Etiket arşivi: Anne

ANNE

İlk öğretmenimiz

İlk doktorumuz

İlk psikoloğumuz

Hayat yolundaki ilk rehberimiz

Kayıtsız şartsız haklarımızı her yerde savunan ilk avukatımız

Doyurmadan yemeyen

Giydirmeden giymeyen

Uykusuz gecelerin müdavimi

Seni nasıl anlatmalı bilmiyorum ki;

Varlığında her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir hayat

Ya yokluğunda;

Sadece çocuklar mı yetim kalır;

Artık çay kaşığı,koltuk da yetimdir

Halı,masa,sandalye de yetimdir

Cenneti bile ayakları altına alan kutsal varlık

GÜNÜN KUTLU OLSUN

Yeni yıla girerken…

Yeni yıla girerken…

ilhan karaçay

 

Her yılın sonunda, yeni yıla girerken daktilomuzun veya bilgisayarımızın başına geçip,
‘Şöyle ferahlatıcı bir yorum yazayım da yüreklere su serpilsin’ diye düşünür benim gibi yazarlar.
Sonra otururuz yazı makinemizin başına. Daha ilk harfin tuşuna basmadan düşünmeye başlarız. ‘Böylesi bir ortamda nasıl ferahlatıcı bir şey yazacağız’ diye hayıflanmaya başlarız.
2017 yılını geride bırakıp 2018 yılına gireceğimiz şu sıralarda, gerek Türkiyemizde ve gerekse dünyada hiç de hoş, ferahlatıcı ve yürklere su serpici gelişmeler olmuyor.
Hele hele Türkiyemizde…
Oradaki politikacıların yarattıkları düşmanca tavırlar, yurtdışındaki Türk yurttaşlarına da aynen yansıyor. Buralardaki yurttaşlarımız da, Türkiye’deki politikacıları örnek alarak birbirleri ile kıyasıya münakaşa ve hatta kavga ediyorlar.
Peki, böylesi tartışmalar Hollandalılar arasında olmuyor mu?

Oluyor tabii ama böylesi değil.
Hollanda televizyonlarında izlediğimiz siyasi tartışmaları gözler ve dinlerken, ister istemez Türkiye’deki o çirkin tartışmalar gözlerimizin önünde canlanıyor. Hollanda’daki politikacıların tartışırken sergiledikleri o medeni tavır, ağzımızı sulandırıyor.
Hollanda’daki bir siyasi tartışmayı izledikten sonra, Türkiye’deki siyasi tartışmaları görüp duymamak için kendimizi çok zorluyoruz. Ama ister istemez televizyon kanallarımızı açıyoruz ve o dayanılması çok zor olan ilkel tartışmalara şahit oluyoruz.
Burada kimin ve hangi partilinin nasıl konuştuğunu açıklamamıza hiç gerek yok. İstisnalar tabii ki geçerlidir ama, politikacılarımızın çoğu ilkel tartışmaların başrol oyuncusu oluyorlar.
Eeee ne diyelim, Allah onlara doğru yolu göstersin.

Yurtdışında yeni yıla girerken, bizi en çok düşündüren konuların başında, Türkiyemize karşı dünya ülkelerince beslenen kin ve nefret duygularının, bize de yansımaları oluyor. Haliyle bize de Türkiyemizi savunmak düşüyor. Böyle bir savunma yaparken de, ülkemizi yönetenlere körü körüne inanmış gibi görünüyoruz. Kaldı ki, ülkemizi yönetenlere (Buna muhalefet de dahil) körü körüne inanmışlığımız da yok.
Batılılar nedense en küçük bir fırsatta bizim ülkemize çullanmak için olayları abartırlar ve düzmece suçlamalarda bulunurlar. İnsan hakları denince de sadece kendi insanlarının haklarını göz önünde tutarlar.

Doğu’daki veya Afrika’daki insanların hakları hiç akıllarına gelmez. Bu gibi durumlar konu olduğu zaman ben hep, Yahudi kız Anne Frank için açılan müzeyi düşünürüm. Amsterdam’daki Anne Frank müzesini dünyanın dört bir yanından gelen yüzbinlerce kişi ziyaret ederler. Anne Frank’ın Hitler rejimi sırasında yaşadığı hayata üzülmemek elde değil tabii. Anne Frank anısına yapılan her etkinliğe katılmak da bir insanlık borcu olmalı. Ama nedense, önceleri ve şimdi İsrail’in Filistin’de yaptıklarını görmezden gelenler, orada binlerce Anne Frank benzeri kızların varlığından da habersiz gibiler. İşte bu nedenle ben Batılılar’ı hep iki yüzlülükle suçlarım.

