Etiket arşivi: Avusturya

3. KAPIKAYAFEST ULUSLARARASI DOĞA SPORLARI VE KÜLTÜR FESTİVALİ BAŞLIYOR !

 

Neşesi, doğallığı ve espri anlayışı ile her yeri renklendiren karadeniz insanı, eşsiz ve benzersiz bir doğa sunan konumu ve yaylaları ile de yerli ve yabancı turistleri çekerek her yıl cazibesini artırmayı başarıyor.


KAPIKAYAFEST ?
Karadeniz’in önemli illerinden Samsun Bafra Kapıkaya’da 24-28 Temmuz 2019 tarihleri arasında 3.sü düzenlenecek olan  “Kapıkayafest Uluslararası Doğa Sporları ve Kültür Festivali” nde  adrenalini yüksek doğa sporlarının ve karadenize  özgü  kültürel faaliyetlerin Türkiye gündemine taşınacağına inanıyoruz.  Karadeniz coğrafyasının eşsiz doğa güzelliği, coğrafyanın kendine özgü karakteristik özelliklerini koruyarak yapılan etkinliklerin zenginliği her yıl bölgeye gelen yerli ve yabancı kişi sayısındaki artışı beraberinde sağlamakta ve bölge turizm gelirlerinden aldığı payı artırmaktadır.

Adını Samsun / Bafra – Kapıkaya tepesinden alan Kapıkayafest; Çeşitli spor dallarını aynı ortamda sunarak ulusal ve uluslararası birçok sporcuyu ve doğa severleri her yıl temmuz ayında bir araya getirmeyi hedefleyen, sağlıklı bireylerle daha çok yaşanabilir bir dünya için sporun ve sporcunun önemini vurgulamak gayesini güden bir festivaldir.

Bafra Belediyesi sahipliğinde ve  Astajans organizasyonu ile yapılacak olan Kapıkayafest’te, gökyüzünde paraşütçüler süzülürken katılımcılar karada bisiklet ve doğa yürüyüşü, baraj gölünde kano gezisine katılabilirler. ‘En güzel fotoğrafı ben çekerim’ diyenler ise fotomaratona katılabilirler. Kamp ve çevresinde çeşitli etkinlikler ile eğlenme ve güzel vakit geçirme olanağı bulabilirler. Akşam ise kamp ateşini yakıp yıldızların altında doğanın sesini dinleyebilir, güzel sohbetler edebilirler. Ayrıca çeşitli kültürel faaliyetler, spor branşlarının aktiviteleri ve eğlenceleri ile unutamayacakları bir festival geçirebilirler.

5 gün 4 gece “Her şeyiyle eğlenceli” bir festivale davetlisiniz.!

DÜNYANIN 55 ÜLKESİ FESTİVAL İÇİN DAVET EDİLDİ !

Kapıkayafest Festivali uluslararası bir festival olması sebebiyle geçen yıl kırka yakın ülkeden sporcu ve katılımcıyı Bafra’ya getirme başarısı elde etmiş durumda. Bu sene 55 ülkeden sporcu ve katılımcılar ile iletişime geçilerek, festival uluslararası arenadaki konumunu yükseltme çabasında. Festivale davet edilen ve katılması planlanan ülkeler ise şöyle;  Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Birleşik Krallık, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Dubai, Estonya, Fas, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, İran, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Katar, Kazakistan, Kıbrıs, Kırgızıstan, Kosova, Kuveyt, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Malta, Mısır, Özbekistan, Pakistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Tacikistan, Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan.

DÜNYANIN EN ÖZEL EKSTREM SPOR ALANLARI ARASINDA!

Kapıkayafest; Kızılırmak’ın yanı başında doğanın ve tarihin bir arada olduğu, birçok ekstrem spor ve  sportif faaliyetleri ile dünyanın nadir alanları arasında gösteriliyor. Hava sporları, su sporları, dağcılık, fotoğrafçılık, bisiklet, atv, kamping vb gibi doğa sporlarını ve faaliyetlerini aynı noktada barındırıyor.

Kapıkayafest; yamaç paraşütü için dünyanın en elverişli noktaları arasında yerini alma yolunda ilerliyor. Bir yamaç paraşütçüsünün bir noktadan kalkıp aynı noktaya inebildiği ve Kızılırmak’ın eşsiz doğal güzelliklerini ve manzarasını görebildiği dünyanın en özel konumlarından birisi.

Aynı zamanda turizm turları, fotoğraf – bisiklet ve atv safari, yöresel ve kültürel pazarlar da Kapıkayafest etkinlik alanında olacak. Etkinlik alanı bu branşların ve sportif etkinliklerin tamamını bir arada buluşturabilecek Dünya’nın nadir alanlarından..

İLGİ İLE BERABER BÖLGE EKONOMİSİ DE CANLANDI

Kapıkayafest; ilki 2017 yılında 25 bin, ikincisi 2018 yılında 50.000’in üzerinde ziyaretçi, 5000 civarı kamp ve ticari katılımcısı ile ciddi bir ses getirdi. Bu yıl ise 100 bine yakın katılımcı ve ziyaretçi bekleniyor. Festivale ev sahipliği yapan Samsun / Bafra – Kapıkaya ve Asar mevkileri, ulusal – uluslararası sporcuların ve doğa sporlarına ilgi duyanların odak noktası durumunda. Festivalin yöre ve bölge halkına ciddi bir ekonomik katkı sağladığı, her geçen yılda artarak devam edeceği düşünülüyor.

Yabancı Büyükelçiliklere Kıbrıs dersi

 

Kıbrıs İlim Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı ve Uluslararası Politika Uzmanı Prof. Dr. Ata Atun, Ankara’da görev yapan yabancı büyükelçileri ve elçilik misyonlarını Kıbrıs sorununun geçmişi ile Türkiye’nin Akdeniz’deki hakları üzerine bilgilendirdi. Moderatörlüğünü emekli büyükelçi Yiğit Alpogan’ın yaptığı toplantıda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Ankara Büyükelçisi Kemal Köprülü ile, Türkiye’de görev yapan yabancı Büyükelçiler, büyükelçi yardımcıları ve yabancı misyon hazır bulundu.

Türkiye’nin başkenti Ankara’da görev yapan büyükelçiler ve elçilik temsilcileri, Kıbrıs sorununun temeli ve bugün gelinen nokta üzerine bilgilendirildi. KKTC Ankara Büyükelçiliği ve Türkiye’nin önemli fikir kuruluşlarından AVİM (Avrasya İncelemeleri Merkezi) tarafından organize edilen bilgilendirme toplantısı, Ankara Çankaya’da bulunan AVİM binasında gerçekleştirildi.

