Etiket arşivi: Başbakan

En büyük eksiğimiz Lobi faaliyeti ve siyaset

İlhan KARAÇAY’dan 2019 Yıl Sonu Yorumu

En büyük eksiğimiz Lobi faaliyeti ve siyaset

Veda etmekte olduğumuz 2019 yılında, Hollanda ile Türkiye arasında dişe dokunur bir siyasi olay yaşanmadı. Rahatsız edici birkaç olay yaşandı ama, bu olaylar da her iki taraftan gelen sağlıklı ataklar sayesinde yumuşatıldı. Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli’nin, Hollanda’yı yakından tanımış olması ve  eski dostlarının devreye girmesi de kolaylaştırıcı oldu.
Peki, 2019 yılında Hollanda’da Türkler açısından acı ve tatlı olaylar yaşanmadı mı?
Tabii ki yaşandı. Ama iki ülkeyi ve iki ülkenin insanlarını çok etkileyecek olaylar yaşanmadı.

2019’da Hollanda’daki Türk toplumu içinde kayda değer gelişmeler olmadı ama, Türkler’in pasifliği konusunda en eleştirel yıl oldu. Yani Türkler ‘Lobi oluşturma’ konusunda snıfta kaldılar. Benim açımdan kayda değer bir konu daha var. Hollanda’daki resmi kurumlarımız, kendilerine bir paye biçen bazı işgüzer ve ağzı kalabalıklardan çok rahatsızlar. Kendilerine paye biçen bu ağzı kalabalıklar, buradaki kurumlarımızı ve bu kurumların başındaki yöneticileri,  Ankara’daki siyasi tanıdıklarına şikayeti moda haline getirdiler. İşin kötü tarafı, Ankara’daki siyasiler de, amaçları sırf ‘çıkar’ olan bu kişileri ciddiye alıyorlar ve kurumlarımız ile yöneticilerini rahatsız edici tavır takınıyorlar.
Hollanda’daki resmi kurumlarımızı yönetenlerin çalışma şevkini kıracak kadar yoğunlaşan bu tavırlar bir an önce sona ermelidir.

Lobicilikteki beceriksizliğimize gelince:

Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın yetkililerine soruyorum: 2019 yılında, Hollandalı bir Bakan’ı veya Milletvekili’ni toplantılarınıza davet edebildiniz mi?
Siyasi Parti üyesi olan Türkler’e soruyorum: Türkiye’yi ve Türkleri sürekli olarak yermekte olan partidaşlarınızın bakış açılarını değiştirmek için hangi girişimlerde bulundunuz?
Bu konuda bana bir kaç cevap gelecektir. Ama inanın ki bunlar yetmez.

Aslında bu zaafiyetin bir gerekçesi vardır.
Eskiden, tüm siyasi partiler içinde, etkinliği olan Türkler yer alıyordu. 6 Milletvekili, 10 İl Genel Meclisi Üyesi ve 250’yi aşkın Belediye Meclis Üyesi çıkaran Türkler’in şimdilerde esamesi okunmuyor.
Bu saydığım etikete sahip Türkler var ama sayıları öyle kabarık değil.

Bana göre, siyasi alanda güç kaybetmemizin başlıca nedeni DENK Partisi’dir.
Ağırlıklı olarak Türkler’den kurulu olan, yabancıların menfaatlerini korumak için mücadele edeceği sanılan DENK Partisi, başlangıçta çok iyi giden politikasını değiştirince güç kaybetti.
Genel seçim öncesinde şahsen benim de desteklediğim ve ‘Hangi görüşte olursanız olun, DENK Partisi’ne bir defalığına da olsa oy verin’ diye çağrı yaptığım bu parti, şimdilerde siyaset arenasında yok oldu gibi.
Siyaseti DENK Partisi’nde sürdürmek için kendi partilerini terk eden Türkler de şimdi açıkta kaldılar.
Şimdi yapılması gereken, Türkler’in tüm siyasi partilere dağılmaları ve eskisi gibi seçilebilir konuma gelmeleridir.

Siyasi Partiler oy kazanımına çok önem verirler.  Oy uğruna siyasi ideolojilerini bile bir kenara koyarlar.
İsterseniz bu konudaki haklılığımı ortaya koymak için size yaşanmış bir olayı anlatayım.
Bu olayı okuduktan sonra, lobiciliğin de nasıl yapılması gerektiğini görmüş olacaksınız.

Uçuç Vergisi

8 yıl önce, Hollanda hükümeti uçak biletlerine bir  ‘Uçuş vergisi’ koymak için bir yasa tasarısı düzenliyordu. Bu tasarıya göre, Atina’ya uçacak olan yolcu hiç vergi ödemeyecek, ama Ankara veya Antalya’ya uçacak olan yolcu 35 ile 50 euro arasında bir vergi ödeyecekti. Bu teklif yasalaşırsa, tatile gidecek Türk ailelerine büyük bir maddi külfet yüklenecekti. Bu duruma önce Hollanda Seyahat Acentaları Birliği ANVR, daha sonra çeşitli havayolu şirketleri itirazlarda bulundular. Corendon firması da girişimde bulundu ama fayda etmedi.

Utrecht Turizm Fuarı’nın açılış arifesindeydik. İşçi Partisi milletvekili olan eski dostum ve Agis’in Eski Genel Başkanı  Eelke van der Veen’i aradım. Durum hakkında birşeyler yapılması gerektiğini söyledim. O da beni, bu tasarının hazırlayıcısı olan Paul Tang’a yönlendirdi. Aynı akşam Paul Tang beni aradı ve ne istediğimi sordu. Ben de kendisine, iki gün sonra açılacak olan Turizm Fuarı’nda buluşma teklifinde bulundum. 6 Türk tur operatörü ve birkaç basın mensubu arkadaşım ile, Turizm Müşavirliği’mizin standında buluştuk. Turizmci dostlar, biletlere eklenecek olan ‘Uçuş vergisi’nin yolcular için ağır bir yük olacağını anlattılar. Paul Tang da, alınacak olan vergilerin, uçakların kirlettiği çevre için harcanacağını belirterek, çevre temizliliğinin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştı.

Toplantının sonucunda, fikir değişikliği olmadığı kanaatine vardım.
Ben de, ‘Mademki bu işler siyasetle ve oy hesabıyla çözümlenir, o halde ben de bu işi bu yolla halletmeliyim’ diye düşündüm ve Paul Tang’ı tren istasyonuna kadar yolcu ederken konuşmaya başladım: ‘Bak Paul, sizin partiniz geçen seçimlerde, Ermeni davasını körü körüne desteklediği için Türkler’den oy alamadı. Toplum olarak Demokrat ’66 Partisi adayı Fatma Koşer Kaya’yı destekledik ve seçilmesini sağladık. Kaldı ki, bugüne kadar, sağcı olsun veya solcu olsun Türkler hep sizin partiye oy veriyorlardı. Şimdi bu uçak vergisi yüzünden Türk aileler size yine kızacak ve oy vermeyecekler. Sana tavsiyem, başkanınız  Wouter Bos ile konuş ve bu durumu izah et’.

Paul Tang aynı akşam beni aradı ve Parti Başkanı Wouter Bos ile görüştüğünü, Maliye Bakanı’ndan da bu konuda randevu alındığını söyleyerek iyiye doğru bir işaret verdi.

Seyahat dalında faaliyet gösteren dostlara bunu anlattığım zaman bana, ‘Boş ver abi, bu iş böyle kalır’ diye umutsuz yanıtlar vermişlerdi.

Paul Tang ile konuşmam ocak ayında yapılmıştı. Mayıs ayı başında Mersin’deyken akşam telefonum çaldı. Telefon hattında Paul Tang vardı. ‘Müjde
Karaçay, uçak vergisi tasarısını geri çektim.
‘ diye iyi haberi verdi.

Bu anlattıklarım, pek çok sorunun lobi faaliyeti ile nasıl çözümleneceğinin bir örneğidir.

De Telegraaf ile kavgalar

Lobicilikte bireysel faaliyetler de çok önemlidir. Büyük ve güçlü bir gazeteyi nasıl yola getirdiğimi, Yavuz Nufel’in kaleminden okuyunuz lütfen;

İlhan Karaçay’ın bir de De Telegraaf girişimi vardır.
Çoğu zaman Türkler’e yapılan her haksızlığın karşısında artık Karaçay’ın DÜNYA Gazetesi vardır. Öyle ki, Türkler’e ve Türkiye’ye karşı her zaman acımasız davranan, kasıtlı haberler yayınlayan bir milyon trajlı en büyük gazete De Telegraaf’a âdeta savaş açar  Karaçay. “Boşuna uğraşıyorsun, De Telegraaf’ı yola getiremezsin!” derlerse de aldırmaz, mahkemelere verilir; yılmaz, yıldıramazlar.
Çünkü Karaçay haklıdır ve adalet tecelli edecektir, eder de.

De Telegraaf’ın yöneticileri, Karaçay’ın kendilerini eleştiren yazılarına ilgisiz kalmaz. Zamanın Genel Yayın Yönetmeni redaksiyonda bulunanlara sorar: ‘İçinizde Karaçay’ı tanıyan var mı’ der. Ünlü muhabir Jos van Noord, ‘Ben tanıyorum’ der. Genel Yayın Yönetmeni, ‘Davet et, konuşalım kendisiyle’ der.
Sonunda bir öğle yemeğinde buluşma gerçekleşir.