Duygu sömürüsü yaparcasına meseleleri hep kemdilerine yontan Batılılar, kendi aralarındaki ırkçı politikacılara da değer verir oldular. Eskiden ırkçı partilere oy vermeyen Batılılar, şimdi ırkçı partileri ‘En çok oy alan parti’ yapıyorlar.

İşte biz de yurtdışında böylesi ortamlarda yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz.
2018 yılına girerken, gerek Türkiye’deki politikacılarımızdan ve gerekse Batı’daki politikacılardan bize bakmalarını ve bizim yaşamımızı karanlığa sokacak davranışlardan kaçınmalarını talep ediyoruz.
Yaşadığımız ülkeye vergi verdiğimiz için, geldiğimiz ülkeye de aidiyemiz için, talep etme hakkımız var sanıyoruz.

Tüm insanlığa mutlu bir 2018 diliyorum!

 

Psikolog Ceren Yağcıköseoğlu, “Yetersiz bir anne miyim?” sorusuna yanıt arayan anneler için cevapladı

MUTLU VE SAĞLIKLI BİR ÇOCUK YETİŞTİRMEK İSTİYORSANIZDSC_0006

Çocuğun yetiştirilmesinde ailenin rolüne değinen Psikolog Ceren Yağcıköseoğlu, her çocuğun en az annesine olduğu kadar babasına da ihtiyaç duyduğunu söyledi. 

Annelerin çocuklar üzerindeki etkisine değinerek tek taraflı yaklaşımın çocuğun eğitiminde ve  davranışlarının şekillenmesinde yetersizliğe neden olabileceğini savunan Ceren Yağcıköseoğlu, “Babaların da çocuk yetiştirilmesinde annelere yardımcı olmasına fırsat verilmelidir” dedi. 

parentingÇocuğun sadece anne kontrolünde yetiştirilmesinin annenin ruh sağlığı üzerinde de olumsuzluğa neden olabileceğine dikkati çeken  Psikolog Yağcıköseoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı: “Türk toplumunun kadına yüklediği anlamlar aslında bir birey olmanın ötesinde birçok role sahip olması gerektiğini göstermektedir. Kadın aslında bir annedir, ev hanımıdır, çalışan, üreten ve güçlü olması gereken bir bireydir bizim toplumumuzda. Kadının sahip olduğu roller arttıkça, bulunduğu yer, kimlik ve rollerinin sürekli değiştiğini ve bu değişimin ise psikolojik bir dengesizlik yarattığını görmekteyiz. Bu karmaşanın içinde çocuklarının gösterdiği negatif davranışlar ise annelerin kendilerini yetersiz hissetmelerine, anneliğin ne demek olduğunu sürekli sorgulayarak,yanlış yaptığını düşündürmektedir. Annelerin; her şeyi kontrol edebilecekleri ve yapabilecekleri duygusu aslında kendi yarattıkları ve işlevsiz olan bir düşüncedir. Her şeyi kontrol etmenin mümkün olmadığını kabul etmek ve bu düşünceyi davranışa dökebilmek, yaşadıkları başarısızlık ve suçluluk duygusu ile başa çıkabilmede yardımcı olacaktır. Ayrıca çocuğun bakım ve yetiştirilmesinde çocuğun anneye olan ihtiyacı kadar babaya da ihtiyacı vardır. Babaların da çocuk yetiştirilmesinde annelere yardımcı olmasına fırsat verilmesi gerekmektedir”

DSC_0006Ceren Yağcıköseoğlu KİMDİR? 
Psikolog Ceren Yağcıköseoğlu, 2012 yılında İzmir Ekonomi Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olmuştur. Yaşar Üniversitesi ve Hiebert  Enstitüsü  Evlilik  ve  Aile Terapistliği Sertifika Programına katılarak, Çift ve Aile Terapisti ünvanını almaya hak kazanmıştır. Psikolog Ceren Yağcıköseoğlu, kendi danışmanlık  merkezinde  çocuk, ergen  ve yetişkinlere psikolojik  danışmanlık vermektedir.