Fransa, İsviçre, Almanya, Hollanda,  Portekiz, Slovakya, Suudi Arabistan, Romanya, Letonya, Avusturya,  Karadağ,  Azerbaycan Büyükelçi ve büyükelçi yardımcılarının katıldığı bilgilendirme toplantısına Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile İngiltere Büyükelçilikleri ikişer kişiyle katılım gösterdi.

AB Türkiye Delegasyonu tarafından da izlenen toplantıda konuşan Prof. Dr. Ata Atun, Kıbrıs sorununun, Rum ve Yunanların iddia ettiği gibi 1974’te başlamadığını vurguladı. Rumların Megali İdea’dan kaynaklanan (Büyük ülkü) Enosis saplantılarının (Adanın Yunanistan’a bağlanması) 1930’lu yıllardan itibaren adada huzursuzluğa sebep olduğunu anımsatan Atun, Rum tedhiş örgütü EOKA’nın faaliyete geçtiği 1955 yılından itibaren adada kan ve gözyaşının eksik olmadığını ifade etti.

“Türkiye’nin Kıbrıs’taki statüsü yasal”

Kıbrıs Türklerinin 1974 yılına kadar yaşama hakkı dahil birçok haklarının gasp edildiğini belirten Prof. Dr. Ata Atun şunları söyledi: “Kıbrıs Türkleri adada tam anlamıyla soykırıma uğramışlardır. 1960 yılında kurulan ortaklık cumhuriyeti anlaşmasına hiçbir şekilde uymayan Rumlar, Türkleri eşit ortak olarak göremeyeceklerini kaydederek, Türklerin eşitliği garanti altına alan 13 maddeyi değiştirme yoluna gitmişlerdir. Bu 13 maddeyi değiştirmeyeceklerini anladıklarında da silah zoruyla Kıbrıs Türklerini önce ortaklıktan, sonra da adadan atma, yok etme prensibiyle hareket etmişlerdir. Adanın yüzde 3’lük bir kısmına hapsedilen Türkler, ağır ekonomik baskılara maruz bırakılmıştır. Makarios’un talebi ile dönemin Yunanistan Başbakanı 1964 yılında adaya 20,000 kişilik bir ordu göndermiş ve bu Yunan ordusu Milli Muhafız ordusu ile birlikte 1964 yılında Erenköy’e, 1967 yılında da Geçitkale’ye saldırmıştır. 20,000 kişilik Yunan Askeri Kuvvetlerinin adadan çekilmesini emreden BM kararı BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyine sunduğu S/8322 sayı ve 3 Ocak 1968 tarihli Raporunda yer almaktadır. Dolayısıyla bugün Türkiye’yi ‘işgalci’ olarak nitelendirenler yalan argümanlarla algı operasyonu yürütmekte, tüm dünyayı kandırmaktadırlar. Türkiye, 1974 yılında Yunanistan’dan gönderilen subayların desteği ile Kıbrıs’ta Makarios’a karşı gerçekleştirilen darbe ve sonrasında, Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi ile Türkiye’nin garantör olarak, adada 16 Ağustos 1960 tarihinde ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin statüsünün bozulması durumda müdahale etmesine olanak veren Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, EK 1, Garanti Ve İttifak Anlaşması, Madde 4 doğrultusunda anayasal hakkını kullanmıştır. Anayasanın bu maddesine göre garantör devletler, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin statüsü bozulduğu vakit, (Lağvedilmesi, bir başka ülkeye bağlanması vb…) birlikte veya tek başlarına müdahalede bulunma ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının gereklerini yerine getirip, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tekrardan kurma hakkına sahip olmakla yetkilendirilmişlerdir.”

“Ada 1959’da bölünmeye başladı”

Kıbrıs adasının 1974’te bölündüğü yönündeki Rum tezlerinin de gerçeği yansıtmadığını ifade eden Prof. Ata Atun, “Lefkoşa’nın ilk bölündüğü tarih 1959’dur. İngiliz Koloni İdaresi çatışmaları önlemek için Baf Kapısı’ndan Mağusa Kapısı’na kadar, Ermu Caddesi boyunca tel örgüler çekmişti. Öte yandan, Rumların 21 Aralık 1963 sabahı adanın tüm yerleşim yerlerinde Türklere saldırmasının ardından 27 Aralık 1963 günü toplanan; Duncan Sandys ve İngiliz Yüksek Komiseri, Türkiye ve Yunanistan Büyükelçileri, Kıbrıs Türk ve Rum Toplumlarının temsilcileri, İngiliz hava Mareşali Sir Deniz Barnett ve adadaki İngiliz Birliklerinin Komutanı General Peter Young’dan oluşan komite bir sınır hat tespit edilmesine karar verdi. İki günlük çalışma sonrasında 29 Aralık 1963 tarihinde komisyon tarafından kabul edilen plan üzerine çizilen sınır çizgisi ile “Yeşil Hat” adı altında resmileşti ve BM kayıtlarına girdi” şeklinde konuştu.

“Türkiye’nin sondaj faaliyetleri Uluslararası Deniz Hukukuna uygun”

Kıbrıs İlim Üniversitesi Dekanı Atun, Türkiye’nin Akdeniz’deki hakları ve Rum kesiminin doğalgaz konusundaki çalışmaları hakkında da şunları kaydetti: “Türkiye’nin 1958 ve 1960 yıllarında kabul edilen 1. ve 2. Deniz Hukuku Konferansı sonuçlarına göre kendine ait olan kıta sahanlığı ve bu kıta sahanlığından kaynaklanan Münhasır Ekonomik Bölgesi, 1994 yılında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından tek yanlı ilan edilen 3. Deniz Hukuku Konferansı (UNCLOS) kararına dayalı tek yanlı ilan edilen sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi tarafından işgal edilmiştir. 3. Deniz Hukuku sonuçlarını 18 ülke ile birlikte kabul etmeyip imzalamayan Türkiye’nin, Kıbrıs Rum tarafının tek yanlı ve sözde ilan ettiği münhasır ekonomik bölgesi ile çakışan parsellerde sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerine bulunması tamamen Uluslararası Deniz Hukukuna uygundur. Aynı doğrultuda KKTC’nin kendi Münhasır Ekonomik Bölgesini tek yanlı ilan etmesi, Türkiye ile Kıta Sahanlığı belirleme anlaşması yapması ve kendi Münhasır Ekonomik Bölgesinde de TPAO ile Araştırma ve sondaj anlaşması yapması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yabancı şirketler ile yaptığı araştırma ve sondaj anlaşmaları kadar geçerli olup, uluslararası Deniz Hukukuna uygundur.”         

