Etiket arşivi: Altın

İskender Altın yazdı: “Pandemi Sürecinde Tiyatro Üzerine Bir Tespit, Bir Öneri”

BİR TESPİT

Amatör, profesyonel tiyatro yaşamımızda hepimiz ilk kez 27 Mart 2020’de sahnede olamadık. Endişe verici sağlık haberlerini izlerken bir çok sektör çalışanı işsiz kaldı.

Ve her şey değişti….

İçinde bulunduğumuz ekonomik durum; zorla, borçla ve ekstra işlerden kazanarak kotardığımız tiyatro çalışmaları sektörün imkansızlığı nedeniyle içinden çıkılmaz duruma düştü.

Hepimizin bildiğini yineledim ama kısa bir hatırlatmaya ihtiyacım var.

Tiyatro; oyunda sahnede gördüklerinizden ibaret değildir. Bir tiyatroda sürekli olarak oyuncular, sahne amirleri, dekorcular, aksesuarcılar, ışıkçılar, gişeciler, yer göstericiler, temizlikçiler çalışırlar. Müzikal oyunlarda müzisyenler, dansçılar, şefler de görev alırlar.  Bazı küçük tiyatro topluluklarında bu işler elbirliği ile kotarılır.

Bir oyun üretilirken rejisörler, asistanlar, dekor tasarımcıları, kostüm tasarımcıları, besteciler ve dramaturglar bazen tek seferde prova sürecinde hizmet verirler ve ücret alırlar. Elbette tüm bunları kendi içinde halleden gruplar, birlikte üretmeyi ilke edinerek uygulayan topluluklar da vardır.

Devlet tiyatroları, özel tiyatrolar, şehir tiyatroları, yarı amatör ve amatör tiyatroların hepsi için geçerlidir bu üretim süreçleri. Yazarlar, çevirmenler ise gişeden alınan biletlerden komisyon alırlar. Seyircinin aldığı bir biletin kaç kişinin ve ailenin ekonomisine etki ettiği bu saydıklarımdan anlaşılabilir sanırım.

Bu tespiti, bilineni daha açık ve somut olarak açıklamak için yapıyorum…

Bir tiyatro sadece bu kadar mı artı değer üretir? Ekonomiye katkısı bu kadar mıdır?

Yeni bir tiyatronun kuruluş süreci üzerine karşılaştırmalı bir inceleme yapmak isterim. Bir tiyatronun inşa süreci ile bir sitenin inşa süreçlerini karılaştırabiliriz.  Yeni bir tiyatronun kurulacağı alan 400 dairelik bir site ile hemen hemen aynıdır.

Tiyatro inşası için müteahhitlik hizmetleri, mimarlık, mühendislik, elektrik, peyzaj gibi tasarım çalışmaları, yapım malzemeleri alımı, işçilik, inşaat alanı organizasyonu, çalışanların yemek, barınma, ulaşım masrafları vb. gibi kalemlere ihtiyaç duyulur. Site yapımı için de aynı kalemler, aynı hizmet kalitesi ve tasarıma ihtiyaç vardır. Her ikisinde de tasarım üretimleri ücretlendirilmesi, taşeron hizmetleri ve ücretlendirilmesi, işçilik hizmetleri ve ücretlendirilmesi,  alım hizmetleri ve ücretlendirilmesi, taşıma hizmetleri ve ücretlendirilmesi vb. gereklidir.

Bu inşa süreçlerinde bir çok sektör ve çalışanı devreye girer, hizmet üretir ve para kazanır. Devlet KDV, varsa ÖTV, ve muhtelif vergi gelirleri elde eder. Bunlar doğrudan vergilerdir. Ayrıca, süreç boyunca farklı hizmet kategorilerinden, farklı kalemlerde dolaylı vergi geliri de elde eder.

Buraya kadar saydıklarımız aynı süreçler ve bir mimar arkadaşım her iki sürecin +/- %10 bir sapma payıyla maliyetlerin aynı düzeyde olduğunu teyit etti.

Tiyatronun inşa süreci sona erer ve ilgili tiyatro binasını teslim alır. Sitenin inşaatı bittiğindeyse, dairelerin satış işlemleri başlar, inşaat için uygulanan vergi indirimleri, özendirici faiz oranları devreye girer ve mal sahipleri önemli kazançlar elde eder.