İlhan Karaçay, gazetenin sürekli Türkiye ve Türk aleyhtarlığı yayınlarını dile getirir ve ‘Turizmcilerimiz size yılda 5 milyon euroluk ilan veriyor. Siz ise Türk turizmini baltalamaya çalışıyorsunuz’ der. Karaçay, kendisi ile bir röportaj teklifini geri çevirir ve ‘Büyükelçimiz ile röportaj yapın’ der.

Karaçay’ın bu mücadelesi sonucunda aynı gazete, Lahey Büyükelçimiz ile yapılan röportajı tam sayfa olarak yayınlar. Hem de olumlu bir yaklaşımla.

Karaçay bu konuda şöyle diyor: “Oysa De Telegraaf’ın  tarihi boyunca hiçbir büyükelçiye böylesine geniş yer vermediği bilinen bir gerçektir. De Telegraaf, bununla da kalmayıp Türkiye lehinde çokça haber yayınladı. Özellikle, daha önce balta vurmaya çalıştığı turizmimiz için övgü dolu haberler yayınladı.

De Telegraaf yöneticileri daha sonra Türk turizmcileri ile de görüşmeler yapar. Beşer kişilik iki grupla ayrı ayrı yemek yenilir ve dertler dinlenir.

O zamanlar De Telegraaf 5-6 ay boyunca Türk aleyhtarlığı yapmaz ve bazen de güzel haberler yayınlar.

Kraliçe ve Başbakan’a mektuplar

Lobicilikte bireylerin de başarılı olabileceğinin bir başka örneği de, şahsımın Kraliçelere ve Başbakanlara yazdığım mektuplar ile kanıtlanmıştır.
Yine Yavuz Nufel’den kısa bir yazı:

‘İlhan Karaçay’ın 2002 yılında Kraliçe Beatrix’e yazdığı, 2017 yılında da şimdiki Başbakan Rutte’ye yazdığı mektuplar da, Türk ve Hollanda toplumunun barış içinde yaşayabilmeleri için, iyi niyetle yazılmış mektuplardı.

Hollanda’daki yaşamı boyunca, toplumsal konularda olduğu gibi, bireysel konularda da pek çok çalışmaları olan Karaçay,  yurttaşları için işveren kapılarında, hastane kapılarında, karakol kapılarında ve akla gelemeyecek bir çok kapıda mücadele verdi.
Karaçay’ın bu faaliyetleri tabii ki Hollanda-Türk tarihinde yerini alacaktır.’

Hollanda Türkleri’nin içinde bulundukları hâletiruhiyeyi anlayan var mı?

Hollanda’da’nın Utrecht şehrinde meydana gelen ve ülkeyi tam anlamıyla sarsan hunharca katliamın motivasyonu üzerinde tartışmalar sürerken, ülkede yaşayan yarım milyonu aşkın Türk ve Türk kökenlilerin içinde bulundukları hâletiruhiyelerini anlayan var mı?

Gün boyu ve gece yarılarına kadar süren TV ve Radyo yayınlarında ortaya serilen varsayımlar kafaları karıştırırken, öğleden sonra yapılan açıklamalarda, olayı yaratan caninin bir Türk olduğu açıklandı. Bu açıklamadan sonra, olayın etkisi ile zaten üzüntü içinde olan Türk ve Türk kökenlilerin yürekleri bir kez daha cız etti.

Olayın yankıları sürerken, gerek Email, gerek WhatsApp ve gerekse messenger ile temasta olduğum dostlarım, ‘Neden bu konuda bir şey yazmadın’ diye hayıflanıyorlardı.
Ben de, çok karmaşık olan söylenti ve iddialar arasında yanlış yapmaktan korktuğumu belirterek, ‘Konu, hele biraz daha netlik kazansın’ diye beklediğimi söyledim.

Saldırganın bir Türk olduğu açıklandıktan sonra pek çok dostum, duyumlarını bana da anlattılar. Olayın bir aile dramı olduğunu duyanlar, ‘İnşallah böyledir’ demeden de edemediler.

Hollanda’da yaşanan bu acı olay, başta Başbakan Rutte olmak üzere, ülkedeki huzuru sağlamakla mükellef olan tüm yetkilileri, tam anlamıyla fırtına gibi koşturdu.
Dile kolay, 3 ölü 5 yaralı var ki, ölü sayısının artmasından da korkuluyor.
Hollandalılar çok hüzünlüler ama tabii ki kızgınlar da…
İşte, Hollandalılar’ın bu kızgınlığı, ülkede yaşayan Türkleri ve Türk kökenlileri hem üzüyor ve hem de korkutuyor.
Kim bilir, bu fırsatı kaçırmamaya dikkat edecek olan ırkçı politikacılar ve medya neler diyecekler?

Hollanda’daki Türk ve Türk kökenlileri endişeye sevk eden son gelişmeler hakkında ne düşündüklerini sorduğum Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli şu açıklamayı yaptı:

 

”Öncelikle, ölen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Ayrıca, yaralı kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.


Olayı duyar duymaz, Utrecht Belediye Başkanı’nı aradım. Sonra da Amsterdam başkonsolosumuz  Engin Arıkan’ın Utrecht’e gitmesini istedim. Başkonsolosumuz Utrecht’te gerekli temasları kurdu. Ben de önümüzdeki günlerde Utrecht’e gidip Belediye Başkanı Jan van Zanten nezdinde başsağlığı dileyeceğim.

 

Olayın nednini, katilin motivasyonunun ne olduğunu bilmeden, bazı medya organlarının sorumsuz yayınlarını üzülerek izledik. Medyadan son öğrendiğimiz, bu olayın motivasyonunun  yüzde doksan terör olayı olmadığı yönünde.

Vatandaşlarımız bu durumdan çok etkilendiler.  Hollanda yetkililerinin, olayın meydana geliş nedenini bir an önce açıklamaları lazım. Sorumsuz yayınlar, vatandaşlarımızı oldukça tedigin etti. Vatandaşlarımız, sokağa çıkamayacak kadar endişeliler. Biz, gerçek bilgiye ulaşana kadar, medya ile görüşmeme kararı aldık. Bunu ilkesel olarak tercih ettik.
Gerek Bakanlığımız ve gerekse ben gelişmeleri yakından takip ediyoruz.
Vatandaşlarımız şaşkınlık içindedir. Onlara sabırlı ve sakin olmalarını tavsiye ediyorum.
Ölen kardeşlerimize bir kez daha rahmet, yaralananlara da acil şifalar diliyorum.’

 

 

 

 

Hangi Başbakan  bir karış toprak verdi

EDİRNEDEN VAN’A KADAR
BENİM GÜZEL BİR YURDUM VAR
İSTER SAVAŞ İSTER BARIŞ
VERMEN ONDAN BEN BİR KARIŞ
Bunu ilkokul sıralarında ezberimde tutmuştum, Yıllar yılları Kovaladı, zaman suda sabunun eridiği gibi eridi, nice paşalar geldi geçti bu dünyadan.
Bir çok Politikacılar da, siyasetçilerde bu dünya sahnesinden geçtiler. Kimileri renk kattı, ülkesine umut verdi milletine. Boynuna  geçirilen ipin altında bile milletini düşünen nice demokrasi şehitleri bu ülke kendi milletine başka güçler tarafından yanlış tanıtıldı. Her 10 senede bir kendi askeri, kendi vatandaşına silah çekti, darbe yaptı, hiç kimseden bu böyle olmaz diye bir tepki de gelmedi.
Şimdi takke düşmüş kel görünmüştür. Tek millet olmanın önemi en taşra bölgede yaşayan vatandaşlarımız tarafından bile fark edilmiştir. Ne yazık ki seçip millet Meclis’ine gönderdiğimiz sözüm ona bazı beyni kalınlarımız ülkenin toprak bütünlüğünün önemini kavrayamamıştır. Yürüyen gemi batarsa kendisinin en derin sularda boğulacağını bile düşünemeyecek kadar ruhsuzlaşmış bir engel yığını olmuşlardır.
Eyy.. Gafiller şimdiye kadar ülkemiz her türlü darbeye Askeri-Ekonomi- iç Çatışma- siyasi-Terör- ve en mühimi de PDY Paralel sızıntı gibi  darbelere maruz kaldı hangi lider, hangi iktidar Hangi Başbakan  bir karış toprak verdi ki. Binali Yıldırım ve R.T.E toprak versin.
Dualrımız Sınırda Mehmetçik için gönlümüz ülkemizin bütünlüğü için çarpmaktadır,
Ben 70 Yaşındayım bu gün bu millet için, bu şehit kanıyla sulanmış topraklar için Ölmez isem daha ne zaman ölürüm.
Kurban olam toprağına Taşına
Gencine yaşlısına
Her an uğrunda ölmeye hazır olduğum Türkiyem, Türkiyem, Türkiyem…

AHİLİK YARDIM SANDIĞINDAN İÇİ DOLU AYAKKABI KUTUSU ÇIKTI

 

savas-yildizBaşbakan Binali Yıldırım ve Bakanlar Kurulu’nca imzalanan, “Gelir Vergisi

Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” 15.02.2017 tarihinde, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi.