İngilizce gerçekleştirilen ve görsel öğelerle zenginleştirilen toplantı, soru cevap bölümüyle son buldu.

 

 

 

DOWN SENDROMLU KARDEŞİ İÇİN 80 GÜNDE 25 ÜLKE GEZECEK

dwAdem Çolak, Down sendromlu kardeşi Erdem Çolak için  Pazarkule sınır  kapısından motosikletiyle çıkıp, Norveç’in ve dünyanın en kuzey noktası Nordkapp’a kadar gidecek. Macera dolu bu yolculuğu Down sendromlu kardeşi Erdem’e adayan, Adem Çolak’ın amacı farkındalık sağlamak. “Dünyanın her yerinde, tek bir kromozom dışında farkları olmayan bireyleri tanıyıp, onlardan bahsetmek istiyorum” diyen Çolak’ın en büyük destekçisi Down Sendromu Derneği. Bu yolculuk sırasında 25 ülkeyi, 80 günde motosikletiyle gezecek olan Adem Çolak bu ülkelerde dernekleri ziyaret edip, Down sendromlu kişilerle tanışacak, onların sorunlarını kayıt altına alıp, sosyal medya hesaplarında paylaşacak.

DOWN_LOGO“Down To Earth Road” isimli proje kapsamında gideceği ülkelerdeki Down sendromu dernekleri ile bir araya gelecek olan Çolak, Down sendromlu kişilerle tanışıp sohbet edecek, hayatları, gelecek beklentileri ve yaşadıkları toplum içinde devletten beklentileri hakkında bilgi toplayacak. Bu görüşmeleri fotoğraf ve video ile kayıt altına alacak olan Adem Çolak, Down Sendromu Derneği ile birlikte bu mesajların muhataplarına ulaşmasına aracılık edecek.

Şu anda farklı ülkelerden 16 dernek ile irtibat halinde olan Çolak, Yunanistan, Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Karadağ, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Almanya, Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan olmak üzere 25 ülkeyi ziyaret edecek.

Küçük bir Akdeniz kasabasında doğan 31 yaşındaki Adem Çolak ile Down sendromlu kardeşi Erdem arasında dokuz yaş fark var. 22 yaşındaki Erdem’in yaşadığı sorunları ve sıkıntıları çocukluk döneminden itibaren gözlemleyen Adem Çolak, ilk fırsatta bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini düşünerek Down Sendromu Derneği’nin kapısını çaldı. Derneğe sunduğu proje kabul edilince, 80 günlük turun ilk adımları da atıldı.

Adem Çolak, yola çıkış amacını şöyle anlatıyor, “İmkanları olmayan veya kısıtlı olan ailelerde Down sendromlu bireylerin olması, farkındalık anlamında, bilinçli davranabilme anlamında insanları olumsuz etkiliyor; en basitinden yapılmak istenen sağlık giderleri veya şahsi ihtiyaçlar noktasında bile zorluk yaşanabiliyor. Biz de buna benzer maddi zorluklar yaşadık. Onun dışında sokaktaki arkadaş çevresinin bilinçsiz hoş olmayan davranışları Erdem’i olumsuz etkiledi. Ama rehabilitasyon merkezinde eğitime başlaması ona çok iyi geldi, çok sevdiği ve onun çok seven bir arkadaş çevresi oldu. Çevredeki insanlar da onu daha iyi anlamaya başladıktan sonra işler daha iyiye gitti. Temelde amacımız için farkındalık oluşturmak diyoruz ama, kendimiz neyin ne kadar farkındayız, biraz da bunu görmek istiyorum, kendi adıma, bu yola çıkarken “henüz tanımadığım ben” i tanımayla birlikte, dünyanın her yerinde, tek bir kromozom dışında farkları olmayan bireyleri tanıyıp, onlardan bahsetmek istiyorum. Bunu ülke içinde de farklı şekilde devam ettirmeyi düşünüyorum. Ve şu an hayatta olmayan annem ve babam için bir şeyler yapmış olmak istiyorum.”

Proje boyunca Adem Çolak’ın tüm seyahati, Facebook’da DownToEarthRoad ve demiratliyoruk; Twitter’da DownToEarthRoad, instagramda ise downtoearthroad ve demiratliyoruk sayfalarından yayınlanacak. dw1

Down Sendromu Derneği Dernek sözcüsü Fulya Ekmen ise Adem Çolak’ın projesine neden destek olduklarını şöyle özetliyor, “Biz Adem bey ile 2014 yılında kardeşi ile ilgili attığı bir mail ile tanıştık. Bir sonraki maili 2017 yılında farklı bir konuda geldi kendisinden. Bu sefer sadece kardeşi için değil tüm Down sendromlu kişiler için bir soru sordu bize. Projesini anlattı ve logolarımızı kullanıp kullanamayacağını sordu. Kendisiyle tanışmaya karar verdik. Ağustos ayında Adem bey, Salon Reklam, Doret İletişim Danışmanlığı ve biz bir araya geldik. Gerçekten iyi şeyler yapmak isteyen insanlar bir araya gelince olan şey oldu tabii ki. Bir anda enerji yükseldi, hayaller ve hedefler arttı. Zorlu bir motosiklet rotasından zorlu bir dünya rotasına geldik. Down To Earth Road dedik bu rotaya. Bu rota her bir etabı kendi içinde tamamlanan ama aslında hiç tamamlanmayacak bir yol. Adem beyin ya da rotadaki ismi ile Demiratlı Yörük’ün başlattığı Down Sendromu Derneği’nin büyüterek uluslararası düzeyde bir harekete çevirmek istediği bir yola dönüştü Down To Earth Road.”

 

 

Haber Yayın Dairesi: Yusuf Ünel

Ayastefanos Anıtı Yeniden Dikilemez

Ayastefanos Anıtı Yeniden Dikilemez

 

Alptekin CEVHERLİ

 

alptekin cevherliHer milletin kendi millî menfaatlerini ve değerlerini sembolleştirdiği çeşitli kutsalları vardı; bayrak, tarihteki çeşitli devlet adamları, sembol haline gelmiş mekân veya binalardır. Bunlar o milletin varlığının belki de yarı efsanevi, yarı gerçek devamını sağlayan figürlerdir. Milletlerin önüne birer hedef koyarak millî birliğin tesis edilmesini kolaylaştırırlar. Bu hedefe varmak için sonraki nesillere dinamizm katarlar.