Sitede güvenlik, kapıcı, temizlik gibi hizmetler için az sayıda istihdam ve hizmet satın alınır. Tiyatroda işler henüz başlamıştır. Siteden farklı olarak şu hizmetler satın alınacaktır: Seyirci koltukları, tiyatro ışık malzemeleri, ses sistemleri, ağırlık kaldırıcı mühendislik sistemleri, asansör sistemleri (dekor için), giyinme odaları, fuaye alanı düzenlemesi, bütün bunlar için tasarım hizmetleri ve malzeme alımı. Daha çalışanlar gelmedi, prova yapılmadı, oyunun adı konulmadı. Şimdilik sadece tiyatronun sahibi ve ekibi iş başında.

İlk önce dekorcular gelir; üretim alanı, hızarlar, planyalar büyük üretim aletleri alınır. Sonra terziler gelir; dikiş makinaları, taşıyıcı aletler, iğne iplik vb. alınır. Işıkçılar gelir; onların ihtiyacı olan ışıklar, ışık tasarım masası alınır. Ses tasarımcıları gelir; ses sistemi, tasarım masası mikrofon, yaka mikrofonları alınır. Aksesuarcılar gelir;  dolaplar, kutular alınır, saklama alanları oluşturulur. Bütün bunları koordine etmesi için bir sahne amiri göreve başlar.

Bu süreçte, inşa edilen tiyatroda minimum istihdam sayıları şöyledir:

Dekorcu: 5 kişi

Terziler: 1 kadın 1 erkek terzi ve üretim sonrası giydiriciler

Aksesuar: 1 kişi

Işıkçılar: 3 kişi

Sesçiler: 2 kişi

Sahne Amiri: 1 kişi

Toplam:14 istihdam

Gördüğünüz gibi, istihdam başladı ama henüz provalar dahi başlamadı.

İhtiyaç alanı bu çalışanların dinlenme alanları (genellikle sandalye ile başlanır oyunlarla birlikte dinlenme alanı şenlenir.) Unutmadan, en önemli istihdamlardan biri de çaycıdır.

Bu aşamada, açılan tiyatronun çevre ekonomisine katkısı başlar; mahalledeki bakkal, manav, esnaf lokantası vb. Nemalanmaya başlamıştır.

Provalar başlar …..

Provaya oyuncular, rejisör, asistanlar, tasarımcılar ve tüm çalışanlar gelirler ve mahallede tiyatronun iğnesinden ipliğine bir üretim ve tüketim süreci başlar. Bu sürece katılanların sayısı 10 kişiden 100 kişiye kadar uzanabilir.

Bu üretim süreci beraberinde yeni mekanları doğurur;  yeni nesil kahveler, eski usul sahaflar yeni alanın çekiminden kaçamaz. Tiyatro çevresine hizmet etmek üzere ve oyuncuları da düşünerek yeni vejeteryan lokantalar açılır. Köşedeki pideci Ahmet’in kuşbaşılısı artık sanat camiasının dilindedir. Yeni mekanlardan biri kitapçıdır; aslında kırtasiye büyümüş, kitapçı olmuştur. Bu değişime Kadıköy’de son yıllarda yaşanan dönüşüm somut bir örnektir.

Sitede ise artık bir üretim yoktur; ev sahipleri etraflarına bakarak rantlarını hesaplarlar. Henüz ekonomiye katkılarının ne olacağı ve ne zaman devreye girececeği belli olmayan bir rant sözkonusudur.  Oysa tiyatroda üretken  yoğunluk 10 ay sürer. (İkinci yazım yaz ayları ile ilgili olacak) Mekanlar oyuncular ve seyirciler civarda olduğu sürece dolacaktır. Geçen yıllarda İstanbul Cihangir’de olduğu gibi.

Ve arada üç ay kadar bir zaman geçer. Sezon açılır ve oyunlar başlar… Ve tiyatronun ekonomiye katkısı artarak devam eder. Örneğin, seyircilerin biletlerini internetten almış olduklarını kabul edelim. Gelirken toplu taşıma, özel araç ve taksi kullanacaklar. Oyun başlamadan önce bir şeyler atıştıracak, içecek, hafif dinlenecek günün yorgunluğunu atıp, oyuna hazırlanacaklardır. Böylece gündüz mekanları, gece menüleri ekleyecek veya yeni mekanlar açacaklardır. Bakın istihdam artıyor. Oyundan sonra seyircilerin bazıları bir yerlerde bir iki kadeh içki ya da çay-kahve içerek oyunun yorumunu paylaşacaktır. Oyuncular ve arkadaşları da aynı çevrede yer alacaktır.