 

Bu hafta TBMM genel kurulunun gündemine alınmasını bekliyoruz.

 

Taslak yasa da, kamuoyunun yakından takip ettiği esnafımızın işsiz kalması durumunda, işsizlik parası almasını sağlayacak olan “Esnaf Ahilik Yardım Sandığı”nın kurulması var.   Esnaf Ahilik Sandığı Sigortalısı olan esnaf kardeşimiz “sandığın hizmet ve yönetim giderlerini karşılamak üzere, prime esas günlük kazançları üzerinden %2 sigortalı ve %1 Devlet payını sandık sigortalısı olarak ödeyecek.  Esnaf Ahilik Sandığı primlerinin Sosyal Güvenlik Kurumu’nca toplanması ve Esnaf Ahilik Sandığı’na aktarılması öngörülmektedir.

 

Esnafımızı ve kamuoyunu, bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda,

ayakkabı kutusu nerden çıktı ? sorusunun cevabını verelim.

 

Sandığa para ödeyenler ; esnaf kardeşim ve devlet olduğuna göre kamu

kaynaklarının sandığa aktarıldığı konusunda şüphe bulunmamaktadır.

 

“Esnaf Ahilik Sandığı”nda toplanan paraların ve yapılan harcamaların

denetimini kim yada kimler yapacak ? sorusunun cevabı ; TBMM de kabul edilen Ticaret Hukukumuz ve 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihdas edilen Bağımsız Denetçiler yada Bağımsız Denetim Kuruluşları tarafından yapılacağı kuşkusuzdur.

 

Esnaf Ahilik Sandıklarının denetimi Bağımsız Denetim Kuruluşları yada Bağımsız Denetçiler tarafından yapılırsa, pazar ekonomisi kuralları gereğince fiyat ve kalite öne çıktığından KDV hariç 12,000,00 TL-‘ndan başlayarak yukarıya doğru giden bir fiyat belirleneceği açıktır.

 

Taslak yasa da ise; denetimin, devletin emekli bürokratları olan dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanma olanağı olmayan sayıları tahminen 2500-3000 civarında olan,  (kalanlar halen bürokraside görev yapmaktadır.) denetim yapmak yetkisi olmayan, yeminli mali müşavirler tarafından denetleneceği hüküm altına alınmıştır.

 

Kapalı Pazar ekonomisinin ürünü yeminli mali müşavirlik mesleğinin ücret tarifesine göre ; Esnaf Ahilik Sandıkları  tarafından muhtemelen en az, KDV hariç 23,520.00 TL denetçi belgesi olmayan ve denetim yetkisine haiz olmayan devlet eskisi emekli bürokratlara fahiş fiyatlarla, kamu kaynaklarının belli bi zümreye aktarılacağı kesindir.

 

Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı, Nurettin Canikli’nin mesleği

yeminli mali müşavirlik.

 

                        Esnafımızın cebinden ve devlet kasasından Esnaf Ahilik Yardım Sandığı’na aktarılan kamu kaynaklarının, emekli bürokrat ve mesleği yeminli mali müşavirlik olan, Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı  Nurettin Canikli’nin ve AK Parti’nin yeminli mali müşavir olan milletvekillerine aktarılacağı aleni ve kesindir.

 

Meslekleri yeminli mali müşavirlik olan CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile TBMM başkan vekili Akif Hamza Çebi ve meslekleri yeminli mali müşavirlik olan  diğer milletvekillerine kamu kaynaklarının hukuk ahlak ve vicdanı olmayan bir şekilde aktarılacağı, bu maddenin oylanmasında 550 milletvekilinin evet oyu kullanacağı, Esnaf Ahilik Yardım Ahili Sandığı’nın denetimi adı altında, ayakkabı kutularını dolduracakları dolayısıyla tüyü bitmemiş yetimlerin hakkına tecavüz ettikleri açıktır. Benim ise, hiçbir şüphem bulunmamaktadır.

 

                        Görüleceği üzere ; mevcut parlamanter sistem ile kurulan sömürü düzeninde hukukun üstünlüğü değil adına üstünlerin hukuku denilen toplumsal çıkarların gözetilmediği hukuk sistemi bir kez daha hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.

Sonrada bu sistem bizlere demokrasi olarak dayatılmaktadır.

 

Son söz                      ; Edep yahu Edep ( ! )

 

Bağımsız Denetçi

Savaş Yıldız

 

Başbakan Binali Yıldırım İSO’dan Türkiye’ye Seslendi: “Ekonomimiz de Demokrasimiz de Sapasağlam Ayaktadır”

İstanbul Sanayi Odası (İSO), üyeleri arasında bulunan ve 74 ülkede faaliyet gösteren 600’ü aşkın uluslararası sermayeli firmayı bugün Başbakan Binali Yıldırım ile buluşturdu. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen “Türkiye’ye Güvenenler, Türkiye’de Üretenler” konulu toplantıya, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü de katıldı. Uzun yıllardır Türkiye’de faaliyet gösteren, üretim yaparak ve istihdam yaratarak ekonominin kalkınmasına katkıda bulunan gıda, otomotiv, kimya, makine gibi sektörlerden uluslararası sermayeli İSO Üyesi 600’ü aşkın şirket yöneticisinin hazır bulunduğu toplantıda İSO Meslek Komitesi Üyeleri de yer aldı.

Toplantıya katılarak birer konuşma yapan Siemens Sanayi ve Ticaret Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Hüseyin Gelis, Unilever Sanayi ve Ticaret Türk A.Ş. Türkiye, Rusya, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Kafkasya Hukuktan Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi Gökhan Saraç, Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem, Ford Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı Ali Koç, Good Year Lastikleri Yönetim Kurulu Başkan Vekili Mahmut Sarıoğlu, ABB Elektrik Sanayi Murahhas Üye Sami Sevinç, BASF Türk Kimya Sanayi ve Ticaret CEO’su Buğra Kavuncu, Sandoz / Novartis Türkiye ve Orta Doğu Bölgesi Başkanı Dr. Altan Demirdere, Procter & Gamble Tüketim Malları Sanayi Türkiye ve Kafkaslar Yönetim Kurulu Başkanı Tankut Turnaoğlu ve Nestle Türkiye Pazarlama ve Kurumsal İletişim Direktörü Zeynep Sungu, Türkiye’ye güvendiklerini, yatırıma, üretime, istihdama ve ihracata devam edeceklerini söyledi.

Ankara’da devam etmekte olan bir dizi resmi temasları nedeniyle toplantıya video konferans ile katılan Başbakan Binali Yıldırım aynı zamanda tüm Türkiye’de yayınlanan konuşmasına bu toplantıyı düzenlediği için İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan’a teşekkür etti. İş dünyasına “Demokrasimiz de ekonomimiz de sapasağlam ayaktadır” mesajını verdi.

Başbakan Binali Yıldırım şunları söyledi:

“Toplantıda çok kapsamlı uzun bir değerlendirme yaptınız. Sorunları Türkiye’nin sanayi ile ilgili ekonomi ile ilgili gelecek vizyonunu değerlendirme fırsatı buldunuz. Sanayi sektörü Türkiye’nin lokomotifidir. Sizler istihdam oluşturuyorsunuz. Ülkemizin değerine değer katıyorsunuz. Size yapılan her türlü destek fazlasıyla yerini buluyor. Sanayi meşakkatli bir iş. İmalat imkanının gittikçe zorlaştığı şartlarda böyle bir işe talip olmak bir sevda işidir. Bir işin ürününü gördüğünüz zaman çektiğiniz bütün sıkıntıları unutursunuz. 2023 hedeflerini taşıyacak bir sektör olarak sanayi sektörünü görüyorum. Sanayi sektöründe sanayi 4.0’a geçiş sürecini de ıskalamamak gerekir. 2023 hedefleri yakalamak istiyorsak sanayi devrimini bilişim ve teknoloji ile birlikte düşünmek gerekiyor.

Sürekli bu darbe ile yaşamamız asla doğru değildir. Bizim önümüzde çok iddialı hedeflerimiz var. 2023’e çok az bir zaman kaldı. Artık kaybedecek bir günümüz yoktur. Ekonomik kazanımların korunması demokratik kazanımların korunmasına bağlıdır. Dolayısıyla Türkiye’nin demokrasisine saldıranlar aynı zamanda Türkiye’nin ekmeğine aşına saldırmıştır. Darbeciler Türkiye’nin ekonomimizi sarsmamıştır. Bugün demokrasimiz de ekonomimiz de sapasağlam ayaktadır. Türkiye’nin yatırım ortamını geliştirmek için adımlarımızı atıyoruz.