Bu figürler, milletlerin ulaştıkları son noktayı veya çıkış noktalarını betimleyerek elde edilmesi gereken veya korunması gereken değerleri ortaya koyarlar. Bu anlamda ata mezarları da büyük önem taşır.

Sultan 1. Murat’ın Kosova Priştine’deki kabri, Macaristan’daki Gül Baba Türbesi, Bakü’deki Türk şehitliği, Enver Paşa’nın Kırgızistan’daki kabri (Ki bu mezar yanlış bir kararla Demirel tarafından Türkiye’ye geri getirilmiştir.) vd…

Aynı şekilde diğer milletlerin de ulaştıkları son nokta ve erek olarak aynen bizim gibi mezarlıkları vardır. Yoksa Anzakların (Avusturalya ve Yeni Zelandalılar) on binlerce kilometre öteden her yıl gelip Çanakkale’de dedelerinin mezarları başında “şafak ayini” yapmasını başka türlü izah edemezsiniz…t__rk __ehitlikleriyıkılmasıRussian_Monument_San_Stefano_Ottoman_Postcard

Bu mezarlar belki siyasi değil ama tarihi ve kültürel sınırları çizerler…

Bugün dünya üzerinde 34 ülkede (Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Filistin, Güney Kore, Hindistan, Irak, İngiltere, İran, İsrail, İtalya Japonya, KKTC, Letonya, Libya, Lübnan, Macaristan, Malta, Mısır, Myanmar, Polonya, Romanya, Rusya, Sırbistan, Suriye, Suudi Arabistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan şehitliğimiz olan ülkelerdir.) 78 Türk (Osmanlı+Türkiye) şehitliği mevcuttur. Elbette 10 bin yıllık Türk tarihi ve 16 büyük Türk İmparatorluğunu göz önüne alırsak, gök yüzündeki yıldızlar kadar Türk şehitliğinin dünyanın dört bir yanına savrulmuş olduğunu unutmamamız gerekir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak kabul ettiği Osmanlı’nın önemli bir kısım yeni sayılabilecek tarihlerdeki şehitlikleri ve Cumhuriyet dönemi şehitlikleri bunlardır.

Aynı şey diğer milletler, mesela Ruslar için de geçerlidir…

Sultan 2. Abdülhamit’in tahta geçişinden kısa bir süre sonra 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy)’da imzalanan antlaşmayla Osmanlı Devleti’ne bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna’dan Ege’ye, Trakya’dan Arnavutluk’a uzanacaktı. Bosna-Hersek’e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek, Bulgar ordusu kuruluncaya kadar iki yıl müddetle 50.000’i geçmemek üzere Rus askeri Bulgaristan’da kalacak, Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’ne vereceği yıllık verginin tutarı Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri ve Rusya arasında kararlaştırılacak, Osmanlı Devleti Rusya’ya “Savaş Tazminatı” ödeyecek, Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Beyazıt Rusya’ya verilecekti…

Bu antlaşma neticesi Osmanlı Devleti tarihinin en büyük toprak kayıplarından birini yaşamış, milyonlarca vatandaşımız sınırlarımız dışında düşmanın insafına kalmıştır.

Ruslar da Osmanlı Devleti için bir felaket olan bu 93 Harbi’nde (1877-78) İstanbul Yeşilköy’e kadar gelişlerini kutsamak, ulaştıkları son sınırı kalıcı kılmak ve orada ölen askerlerini yaşatmak adına İstanbul Yeşilköy’de (bugünkü Florya Ormanı’nda) kalan yerde Ayastefanos Anıtını dikmişlerdir. Bu anıt aynı zamanda bir kilise olup, İstanbul’u işgale gelirken ölen Rus askerlerinin anıt mezarlarıdır da…

Sultan 2’nci Abdülhamit’in bütün karşı çıkmasına rağmen kabul edilerek inşa edilmiş olan Ayastefanos Anıtı, Rusların Osmanlı ordusunu yenerek İstanbul kapısına dayandığının aynı zamanda resmidir de.

Bu utanç abidesi, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Rusya’ya savaş ilan edilmesi ardından İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından dinamitle patlatılarak yıkılmış ve bu yıkım sahnesi aynı zamanda filme çekilerek Türk Sinema tarihinin de doğumu olmuştur. Bugün Türk sinemasının eldeki en eski filmi Ayastefanos Utanç Abidesi’nin Yıkılması Filmidir. Ve ilk Türk filmi olarak kabul edilmiştir…

Peki, bu kadar anıtlardan, mezarlardan durduk yere niye bahsettik?

Şimdi sıkı durun…

Rusya, bu utanç abidesini yeniden inşa etmemizi istiyor!

Ayastefanos Anıtı’nın inşası Rusya Devlet Başkanı Putin’in 2012 yılındaki Türkiye ziyaretinde Ruslarca gündeme getirilmiş, Türkiye’nin de karşılığında Rusya’daki bir şehitliğinin onarılması önerilmişti.

“Söz konusu anlaşma 3 Aralık 2012 tarihinde Başbakanlar düzeyinde gerçekleştirilen Türkiye- Rusya Federasyonu Üst Düzey İşbirliği Konseyi 3. toplantısında dışişleri bakanları tarafından imzalanmıştı. Rusya, anlaşmaya ilişkin iç onay sürecini 11 Aralık 2013 tarihinde tamamlamıştı. Türkiye tarafı ise dönemin dış işleri bakanının imzaladığı anlaşmayı TBMM gündemine almayarak tasarıyı kadük bırakmıştır.

Ancak Rusya, şimdi ise kendi iç hukuk sürecinde belki tamamlanan; ancak TBMM’nin onaylamadığı için kadük kalan tasarıyı Türkiye’ye uygulatmak için baskı yapıyor.

Buna asla izin veremeyiz. Çünkü Yeşilköy, Rusya’nın ne kültürel ve ne de manevi sınırı değildir ve olamaz!

“Eğer İstanbul’da bir Rus anıtı dikilecekse bunun mütekabiliyet esasına göre karşılığı, yaklaşık 150 yıl Osmanlı himayesinde kalan Moskova’daki Kızıl Meydan’a Türk Şehitliği yapılmasıdır!”