Hafta sonları çocuk oyunları başlayınca, tiyatro kapasitesinin iki katına çıkar; her çocuk başına bir veli. Elbette onlar da toplu taşıma, özel araç ve taksi ile gelecektir. Birkaç arkadaşın çocukları, ya da veli grupları halinde çocuk oyunu izlemek çok yaygındır. Çocukların oyunu başladığında seyirci kantini ve çevre kafeler velilerce doldurulacaktır. Çevre esnafı da bu duruma duyarsız kalamaz; pastahaneler genişler, kafeler küçük çocuk menüleri yapar, kırtasiye çocuk kitaplarını ekler…

Bilmem anlatabildim mi?

İskender Altın

BİR ÖNERİ

“Bir tespit” başlığı altında tiyatronun ekonomik doğurganlığını ve yarattığı ekonomik katkıları anlatmaya çalıştım. Şimdi bir öneride bulunmak istiyorum.

Covid-19’un yarattığı pandemi sürecinde ekonomi ve sosyal yaşam ciddi darbe aldı ve pek çok meslek icra edilemez duruma düştü. Mart 2020’de şaşkınlık içindeydik ve doğru bir refleks gösteremedik. Bir bilinmeyenin içine düşmüştük. 2020 yazını yalpalamalarla, kendinden emin olmayan hareketlerle geçirdik.

Kamyon tiyatro,özel tiyatroların sınırlı sayıda açık hava temsilleri, Devlet Tiyatroları, İstanbul ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Tiyatroları’nın oyunları eşlik etti sürece. Bu noktada, Bursa Devlet Tiyatrosu’nun açık hava Fuar Sahnesi’nde gerçekleştirdiği “Keşanlı Ali Destanı” hem içerik hem de prodüksiyon açısından örnek bir oyun oldu. Nitekim, açık hava oyunları, bu süreçte tiyatro için önerimin temeli olarak öne çıktı.

Önerimin bir başka temeli, 1981 sonrasında deneyimlediğimiz yaz oyunları; özellikle İzmir Fuarı’nda sahnelenen oyunlar, İstanbul Rumeli Hisarı oyunları, Ankara Gençlik Parkı oyunları. Buralarda sahnelenen oyunlar,  o yıllarda tiyatroların kışın kötü giden sezonlarının kurtarıcısı ya da bir sonraki sezonun hazırlıkları için maddi kaynak demekti. Üstelik yevmiye usulü çalışan tiyatro çalışanları için ekstra gelir demekti.

O dönemlerde yazlık sinemaların da açık olduğunu hatırlatmalıyım. Birazdan anlatacağım önerimin başka temeli yazlık sinemalar ve 2016 Temmuz ayında gerçekleştirdiğim Yunanistan’ın Selanik kentindeki gözlemlerim. DT idari görevde bulunduğum zamanlarda tanıştığım meslektaşlarım beni şehrin merkezindeki antik tiyatroya, oyunlarını izlemeye çağırdılar. Evet, antik tiyatro! Aynı zamanda, bir arkadaşım oynadığı filmin galasına çağırdı beni. Film  bizim unuttuğumuz ama Yunanistan’da hala varlıklarını sürdüren yazlık sinemalardan birindeydi. Evet, yazlık sinema!

Şimdi ÖNERİME gelelim…

Önce antik tiyatro dönemine kış sezonuna yaz sezonunuda ekleyelim.

Sezona tersten başlayalım.

Başlangıç; provaya dönüş protokollerini başlatalım, Sağlık Bakanlığı ile birlikte.

Devlet Tiyatroları,  Devlet Opera ve Balesi, Büyükşehir Belediye Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve Özel Tiyatroları kapsayacak şekilde.

Önerim bütün tiyatroları kapsamaktadır.

