Etiket arşivi: Atay

Aydınlar Üzerine…

“Kapalı odanızdan çıkın, çevrenize bakın ve yanıtlarınızı sokakta arayın. Her yerde barışçıl ve silahsız yurttaş yığınlarını kurşunlayarak iç savaşı başlatan bizzat hükümet olmamış mıdır?”Lenin (İki Taktik)

Aydınlar ya da aydın sorunu üzerine yazılmış en bilindik derli toplu kitap Jean Paul Sartre tarafından yazılmıştır “Aydınlar Üzerine” (Plaidoyer pour les intellectuels) . Geçtiğimiz yıl okumuştum aydınlar üzerine kitabını. Sartre, tarihte Nobel ödülünü ilk reddeden kişidir bunu açıklarken “resmi ödülleri hep reddetmişimdir” diyordu… 1938 de kaleme aldığı bu eserin Fransa’nın Cezayir soykırımı ile Nazilerin henüz Musevilerin soykırımına (holokost) başlamadıkları yani 2.Dünya Savaşı’nın başına denk gelmiş olması önemini daha da arttırmaktaydı. Kitabında özetleyecek olursak aydın için, “ezilen sınıf için şüpheli, egemen sınıf için hain” sayılan kişi saptamasını yapıyordu Sartre. Sartre’a göre kısaca aydın, “Çabası hâkim sınıfça suç sayılan kimse” idi.

Evvelki yaz görevden istifa ettikten sonra emekli olana kadar olan boşluğu doldurmak için edindiğim yazlığın olduğu Kumla’da (Gemlik’e bağlı bir sayfiye) okuduğum aydınlar üzerine yazılan birçok kitaptan da birisiydi.

Kumla’da sadece kitap mı okuyordum? Hayır. Büyük Kumla’da küçük parkta kitap okuyup kulaklığımı takarak sevdiğim müzikleri de dinliyorum. Büyük Kumla’dan Küçük Kumla’ya dönüşümde yolumun üzerinde hoşuma da giden ama nedense hep çok sakin fakat çaldığı müzikler genelde ilgimi çeken bir cafe vardır. Girişindeki takta “Laz Olympus” yazan bir eğlence merkezinin içindeydi.

Yine birgün kulaklığı çıkarıp elime alarak önünden geçerken bahçesinde bir masa çevresinde oturmuş 3-4 genç…

O sırada sık sık dinlediğim Metallica’nın en hit parçalarından birisi çalıyordu: “Wherever I may roam”. Gençlerden biri nereden geliyor bu ses diye sağına soluna bakıp arkadaşlarına sormuştu. İçlerinden biri beni gösterince bu gencin yumruğunu kaldırarak bana uzun bir “helal” çekmesi aklımdan hiç çıkmıyor…

Metallica ya da mensup olduğu heavy metal grupların yaptığı müzik bazı çevrelerce ülkemizde de, gürültücü, ahlak dışı işlere veya şiddete özendiren bir müzik türü olarak görülür ve böyle“kültürleme” yaptığı iddia edilir. Öyle mi peki? Yok…

Metallica ve önde giden heavy metal gruplar ki (öncü olarak hep Megadeth ve İron Maiden’le birlikte akla gelir) aksine şiddeti teşvik etmezler, eskilerin deyimiyle eğretileme, mecazlar ya da taliller yoluyla yererler…  Aksine batıyı batılı eleştiren varoluşçuluğun öncüsü Kierkegaard’ın deyimiyle “estetik aşama”ya takılıp kalmış yani hazların peşinde koşan kesimlerin yaşam biçimlerini eleştirirler…

Bunlardan birisi de hiç kuşku yok ki burjuvazinin kapitalist sistemlerin krize sürüklediği toplumsal koşullarda başvurdukları savaş politikalarıdır… Misal “No Remorse” tam da böyle bir şarkıdır:

“Kan besliyor savaş makinesini

Ülkeyi yiyerek yolunu açarken

Duymuyoruz kederi hissetme gereksinimini

‘Acıma yok’ tek emirdir bizim için


Yalnızca güçlüler sağ kalır

Zayıf ırkı kurtarma isteğimiz yok

Yeni gelen herkesi öldürmeye hazırız

Suratınıza doğrultulmuş dolu bir silah gibiyiz”,

der Metallica…

“Aydın Kendi çıkarlarıyla toplumun çıkarlarını eş gören toplumun demokrasiye kavuşması için kendini borçlu ve sorumlu sayan kimsedir” demişti Aziz Nesin [Fehmi Enginalp’in (Aziz Nesin’in Bursa Günleri) kitabındaki  Nahit Kayabaşı ile Söyleşisi’nden alıntıladım] Her çağ ve toplumda ne yazık ki koşullara göre olması gerek aydın için bir de aydın sorunu var. Fazıl Say,“Arabesk, toplumsal çöküşün ölümü bekleyen tembel ruhudur” demişti bir yerde. Hadi bugün taverna müzisyenleri bar şarkıcılarını geçtik de o koca koca aydın geçinen yazarların filozofların tavrına ne demeli… Çıkardan yana olmak mı, bir tür korkaklık mı?..

“Entelektüel devrimci olabilmek için entelektüel olmaktan vazgeçmek gerekiyor.” demekle ne demek istemişti  Godard (bu sözü aktaran Ataol Behramoğlu, Türk Aydınının Sivas’la İmtihanı, Cumhuriyet, 4 Temmuz 2008)

Walter Benjamin 1933’te Almanya’yı terk ederek Paris’e yerleşmiş Yahudi kökenli ve Nazi baskısıyla intihara sürüklenmiş Marksist bir ideolog idi. Erich Mühsan, vicdani retçi (savaş karşıtı) olduğu için Oranienburgh’taki bir toplama kampında öldürüldü.

Buna karşılık Carl Schmitt, Hitler’in hukuk danışmanı anayasa mahkemesi başkanı oldu.  Anayasal (çoğunluğun) diktatörlüğünü savunmuştur.  “Parlamenter Demokrasi Sorunsalı” diye de bir kitap yazmıştır. Michel Faucoult, Leon Strauss hatta Nietzsche’yi etkiledi.

Nazi ideolojisinin felsefesine soyunmuş “Varlık ve Zaman”ın yazarı Profesör Martin Heidegger de bunlardan birisiydi.

Hitler denen ırkçı diktatörün böyle yandaşları da olmuştu ne yazık ki…

Bugün subliminal (gizli) ya da  açık açık (doğrudan) mesajlarla veriliyor doz…   Desensitize (tıpça duyarsızlaşmış, hissizleşmiş) bir toplum yaratılmak isteniyordu… Öyle ki ilk denemeler de (lobotomi) o dönemde yapılmıştır…

Oysa her koşulda  aydının mazeretsiz tavrı muhalif olmaktır Sartre’a  göre… “Entelektüelin görevi mistifiye edileni demistifiye etmektir” diyordu Fikret Başkaya. Yani anlaşılmaz hale sokulanı anlaşılır hale getirmek…

Metallica’da olduğu gibi militarizm, şiddet ve uyuşturucu karşıtı ya da “Barış mesajları” etkili olur mu olmaz mı? Elbet tartışılır…

Knut Hamsun gibi faşizm yanlısı Nobel ödüllü ünlü yazarlara karşılık bu ödülü reddeden Sartre “Kapitalistlerin benden intikam alma isteğinden başka bir şey değil” diyebiliyordu. “Legion d’honneur” ödülü veriliyordu bunu reddedebiliyor,  “Sartre, her şeyden önce bir Fransa’dır” diyebiliyordu De Gaulle. Çünkü Sartre, Fransa’nın Cezayir’deki soykırımına karşı dik duruş sergileyebiliyor ve sözde vatansever Fransızların eleştiri oklarını üzerine çekerek katliamcıların sundukları  “Vatan hainliği” payesini de göze alabiliyordu…

Sartre’nın  “orta sınıf ürünü”  diye nitelenen aydın konusunda başlattığı tartışma, aydınlar ile sorumluluğunu taşıdığı kitleler arasındaki günümüzde  aydın sorunu olarak ele alınmakta. Aydın kavramı bizde de Vedat Günyol ile başlayan bir dizi tartışmaya konu olur ve Oğuz Atay, Melih Cevdet Anday, Yusuf Atılgan, Demirtaş Ceyhun gibi yazarlarca roman veya deneme gibi türler yoluyla ele alınırlar…