Yoksa 93 Harbinde ve devamındaki Balkan Harbi’nde verdiğimiz milyonlarca şehidin kemikleri sızlar, ‘ah’larını hiçbir şekilde ödeyemeyiz.

 

 

 

 

Avustralya’dan bir başarı öyküsü

 

 

ata-atun-HocaKıbrıslı Rumların Enosis, yani Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanması uğruna 1 Nisan 1955 tarihinde başlattıkları tedhiş hareketi sonrasında ve 21 Aralık 1963 sabahı Kıbrıslı Türklere düzenli ve planlı saldırılar düzenlemeleri, Türk köylerini yakıp yıkmaları ve Makarios hükümetinin Kıbrıslı Türklere uyguladığı acımasız ekonomik ambargolar nedeni ile Kıbrıslı Türkler adadan göç etmek zorunda kaldı. Kardeşlerimizin yerleştikleri ülkeler Türkiye ile İngiliz kökenli Ortak Refah Topluluğuna üye olan İngiltere, Avustralya ve Kanada oldu.

 

Türk olmaları nedeni ile Türkiye’ye göç edenler herhangi bir zorlukla karşılaşmazken, İngilizlerin sömürgelerine bağımsızlık vermelerinden sonra ticari amaçla kurdukları Ortak Refah Topluğu ülkelerine gitmeyi tercih eden kardeşlerimiz de, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu topluluğa üye olması nedeni ile herhangi bir yerleşim ve adaptasyon zorluğu çekmediler. Canlarını kurtarmak, kendilerinin ve soylarının geleceklerini garanti altına almak için zoraki göç eden kardeşlerimizin günümüzde, Üçüncü ve Dördüncü kuşakları bu ülkelerde yaşamlarını sürdürmekteler.

 

Bu kardeşlerimizin bağları bizimle hiç kopmadı. Bazıları önemli mevkilere yükseldiler, bazıları ünlü birer iş adamı, akademisyen veya medya mensubu oldular.ata atun bayrak.jpg1

Halen daha bir İngiliz Sömürge devleti olan Avustralya’da her yıl, İngiliz Kraliçesi Elizabeth adına Kraliçenin doğum günü olan 12 Haziran’da sıra dışı başarı göstermiş olan Avustralya vatandaşlarına Kraliçenin Şeref Ödülü verilir. Bu yılki 594 kişilik listenin içinde bir Kıbrıslı Türk kardeşimiz var. Gururumuzun adı Tanya Ayşen Kaplan.

 

Avustralya’da İngiliz Kraliçesi Elizabeth’in doğum günü olan 12 Haziran’da yayınlanan tüm gazetelerde Avustralya’nın Cumhurbaşkanı konumundaki Vali (Governor-General) Sir Peter Cosgrove’dan “Kraliçenin Doğum Günü Şeref Listesi Ödülü”ne layık görülenlerin listesi yayınlanıyor. (Queen’s Birthday  Honour’s List) İşte Tanya Ayşen kardeşimiz bu listede yer aldı. Bir Avustralyalı için ulaşılması çok zor olan büyük bir onurdur bu listeye girebilmek.

 

Tanya Ayşen kardeşimize verilen bu ödülün gerekçesi, “Türkiye ve Avustralya arasındaki ilişkiye koyduğu katkı ve çalışmalar ile Gaziler-Emekliler toplumuna verdiği hizmetler. Çok çalışkan ve girişken bir kişi olan Tanya Ayşen hanım, 1970 yılından beri Güney Avustralya’daki Kıbrıs’tan ve Türkiye’den göç eden Türk toplumunun “Sosyal Görevlisi, Cemiyet Başkanı, Türk okullarında Öğretmenlik” görevlerini yerine getirmiş. 3 kez Türk Cemiyeti Başkanı seçilmiş. Son 7 yıldır da Günay Avustralya Türk Birliği’nin “Turkish Association of South Australia” Başkanı.

 

 

Tanya Ayşen Kaplan hanımın kim olduğunu pek az insanımızın bildiğine inanıyorum. Tanya hanım, kıymetli abimiz, yılların gazetecisi ve duayen basın mensubu Akay Cemal ağabeyimizin kız kardeşidir. Aile o denli başarılı ki, Tanya hanımın diğer ağabeyi Türkay Ilıcak bu yıl Kıbrıs Türk basın Konseyi’nin Basın Hizmet Ödülünü alırken, ağabeyi Akay da geçen sene aynı ödüle layık görülmüştü.

Özetle; Yurtdışında yaşayan Kıbrıslı Türkler, birçok alandaki başarılı ve örnek çalışmalarla adımızı duyurmaya ve bizi gururlandırmaya devam ediyor. Bize düşen, bu kişileri onore etmek, kıymet bilmek…

 

ata atun madalya(Kraliçenin Şeref Ödül’ü listesinin tümünü görmek için; “www.gg.gov.au” sayfasına gidin.  “Governor-General of the Commonwealth of Australia” başlıklı sayfa açılacaktır. Bu sayfada üst kısımdaki “12 June 2017 – The Queen’s Birthday 2017 Honours List” yazısının altındaki  “more” kelimesini tıklayın, “The Australian Honours Secretariat” sayfası açılacaktır. “Australian Honours Lists” başlığı altındaki listenin ilk satırında yer alan “Order of Australia and other awards” başlığının ilk sırasındaki “The Queen’s Birthday 2017” cümlesi üzerini tıklayın. Açılan Sayfada ilk sırada yer alan “S1- Order of Australia” seçeneğini tıklarsanız önünüze Kraliçenin Şeref Ödülü’nü alan liste açılacak veya da liste bilgisayarınıza indirilecektir. Soyadına göre hazırlanmış 27 sayfalık bu listenin 19. sayfasında Tanya Ayşen hanımın adı ve kısa bilgileri yer almaktadır. Hangi gerekçe ile bu onurlu ödüle layık görüldüğünü öğrenmek istiyorsanız, “S1- Order of Australia” seçeneğinin bulunduğu sayfaya geri dönüp alt satırlarda yer alan “Medal (OAM) of the Order of Australia in the General Division (F-L)” seçeneğini tıklayın. 59. sayfada Ayşen hanımın özgeçmişini ve hangi gerekçe ile söz konusu madalyaya layık görüldüğünü okuyabilirsiniz.)