Bahar aylarını provalarla geçirmeliyiz. Kültür Bakanlığı’nın ve belediyelerin sahip olduğu tüm sahneler, örnek bir girişim olarak daha önce yapıldığı gibi, özel tiyatroların provalarına açılmalı. Elbette hijyen koşulları sağlanarak. Kurumların elinde yeterli personel ve malzeme olmalı. Yoksa, özel sektör de devreye girmeli onlardan hizmet alınabilinmeli.

Özel tiyatrolar için Edirne’den başlayarak Adana’ya kadar tüm tatil beldelerinde açık hava gösteri alanları mevcuttur. Hepsini tek tek sayabilirim. Uygun mesafeli oturma alanını kapsayacak kapasitede olanları kast ediyorum. Her turne aralığı en fazla 1 ya da 1.5 saattir. Büyükşehir Belediyeleri dekor kamyonu ve oyuncuların ulaşımını sağlamalı. İl ve ilçe belediyeleri ise konaklamayı. Devlet ise sıfır KDV’nin yanı sıra bu turnelerde kullanılan benzin ve mazottan ÖTV almayarak destek olmalı. Ayrıca 2021 yaz sezonundaki turnelerden bir defalığına mahsus olarak gelir vergisi almamalı. Böylece özel tiyatrolar için 40 civarında oyun oynama şansı doğacaktır ve 30-40 TL arasındaki bilet fiyatlarıyla seyirciye birden çok gösteriyi izleme imkanı sağlayacaklardır.

Büyükşehir Belediye Tiyatroları, şehir içindeki mevcut açık hava gösteri alanlarını hazır hale getirmeli, mevcutlara ek yapmalı, ya da geçici gösteri alanları oluşturmalıdır. Buraları ses, ışık malzemelerini koymalı, gerekli uzman personeli görevlendirmeli. Kendi tiyatro oyunlarının yanı sıra özel tiyatrolar için gişe, reklam duyuru vb. imkanı sağlayarak paylaşmalıdır.

Oyunları satın almak yerine, bu uygulama gerçekleşirse, haksızlıkların, tartışmaların da önüne geçilecektir.

Büyükşehir Belediyeleri, bütün tiyatrolara aynı anda turne imkanı sağlayabilirse, özel tiyatrolara 30 oyun oynama imkanı daha oluşacaktır. Çevre illerdeki Valilik ve belediyelerin de burunlarına kadar gelen bu imkanlardan yaralanacağını düşünüyorum. Bakanlığa bağlı İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri’nin de bu çalışmayı destekleyeceğini düşünüyorum. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Gaziantep, Samsun, Kayseri, Konya Büyükşehir Belediyeleri’nin bu turneler kapsamında vatandaşlarına bir “yaz kültürü” armağan etmekte öncü olacaklardır.

Devlet Tiyatroları, sektörün en önemli aktörü olarak tüm bölgelerinde yaz sahneleri açmalıdır ve yaz oyunlarının öncülüğünü yapmalıdır. Ayrıca dünyanın en büyük en güzel antik tiyatrolarına sahip olan ülkemizin, bu özelliğinden yararlanılmalıdır. Çanakkale’den Antalya’ya kadar çok büyük 25 adet antik tiyatro vardır. Bu antik tiyatrolarda, büyük ve özel prodüksiyonlar gerçekleştirilebilir. Böylece kültür ve turizm birlikte yol alır; hatta yeni yaşam alışkanlıkları yaratılır. Turistler için alt yazı, üst yazı teknikleri kullanılabilir. Antik tiyatrolardaki üretimler, ileride çoklu uluslarası prestijli festivallere dönüşebilir. Böylece, Avusturya Brengz, Fransa Avignon, Romanya Sibiu gibi, İstanbul dışında da büyük bir tiyatro festivalimiz olur.

Devlet Tiyatroları’nın uluslarası festivalleri ise bir sene daha yapılamayacak gibi geliyor bana. Eğer bütün gelişmeler olumlu olursa, DT’larının festivali yapacak birikimi ve organizasyon yeteneği vardır. Ama olmazsa, Adana festivalinden başlayarak, yani 27 Mart 2021’den itibaren, Adana, Mersin, Tarsus, İskenderun, Antakya, Osmaniye, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Gaziantep’te özel tiyatroların yer alacağı yerli festival oyunları sahnelenebilir. Sabancı Vakfı’nın da böyle bir projeye destek olacağına inanıyorum.