Turkuaz kart ve yeşil pasaport için çalışmalar yapıyoruz. Kare kodlu çek ve çeki ödemeyenler için yeni baştan düzenleme yapıyoruz. Hükümet olarak gerçek ekonominin hep yanında olacağız. Ekonomimizin gelişmesi için yeni istihdam alanlarının oluşması için gereken her çalışmayı yapacağız. Ayrıca geçmişteki borçlarınız için yeniden kolaylık getirilerek taksitlendirilmesine varıncaya kadar birçok kolaylığı hayata geçirdik ve geçirmeye devam edeceğiz. Aranızda yıllardır Türkiye’de yatırım yapan küresel yatırımcılar var. Türkiye’nin gerçekleri ile Türkiye’nin dışarıdaki algısı ne yazık ki olduğundan farklıdır. Bu FETÖ’nün bir marifetidir. Sanki Türkiye’de istikrarsızlık var. Türkiye gibi bir hukuk devletinin maalesef göz ardı edilmesi Türkiye’ye yapılan bir haksızlıktır. Sizlere gerçek Türkiye’yi anlatmak için görev düşmektedir. İSO’nun önderliğinde düzenlenen ve 500’den fazla firmayı buluşturan toplantı için İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’a teşekkür ediyorum. Toplantınızın hayırlı olmasını diliyorum.”

Toplantının açılış konuşmasını yapan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, paralel yapı olarak bilinen FETÖ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminin ilk saatlerinden itibaren İSO olarak tereddütsüz bir şekilde demokrasinin, milli iradenin ve seçilmiş Hükümetin yanında olduklarını hatırlattı. Bahçıvan, iş dünyasının lider kuruluşlarından biri olarak, darbe girişimini ilk andan itibaren gerek ortak bildiriler gerek Yenikapı’da düzenlenen Şehitler ve Demokrasi mitingine aktif katılım gerekse üyelerin yurtdışındaki 18 bini aşkın paydaşına mektup gönderme gibi yöntemlerle güçlü bir şekilde kınadıklarını ifade etti. Bu çabaların bir devamı olarak uzun yıllardır Türkiye ekonomisinin kalkınmasına katkı sağlayan uluslararası sermayeli, köklü ve alanında isim yapan İSO Üyesi firmaları Başbakan Binali Yıldırım ve bakanlar ile bir araya getirdiklerini söyleyen Bahçıvan, “Yıllardır Türkiye’ye güvenen ve Türkiye’de üretim yapan yatırımcıların bu toplantıda bulunması, ülkemizin geleceğine duyulan güvenin en güzel örneğini ortaya koyuyor. Bugün burada birlikte yaşadığımız, aslında Türkiye’ye güvenenlerin, Türkiye’de Üretenlerin hikayesidir. Bu, üretim çarkını dostça, kardeşçe, elbirliğiyle çeviren hepimizin hikayesidir. İSO bünyesindeki yerli ve yabancı sermayeli 18 bin üyemiz, bilgilerini, tecrübelerini ve vizyonlarını bir sinerji yaratacak şekilde bugüne kadar gerek müşterek olarak ve gerekse ferdi olarak ülkemizin kalkınması için seferber etmişlerdir” dedi.

Türkiye ekonomisine inancınızı dünya kamuoyu ile paylaşın

İSO Başkanı Erdal Bahçıvan

Toplantıya katılan yabancı sermayeli firmalara seslenen Bahçıvan, “Türkiye için çok önemli ve değerli olan içinde bulunduğumuz bu süreç, yurt dışındaki dostlarımız tarafından yeterli ve sağlıklı bir şekilde tahlil edilemiyor. Böyle bir zamanda doğru bilgi, büyük bir role ve öneme sahip. Sağlıklı ve kalıcı ilişkilerimize zarar verebilecek bu bilgi kirliliği karşısında sizlerin bizlerle el ele vermesi son derece önemli. Türkiye’de yaşanan gerçekleri ve ekonomimize olan inancınızı, ülkenizle ve dünya kamuoyuyla paylaşmanız, kuşkusuz bizler için en anlamlı ve güçlü destek olacaktır. Nitekim sizler ve temsil ettiğiniz firmalarınız, Türkiye’nin çok kıymetli elçileri, ortakları, dostlarısınız. Ülkemiz koşullarını tanıyan, gelişmeleri yıllardan beri yakından izleyen ve değerlendirebilen konumlarda bulunuyorsunuz. Uluslararası temas ve işbirliklerine her zamankinden çok nitelik ve nicelik kazandırmamız gerekiyor” dedi.

Türkiye Varlık Fonu ve BES, ekonomiye ivme katacak

Bahçıvan, İSO olarak uzun zamandır dile getirdikleri ve Hükümetin gündeminde olan “fonların fonu” niteliğindeki Türkiye Varlık Fonu’nun oluşturulmasına ilişkin olarak “Hem mega projelere finansman temin edecek, hem de piyasalarda dalgalanmaları önleyecek Türkiye Varlık Fonu, ekonomimize büyük bir ivme kazandıracaktır” dedi.

Türkiye ekonomisinin geçmişten gelen en önemli sorunlarından birisinin tasarrufların yeterli düzeyde olmayışı olduğuna dikkat çeken Bahçıvan, “Bireysel Emeklilik Sistemi’nin zorunlu hale getirilmesinin hem ekonomimiz hem de çalışanlarımız için yararlı olacağı düşüncesindeyiz. Hükümetin attığı bir başka önemli adım da yurt dışındaki ve yurt içindeki varlıkların ekonomiye kazandırılması amacıyla hazırlığı devam eden Varlık Barışı’dır. Bu düzenleme bir yandan önemli bir kaynak oluşturacak, diğer yandan da kayıtlı ekonomimizin büyümesini sağlayacak. Hükümetin gündeminde olan yatırımcıların sadece taşınmazlarını değil, aynı zamanda taşınır mallarını bankalara teminat olarak gösterebilmesi konusu da sanayiciler için çok önemli ve büyük memnuniyet duyuyoruz. Bu düzenleme özellikle KOBİ’leri rahatlatacaktır” dedi.

İSO olarak dile getirdikleri yeni nesil Kalkınma Bankacılığı modeli ve Eximbank’ın orta-uzun vadeli kredileri daha da artırarak, uygun faiz oranı ve kolay teminat koşulları ile kullandırması önerilerine Hükümetin olumlu cevap verdiğinin altını çizen Bahçıvan, “Sayın Başbakanımız geçen temmuz ayının başında Kalkınma Bankasının işler hale getirilerek yatırımcılarımıza daha iyi şartlarda kredi imkanı sağlanacağını ve Eximbank’ın kredi verme şartlarının kolaylaştırılacağını ifade etmişti. Bizleri umutlandıran bu iki önemli konuda atılacak adımları heyecanla bekliyoruz” dedi.

Toplantıda konuşan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise şöyle konuştu:

“Ekonomide bazı yapısal sorun alanlarımız var ama genel anlamda ekonomimizin temelleri sağlamdır. Bu temeller sağlam olmasaydı gerçekten Türkiye’nin bu süreci atlatması daha zor ve piyasaların durumu çok daha kötü olurdu. Bizim bir yapısal reform gündemimiz var. Çok kısa bir sürede bu gündeme döndük.

Katma değer üretimi için AR-GE yapmamız ve bir ekosistem oluşturmamız lazım. Bunun için teşvik paketi yaptık. Kalkınma Bankasını yeniden yapılandırıyoruz. Patent kanunu Meclis’te. İnşallah muhalefet ile birlikte bu temel yasayı da geçiririz. AR-GE konusunda birçok adım atıldı. Şimdi AR-GE’nin ticarileşmesi için çalışmak gerekiyor. Bilirkişi tasarısı Meclis’te, yine İstanbul Tahkim Kurulu kuruldu.

Darbe girişiminden sonraki haftalarda tasarrufları hayata geçirecek çok önemli güncellemeleri yaptık. Türkiye’de yapısal reformlar olmazsa olmazımızdır. Türkiye batıdan kopmayacak, AB’den vazgeçmeyecektir. Türkiye çok büyük bir ekonomi, o nedenle Türkiye global normlarda sadece bir demokrasi değil aynı zamanda ekonomik sisteme de entegre olmuştur. Özetle hayat normale dönüyor. Bu süreci kısa bir sürede tamamlayacağız. Türkiye için reform yollarımızı belirledik. Türkiye olarak dünyadan kopmuyoruz, kendi içimize dönmüyoruz.”

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci ise konuşmasında şöyle dedi:

“Sizlerin ve burada bulunmayan iş adamlarımızın yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın temsilcilerimizin gayretiyle Türkiye hakkında yaratılmak istenen olumsuz algının değişeceğine inanıyorum. Eğer 2023 hedeflerini oluşturmuşsak bunu sizleri düşünerek planladık. Bizim görevimiz sizin önünüzü açan bir hükümet olmaktır. Yatırım ve iş ortamının iyileşmesi için çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Bu süreçte ekonomimizin temel taşlarını oluşturan oda ve borsalarımıza teşekkür ediyorum. Tüm sanayici ve iş adamlarımıza çok teşekkür ediyorum.”

 Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de konuşmasında şunları dile getirdi:

“Türkiye’yi doğru anlatmakla ilgili dünyada bir seferberlik başladı. Biz de kendimizi anlatmayalım; biz içeriği üretelim dostlarımız bizi anlatsın. Bir dostumun dediği gibi ‘Türkiye artık güvenilir bir ortak ve üretim üssü haline geldi.’ Tüm yatırımcılarımıza diyorum ki: ‘Burası sizin ülkenizdir. Türk adını kullanmak Türkiye adını kullanmak en doğal hakkınızdır.’