Rum Anne: Kültürümüz farklı

 

 

ata-atun HocaPolitis gazetesinde 12 Ekim 2016 tarihinde benim ve eşimin çok dikkatini çeken bir haber yayınlanmıştı. Bize göre önemliydi bu haber ve birgün gelir lazım olur diye beynimizin bir köşesine not etmiştik.

 

Aynı tarihlerde, yani Ekimin ayının ikinci haftasında, Kıbrıs Türk edebi eserlerinin tarih ve çağdaş Yunan dili derslerinde okutulması konusu Kıbrıs Rum Meclisine Rum Eğitim Bakanlığının önerisi ile hükümet tarafından önerilmiş ve Rum Meclisinin Eğitim Komitesi gündemine görüşülmek ve tartışılmak üzere alınmıştı.

 

Aradan 5 aya yakın bir süre geçmiş olmasına karşın ELAM Milletvekili Linos Papayannis, DİKO Milletvekili Panikos Leonidu ve Vatandaşlar İttifakı Milletvekili Pavlos Milonas’ın gayretleri, çabaları ve karşı koymaları ile söz konusu öneri halen daha beklemede. Bu gidişle müzakerelerin sonuna kadar da orada bekletilecek. Anastasiadis ve ekibinin, zikri de fikri de son günlerin “Enosis” tartılmasıyla ortaya çıktı zaten. Bizleri BM’nin 45 yıllık Kıbrıs müktesebatındaki “Siyasi eşitlik” koşuluna rağmen “Azınlık” görmekteler ve Rum çoğunluğa kayıtsız koşulsuz “Biat etmemizi” istemekteler. Kıbrıslı Rumlara göre “bizler azınlık olmayı kabul edelim veya da bize zorla AB, BM, ABD ve benzeri Hristiyan kulübü üyelerinin baskısıyla bunu kabul ettirsinler de”, gerisi teferruat.

 

Bırakın yeni kurulacak devlete ortak olmamızı, kültürümüzü, edebiyatımızı bile öğrenmek istemiyorlar.

 

Gelelim en başta yazdığımız ve bizim dikkatimizi celbeden habere; 12 Ekim günü Politis gazetesinin 107.6 frekansından yayın yapan radyosuna konuk olan Kıbrıslı Rum bir anne, kendisi ile yapılan söyleşide kızının, Kıbrıs Türk Edebiyatı metinleri (Yunancaya tercüme) dersinden muaf tutulmasını talep etti. Buna gerekçe olarak da,  “güven yaratıcı önlemler çerçevesinde Türk işgali altındaki bölgelerdeki öğrencilere Kıbrıslı Rum edebiyatı Yunanca tercümeyle öğretiliyor mu? Daha çözüm bulunmamışken, eğitimimizi yabancılaştırmaya bizi asimile etmeye çalışıyorlar” yanıtını verdi.

 

Kıbrıs Rum anneye söz konusu Yunancaya tercüme dersinde Türkiye’nin veya da Türkiyeli edebiyatçıların değil, Kıbrıslı Türk edebiyatçılar tarafından yazılan Kıbrıs Türk edebiyatı eserlerinin öğretileceği hatırlatılınca da son noktayı koydu. Hem kendi hem de Kıbrıs’taki Rumların büyük çoğunluğunun aklında olan “eğitimleri, kültürleri, tarihleri ve dinleri aynı olmayan iki ayrı toplumdan söz ediyoruz. Ortak hiçbir şeyimiz yok” düşüncesi ağzından dökülüverdi radyonun mikrofonlarına.

 

Ve bu kızı lisede okuyan anne, radyo mikrofonundan aklındakileri söylemekle yetinmedi Rum Eğitim Bakanlığı’na da bir dilekçe gönderdi. Gönderdiği dilekçesinde de “çocuğumun Helen Hıristiyan idealleriyle büyümesini istiyorum. Kıbrıslı Türklerle ortak hiçbir şeyimiz yok” diyerek kızının Kıbrıs Türk Edebiyatı dersinden muaf tutulmasını talep etti.

Yani kadın aslında kimsenin kabul etmek istemediği gerçeği gözler önüne serdi. Dili, dini, kültürü bir Almanya’nın yeniden birleşmesini, Kıbrıs’ın birleşmesi için örnek gösterenlere cevap olmuş Rum kadının söyledikleri.