Aydın konusundan ne anladığımız bugün hala tartışmalıdır ya da tartışılmalıdır…

“Bugün bizi yakından ilgilendiren sorun aydınlar tabakasıyla proletarya arasındaki uzlaşmaz karşıtlıktır.” Lenin (Bir Adım İleri İki Adım Geri)

Tamer UYSAL

CEHALETİN KOLEKTİF TAHSİLİ

 

CEHALETİN KOLEKTİF TAHSİLİ

süleyman pekinSon zamanların meşhur yazarı Yuval N. Harari’nin ‘Sapiens’ kitabında CEHALETİN KEŞFİ diye bir bölüm var. Batı’nın “İgnoramus / Bilmiyoruz” diyerek Cehaletini kabullendiğini, Doğu’nun ise hala kabullenmediğini tespit eder ve günümüzde medeniyetler arası derin uçurumun bundan kaynaklandığını söyler. Bir de bireysel ve kolektif cehaletten bahseder.

Bizde de bu alanda ilginç kitaplar var: Biri Bakan Nabi Avcı’nın doçentken yazdığı ENFORMATİK CEHALET ve diğeri Prof. Hüseyin Atay’a ait CEHALETİN TAHSİLİ. Her ikisi de Kolektif Cehaletle alâkalı görünse de Siyasetçi Nabi Avcı’nın yazdıklarıyla Millî Eğitim ve Kültür Bakanı iken yaptıklarıyla hiç örtüşmediği için es geçiyoruz.

Tarih disiplininde yüz yıllık birikimiyle Halil İnalcık Hoca ne ise İlâhiyatta da Hüseyin Atay Hoca odur. Geçen yıl kaybettiğimiz Tarihçilerin Pîri’ni yakın zamanda andık. İlâhiyatçıların Pîri ise 87 yaşında; Allah ömrünü uzattıkça bereketlendirsin. 15 yaşında medreseyle tanışan, liseyi ve üniversiteyi Arapça aşkına Bağdat’ta bitiren, Cehaletin Tahsili kitabını yazdığı 2000’li yıllardan beri de bazen basın bazen sosyal medya üzerinde mesajlarını iletmeyi sürdürüyor.

Hüseyin Atay; “Toplumda üç şey eksik: 1.Allah korkusu 2.Kanun korkusu 3.Kamu vicdanı korkusu” derken ve bunu ‘İman eksikliği’ne bağlarken gözümün önündeki otobanda da Dindar ama Allahsız, Şeriatçı ama Kanuntanımaz, Müslüman ama Hırsız çelişkileri yarış yapıyor. Atay Hoca’nın “İnandıklarına inanmış değiller” cümlesini görünce Sezai Karakoç’un “Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum” mısrası takılıyor aklıma.

Prof. Atay; “Niçin sorusu düşünmenin başlangıcıdır” ve “Medeniyet kurmak felsefe yapmakla olur” derken de zihnimize halkımızın başucu sloganları olan –Felsefe yapma! –İcat çıkarma! –Fazla merak iyi değildir! –Çok düşünme, kafayı yersin! replikleri şekere karıncaların üşüşmesi gibi üşüşüyor. Sonra kafama takılıyor: Düşünen Adam Heykeli neden Ankara Siyasal’ın yada Marmara İlâhiyat’ın bahçesinde değil de Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları bahçesinde; Hüseyin Atay gibilere Deli muamelesi yapmak için mi?

Atay, “İslam’da düşünmek farzdır” der ve Kuran’ı iki kelimeyle özetler: İlim ve İman. Yani bilerek inanmak yada inanarak bilmek.. “Dünya tarihinde Kuran’dan başka hiçbir kitap ‘Oku’ buyruğu ile başlamamıştır. Bundan dolayı da adını ‘Okumak’ olarak Kur’ân koymuştur.” Yani Müslüman okur / kaari, Kur’an da okunan demek.. H. Atay son mesaj olarak da Ta-Ha 114’ün sonunu esas alır: “Rabbî zidnî ilmâ / Rabb’im ilmimi arttır!” De ve söyle!