 

Prof. Dr. Ata ATUN

TENCERE KRALLIĞI’NDAN TURİZM SULTANLIĞI’NA

Hollanda’da ‘Tencere Kralı’ olarak ün yapmış olan Turgut Torunoğulları, Fethiye, Marmaris, ve İstanbul’daki 7 oteli ve binlerce turizm konutu inşaatı  ile ‘Turizm Sultanlığı’ kurdu.

50 yıllık gazetecilik yaşamımda pek çok Türk’ün başarı öykülerini yazmışımdır. Ekmek parası için Avrupa yollarına düşen, tek amaçları kendilerine ve ailelerine ekmek parası kazanmak olan cefakar Andolu insanlarının, daha sonraki başarı öykülerini benden başka pek çok meslektaşım da dile getirmişlerdir.
Ancak bir Türk var ki, O’nun çalışma azmi ve girişimci ruhu, üzerine basa basa anlatılması gereken bir gelişmedir.

Turgut Torunoğulları, tam 20 yıldır tanıdığım bir dosttur. O’nu tanıdıktan sonra pek çok haberini yapmışımdır. Ama, Hollanda’nın den Bosch kentinde bir sokakta bulunan işyerlerini ve evlerin tamamını satın aldığı zaman yazdığım, ‘Bir Türk uzun bir sokağı satın aldı’ haberi, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yankı yapmıştı. tencere krallığıTencere Krallığı’ndan sonra Turizm Sultan’ı olan Turgut Torunoğulları (solda), muhteşem manzaralı otelini bize gezdirdi

 

 

Turgut Torunoğulları Hollanda’da yaptığı tencere pazarlamacısı olarak ‘Panne man’ yani tencereci adam olarak tanınmıştı. Daha sonra adı ‘Tencere Kralı’na çıkmıştı. Ama şimdi O tam anlamıyla bir turizm fenomeni oldu. Bu nedenle de O’na bundan sonra ‘Turizm Sultanı’ demek gerekecek.

Torunoğulları’nı bir daha yazmak için, O’nun Marmaris’teki yeni oteline gittik.
‘Gittik’ diyorum, zira oteline sadece beni değil eşimi de davet etmişti.
Biz tahsis ettiği muhteşem suitte bir hafta muhteşem bir tatil yaptık. Ama bu ara çalıştık da tabii..tencere krallığı.png 1

Torunoğulları, çok geniş bir alana yayılmış olan otelini bize göstermek için özel araba ile bizi gezdirdi

İsterseniz, Torunoğulları’nin Marmaris’teki son faaliyetlerini yazmadan önce, O’nun geçmişine bir göz atalım. Yazımın sonunda da Marmaris’e geri dönelim.

Kars’ta 8 çocuklu bir ailenin çocukları olarak gurbete çıkan ve Hollanda’da ‘tencere pazarlama elemanı’ olarak çalışırken, patronluğu ele geöiren Turgut Torunoğulları, şimdilerde Beşiktaş Jımnastik Kulübü’nün yönetim kurulu üyesi olan ve dış transfer ile ilgilenen kardeşi Erdal Torunoğulları’nı da yanına alarak tencere işini büyütmeye başlar.
Hollanda’da Beşiktaşlilar Derneği Başkanı olan diğer kardeş Aykut Torunoğulları’da katkı sağlamaya başlayınca, Torunoğulları’nı yıkacak bir güç düşünülmez oldu.

Turgut Torunoğulları, diğer kardeşleri ve aile fertlerinin katkılarıyla büyük bir pazarlama ekibi oluşturdu  Simtronik markasıyla üretim ve pazarlama yapan şirkete Edelstaal Group adını koydu. İtalya’da tencere üretimi yapan Cartossi Ailesi’yle yüzde 50-50 ortak oldular. İtalya’daki fabrikayla üretime devam ediyorlar.

1992’de de Ertan ve Aykut Torunoğulları’nın katılmasıyla İsviçre ve Avusturya pazarında örgütlenen Edelstaal Group, şu anda Avrupa ülkelerinde randevuyla evde aktif pazarlama sisteminde 1400’e yakın eleman çalıştırıyor. Hollanda, Belçika, Fransa, İsviçre, Avusturya, İtalya, Portekiz, Yunanistan, Rusya, Litavanya, Polonya, Macaristan, Güney Afrika, Malezya, Filipin, Meksika, Avustralya, Japonya ve ABD’de tencere satıyor. Torunoğulları kardeşler,

Torunoğulları kardeşler, tencere işinden kazandıkları parayla önce Fethiye’ye turizm yatırımı yaptılar. Daha sonra bu sektördeki yatırımları çoğalmaya başladı.

İŞADAMLARI BAŞKANI

Turgut Torunoğulları, Hollanda’daki Türk İşadamları Derneği HOTİAD’a başkan oldu. Daha sonra Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu DEİK’in Avrupa Başkanı oldu. Her iki kurumda başarılı işlere imza atan Torunoğulları’nın en büyük başarısı ise, yurtdışından anavatana götürülen ve sadece 6 ay ssüre kalabilen otomobillere, iki yıl kalma yasasınının çıkmasında en büyük rolü oynaması oldu.tencere krallığı.png3

 

MARMARİS
Torunoğulları ile görüşmek için gittiğimiz Marmaris’te, Sentido Orka Lotus Beach Oteli’nie nasıl gideceğimizi sorduğumuz zaman, ‘Turgut beyin oteli mi?’ diye karşı bir soru alınca, ‘Vay be’ demeden edemedik. ‘Bizim Turgut’ artık Marmaris ve Fethiyeliler’in de Turgut’u olmuştu.

Oteli bulup resepsiyonuna geldiğimiz zaman bize yer ayrılmamış olduğunu söylediler. Ben de Turgut beyin misafiri olarak davul zurna ile karşılanmasyı bekliyordum (!).
Turgut’u GSM’den aradım. ‘Patron, bizi oteline almıyorlar ha!’ deyince, ‘Hemen geliyorum’ dedi ve bir dakika sonra resepsiyonda oldu. ‘Bunlar sana normal bir oda verirler diye haber vermedim. Senin yerin, benim misafirlerimin ağırlandığı Kral Dairesi’dir’ deyince, eşimim asılmış olan suratında güller açtı.
Turgut, çok geniş bir alana dağılmış olan otel odalarına gidişin zor olması nedeniyle devreye soktuğu özel arabalardan biri ile bizi odamıza götürdü. Daha sonra aynı araba ile bize otel alanını gezdirdi. Daha sonra da deniz turu ve paraşüt gösterisi yaptırdı. Bu ara ben de özel fotoğrafçım ile görüntüler alıyorduk.