Ne diyelim; Bizlere, Rumların geçmişte uyguladıkları katliamları, yaptıkları soykırımı unutturmaya çalışan, Rumları barış havarisi gibi tanıtmaya çalışan ve ada üzerinde azınlık olarak kalmamız için, Kıbrıs adasında nüfusumuzun artmasına ve Rumlarla eşit sayıya gelmesini canla, başla çalışarak önleyenler utansın. Sayelerinde artık azınlık sınıfına sokulduk. Rumlar bırakın yönetime ortak olmamızı ve birlikte yeni bir devlet kurmamızı, kültürümüzü, edebiyatımızı bile okumak, öğrenmek istemezken neyi nasıl birleştireceğiz anlamak mümkün değil.

 

Ata ATUN

Bu Haber Tüm Anne Babalara

sakarya-anne-baba-4

Yeni eğitim öğretim dönemi vesilesiyle velilere tavsiyelerde bulunan Psikolog Miray Şahin, “Okul sürecinde velilerimiz; öğretmen ve veli işbirliğini sağlamaya özen göstermeli, çocuklarının gün içerisinde yaşadığı deneyimleri dinlemeli, onlara yaş aralığına göre yaklaşmalı, okula dair sorumlulukları çocukların üstlenmelerine fırsat tanımalıdır” dedi.sakarya-anne-baba

 

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Sosyal Gelişim Merkezi’nde görevli Psikolog Miray Şahin, okul dönemine başlayan öğrenciler ve velilere tavsiyelerde bulundu. Şahin, “Yaz tatilinin sona ermesiyle birlikte yaz ayına veda eden  çocuklarımız okul sürecine başladı. Bu süreç; çocuklarımızı hayata hazırlayan, özgüvenlerinin gelişmesine katkı sağlayan, üretken ve sosyal bireyler olmasına yardımcı olan bir süreçtir. Çocuklarımızın gelişim dönemlerinde yaşadıkları bu süreç yetişkinlik dönemlerinin temelini oluşturmaktadır. Bu süreci en az kaygı ve stresle tamamlayan çocukların kendilerine güvenen, girişken ve aktif bireyler olmasına katkı sağladığı bilinmektedir” diye konuştu.sakarya-anne-baba-jpg1

 

Stressiz ve Kaygısız Veli

Psikolog Miray Şahin açıklamalarını şu şekilde sürdürdü; “Yeni başlayan eğitim döneminde çocuklarımız kadar velilerimizin de stres ve kaygı yaşadıklarını görmezden gelmek mümkün değildir. Velilerimizin kendi yaşadıkları kaygıları bazen çocukların kaygısının üstünde tutarak çocukları olması gerekenden daha fazla strese soktukları gözlemlenmektedir. Velilerimizin bu süreci çocuklarımızın normal yaşantılarının bir parçası olarak algılamaları sorunsuz ve kaygısız bir okul dönemi geçirmelerine yardımcı olacaktır.”sakarya-anne-baba-2

 

Olumlu Davranışları Takdir Edin

“Okul sürecinde velilerimiz; öğretmen ve veli işbirliğini sağlamaya özen göstermeli, çocuklarının gün içerisinde yaşadığı deneyimleri dinlemeli, onlara yaş aralığına göre yaklaşmalı, okula dair sorumlulukları çocukların üstlenmelerine fırsat tanımalıdır. Ayrıca olumlu davranışların takdir edilmesi de çok önemlidir. Aynı zamanda başkaları ile kıyaslamakta olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilir. En önemlisi ise çocuklarımızın mutlu ve huzurlu bir aile ortamında yetişmeleri sağlanmalıdır. Bu vesileyle yeni eğitim ve öğretim yılının hayırlı olmasını diliyoruz.”sakarya-anne-baba-jpg3

YÖRSİAD EĞİTİM AKADEMİSİNDE KONU ‘ANNE BABA OLMAK’

 

Anne ve çocuklara yönelik eğitim projeleri üreten AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) YÖRSİAD ( Yörük Sanayici ve İş Adamları Derneği ) ’ın daveti ile Antalya’ya geldi. İstanbul’dan özel olarak YÖRSİAD (Yörük Sanayici ve İş Adamları Derneği ) için gelen AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) Aile Eğitimleri Birimi Koordinatörü Hasan Deniz YÖRSİAD üyelerine ‘Anne Baba Olmak’ adı altında bir eğitim verdi. Porto Bello Otel’de düzenlenen eğitime YÖRSİAD üyeleri büyük ilgi gösterdi.

yörAÇEV’e olan desteğimiz her zaman devam edecek!