“Kuran’ı çoluk çocuk, okuryazar, okumaz yazmaz, âlim, düşünür, edip, fâkih, müçtehit, filozof, ilkokul mezunu, lise mezunu, hiçbir yerden mezun olmayan, doktor, doçent ve profesör, herkes, her türlü durumda, abdestli, abdestsiz okuyacak. Çünkü o, insanlık kitabıdır” diyor Hüseyin Hoca; hem de “Dinsiz de, dinli de okuyacak” notuyla.. Kur’an okumayı engellemenin de ya fizikî güç kullanımıyla veyahut okumaya şartlar getirerek mümkün olabileceğini söylüyor.

Bireye Tapma bahsinde de Atay, seçkin bireyleri putlaştırmanın her şeyi ondan beklemenin haricinde sorumluluğun da putlaştırılanlarda yoğunlaşması ve öbür bireylerin sorumsuzlaşmasıyla ilgili olduğunu kaydeder. İnsan düşünmeden edemiyor; kültürümüzdeki bu Tekadamlık düşkünlüğü ve Kulperestlik Yunan mitolojisinin mi, Türk mitolojisinin mi örnekleridir?  

Dürüstlüğü de hırsızlık yapmamak ve yaptırmamak olarak tarif eden Prof. Atay, “Kendi hırsızlık yapmaz görünerek sırtından hırsızlık yaptıranlar; hırsızlığın ahlâksızca, korkusuzca aşırı derecede yapılmasına sebep oldukları için hem hain hem de en kötü hırsız sayılırlar” diyerek toplumsal algının kendi sonunu hazırladığına dikkat çeker. Yani bindiğimiz dalı kendimiz kesiyoruz.

Ve ömrünü emrolunduğu gibi dosdoğru bir çizgiye adayan Hoca’nın 65 yıldır tekrarladığı şu Arapça mısra kitabının yazılma gerekçesi gibidir: “İzâ kâne hâze’d-dînu dîne mezelletin felestü bîmüslimi / Eğer bu din alçaklık dini ise ben Müslüman değilim”

“Eski Türkiye Tarih Oldu”

 

445AK Parti Antalya Milletvekili Adayı Atay Uslu, Kepez’de hemşerileriyle kucaklaştı. Kepez’in Dokuma semtinde esnafı tek tek ziyaret eden Uslu, “Eski Türkiye Tarih Oldu” diyen Uslu, mega projelerin inşa edildiği Türkiye’nin istikrarlı bir şekilde yoluna devam etmesi gerektiğine dikkat çekti.

Antalya’nın Kepez İlçesi’nin Dokuma semtinde dükkân dükkân gezip esnafla sohbet AK Parti Antalya Milletvekili Adayı Atay Uslu’ya ilgi büyüktü.  Büyük küçük, genç yaşlı demeden tüm vatandaşlarla tek tek ilgilenen Atay Uslu, bölge esnafına hayırlı ve bol kazançlı işler diledi.

“Yeni Türkiye Eskisinden Çok Farklı”

Esnaf ziyareti sırasında bir simit fırınına da uğrayan Uslu, baba mesleğinin fırıncılık olması sebebiyle fırıncı ustalarıyla sektör hakkında sohbet etti. Daha sonra Dokuma Taksi Durağında taksicilerle bir araya gelerek keyifli bir sohbete başlayan Uslu,  Yeni Türkiye, Eski Türkiye’den çok farklı bir Türkiye.  Yeni Türkiye milletin hakim olduğu Türkiye’dir. Mega projelerin inşa edildiği Türkiye’dir. Cihan Devleti Türkiye yoludur” dedi.

Miting Gibi Mahalle Toplantısı

Akşam saatlerinde Atay Uslu, eski Ulaştırma, Habercilik ve Denizcilik Bakanı Lutfi Elvan, Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü, AK Parti Antalya Milletvekili Adayı Nevin Korkmaz Zor ve Kepez Belediyesi Meclis Üyeleri ile birlikte Varsak’ta düzenlenen mahalle toplantısına katıldı. Konuşmalardan önce Uslu’nun toplantıya katılanlarla tek tek tokalaşmasını mahalle sakinleri takdirle karşıladı.