Torunoğulları (ortada), otelindeki Blue Bar’da bize yaşam öyküsünü anlattı

Yol boyu gördüğümüz boş otellere karşın, Turgut’un otelinde yüzde 60-65’lik bir doluluk oranı vardı. Yani otel dolu gibiydi.
Bir akşam üzeri oturduğumuz Blue Bar’da sordum kendisine:
Bu doluluğu neye borçlusun?
Anlatmaya başladı.
‘ Bu otelin yapımına 15 yıl önce başlandı. Önce Hilton olacaktı. Daha sonra çok el değştirdi. 3 yıl önce bu durumu duyunca buraya geldim ve oteli ben devraldım.
Geçen yıl tamamladığımız otel için dünya devi olan Thomas Cook ile anlaştım. Thomas Cook’un tek şartı otele Sentido adını koymaktı. Müşterilerimizin çoğu Thomas Cook tarafından geliyor. Bu da bizim için büyük bir şans’

Turizmcilikteki faaliyetlerinin neler olduğunu sorduğum Torunoğulları şunları anlattı:

‘Fethiye ve İstanbul’dan sonra Marmaris’te de Sentido Orka Lotus Beach & SPA Oteli,
1 Mayıs 2015 tarihinde hizmete girdi. “Orka” markasıyla yıllardır, özellikle İngiliz ve Hollandalı turistleri ağırladık. Fethiye Çalış’ta 5 yıldızlı otel ile Aqua Park’ı hizmete sokacağız. İzmit’te 2016’da 700’e yakın villanın açılışını gerçekleştik.
Fethiye’de Orka Club, Orka Sunlife, Orka Butik ve İstanbul’da da Orka Royal Otel,  Marmaris’te Nergis Beach ve Nergis Select otellerini bünyemize kattık.
2017’de ise Amsterdam’da otel açmayı planlıyoruz. Hollanda’da otel ve kongre merkezi yapmayı planlıyoruz.’

Torunoğulları’nın Sentido Orka Oteli’nin en iyi görüntüsünü almak için tekne ile denizde açıldık. En iyi görünümü de kendimiz ile birlikte aldık

 

Torunoğulları sadece para kazanan bir adam değil. Kazandığı prayı paylaşmasını da bilen bir yapıya sahip. O’nun sosyal ve kültürel alanlardaki yardımları da takdirle karşılanıyor.
Anlatmaya devam ediyor Torunoğulları:

‘Doğduğumuz toprakları unutmadık. Kars’ta yaptırdığımız Anadolu Kız Meslek Lisesi ve Erdağı Köyü İlkokulu’ndan sonra şimdi de kız yurdu ve 200 bin metrekarelik alana fidanlık yapacağız.

Torunoğulları kardeşler, Hollanda’daki Simtronik adlı firmalarındaki tanıtım panosu önünde

Hayatta, küçüklükten bu yana ne istediysem oldu. Eşime âşık oldum; onunla evlenmek istedim ve oldu. İşlerimde çok çalıştım ve karşılığını gördüm. Aile bireylerimle ve ortaklarımla sıkıntısız işler yaptım; onlarla verimli paylaşımlarda bulundum. Biraz durumum iyi olduğunda hedeflediğim bir konu vardı: Doğduğum köye bir okul yaptırmak. Çok şükür, köyüme bir ilköğretim okulu yaptırdık. Doğuda kız çocukları pek okutulmaz ya…
Kız çocuklarını eğitim seferberliğine katmak amacıyla bir

Kız Sağlık Meslek Lisesi yaptırdık. Ayrıca bu çocuklarımızın staj ve iş bulmaları açısından yine Kars’a bir özel hastane yaptıracağız. Son bir isteğim de Kars’a soyadımızı taşıyan bir üniversite kurabilmektir. Bunlar bizim için bir hayal değil artık. Sadece zamanlamasını bekliyoruz. Hayal olarak gördüğüm; ama var olan yapılanmamızla hedeflediğimiz Orka Oteller Zinciri’ni de Hilton zincirleri gibi dünyanın her yerinde açmak istiyoruz. Tüm bunların yanında sosyal anlamda okumak isteyip okuyamayanlara ve Türkiye’den Hollanda’ya gidip  de master yapan ve eğitim gören çocuklarımıza yardımcı oluyoruz.’

Torunoğulları’nın Kars’ta hizmete sundukları Sağlık Lisesi’nin açılış töreninden

Ailesi, Turgut Torunoğulları için çok önemli. Kars’tan Fethiye’ye göç eden anne ve babası, hayvancılığı devam ettiriyor. Oetlde tanıştığım anne ve babası çocuklarıyla gurur duyuyorlar.
Kardeşleri ve çocukları da O’nunla gurur duyuyorlar.
‘Ticaret hayatımda ve özel yaşantımda “aile kavramı”na çok önem veriyorum ve “aile kavramı”nı her şeyin üstünde tutuyorum’ diyen Torunoğulları,  şş yaşantımdan arta kalan zamanları aileme ayırıyor. Çocukları ile  ilgileniyor. Hayata da devamlı pozitif bakıyor. ‘Kimseyle en ufak bir dargınlığım yoktur, kimseye karşı kin tutmuyorum. Sevgi, saygı ve hoşgörüyü hayatımın merkezinde görüyorum ve herkese karşı sevgiyle yaklaşıyorum.’ diye de sözlerini tamamlıyor.

  

Torunoğulları’nın İtalya’daki tencere fabrikası ve tencerelerini tanıttığı bir toplantıda Lahey Büuükelçimiz ve Rotterdam Başkonsolosumuz ile

 

DEĞİŞİMLER DİBEĞİNDEKİ DIŞ VE İÇ SİYASET

 

 

 

süleyman pekinGeçen yıl başında Fransa’daki Charlie Hebdo karikatür dergisine yapılan saldırılar sonrasında Dünya siyasal sisteminin yeni bir evreye yöneldiğinin işaretlerini okumaya çalıştık. Akabinde ortaya çıkan PEGİDA (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) gibi hareketler de bu evrilmenin hız katalizörleri işlevini üstlendi.