Bütün sıkıntıların başında finansman var. Biliyorsunuz İSO geçtiğimiz ay Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırmasını yayımladı, ardından da İkinci 500’ü yayımladı. Araştırmanın ortaya çıkardığı üreticimizin üzerindeki faiz yükü Cumhurbaşkanımızı da kızdırdı.  Biz bütün işimizi gücümüzü bırakmalı ve bu işin üzerinde durmalıyız. İnşallah önümüzdeki dönemde bankaların başlattığı yeni faiz rekabeti ekonomi yönetimi olarak da destekleyerek sürdürülebilir olmasını sağlayacağız. Ticaretimizi artırmak ile ilgili çalınmadık kapı bırakmayacağız. Firmalarla oturacağız. Liman yol ne lazımsa bunu devlet yapacak. Sizin ihtiyaç duyduğunuz ne varsa onları da konuşacağız.”

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü de şunları söyledi:

“Darbe girişiminin hemen öncesinde ve sonrasında reform niteliğindeki çabalarımıza inşallah bundan sonra da devam edeceğiz. İş ve yatırım ortamını düzenleyen iki başlık vardır: Bunlar ekonomi ve demokrasidir. Ekonomide ve demokraside bundan sonraki sürecin daha iyi ve daha kolay ve hızlı süreceği açıktır. Türkiye bugün dünyanın önemli üretim üslerinden biridir. Bugün Türkiye’yi yüksek  teknoloji üssü yapmak istiyoruz. Bu alanlarda kendimizi geliştirebildiğimiz ölçüde gelir seviyemizi daha yukarı çekebiliriz.

AR-GE desteklerini yasalaştırdık. Tasarımı da bu kapsama aldık. Üzerinde çalışmakta olduğumuz üretim reform paketi ile yatırım ortamını daha da artıracağız. Mesela TÜBİTAK’ı yeniden yapılandırmak için bir çalışma grubu oluşturduk. TÜBİTAK’ın reel sektöre daha etkin destekler vermesini sağlayacağız. Benzer şekilde 4. Sanayi devrimi için de çalışmalarımıza devam ediyoruz. Yapay zeka, otomasyon gibi teknolojiler için model ve mekanizmalar geliştiriyoruz. Yatırımcının önünü açmaya devam edeceğiz. Sizleri planladığınız yatırımları daha erkene çekmeye davet ediyorum.”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Mehdi Eker de şöyle konuştu:

“Türkiye demokrasiye insan haklarına milli iradeye sahip çıktı. Yani hukukun üstünlüğüne sahip çıktı ve darbenin karşısında durdu. Bu değerler aslında AB’nin üzerine inşa edilen değerler değil mi? Avrupa bir düşünce olarak bir felsefe olarak aslında bu değerleri dünyaya yaymıyor mu? Peki Türkiye demokrasi ve insan hakları ve hukukun üstünlüğü için mücadele edince nasıl oluyor da bu yanlış anlaşılıyor. Bunu medyadan ve Avrupalı siyasetçilerin beyanatlarından maalesef anlıyoruz. Bizim bu kirli enformasyonu temizlememiz lazım. Ben Sayın Erdal Bahçıvan’a ve İSO’ya çok teşekkür ediyorum. Türkiye’nin en büyük firmalarının temsilcilerinin burada bir irade beyanında bulunması çok önemli ve çok anlamlı.”

Başbakan Olmanın Zorlukları

 

seyfettinkaramızrakkMuhalefet çevreleri, sürekli Sayın Davutoğlu’nun pasifliğini dile getirerek, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın gölgesinde kaldığını, asla kendi olamadığını vurguladı.

Oysa Sayın Davutoğlu’nun istifasından sonra, iktidar çevrelerinin açıklamalarına bakıldığında, Sayın Davutoğlu’nun “daha aktif rol aldığı için” görevden alındığı anlaşılmaktadır.

Zira bir AKP yetkilisinin değerlendirmesine göre; yeni görev alacak Başbakan’ın daha pasif, Cumhurbaşkanı’nın gerisinde kalan, hatta ismi gündemde olmayacak bir rol alacağı vurgulanmıştır. Bu görüşe, geçmiş dönemdeki silik Başbakanlardan da örnekler verilmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın, “hükümetin işlerine karıştığı, yetkilerini aştığı” görüşünde olan çevreler, Sayın Davutoğlu’ndan, “daha dirayetli olmasını” beklerken birdenbire şoke oldular.

Meğerse Sayın Davutoğlu oldukça aktifmiş de bu çevrelerin haberi yokmuş. Hatta birçok kişiyi ve kesimi, bu tutumundan ötürü oldukça da rahatsız etmişmiş.

Neticede Sayın Davutoğlu, kendisine yakışan bir olgunlukla istifasını vererek,  en yüksek makamların bile baki olmadığını el âleme bir kere daha gösterdi.

Fakat ne gariptir ki,  “ gelene ağam…” iltifatını ellerinden düşürmeyenler, rencide eden tavırlarını, Sayın Davutoğlu’nun istifasından sonra, kendisine karşı icra etmekte gecikmediler. Meğer vefanın tanımı değişmiş de harimiz yokmuş.

Yeni Başbakan’ın kim olacağını yorumlayan bazı çevreler ise, yaptıkları arşiv çalışmalarıyla pusuda beklemekteydiler. Sayın Binali Yıldırım’ın isminin açıklanması ile beraber, hakkında oluşturulan dosyalar da medyaya servis edildi. Mal varlığından özgeçmişine kadar…

Peki bunca seçime katılmış, tanınmış bir ismin özgeçmişi şimdi mi keşfedildi?

Türkiye’de Başbakan olmak oldukça zor… Hele de, halkın gücünü arkasına almış, güçlü ve zor bir Cumhurbaşkanı’nın  Başbakanı olmak…

Sayın Binali Yıldırım’ın; “aktif olmakla, pasif kalmak” arasındaki doğru rotayı çizmede hayli zorlanacağı belli…

Zira, Cumhurbaşkanlığı makamının beklentileri ile muhalefetin eleştirileri  altında büyük bir sınav verecektir.

Bakalım zaman ne gösterecek.

Davutoğlu, Atatürk’ün vefatının 77. yıl dönümü dolayısıyla mesaj yayımladı

Başbakan Davutoğlu 3 Gün Ulusal Yas İlan Etme Kararı Aldık.

d oBaşbakan Ahmet Davutoğlu, “Cumhurbaşkanımız ile istişare ederek, terör saldırılarında hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımız, şehit polislerimiz, askerlerimiz, korucularımız için 3 gün ulusal yas ilan etme kararı aldık” dedi.

Davutoğlu, Çankaya Köşkü’nde düzenlediği basın toplantısında, Ankara’daki saldırı nedeniyle çok derin, hüzün ve acı içinde olduklarını belirtti.

Saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlara rahmet dileğinde bulunan Başbakan Davutoğlu,  “Ailelerine, taziyelerimizi sunuyorum. Bu çerçevede, Cumhurbaşkanımız ile istişare ederek, terör saldırılarında hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımız, şehit polislerimiz, askerlerimiz, korucularımız için 3 gün ulusal yas ilan etme kararı aldık. Bu karar ile terörü yapan kim olursa olsun, terör hangi kesimden gelmiş olursa olsun ve kimi mağdur etmiş olursa olsun, hepsine karşı 78 milyonun ortak hissiyatına tercüman olacağına inanıyorum” diye konuştu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Ülkemiz, halkımız ve demokrasimiz büyük bir terör saldırısıyla hedef edinilmiştir. Bu saldırı herhangi bir şekilde tek bir gruba, o mitinge katılan vatandaşlarımıza ya da herhangi bir siyasi topluluğa karşı değildir. Bu saldırı, ülkemizin bütününe karşı yapılmış bir saldırıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırının iki canlı bomba tarafından gerçekleştirildiğine dair çok kuvvetli emareler olduğunu belirten Davutoğlu, “Bu saldırı ülkemizin huzuruna, istikrarına doğrudan bir saldırıdır. Bu saldırı halkımızın her kesiminedir. Eminim bugün ülkemizin her yanında bütün vatandaşlarımız bu saldırıyı kendilerine, ailelerine, evlatlarına yapılmış bir saldırı olarak görmüşlerdir” şeklinde konuştu.

Davutoğlu, Ankara’daki terör saldırılarıyla ilgili “Şundan emin olunuz ki bu saldırı kim tarafından yapılmışsa, hangi örgüt bunları desteklemişse, arkalarında hangi gizli odaklar desteği sağlamışsa, hepsi ortaya çıkarılacak ve hak ettikleri şekilde cezalandırılıp, hukuka teslim edilecektir” dedi.

Siyasi liderlere bir kez daha çağrı yapmak istediğini kaydeden Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:

“Terörü, yapana göre değerlendirmeyelim, mağduruna göre de değerlendirmeyelim. Terör mağdurlarının hepsi mağdurdur ve onların hepsinin hukukunu korumak hepimizin vazifesidir. Terörü yapan da kim olursa olsun suçludur, katliam yapan insanlık düşmanlarıdır. Onlara karşı da omuz omuza duralım.”

“Teröre karşı ortak bir tavırda buluşalım”

Başbakan Davutoğlu, “Teröre karşı ortak bir tavırda buluşalım, ortak bir çağrıda buluşalım. Bu çerçevede Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli ile tekrar görüşmeyi planlıyorum” dedi.

