir yapısı var.Araştırma ayrı, roman ayrı, deneme ayrı zaman alıyor. Bunu yazarın değil de kitabın belirlediğine inanıyorum.

Kitaplarınız da en beğendiğiniz yada beğenmediğiniz yerler var mı ?

 

Tabiki de ben mükemmel değilim  yazdıklarımda mükemmel değildir. Bu yazılanlar okuyucunun takdirinde. Şu bir gerçek ki yazdıkça tatlanıyor kitaplar.

Kitap Yazmaya nasıl başlarsınız?

Belki tuhaf bir yol ama ben uyurken yazmaya başlarım. Yani belli belirsiz bir hazırlık süreci var önce. Bu süreç boyunca biriktiririm. Notlar alırım, yazılanlar şekillenmeye başlar, kurgunun tamamlandığına inandığımda artık hazır olduğumu düşünürüm.

besam röportaj.jpg1Yazmak yetenek işi midir?

Yazmak güzel bir eylemdir.Yazar bir meslek adı olarak , yazmak fiilinin geniş zamandaki çekimidir. Çok az mesleğe özgüdür bu. Elbette her meslek gibi yetenek ister. Yine de yetenek tek başına yeterli değildir. Bu başka meslekler için de geçerli. Tecrübe olmadan yetenek kontrolsüz güç gibidir. Nasıl bir yön izleyeceği hesaplanamaz. Tecrübe derken, bir çok kitap yayımlamış olmaktan söz etmiyorum. Okumak, bakmak, yaşamak, bunların üzerine düşünmek gerek. Yazmak için okumak gerek.

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur?

Yeni yazarın ilk kitabını yayınlatması çok  kolay değil. Sanırım bu durum bizim ülkemize has bir durum değil. Dünyada da bunun çok kolay olduğunu sanmıyorum. Fakat şu da var ki; eğer iyi bir şey yazdıysanız, önünde sonunda ona hak ettiği değeri veren birileri çıkıyor.
Kitabın okura ulaşması gerek. Bu da eserin niteliği kadar yayınevine de bağlı. Eğer yayıneviniz üzerine düşeni eksiksiz yaparsa, kitabınız iyi dağıtılıyor, eleştirmenlere gönderiliyor, reklâmı yapılıyor. Aksi takdirde siz ne kadar iyi yazarsanız yazın, okura ulaşamadıktan sonra, yaptığınızdan bir tek sizin haberiniz oluyor. Bir de belki yakın çevrenizin. Neyse ki ben bu konuda şanslıydım.

Hangi yayınevine gitmemiz gerektiğine nasıl karar vereceğiz…

Birçok yayınevi bugün tarzını belirlemiş görünüyor. Sadece bilim kurgu yayımlayanından tutun, kazandıracağını düşündüğü her şeyi yayımlayana kadar çok geniş bir yelpaze var. Ne yazdığınızı biliyorsanız, bunun üzerinde düşündüyseniz, biraz deneyim biraz sezgi herkese yol gösterir sanırım. Siz yazmayı bırakmayın. Yazdıklarınız elbet yerine ulaşacaktır.

Yayınevleri nelere dikkat ederler?

Bunun soruya cevap bulmak aslında zor. Yayınevleri İtibar kazanmaktan para kazanmaya kadar pek çok kriteri düşünür .Yazarın yapması gereken olduğu gibi çıkarsız nedensiz sebepsiz yazmasıdır. Gerisi kendiliğinden gelir diye düşünüyorum.

Türkiye’de yazarlık para kazandırır mı? Genç yazarlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Yazmak gerek nedenini sonucunu düşünmeden yazmak.Yazarak geçinmek zor. Fakat bunu düşünerek yazmak da öyle. Tüm emekler bir gün mutlaka karşılığını bulacaktır.

Son olarak yazar olmak isteyenlere önerileriniz nedir?

. Bir genç gelip Andre Gide’e, “Sizce yazar olmalı mıyım?” diye sorar. “Olmayabiliyorsanız olmayın.” diye yanıtlar Gide. Bence çok zekice bir yanıt. Çünkü yazmaktan başka çaresi olmayan kişilerdir büyük yazarlar. Başka türlüsü mümkün değildir onlar için. Bu cümleler İddialı görünebilir. Fakat yazar iddialı olmaz ise sizi okuyan  için bir neden de olmaz. Bunun için de yazmayı tam yapmalıyız ki okuyanda tam okusun bizi.. Yazar haddini bilmeli ve kitabı yazılanları özgür bırakmalı.

Yusuf Ünel/ Teşekkürler Erhan Sarıca


Erhan Sarıca / Ben teşekkür ederim.