Tarih ve sosyolojiyi istatistik bilimiyle buluşturduğunuzda yeni stratejiler zemin bulur. Gerek Avrupa’nın tümden ve gerekse Almanya, Fransa, İngiltere gibi kıtanın büyük ülkelerinin 2040-2060-2080 yılları için yapılan simülasyonlarında etnik ve dinsel bir değişim gözlenmekte. Dolayısıyla bu gözlemlerin deneysel ölçümlerle etkileri kırılabilir mi, canlı laboratuarında test edilecektir.

Bu meyanda etken pozisyonundaki Batı’dan ve edilgen pozisyondaki İslam Dünyası’ndan iki örneği siyaset ve toplum bilimi masasına yatırmakta fayda var. ABD’deki Başkanlık seçimleri Donald Trump’la farklı bir noktada devam ediyor. Cumhuriyetçilerin tek adayı olan milyarder Trump, Demokratların adayı Hillary Clinton olursa kazanacak gibi duruyor.

Bu şu demek: 7 milyarı aşan Dünya nüfusunun çok fazla olduğu Amerikalı entelektüeller tarafından dile getirilirken ideal nüfusun da 1,5 milyar olması vurgulanır. Doğal olarak bu nüfus kendi kendine bu yaşanır noktaya gelemeyeceği için bu nüfusun doğal olmayan yöntemlerle ayıklanması gerekecektir.

İşte o zaman da Hitlervari tiplere yani Trumplara ve diğer Batı ülkelerinde de aşırı sağın iktidar yapılması söz konusu olacaktır. (Bkz: Evvelki günkü Avusturya seçimleri) Yani halk diline çevirirsek bundan sonra savaşa savaş demeyeceksiniz, kan ve gözyaşına doyacaksınız. Allah başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlığı bu kıyametimsi beladan şuurlu kullarına imkân yaratarak korusun.

İkinci örnek ise Tunus’tan.. Geçen haftasonu NAHDA (Yeniden Doğuş) Partisi’nin tekrar Genel Başkanlığına seçilen Raşid Gannuşî, “Siyasal İslam’ı bırakıp Demokratik İslam’a geçiyoruz” diyerek İslam Dünyası’nda yaşanacak dev değişimin ilk kıvılcımını ateşledi. Ve sonucunu da “Bu siyasetçiler için iyi olacak çünkü artık çıkarları için dini manipüle etmekle suçlanmayacaklar. Din için de iyi olacak çünkü artık siyasetin esiri olmayacak” şeklinde özetledi.

Normalde ABD örneğinde olduğu değişimler büyük balıkla başlar. 2001 Meydan Okuması sonrasındaki değişimin adı olan BOP ilk olarak 2002 seçimleri sonrasında doğal olarak Türkiye’de karşılık buldu. Daha Arap Baharı annesinin karnındayken Türkler sonbaharda yeni döneme uygun adım atan ilk Müslüman ülke oldular.

Şimdiyse öncülük sırası Türk Bayrağına en çok benzeyen ve Atatürk örneğinden Burgiba üzerinden en çok etkilenen Tunus’ta. Demek ki Türkiye de er yada geç o noktaya gelecek. Bu bağlamda Türkiye’deki iç siyasete bakarsak biri iktidar biri de muhalefet olmak üzere iki siyasal partide kazanlar fokurdamakta. Üçüncü ve en köklü siyasal partide de yakın zamanda değişim sancıları başlar.

14 yıllık iktidar Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’nin düzensizliğine benzer bir düzenle yeniden yapılanması bekledikleri değil beklemedikleri değişimi hızlandırır ancak. Ve yarım asırlık Milliyetçi Hareket Partisi’nin de yancı vaziyetinde bu değişimi kesme faaliyeti aslında dönüşümün dozunu arttırmakta.

Bol sancılı bir sürece doğru ve dolaylı gidiyoruz.

Büyükşehir Güreşçileri Milli Takımlarla Kampa Girdi

güreş

Büyükşehir Belediyesi ASAT Güreş Takımı, Antalya’da bulunan Avusturya ve Macaristan Milli Güreş Takımları’na eşlik ederek, kampa girdi. Türkiye’de ilk kez bir kulüp, milli takımlarla kamp yapmış oldu.

 

Antalya Büyükşehir Belediyesi ASAT Güreş Takımı’nın 13 sporcusu Avusturya ve Macaristan Güreş Milli Takımları’nın 11’er sporcusu ile Belek Gloria Sports Arena’da kampa girdi. 9-16 Mart tarihleri arasındaki kampta, Büyükşehir güreşçileri 2015 yılı içinde yapılacak, minder ve yağlı güreşlere hazırlanıyor. Antalya Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mesut Kocagöz ve ASAT Genel Müdürü Faruk Karaçay kampı ziyaret ederek, Büyükşehir Belediyesi Güreş Koordinatörü Mustafa Kemal Karaboğa’dan sporcuların durumuyla ilgili bilgi aldı.

ER MEYDANINA HAZIRIZ

Avusturya ve Macaristan Güreş Milli Takım sporcularıyla üçlü kampa Türkiye Güreş Federasyonu’nun isteği ile katıldıklarını söyleyen Mustafa Kemal Karaboğa, “Milli takımlar ile kamp yapan tek kulüp olduk. Bu, bu yıl elde edeceğimiz başarıların habercisidir. Yağlı güreşte minikten başa kadar iddialıyız. 6-35 yaş arası 85 sporcumuzla, er meydanının tozunu attıracağız. Yağlı güreşlerdeki başarımız mindere de yansıyacak” diye konuştu.

ALİ GÜRBÜZ HAZIR

Minderde Polonya’da yapılacak Ümitler Avrupa Şampiyonası’nda her sıklette İstiklal Marşı’nı çaldırmayı hedeflediklerini kaydeden Karaboğa, “Antalya güreşte bir marka. Güreşçi yetiştiren bir fabrika gibi. Minderde de büyük hedefler koyduk” dedi.

Karaboğa, Ali Gürbüz’ün cezasıyla ilgili ile de “Adli süreç devam ediyor. Bu kararı adli makamlar verecek. O yüzden Ali Gürbüz bizim himayemizde. Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde yarışacak gibi hazırlıklarını sürdürüyor. Durumu çok iyi. Maşallah morali de yerinde. Sadece Antalya camiası değil, Türkiye güreş camiası da Ali Gürbüz’ü soruyor ve istiyor. Ali Gürbüz Kırkpınar’da er meydanına çıkarsa en az 10 bin kişi fazladan güreşleri izler” diye konuştu.güreş2