YÖRSİAD Başkanı Semih Beken verilen eğitim öncesi yaptığı açıklamasında, dernek olarak eğitime büyük önem verdiklerini belirterek,  AÇEV ile birçok konuda ortak çalışmalara imza attıklarını söyledi.  Beken, “ Hepimizin bildiği gibi AÇEV vakfının kuruluş amacı anneler ve çocukları eğitmek. AÇEV günümüzde bu amacının dışında babalara, çocuksuz kadınlara ve ailelere de eğitimler ve destekler vermekte.  AÇEV ile ortak etkinliklerimiz kapsamında öncelikle Runantalya ve sonrasında da İstanbul’da maratona katılarak desteğimizi vermiştik. AÇEV’e olan desteğimiz her zaman devam edecek. Bugün, eğitimlerimiz kapsamında geleceğimiz olan çocuklarımızın gelişiminde Anne Baba olmanın rolünü değerli konuğumuzdan daha iyi öğreniyoruz” dedi.

YÖRSİAD eğitimi çok önemseyen bir kurum!

YÖRSİAD’ın eğitimi çok önemseyen bir kurum olduğunu söyleyen Hasan Deniz, ailelerin çocuklarıyla daha etkili iletişim kurmalarının önemine dikkat çekerek, çocukların gelişim alanlarının desteklenmesi gerekliliği üzerinde durdu.yör1

Deniz seminer sonrası yaptığı açıklamasında “  Bugün burada anne baba ilişkileri üzerinde konuştuk. Özellikle annelerin ve babaların çocukları üzerinde hangi tutumları kullanıyorlar ve bunların olumlu ve olumsuz sonuçları neler oluyor bunları konuştuk. Ve bu olumsuz sonuçların yerine hangi tutumları kullanabilirler, onlar ile karşılıklı iletişim nasıl sağlanabilir, özellikle babalar bu gelişimde nasıl daha çok sorumluluk alabilirler, bunları konuştuk. Gayet verimli ve güzel bir seminer geçti. Annelerin ve babaların ilgileri çok yüksekti ve bu da oldukça önemliydi” dedi.

Manaların En Derininde Anne

konuk-yazarAnne konusunda konuşmak, yazmak çok zor. Anne kavramını anlatma konusunda aciz olduğumu belirtmek istiyorum. Anneyi anlatmak bir bakıma çok zor bir bakıma çok kolay. Kolay çünkü dünyada en çok şeyi paylaştığımız insandır anne. Onlarla paylaşımlarımız doğduğumuz andan beri hatta anne karnına ilk tutunduğumuz andan itibaren başlar ve ölene kadar devam eder. Zor çünkü anne anlatılmayacak bir şahsiyettir. Ne fedakarlığının ölçüsü, ne sevgisinin sınırı, ne şefkatinin boyutu anlatılamaz.