Aynı proje Trabzon’dan yola çıkarak tüm Karadeniz’e uygulanabilir.

Devlet Tiyatroları, kamyon tiyatrolarını çoğaltarak yaz aylarında gerçekleştirilen Anadolu turnelerini dört koldan gerçekleştirmelidir.

Tren projesini tekrar gündeme almalıdır; açık havada, tren garlarında tiyatro oyunları projesi tekrar hayata geçirilmelidir.

Devlet Opera ve Balesi’nin Antalya Aspendos festivali, Bodrum Dans festivallerinin yanı sıra İstanbul, Ankara, İzmir’den başlayarak yaz gösterileri düzenlemesi planlanabilir.

Yazlık sinemaların nostalji öğesi olmaktan çıkarılarak hayata döndürülmesi ve gerçek bir seyir alanı yaratılmalıdır. Böylece, sinema kendine yeni ve önemli bir mevzii kazanacaktır. Bilet fiyatları kış fiyatları gibi olmalıdır. Açık hava sinemaları sektörün hızını ve kapasitesini artıracaktır.

Elbette ilk maddeye dönülmeli ve “sağlıklı dönüş protokolü” hazırlanmalıdır.

BİR TESPİT yazımda belirttiğim hususlarla birlikte düşünüldüğünde, bu projeler tiyatro ve görsel sanatlara can suyu olacaktır. Aynı zamanda, bir çok farklı sektör bu projelerden nemalanacak ve istihdam sağlayacaktır. Bir gelenek haline döneceğini umduğum bu uygulamalar, hem çalışma verimliliğini artıracak hem de sektördeki işsizliği asgariye indirecek, belki de yok edecektir.

Opera, bale ve sinema, tiyatroya komşu sektörler olduğu için onlar hakkında da birkaç yüzeysel cümle kurdum. Aslında önerdiğim bir şablon, tüm gösteri sanatlarına uygulanabilecek, tüm sektörlerin gereksinimlerine göre yapısal bir değişikliliğin ve dönüşümün şablonu olarak düşünülebilir. Bu değişim süreci zamanla devletin doğrudan desteğinin azalabileceği koşulları da yaratabilir.

Son söz:

“Sağlıklı dönüşten” sonra “sağlıklı sürdürme” protokolü yapılmalıdır. Bu protokoller bağlayıcı olmalıdır. Hiçbir gösteri kaybettiğimiz bir candan önemli değildir.

İSKENDER ALTIN

Oyuncu, yönetmen

 

 

 

******************************************************************************************************************************************************************************************************

Türkiye’nin Tam Bağımsız Beş Gazetesinde Yayımlanmıştır!

Ünel Medya Kuruluşu 1989 – Türkiye’nin Tam Bağımsız Kuruluşu

Milletvekili Sındır, “Beyaz altında Türkiye yeniden söz sahibi olabilir”

CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Türkiye’deki pamuk sektörünün ve pamuk üreticilerinin yaşadığı sıkıntıları Meclis gündemine taşıdı.

Sındır, Pamuk sektörünün tüm paydaşlarının sıkıntılarının tespit edilmesi, sorunlarının giderilmesi, üretim süreçlerinin iyileştirilmesi, üretim alanlarının arttırılması, artan ithalatın yerini ihracata bırakması, tekstil sektörünün korunması, gelişmesi, gerekli tedbirlerin alınması, yerli üretim ve tüketimin teşvik edilmesi için Meclis Araştırması açılmasını istedi.

Yaptığı açıklamayla araştırma önergesine tüm siyasi partilerden destek isteyen Sındır; “Pamuk sektörünün tüm paydaşlarının ve pamuk üreticilerinin yaşadığı sıkıntıların hangi nedenlerden kaynakladığının tespit edilmesi, bu sorunlara kalıcı olarak çözümlerin bulunması ve sektör için sürdürülebilir doğru politikaların belirlenmesi için Meclis Başkanlığımıza sunduğumuz araştırma önergemize tüm siyasi partilerin desteğini bekliyoruz. Ülkemizin ekonomisinde, yurttaşlarımızın istihdamında önemli bir yer tutan pamuk için atılacak adımlar gelecek kuşaklara bırakacağımız en güzel miraslardan olacaktır” dedi.