Antalya’nın Kararı İstikrar Olacaktır

Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü ile birlikte Gazililer Mahallesine geçerek adeta bir miting havasında geçen bir toplantı gerçekleştirdi. İstikrar ve Antalya yatırımları konusunda görüşlerini aktaran Uslu,” İstikrarsızlık 1970-1980 yılları arasında, 10 yılda 14 Başbakan değişmesidir. İstikrarsızlık yatırımların durması, IMF kapısında 500 milyon dolar için ceketi düğmeli beklemektir. İstikrar ise IMF adlı kuruluşa  ‘İsterseniz size borç verebiliriz’ diyebilmektir.  İstikrar 13 yılda 18 bin km yol yapabilmektir. Şimdi istikrar devam edecektir. Çünkü Milletimiz istikrar istiyor.  Dünyadaki mazlumlar Türkiye’nin istikrarı için dua ediyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Büyük Türkiye için gece ve gündüz çalışıyor. Ahmet Davutoğlu Başbakanımız gece ve gündüz çalışıyor. İstikrar sürecek, Antalya büyüyecek, Türkiye büyüyecek.  İstikrarsızlık bekleyenler hüsrana uğrayacak. Ülkemiz üzerine oynanacak oyunlar bozulacaktır. Antalya’da inşa edilecek Mega projelerle artık hem tarım hem de turizm gelirlerimiz artacaktır.”  Uslu, Konuşmasının sonunda her zaman yaptığı gibi  toplantıya katılanlarla  tek tek tokalaştı ve sohbet etti. 5911

Romanlar’dan Atay Uslu’ya Davul Zurnalı Karşılama

 

466AK Parti Milletvekili Adayı Atay Uslu,  Roman vatandaşların yaşadığı Finike Yuvalı mahallesini ziyaret etti.  Atay Uslu, mahallede muhtar tarafından davul zurna ekibiyle karşılandı.  Karşılamada davul zurna eşliğinde mahalleli ve Uslu’nun ekibi uzun süre oynadılar.

 

Finike’nin Yuvalı Mahallesini ziyaret eden AK Parti Antalya Milletvekili Adayı Atay Uslu, yoğun bir ilgiyle karşılandı. Yuvalı toplantısına AK Parti Finike İlçe Başkanı Ömer Esen, İlçe Kadın Kolları Başkanı Berin Pehlivan ve Gençlik kolları başkanı Ayşegül Karacan başta olmak üzere partililer katıldı.

Toplantıda, Mahalle muhtarı okul, mezarlık ve mahalle içi yollarla ilgili taleplerini iletti.  Uslu, ihale işlemleri tamamlanan 24 derslikli Yuvalı Mahallesi Şehit İsmail Çalkan İlköğretim Okulu inşaatına da bu hafta içinde başlanacağı müjdesini verdi. Uslu, mahalleden ayrılmadan önce de mezarlık ve yolla ilgili talepleri bizzat Büyükşehir Belediyesinin yetkilileri ile görüştü ve bilgi aldı.

457Uslu yaptığı açıklamada: “Büyükşehir Belediyemiz sorunları zaten daha önce tespit etmiş. Hatta bu konularda çalışma planları hazır. Mezarlık yeri sorunu için bizzat Büyükşehir Belediyemiz devreye girmiş ve çözümü üretmiştir. Bugün talep ettiğiniz küçük dokunuşlar da yapılacaktır. Artık, Antalya’nın her noktasına hizmet götüren Menderes Türel yönetiminde bir büyük belediyemiz var. Oysa bundan önceki Antalya Belediye Başkanı bu şehirde projeler gerçekleştirmek bir tarafa, rutin hizmetleri bile yapmayarak, 10 yıl geriye götürdü.  Kaynaklarımızı bira festivali için harcadı. Şimdi her yeri şantiyeye çeviren bir Belediye Başkanımız var.  İstanbul’da Boğazın altına da, üstüne de yollar yapan Ulaştırma Bakanımız Lütfi Elvan Antalya Milletvekili adayımız. Antalya’nın ve ilçelerinin tıkanan tüm ulaşım yollarını açacağız. İstikrarın, büyümenin, hizmetin, icraatın devamı için hep birlikte çalışacağız. Bu gün Hayalleri gerçekleştiren AK Parti hükümetleri ve kadroları var. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan var. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu var. Antalya’yı Seviyorum.  Havasını, suyunu, toprağını seviyorum. En önemlisi insanını seviyorum. Antalya’ya hizmet etmek büyük bir onurdur. ”

Toplantı sonrası mahallelinin ve çocukların özçekim talebini geri çevirmeyen Uslu’ya yoğun bir ilgi oldu.