Annelerimizle birlikte olduğumuz zamanlarda onların kıymetini pek bilmiyoruz, fark etmiyoruz. Onlardan uzaklaştığımızda onların güzelliklerini ve bizim için önemlerini fark ediyoruz, her kaybettiğimiz şeyde olduğu gibi. Elimizdekinin kıymetini bilmeyip uzaklaştığında kıymet biliyoruz. Bu kıymet bilmeme çocukluğumuzda ve ilk gençlik yıllarımızda daha çok oluyor. O yaşta çocuk hoyratlığı, genç şımarıklığıyla kıymet bilmememizin normal olduğunu düşünüyorum. Asıl kıymetlerini okumaya uzak bir şehre gittiğimizde, evlendikten sonraya da anne baba olduktan sonra anlıyoruz. Anneden ayrıldığımızda maddi eksikliğini duyuyoruz, kucaklayışını özlüyoruz.Ama manevi yönden bir eksiklik duymuyoruz .Biliyoruz ki yanımızda olmasa da manen bizi her şeyimizle, her hatamızla, her durumda seven birinin (anne) varlığını hissediyoruz. Annemizi anlatan belki de en güzel kelime şefkattir. Ve bu şefkat onların yüzlerine yansıyor bizleri her gördüklerinde artarak çoğalan bir şefkat.1 yaşında da olsak 60 yaşında da olsak annemizin bize bakarken ki yüzündeki o şefkat hiç eksik olmaz. Biz her yaşta annemizin manevi desteğine ihtiyaç duyuyoruz. o şefkatli yüze bakmaya doyamıyoruz. O da bize bakmaya doyamıyor.
Her çocuk anne babasını gerektiği ölçüde sever sayar. Ama anne babalar çocuklarına gösterdiği fedakarlığın şefkatin karşılığını beklemezler. Karşılıksız severler.
İtiraf ediyorum çocuğuma gösterdiğim özeni fedakarlığı ebeveynlerime yapmadığımı, onlara hak ettikleri ölçüde fedakarlık yapmadığımı düşünüyorum.
Çocuklarımıza gösterdiğimiz özenin aynısını anne babalarımıza da göstermeliyiz. Annelerimiz de bize gösterdikleri özenin aynısını anne babalarına göstermemişlerdir. Bu kısır döngüde yaşıyoruz. Bunun pişmanlığını onları tamamen kaybettiğimizde daha çok yaşayacağız. Çok geç olmadan onların kıymetlerini bilelim bu pişmanlığı yaşamayalım.
Annenin hayattaki en büyük mutluluğu evlatlarının iyi haberlerini almasıdır. Evladının yüzündeki en ufak bir çizgi anneyi huzursuz eder. Bu yaşıma geldiğim halde bile yüzümdeki hüznü, yorgunluğu fark edip endişeleniyor. Bunu nasıl yakaladığını bilmiyorum; ama mutlaka fark ediyor. İnsanın yüzüne bakıp bir takım analizler yapan bilim adamları gibi hangi hal ve duygu üzere olduğum analizleri yapıyor. Hatta hastalık teşhisi yapacak kadar ileri gidip tedavi yöntemleri öneriyor. Gerçi her hastalığının çaresi nane limon ve terleme ama… Her zamanki anne şefkat ve sevgisiyle’ Kızım kendini yorma, dinlen, dikkat et.’ diyor. Hayatındaki en önemli şeyi izler gibi beni ve kardeşlerimi izliyor.
En güzel yerlerde yemekler yiyoruz, en farklı tatları deniyoruz; ama annemizin pişirdiği bir mercimek çorbasının tadını hiç bir yerde bulamıyoruz. Çünkü annemiz çorbaya sevgi, şefkat, evlat hasreti katmayı unutmuyor. Peygamberimizin de hadislerin de söylediği gibi Anne için evlat kokusu, Cennet kokusudur.
Hz. Muhammed (sav),Evlat için anne ise ‘Cennetin ayaklarının altına serildiği bir varlık’. …Bu iki kavramda da cenneti içimizde barındırıyoruz. Daha bu sözlerin üstüne ne söyleyebiliriz ki? Anne babalarımızın kıymetini yaşadığımız her an bilelim…
Anneler Günümüz kutlu olsun. …

handan kaya

 

 

 

 

 