“6 MİLYON VATANDAŞIMIZIN GEÇİMİNİ SAĞLIYOR”

Pamuğun Türk tarımının en önemli ürünlerinin başında geldiğini ifade eden Sındır, “Türkiye, sahip olduğu pamuk üretim alanı, üretici bilgi ve tecrübesi, dokuma ve konfeksiyon makine parkuru, tüccar, sanayici ve girişimcileri ile benzersiz Türk pamuğunu üretip, dünya pazarına sunabilecek potansiyele sahip olan dünyanın en önemli ülkeleri arasındadır. Dünyada sınırlı sayıda ülkenin ekolojisinin elverişli olduğu pamuk üretimi ülke ekonomimize sağladığı katma değerle yaklaşık 6 milyon vatandaşımızın geçimini sağlayan bir endüstri bitkisidir. Pamuk hammaddesine dayalı iplik, tekstil ve konfeksiyon sektörü, toplamda 30 milyar dolarlık dış ticaret hacmine sahip. Türk pamuğu günümüzde de özellikle kalitesi ile olduğu kadar, GDO’suz üretim açısından da dünyada marka olma yolunda büyük bir potansiyele sahiptir. Fakat bugün pamuk sektörümüz ve pamuk üreticimiz zor durumda” dedi.

 “İTHALATTAN KURTULABİLİRİZ!”

Pamuk üretiminin bugün Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılama noktasından çok uzak olduğunu fakat bu durumun doğru politikalarla düzeltilebileceğini ifade ederek sözlerine devam eden Milletvekili Sındır, “Pamuktaki mevcut üretimimizin, tüketimimizi karşılama oranı bugün sadece yüzde 59,9’dur. Bu bizi pamukta ithalatçı konuma getirdi. 2009-2018 yılları arasında 932,3 bin tonluk ithalat için 14,82 milyar dolar ödeme yapıldı. Her yıl pamuk için ödediğimiz döviz miktarı ortalama 1,5 milyar doların üzerinde. Doğru destekleme politikaları ile pamuk ekim alanları arttırabilir ve ülkemizi her yıl ödediğimiz 1.5 milyar dolarlık pamuk ithalatından kurtarabiliriz. AB, ABD ve dünyada söz sahibi diğer ülkelerde pamuk üreticilerine verilen destekler, bizdeki desteklerin neredeyse 4 katı. Üreticilerimize ödenen prim desteklerinin geç açıklanması da üreticimizi ciddi anlamda sıkıntıya sokan bir sorun. 2018 yılı desteklemelerinin iki taksitte ödenmesi, desteklemede yer alan 500 kg sınırlaması ve ortalama verim uygulamaları yine üreticimizi zora sokuyor. Doğru adımlar atıldığında, ihtiyacımız olan pamuğu karşılayabilecek potansiyelde toprak varlığına sahip olduğumuz gerçeğini asla unutmamalıyız” dedi.

“DOĞRU DESTEKLEMELER OLMADAN ÜRETİCİ AYAKTA DURAMAZ”

Sındır sözlerini şöyle sonlandırdı, “10 yıl içerisinde ortalamaya bakıldığında üretici maliyetleri, oluşan pamuk fiyatlarının üstünde kaldı. Üreticinin bu maliyet yüküyle, doğru desteklemeler olmadan ayakta durması mümkün değil. Mazot, gübre ve zirai girdi fiyatlarındaki hızlı artış nedeniyle, üreticilerimiz borçlanarak ekim yapmak durumunda. Sektörün geleceğine yönelik uzun vadeli politika ve stratejiler belirlenmeli. Sektör temsilcilerinin her anlamda dünyayla rekabet edebilmeleri için önü açılmalı, üreticilerimize yeterli destekler verilmeli. Hasat makinelerinin modernizasyonu, denetimi ve bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılmalı. Sektörün her aşamasında teknolojiye daha çok yer vermek, inovatif fikirler oluşturmak, AR-GE çalışmalarını destekleyici karar mekanizmaları yaratmak bizi pamukta yeniden söz sahibi yapacaktır. Beyaz altının daha fazla kan kaybetmesine izin vermeyelim. Yüzyıllardan bugüne Anadolu halkının en önemli geçim kaynaklarından olan kadim bitkimizde yeniden dünyada söz sahibi olalım. Pamuk sektörü ve pamuk üreticilerimizin sorunlarının araştırılması için Meclis Başkanlığımıza sunduğumuz önergemize tüm partilerden destek istiyoruz” dedi.