Davutoğlu, “Böylesi zor şartlarda o ağır sorumluluğu üstlenmiş, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak bütün siyasi partilere tam da bugün demokrasimizi korumanın, ülkemizi, halkımızı korumanın hepimizin ortak sorumluluğu olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu çerçevede de bütün siyasi liderlerin söylemlerine, üsluplarına dikkat etmeleri, tahriklerden uzak durmaları, toplumda katlanarak artacak nefret, intikam söylemine kesinlikle kapılmamaları yönünde çağrıda bulunmayı gereklilik olarak görüyorum” ifadelerini kullandı.

Başbakan Davutoğlu “Ümit ederim ki bu yaşadığımız acı olay, halkımızın birliği ve beraberliğinin tahkim edilmesine, ülkemizin geleceği konusunda ortak kader inancımızın yaygınlaşmasına, omuz omuza vermemize ve gelecekle ilgili olarak terörden azade bir Türkiye, terörden azade bir Ortadoğu, terörden azade bir dünya kurmamıza vesile olur” şeklinde konuştu.

“Bu açık bir tahriktir”

Davutoğlu, “Bugünlerde siyasi polemik yapmak istemem ama eğer Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP, bu hükümete katılmış olsalardı, teröre karşı dayanışma konusunda en büyük desteği vermiş olurlardı, bu yükü omuz omuza kaldırırdık, bu ülkeyi seçime hep birlikte götürürdük” dedi.

Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Üç aydır şehit edilen onca askerimiz ve korucumuz varken, PKK’nın döşediği mayınlarla hayatını kaybeden, PKK’nın bombaladığı çorbacıda hayatını kaybeden siviller varken, onları görmezden gelip, daha ortada kesin bir veri yokken, bugün bu saldırıyı yapanlar konusunda hükme varıp, bir de devleti mesul göstermek, parlamentoda temsil edilen bir partinin genel başkanına yakışmaz. Bu açık bir tahriktir. Buradan bütün vatandaşlarımıza bu tahrike kapılmamaları ricasında bulunuyorum. 6-7 Ekim olaylarında nasıl tahrik yapmışsa Sayın Demirtaş, nasıl halkı sokağa dökmüşse şimdi de aynı oyunun içindedir.”

“Gerekli araştırma ve incelemelerin yapılması talimatını verdim”

Davutoğlu, “Olayın oluş seyri itibarıyla bilgiler bana aktarıldı. Herhangi bir eksiklik, zaaf söz konusuysa, ki bu konularda gerekli araştırmalar, incelemeler yapılması talimatı verdim, kesinlikle bu zaafın giderilmesi için gerekli tedbirleri alır, herhangi bir ihmal söz konusuysa onun için de gerekli adımlar atılır. Kimsenin bundan tereddüdü olmasın” dedi.

“Ülkemizin demokrasisi tehdit edilmek isteniyor”

Başbakan Davutoğlu, “Daha çok DHKP-C bağlantılı bir canlı bomba İstanbul’da yakalandı, bir başka canlı bomba da Ankara’da, özellikle yargı mensuplarına yapılacak bir saldırı hazırlıkları içinde yakalandı. Bütün bunlar bize, çok kapsamlı bir terör saldırısının Türkiye’yi hedef aldığını gösteriyor. Tek boyutlu, tek eksenli, bir gruptan sadece kaynaklanan değil değişik grupların terör saldırılarıyla Türkiye’deki istikrar, ülkemizin demokrasisi tehdit edilmek isteniyor” şeklinde konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın açıklamalarına ilişkin Davutoğlu, “Bu derece sorumsuz açıklamalarla bizi terörle mücadeleden caydıracağını, kamu düzeni konusunda aldığımız tedbirleri erteleyeceğimizi, almayacağımızı düşünüyorsa yanılıyor. Biz Ankara’da da olsa Hakkari’de de olsa terörle mücadele edeceğiz. DEAŞ yapsa da DHKP-C yapsa da PKK yapsa da El Kaide de yapsa edeceğiz. Kim eline halkın huzurunu bozmak için silah alırsa, kim bir yere halkın huzurunu bozmak için bomba ya da canlı bomba gönderirse onlara karşı mücadelemiz kararlı bir şekilde sürecek” dedi.

Başbakan Davutoğlu, “Bugünkü terörde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın acıları üzerinde bir iç savaş çağrısında bulunuyorsa, ‘devletin, halkına yönelik suçudur’ diyorsa ve halkı, devlete isyana teşvik ediyorsa esas bunlar hukuken de millet vicdanında da sorgulanacak, yargılanacak, hükmü verilecek bir tutumdur. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir siyasi; modern, çağdaş bir devlette hiçbir siyasi böyle bir terör saldırısı karşısında dönüp de devletini, ait olduğu siyasal yapıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olması bağlamında söylüyorum onu, suçlamaz, teröristleri suçlar” diye konuştu.

Davutoğlu konuşmasına şöyle devam etti:

“Sayın Demirtaş’ın açıklamalarında vahim unsurlar var. Bizim bileğimize ne takılacağına millet karar verir. Hukuki olarak da biz, her an hesap vermeye hazırız. Ama hesap veremeyecek olanlar, halkı isyana teşvik edenler, ‘Terörist cenazelerine katılmayan milletvekilleri hakkında soruşturma açacağım’ diyenler, açık olarak ‘Terör örgütüne sırtımı dayıyorum’ diyenler, iki polisimiz evinde şehit edilirken ‘2 polis için bunca operasyona gerek var mı’ diyerek insan canını yok sayanlar, barış sözcüğü kullanıp arkasından daha dün, Diyarbakır’da hamile eşinin ve 3 yaşındaki çocuğunun yanında polisimizi şehit edenlere karşı sesini çıkarmayanlar, halk tarafından manen kelepçelenmiştir. Sayın Demirtaş’ın vicdanı kelepçelenmiştir, Sayın Demirtaş’ın izanı kelepçelenmiştir. Ben buradayım. Hesap soracak olan varsa buradayım, burada olacağım. Ankara’dayım, Diyarbakır’dayım, Konya’dayım. Türkiye’nin her yerindeyim.”

Başbakan Davutoğlu, “Demirtaş’ın meselesi terörle mücadele değil, vatandaşların hüznü de değil, hüznünü paylaşmak da değil. Bizim yüreğimiz yanıyor, bunu herkes bilir ama onun meselesi bizim yüreğimizdeki yangını, ülke yangınına çevirmek. Ama eminim, HDP’ye samimi bir şekilde oy veren vatandaşlarımız dahi Demirtaş’ın bu ikili dilini, bu nefret söylemini gerektiği şekilde cezalandıracak, ona karşı gerekli tavrı ortaya koyacaktır” dedi.

“Tarım Sadece Ekonomik Bir Sektör Değildir”

99Başbakan Davutoğlu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına ait Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nin açılış törenine katıldı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Zannediliyor ki tarım, geleneksel bir sektördür, tarımda çalışanlar kırsal kesimde yaşayan köylülerdir. Hayır, tarım şu anda küreselleşmenin ve küreselleşme içinde süregitmekte olan varoluş mücadelesinin ve stratejik savaşların en temel sektörüdür” dedi.

Davutoğlu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına ait Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nin açılış törenine katıldı.

Burada yaptığı konuşmada, heyecan verici bir projenin daha tamamlanıp açılışını yapmanın mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Davutoğlu, 12 yıllık iktidarları döneminde Türkiye ekonomisinin ayrılmaz ve asli parçası olan tarım sektöründe olağanüstü devrimler yaşandığının ve başarılara imza atıldığının tartışılmaz bir vaka olduğunu söyledi.

Başbakan Davutoğlu, Türkiye’nin onikinci büyük tarım ülkesi konumundan yedinciliğe, Avrupa’da ise dördüncülükten birinciliğe yükseldiğine işaret ederek, Türkiye’nin, dünyanın ilk üçüncü ya da dördüncü büyük tarım ülkesi haline gelmesinin hedeflendiğini vurguladı.

Türkiye’nin insanlık tarihinin tarımsal gelişiminin merkezinde olan bir coğrafyada bulunduğunu anımsatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

“İklim çeşitliliği bağlamında belki 10 misli büyük ülkelerde görülmeyecek bir iklim çeşitliliği ve bunun getirdiği doğal çeşitlilik içerisinde tabii bitki ve tarım çeşitliliği söz konusu. Bu bize büyük bir nimettir. Bu coğrafya stratejik birçok riski getirmekle birlikte, özellikle de ilkim çeşitliliği ve ılıman iklim kuşağının merkezinde olması hasebiyle farklı iklim şartlarında yetişen son derece zengin doğal kaynaklara ve bitki örtüsüne sahip bir ülke. Heyecan verici dedim, hem tarımsal kalkınmayı ve tarımsal yenilenmeyi bir aşamaya getirmesi bakımdan hem de niteliksel dönüşüm bakımından heyecan verici.”

Davutoğlu, 12 yıllık ekonomik başarının ardından yeni hedeflerinin bu ekonomik başarının niteliksel dönüşümünü sağlamak olduğunu ifade ederek, niteliksel dönüşümle teknolojik alanda başka bir düzleme çıkarak ekonomiyi büyütmeyi kastettiklerinin altını çizdi.