Handan Kaya

Manaların En Derininde Anne

kocaeli okuyor-Konuk YazarAnne konusunda konuşmak, yazmak çok zor. Anne kavramını anlatma konusunda aciz olduğumu belirtmek istiyorum. Anneyi anlatmak bir bakıma çok zor bir bakıma çok kolay. Kolay çünkü dünyada en çok şeyi paylaştığımız insandır anne. Onlarla paylaşımlarımız doğduğumuz andan beri hatta anne karnına ilk tutunduğumuz andan itibaren başlar ve ölene kadar devam eder. Zor çünkü anne anlatılmayacak bir şahsiyettir. Ne fedakarlığının ölçüsü, ne sevgisinin sınırı, ne şefkatinin boyutu anlatılamaz.
Annelerimizle birlikte olduğumuz zamanlarda onların kıymetini pek bilmiyoruz, fark etmiyoruz. Onlardan uzaklaştığımızda onların güzelliklerini ve bizim için önemlerini fark ediyoruz, her kaybettiğimiz şeyde olduğu gibi. Elimizdekinin kıymetini bilmeyip uzaklaştığında kıymet biliyoruz. Bu kıymet bilmeme çocukluğumuzda ve ilk gençlik yıllarımızda daha çok oluyor. O yaşta çocuk hoyratlığı, genç şımarıklığıyla kıymet bilmememizin normal olduğunu düşünüyorum. Asıl kıymetlerini okumaya uzak bir şehre gittiğimizde, evlendikten sonraya da anne baba olduktan sonra anlıyoruz. Anneden ayrıldığımızda maddi eksikliğini duyuyoruz, kucaklayışını özlüyoruz.Ama manevi yönden bir eksiklik duymuyoruz .Biliyoruz ki yanımızda olmasa da manen bizi her şeyimizle, her hatamızla, her durumda seven birinin (anne) varlığını hissediyoruz. Annemizi anlatan belki de en güzel kelime şefkattir. Ve bu şefkat onların yüzlerine yansıyor bizleri her gördüklerinde artarak çoğalan bir şefkat.1 yaşında da olsak 60 yaşında da olsak annemizin bize bakarken ki yüzündeki o şefkat hiç eksik olmaz. Biz her yaşta annemizin manevi desteğine ihtiyaç duyuyoruz. o şefkatli yüze bakmaya doyamıyoruz. O da bize bakmaya doyamıyor.
Her çocuk anne babasını gerektiği ölçüde sever sayar. Ama anne babalar çocuklarına gösterdiği fedakarlığın şefkatin karşılığını beklemezler. Karşılıksız severler.
İtiraf ediyorum çocuğuma gösterdiğim özeni fedakarlığı ebeveynlerime yapmadığımı, onlara hak ettikleri ölçüde fedakarlık yapmadığımı düşünüyorum.
Çocuklarımıza gösterdiğimiz özenin aynısını anne babalarımıza da göstermeliyiz. Annelerimiz de bize gösterdikleri özenin aynısını anne babalarına göstermemişlerdir. Bu kısır döngüde yaşıyoruz. Bunun pişmanlığını onları tamamen kaybettiğimizde daha çok yaşayacağız. Çok geç olmadan onların kıymetlerini bilelim bu pişmanlığı yaşamayalım.
Annenin hayattaki en büyük mutluluğu evlatlarının iyi haberlerini almasıdır. Evladının yüzündeki en ufak bir çizgi anneyi huzursuz eder. Bu yaşıma geldiğim halde bile yüzümdeki hüznü, yorgunluğu fark edip endişeleniyor. Bunu nasıl yakaladığını bilmiyorum; ama mutlaka fark ediyor. İnsanın yüzüne bakıp bir takım analizler yapan bilim adamları gibi hangi hal ve duygu üzere olduğum analizleri yapıyor. Hatta hastalık teşhisi yapacak kadar ileri gidip tedavi yöntemleri öneriyor. Gerçi her hastalığının çaresi nane limon ve terleme ama… Her zamanki anne şefkat ve sevgisiyle’ Kızım kendini yorma, dinlen, dikkat et.’ diyor. Hayatındaki en önemli şeyi izler gibi beni ve kardeşlerimi izliyor.
En güzel yerlerde yemekler yiyoruz, en farklı tatları deniyoruz; ama annemizin pişirdiği bir mercimek çorbasının tadını hiç bir yerde bulamıyoruz. Çünkü annemiz çorbaya sevgi, şefkat, evlat hasreti katmayı unutmuyor. Peygamberimizin de hadislerin de söylediği gibi Anne için evlat kokusu, Cennet kokusudur.
Hz. Muhammed (sav),Evlat için anne ise ‘Cennetin ayaklarının altına serildiği bir varlık’. …Bu iki kavramda da cenneti içimizde barındırıyoruz. Daha bu sözlerin üstüne ne söyleyebiliriz ki? Anne babalarımızın kıymetini yaşadığımız her an bilelim…
Anneler Günümüz kutlu olsun. …

handan kaya

 

 

 

 

 
Handan Kaya

Manaların En Derininde Anne

kocaeli okuyor-Konuk YazarAnne konusunda konuşmak, yazmak çok zor. Anne kavramını anlatma konusunda aciz olduğumu belirtmek istiyorum. Anneyi anlatmak bir bakıma çok zor bir bakıma çok kolay. Kolay çünkü dünyada en çok şeyi paylaştığımız insandır anne. Onlarla paylaşımlarımız doğduğumuz andan beri hatta anne karnına ilk tutunduğumuz andan itibaren başlar ve ölene kadar devam eder. Zor çünkü anne anlatılmayacak bir şahsiyettir. Ne fedakarlığının ölçüsü, ne sevgisinin sınırı, ne şefkatinin boyutu anlatılamaz.