5 Ağustos 2019: Altın fiyatları, gram altın, çeyrek altın ne kadar?

5 Ağustos 2019 Pazartesi itibariyle altın piyasasındaki son durum merak ediliyor. Vatandaşlar, internette altın fiyatlarındaki son durumu aratıyor. Haftaya altın alım satımı yaparak başlamak isteyen vatandaşlar gram altın, yarım altın, çeyrek altın fiyatlarını araştırıyor.

Fiyatları

5

5 Ağustos 2019 altın fiyatları ne kadar? Gram altın, çeyrek altın, tam altın, fiyatlarında son durum ne şekilde?

5 Ağustos 2019 altın fiyatlarında son durum şu şekilde:

Gram altın: 261,67 lira

Çeyrek altın: 419,45 lira

Yarım altın: 838,91 lira

Cumhuriyet altını: 1.713,00 lira

PTT’ye “Altın Pul” Ödülü

“En İyi Avrupa Pulu” yarışmasına katılan PTT A.Ş., üzerinde Uzunköprü görselinin yer aldığı pulla birinciliği elde etti.

Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi (PTT A.Ş.), filateli alanındaki uluslararası başarılarına bir yenisini ekleyerek ülkemize büyük gurur yaşattı. Avrupa Kamu Posta İşletmecileri Birliği (PostEurop) tarafından bu yıl “Köprüler” temasıyla düzenlenen “En İyi Avrupa Pulu” yarışmasına katılan Şirket, üzerinde Uzunköprü görselinin yer aldığı pulla birinciliği elde etti. PTT A.Ş., yarışmanın “İnternet Oylaması” kategorisinde en fazla oyu alarak “Avrupa’nın En İyi Altın Pulu” ödülünün sahibi oldu. Bu kategoride ikinciliği Polonya, üçüncülüğü ise Gürcistan’ı temsil eden pullar kazandı.

Yarışmaya 52 posta işletmecisi katıldı

Avrupa’nın en iyi anma pulunu tespit etmek amacıyla PostEurop tarafından 2002’den bu yana düzenlenen “En İyi Avrupa Pulu” yarışmasına bu yıl çeşitli ülkelerden 52 posta işletmecisi katıldı. “Jüri” ve “İnternet Oylaması” olmak üzere iki kategoride gerçekleştirilen yarışmanın sonuçları Gürcistan’da düzenlenen PostEurop Genel Kurulu’nda açıklandı. “Avrupa’nın En İyi Altın Pulu” ödülünü PTT A.Ş. adına Genel Müdür Yardımcısı Adil Zembat aldı.

“En İyi Avrupa Pulu” yarışmasında Türkiye’yi temsil eden pulda görseline yer verilen Uzunköprü, dünyanın günümüze ulaşan en uzun taş köprüsü olma özelliği taşıyor. Edirne’nin Uzunköprü ilçesindeki Ergene Nehri üzerinde yer alan ve Sultan II. Murad döneminde 1392 metre uzunluğunda inşa edilen tarihî köprü, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde bulunuyor.

Ödüller birbirini izliyor

PTT A.Ş., “En İyi Avrupa Pulu” yarışmasında bugüne kadar pek çok başarı elde etti. Geçen yıl “Kaleler” temasıyla düzenlenen yarışmaya Kars Kalesi görselli pulla katılan Şirket, “İnternet Oylaması” kategorisinde en fazla oyu alarak “Avrupa’nın En İyi Altın Pulu” ödülünün sahibi oldu. PTT A.Ş. daha önceki yıllarda da yarışmada önemli dereceler elde etti. 2011 yılında “Ormanlar”, 2013 yılında “Posta Arabaları”, 2015 yılında “Eski Oyuncaklar” temalı pullarla “Avrupa’nın En İyi Altın Pulu” ödülünü kazanan PTT A.Ş., 2012 yılında “Türkiye’yi Ziyaret Edin”, 2014 yılında ise “Ulusal Müzik Enstrümanları” temalı pullarla “Avrupa’nın En İyi Gümüş Pulu” ödülünü aldı.