Niteliksel dönüşümü öngörerek 2023 hedeflerini belirlediklerini anımsatan Davutoğlu, ekonominin genelinde ve tarımda niteliksel dönüşümün ana odağının Ar-Ge çalışmaları ve teknolojik yenilik olduğunu söyledi.

Başbakan Davutoğlu, geçen hafta ASELSAN Radar ve Elektronik Harp Teknolojileri Merkezi’nin, dün Konya’da Atış Test Değerlendirme Merkezi’nin, bugün de Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nin açılışının yapıldığını, son bir hafta içinde savunma sanayinde ve tarımda 3 büyük Ar-Ge merkezinin ülkeye kazandırıldığını anlattı.

“TARIM VAROLUŞSAL BİR SEKTÖRDÜR”

Birçok şey olmadan insanın hayatını sürdürebileceğini ama tarımsal üretim olmadan sürdüremeyeceğinin altını çizen Davutoğlu, şöyle konuştu.

“Öyle bir tarımsal zemine sahip olacaksınız ki bu tarımsal alan ülkenin geleceğini de teminat altına alacak. Yani tarım sadece ekonomik bir sektör değildir. Tarım varoluşsal bir sektördür. Olmazsa insan oğlunun olamayacağı bir sektördür. Onun için de tarım alanında bazen yürütülen stratejik mücadeleler gözardı ediliyor. Zannediliyor ki tarım geleneksel bir sektördür, tarımda çalışanlar kırsal kesimde yaşayan köylülerdir. Hayır, tarım şu anda küreselleşmenin ve küreselleşme içinde süregitmekte olan varoluş mücadelesinin ve stratejik savaşların en temel sektörüdür. İklim değişiklikleri ve bu iklim değişikliklerinden kaynaklanabilecek riskler ülkeler için o kadar önemli ki. Su konusu ülkeler için o kadar önemli ki. Sulanabilir arazi konusu ülkeler için o kadar önemli ki. Bunları kaybettiğiniz de sadece bir geleneksel sektörde gerilemiş olmazsınız, en küresel sektörde de büyük bir rekabet gücü kaybına uğrarsınız. Eğer tarım geleneksel, modern ve küresel ekonominin can damarıysa ve oradaki hareketlilik birçok şeyi belirliyorsa, bu belirlenen alanın son dönemlerdeki en önemli ve stratejik zemini biyoteknolojidir.”

Biyoteknoloji başta olmak üzere gen teknoloji alanında vaktinde rekabet gücünü gösteremeyen ülkelerin, sanayi devrimi dönemini yakalamayıp rekabette geri kalan ülkelere benzeyeceğini vurgulayan Davutoğlu, biyoteknoloji başta olmak üzere gen teknoloji alanlarındaki rekabet gecikmesinin ülkeleri sadece tarımda değil bütün bir ekonomideki gecikmeyle karşı karşıya bırakacağını ifade etti.

Davutoğlu, konuşmasının ardından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ve Danıştay Başkanı Zerrrin Güngür ile birlikte Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nin açılış kurdelesini kesti. Merkezi gezen Davutoğlu, burada yetkililerden bilgi aldı. Davutoğlu, daha sonra merkezin bahçesinde fidan dikti ve merkezin yan tarafından bulunan Tohum Gen Bankası’nı ziyaret etti.

Başbakan Davutoğlu, biyoteknolojinin mevcudiyetinin suni bir tarım üretimi artışı olmadığını, organik tarımın, muhafaza edilerek daha etkin bir şekilde yeniden üretimin sağlanması üzerine olacağını dile getirdi.

Başbakan Davutoğlu, Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nin açılışıyla Türkiye’nin bitki çeşitliliğinin özelliklerini, dünya teknikleriyle muhafaza edecek, geliştirecek ve bunları ıslah edecek kapasiteye kavuşacağını vurguladı.

Biyoteknolojinin etik boyutuna herkesin dikkat etmesi gerektiğini kaydeden Davutoğlu, “Biyoteknoloji sadece bir tekniğin geliştirilmesi ve onun üzerinden üretimi, sağlık ya da tarımla ilgili adımların atılması değil. Aynı zamanda büyük bir ahlaki ve etik boyut da getirir, o da klonlanma üzerinden. Bunun yol açabileceği insan neslinin tahribatına yol açabilecek boyutlar ya da tarımda GDO’lu ürünler üzerinden insanın dokusunu, doğasını da değiştirebilecek yediğiniz şeyler karakterinizi etkiler” ifadelerini kullandı.

“OLUMLU SONUÇLAR DOĞURUR”

Başbakan Davutoğlu, bazen hayatı bütüncül görmekten kopulduğunu belirterek, konuşmasına şöyle devam etti:

“Zannediyoruz ki yediklerimiz nesnedir, biz özneyiz. Biz istediğimizi seçer, yeriz ve o bizi etkilemez. İnsanoğlu, sıradan bir depo değildir, yediğini depolayan sonra harcayan bir depo değildir. İnsanoğlu, o doğa içindeki üretimi kedisine taşıyan, onu şekillendiren ama onun tarafından da şekillenen bir varlığa sahiptir. Sürekli GDO’lu ürünler yiyen bir neslin, ne kadar suni, iki-üç nesil sonra aynı o lezzetli elmalardan suni, görünüşü güzel ama lezzeti olmayan elmalara geçildiği gibi nesillerimiz de bozulur. Biz, o bozulmayı fark ettiğimizde bir daha asli meseleye dönemeyiz.

Biyoteknololjk çalışmaların olduğu her yerde ister Sağlık ister Tarım Bakanlığı mutlaka etik bir boyut, hatta felsefi bir boyutu da içine katmak, eğitimin içinde onu vermek gerekir. Biyoteknoloji eğer sağlıklı genlerin muhafazası, bunun geliştirilmesi, ıslah edilerek etkinliğin artması yönünde çalışılırsa olumlu sonuçlar doğurur. Başta söylediğimiz niteliksel değişimlerin önü açılır. Ama aynı biyoteknoloji eğer suniliği ve onun üzerinde organik olamayan bir hayatı önüne çıkartırsa işte o zaman gerçekten varoluş anlamında kıyameti beklemek gerekir. Çünkü bir daha insanoğlu ve doğanın o çeşitliliği kazanması mümkün değil. ”

Bu anlamda çevre, iklim, tarım ve sağlık bilincinin hepsinin birbirini tamamlayan hususlar olduğuna işaret eden Davutoğlu, Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nin bu perspektifle hayata geçirildiğine inandığını dile getirdi.

Başbakan Davutoğlu, artık toplumların birbiriyle iç içe yaşadığını, yanlış uygulamalar yaygınlaştığı zaman bir anda bütün ülkeyi, dünyayı etkisi altına alabileceğini vurguladı.

“SULANABİLİR BÜTÜN ALANLARIN SULANMASI”

Kendisinin Dışişleri Bakanı iken Birleşmiş Milletler’de (BM) yapılan çevre toplantısına katıldığını hatırlatan Başbakan Davutoğlu, ilginç bir tartışma yaşandığını anlattı.

Davutoğlu, Dünya İklim ve Çevre Zirvesi için yapılan bir toplantıda birçok resmi görüşün ifade edildiğine değinerek, şöyle konuştu:

“Baktım ki herkes kendi ülkesinin perspektifiyle yazılı metinden resmi görüşlerini açıklıyor. Ama konu bütün insanlığı ilgilendiren bir konu. Yaklaşık 40 bakanın katıldığı bir toplantı, bir müddet sonra sıkıcı bir hal aldığında yazılı metni bir kenara bırakarak, bütün oradaki dışişleri bakanlarına ithafen şunu söyledim, şimdi resmi görüşümü okumayacağım size. Bunu herkese dağıtarak da okuyabiliriz. Ama sizi bir şeye davet ediyorum. Bizler dışişleri bakanları olarak dünyanın her yerinde ülkemizin ulusal pozisyonunu, milli görüşünü savunmakla yükümlüyüz. Bu bizim görevimiz ama iş çevre, iklim, tarım, insanlığın varoluşu söz konusu olduğunda, bizim ulus devletlerin dışişleri bakanları olarak değil de insanlığın içişleri bakanları olarak konuşmamız gerekir. Bütün insanlığın geleceğinden sorumlu bakanlar gibi davranmamız gerekir.”

Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı başta olmak üzere, üniversitelere, tarım sektöründeki şirketlere, kurum ve kuruluşlara çağrıda bulunmak istediğini bildiren Davutoğlu, “Sizin üzerinize aldığınız emanet, insanlığın varoluşuyla ilgili bir emanettir, sıradan bir görev değildir. Herhangi bir şekilde kar dürtüsüyle, daha fazla kar edeyim dürtüsüyle kesinlikle tarımın, biyolojik çeşitliliğin dokusunu, doğasını bozacak ihtiraslardan uzak durun” dedi.

Başbakan Davutoğlu, GDO’lu ürünler üzerinden dış görüntüsü çok iyi ama içeride insanın kendi doğasını da değiştirecek yanlışlıklardan Türkiye’nin azat kılınması gerektiğine dikkati çekti. Devlet olarak her türlü tedbiri aldıklarını vurgulayan Davutoğlu, bu tedbirin yanında önemli olanın toplumsal bilinçlenme olduğunu dile getirdi.