Annelerimizle birlikte olduğumuz zamanlarda onların kıymetini pek bilmiyoruz, fark etmiyoruz. Onlardan uzaklaştığımızda onların güzelliklerini ve bizim için önemlerini fark ediyoruz, her kaybettiğimiz şeyde olduğu gibi. Elimizdekinin kıymetini bilmeyip uzaklaştığında kıymet biliyoruz. Bu kıymet bilmeme çocukluğumuzda ve ilk gençlik yıllarımızda daha çok oluyor. O yaşta çocuk hoyratlığı, genç şımarıklığıyla kıymet bilmememizin normal olduğunu düşünüyorum. Asıl kıymetlerini okumaya uzak bir şehre gittiğimizde, evlendikten sonraya da anne baba olduktan sonra anlıyoruz. Anneden ayrıldığımızda maddi eksikliğini duyuyoruz, kucaklayışını özlüyoruz.Ama manevi yönden bir eksiklik duymuyoruz .Biliyoruz ki yanımızda olmasa da manen bizi her şeyimizle, her hatamızla, her durumda seven birinin (anne) varlığını hissediyoruz. Annemizi anlatan belki de en güzel kelime şefkattir. Ve bu şefkat onların yüzlerine yansıyor bizleri her gördüklerinde artarak çoğalan bir şefkat.1 yaşında da olsak 60 yaşında da olsak annemizin bize bakarken ki yüzündeki o şefkat hiç eksik olmaz. Biz her yaşta annemizin manevi desteğine ihtiyaç duyuyoruz. o şefkatli yüze bakmaya doyamıyoruz. O da bize bakmaya doyamıyor.
Her çocuk anne babasını gerektiği ölçüde sever sayar. Ama anne babalar çocuklarına gösterdiği fedakarlığın şefkatin karşılığını beklemezler. Karşılıksız severler.
İtiraf ediyorum çocuğuma gösterdiğim özeni fedakarlığı ebeveynlerime yapmadığımı, onlara hak ettikleri ölçüde fedakarlık yapmadığımı düşünüyorum.
Çocuklarımıza gösterdiğimiz özenin aynısını anne babalarımıza da göstermeliyiz. Annelerimiz de bize gösterdikleri özenin aynısını anne babalarına göstermemişlerdir. Bu kısır döngüde yaşıyoruz. Bunun pişmanlığını onları tamamen kaybettiğimizde daha çok yaşayacağız. Çok geç olmadan onların kıymetlerini bilelim bu pişmanlığı yaşamayalım.
Annenin hayattaki en büyük mutluluğu evlatlarının iyi haberlerini almasıdır. Evladının yüzündeki en ufak bir çizgi anneyi huzursuz eder. Bu yaşıma geldiğim halde bile yüzümdeki hüznü, yorgunluğu fark edip endişeleniyor. Bunu nasıl yakaladığını bilmiyorum; ama mutlaka fark ediyor. İnsanın yüzüne bakıp bir takım analizler yapan bilim adamları gibi hangi hal ve duygu üzere olduğum analizleri yapıyor. Hatta hastalık teşhisi yapacak kadar ileri gidip tedavi yöntemleri öneriyor. Gerçi her hastalığının çaresi nane limon ve terleme ama… Her zamanki anne şefkat ve sevgisiyle’ Kızım kendini yorma, dinlen, dikkat et.’ diyor. Hayatındaki en önemli şeyi izler gibi beni ve kardeşlerimi izliyor.
En güzel yerlerde yemekler yiyoruz, en farklı tatları deniyoruz; ama annemizin pişirdiği bir mercimek çorbasının tadını hiç bir yerde bulamıyoruz. Çünkü annemiz çorbaya sevgi, şefkat, evlat hasreti katmayı unutmuyor. Peygamberimizin de hadislerin de söylediği gibi Anne için evlat kokusu, Cennet kokusudur.
Hz. Muhammed (sav),Evlat için anne ise ‘Cennetin ayaklarının altına serildiği bir varlık’. …Bu iki kavramda da cenneti içimizde barındırıyoruz. Daha bu sözlerin üstüne ne söyleyebiliriz ki? Anne babalarımızın kıymetini yaşadığımız her an bilelim…
Anneler Günümüz kutlu olsun. …

handan kaya

 

 

 

 

 

Handan Kaya