“2023 hedefleri doğrultusunda 150 milyar dolara varan tarımsal üretim, 40 milyar dolara varan tarımsal ihracat planlıyoruz” diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Bu anlamda 2023 hedeflerinde sulanabilir bütün alanların sulanması, toplumlaştırma üzerinden miras yoluyla parçalanmış bütün alanların birleştirilerek tarımın verimlilik alanının genişlemesi yönünde kesin kararlı bir politika benimsedik. İnşallah bu anlamda dünyanın en büyük ilk 5 hatta 3 tarım ülkesi arasına girmek için de 2023 yılına kadar çok yoğun bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz. Birçok alanda projeyi gündeme soktuk, bunları takip etmeye devam edeceğiz. Türkiye’nin ilk EXPO’su olan 2016 Antalya Botanik EXPO’su ile ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Dünyanın ılıman iklim kuşağındaki en büyük bitkiler bahçesini Yalova’da hizmete açtık. Dünyanın 3. büyük tohum, gen bankasını 2010’da kurduk, bu yolla tohumlarımızı ve genlerimizi muhafaza etme imkanı bulduk. Türkiye’nin bütün tarımsal alanını takip eden, kayda geçiren, merkezden kontrolünü çiftçilerimizle interaktif bir şekilde sürecin yönetildiği bir bilgi sistem merkezini kurmuş olacağız.”

“BÜYÜK HİCAP, ISTIRAP DUYDUM”

Başbakan Ahmet Davutoğlu, bilgiyle üretimi, teknolojiyle verimliliği bir araya getirdiklerini söyledi. Konya’da dün tarım fuarının açılışındaki mobil güneş enerjisiyle çalışan mobil sulama sistemi projesinin kendilerini heyecanlandırdığını dile getiren Davutoğlu, birçok Havza’da sulama sıkıntısı olduğunu, sıkıntının bu sistem yoluyla aşılabileceğini belirtti. Davutoğlu, “Patenti bize ait. Mesele bilgiyi aktarmak değil, bilgiyi aktarmak ya da teknolojiyi taklit etmek değil, mesele bilgiyi yeniden üretebilmek ve kendinizin ürettiği bilgi üzerinde teknolojiyi kurabilmek” dedi.

Bugünlerde herkesi üzen bir konuyla da bunu ilişkilendirmek istediğini ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

“Çalınan sorularla elde edilen makamlar aynen GDO’lu ürünler gibidir. İnsan hakkına, hukukuna tecavüz edeceksiniz, kendi yakınınızı, tanıdığınızı bu sorularla bir yere getireceksiniz ve bu yolla devleti denetim altına almaya çalışacaksınız. İşte bizim tam da ‘paralel çete’ dediğimiz husus bu. Bilginin paralelini kuracaksınız, sorunun paralelini oluşturacaksınız ve kendine has bir dünya kuracaksınız, biz buna izin vermedik vermeyeceğiz. Bilginin de gerçeğine saygı duyarız, sınavın da gerçeğinin sonuçlarına hepimiz saygı duyarız. Ama bir öğretim üyesi olarak da ilk bilgiler bana geldiğinde, ÖSYM KPSS ile ilgili, emin olun büyük hicap, ıstırap duydum. Bir hoca ya da bir öğrenci, en ufak ahlaki ilke almış olan birisi nasıl böyle bir şeye tenezzül eder, örgütler, nasıl böyle bir şey üzerinden mevki ve makama gelir de bunu da içine sindirir. Eğitim hayatının da devlet hayatının da en önemli ilkesi adalettir. Adalet söz konusu olduğunda kendi oğlunuz kızınız, kardeşiniz ile hiç tanımadığınız vatandaşınız arasında eğer bir an ayrımcılık yaparsanız işte o an adaleti de devleti de yok edersiniz, bütün bir ilkesel çerçeveyi de ayaklar altına alırsınız. Bunu bilgi temelli bir teknoloji, teknoloji temelli bir ekonomi, verimlilik üzerine oturmuş bir sosyal hayat için vurguluyorum.”

Başbakan Davutoğlu, etik boyuttan arındırılmış bilginin, ahlaktan soyutlanmış bilginin ve siyasetin yaşama şansının bulunmadığını ifade ederek, herkesin öncelikli ve tek hedefinin, toplumdaki bu niteliksel dönüşümü teknoloji alanında gerçekleştirirken, ahlaki yozlaşma ve dönüşüme izin vermemek olması gerektiğini söyledi.

Niteliksel olarak teknolojinin geliştirileceğini ama ahlaki özün, varoluşsal, ilkesel, etik boyutunun güçlü şekilde muhafaza edileceğini ifade eden Davutoğlu, bu çerçevede Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nin teknoloji ve gen araştırmaları konularında yapacağı çalışmaların yanı sıra eğitim kurumu olarak insan yetiştirme yönüyle de teknolojiyle bütünleşik bilginin örneklerini sunacağını belirtti.

Başbakan Davutoğlu, merkezin oluşumuna katkıda bulunanlara teşekkür ederek, hayırlı olmasını diledi.

 

“Biz Fitneye Ateş Dökmeyiz. Tam Tersine Söndürürüz”

fitneAnkara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile ilgili olarak Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun isteği üzerine bundan sonra hiçbir açıklama yapmayacağını söyledi.

Başkan Gökçek, Çubuk’ta düzenlenen fidan dağıtım töreni sonrası gazetecilerin sorusu üzerine Başbakan Yardımcısı Arınç ile ilgili son günlerde yaşanan karşılıklı açıklamalara ilişkin bir değerlendirmede bulundu.

Başkan Gökçek, sözlerine, “Bir kere her şeyden önce şunu söyleyeyim. Buraya pek çok medya kuruluşundan arkadaşlarımız geldi.  Bazı arkadaşlarımız ne diyecek diye merak ediyor, bazı arkadaşlarımız da özellikle Türkiye’de AK Parti’yi karıştırabilmek ve fitneyi büyütebilmek, fitne ateşini daha yaygın hale getirebilmek, ‘acaba üzerine nasıl benzin dökeriz’ diye buraya geldi. ‘Bakalım Melih Gökçek ne diyecek?’ deniliyor. Ama sizi üzecek bir haber vereceğim. Fitneye biz ateş dökmeyiz tam tersine söndürürüz” diyerek başladı.

“Fitne ateşini söndürüyoruz” ifadeleriyle açıklamalarını sürdüren Başkan Gökçek, “Sayın Başbakanımız bana bir bakanımız vasıtasıyla haber gönderdi. ‘Melih Bey konuşmasın, ben kendisiyle görüşeceğim” diye. Biz AK Partililerde parti disiplini vardır. Emir demiri keser. Bu mesele dolayısıyla ondan sonra ben bir daha konuşmadım” dedi.

 

 “PARTİ DİSİPLİNİNE BAĞLILIK”

Kendisinin konuşmaktan çekinen, kaçan bir insan olmadığını, bunu da tüm dünyanın iyi bildiğini anlatan Başkan Melih Gökçek, “Ama parti disiplinine bağlılık açısından gerekliydi. Bu nedenden dolayı ben bir daha konuşmadım” diye konuştu.

Bundan sonra da bu konu üzerine bir daha konuşmayacağını belirten Başkan Gökçek, gerekçe olarak da şu açıklamalarda bulundu:

“Çünkü dün akşam Sayın Başbakanımızla görüştüm. Sayın Başbakanımız, kamuoyunun bazı kesimlerinin bu işi, özellikle fitneyi kaynatmak maksadıyla kullanmamaları için konuşulmaması gerektiğini ifade etti. Başbakanımın emri başım üzerine. Bizde parti disiplini bunu gerektirir. Emir demiri keser. Bugünden sonra herhangi bir şekilde bu konuda kesinlikle ve kesinlikle konu üzerinde en ufak bir soruya cevap vermeyeceğim.”

“BİZİM PARTİMİZ CHP DEĞİL”

Açıklamalarını, “Çünkü bizim partimiz Cumhuriyet Halk Partisi değil. Benim genel başkanım Kılıçdaroğlu değil” sözleriyle sürdüren Başkan Gökçek, “Biliyorsunuz CHP’de birisi konuştuğu zaman, ‘Kılıçdaroğlu susun artık, bu konuyu gündeme getirmeyin’ dediği zaman, CHP’deki, âdet; koro halinde konuşmaktır. Bir kişinin yerine 10 kişi konuşmaya başlar… AK Parti’de bir emir verilir ve o emir yerine getirilir. Ben Sayın Başbakanımın emri üzerine kesinlikle bundan sonra konuşmayacağım” dedi.

“Fitne büyüsün” diye gayret edenlerin de bundan sonra ellerinde herhangi bir sermaye kalmaması nedeniyle konuşamayacakları değerlendirmesinde bulunan Başkan Gökçek, sözlerini,“Bunu fırsat bilip de savcılığa koşanlar, köşelerde yazanlar var. Onlara da ayrıca bundan sonra çıktığım canlı yayınlarda enine boyuna cevabını verir, ne kadar cahil olduklarını da belgeleriyle ispat ederim. Özde söyleyeceğim budur, hepinize teşekkür ederim” diyerek tamamladı.