Piyasalar hareketli… Dolar fiyatları güne böyle başladı

Güne 5.37 TL seviyesinden başlayan dolar fiyatları, 5.43 TL’nin üzerini görürken şu dakikalarda 5.41 TL’de hareket ediyor. Euro kuru ise 6.27 TL seviyesinde bulunuyor. Piyasalar siyasi gelişmeleri takip edecek.

ABD-TÜRKİYE ilişkilerindeki gerilim ile hareketlenen piyasalarda dalgalanma sürüyor. Güne 5.37 TL seviyesinden başlayan dolar kuru, gün içerisinde en yüksek 5.4391 TL’yi görürken, saat 10.25 itibarıyla 5.4119 TL’de bulunuyor.

Euro kuru ise 6.3142 TL’ye kadar yükselirken, şu dakikalarda 6.2770 TL’de hareket ediyor.

ABD ile yaşanan rahip Brunson krizi sonrası hafta başı 5.42 TL seviyesine kadar yükselen dolar, iki ülke arasında ön mutabakat sağlandığı haberleri ve Türk heyetinin ABD’ye gitmesi ile sakinleşmişti.

Dün Türk heyeti ile ABD heyetinin görüşmesi sonrası ABD Dışişleri Sözcüsünden gelen açıklamada, görüşmelerin devam ettiği ve Brunson da dahil ikili ilişkileri ilgilendiren birçok konunun ele alındığı ifade edildi.

Analistler, bugün yurt içi veri akışının sakin olduğunu, yurt dışında ABD’de ÜFE verisinin takip edileceğini belirterek, Türkiye ile ABD arasındaki mevcut sorunların çözümüne yönelik ABD’de bulunan Türk heyetinin, ABD Dışişleri Bakanlığı ve Hazine Bakanlığı yetkilileriyle görüşmelerine ilişkin haber ve açıklamaların gündemin odağında yer aldığını söyledi.

Teknik açıdan dolar/TL’de 5,20’nin önemli destek konumunda bulunduğunu ifade edilen analistler, bu seviyenin altında kalıcılık sağlanması durumunda düşüşün ivmelenebileceğini dile getirdi.

Kaynak: Hürriyet Ekonomi

TİAD Başkanı Aydoğdu: Unutmamalı ki Almanya’yı geliştiren meslek lisesi çıkışlılar

Sanayide ara eleman ihtiyacını meslek lisesi mezunları ile karşılanmasını sağlamak amacıyla bir dizi adım atan hükümete bir öneri de Takım Tezgahları Sanayici ve İş adamaları Derneği (TİAD) Başkanı Hakan Aydoğdu’dan geldi. 

Meslek lisesi mezunlarının, iş hayatında kalıcı olması gerektiğini vurgulayan Aydoğdu, bunun için bazı teşviklerin uygulanması gerektiğini söyledi. Bu kapsamda meslek lisesi öğrencilerine ‘bedelli’ veya ‘kısa dönem’ askerlik uygulamasının getirilebileceğini dile getiren Aydoğdu, bunun öğrenci açısından sanayide kalması için cazip bir durum yaratabileceğini su sözlerle belirtti: “Böylece öğrencilerin meslek liselerini tercih etmelerinde ve öğrenim gördükleri alanda iş hayatına atılmaları için önemli bir neden olacaktır”.

3 Yıl Sanayide Kalma Şartı

‘Kısa dönem’ veya ‘bedelli askerlik’ konusunun belli şartlar dahilinde olması gerektiğini de söyleyen Aydoğdu “Meslek liselerinin durumu içler acısı. Okul kursanız da müfredat yeterli değil. Meslek liselerinde okuyanların yüzde 80’i sanayide çalışmak istemiyor. Tablo vahim! Kalan yüzde 10’u askerlik nedeniyle üniversiteye gitmek istiyor. Bu sorunu aşmak için meslek liseliye kısa dönem askerlik getirilmeli. Öğrencilere Mezun olduktan sonra sektöründe en az 3 yıl çalışmak kaydı ile kısa dönem askerlik getirilebilir, böylece çocuklar AVM’ye gitmek yerine sanayi de kalmış olur” diye konuştu.

Hakan Aydoğdu “Sanayici meslek lisesi öğrencilerinin ihtiyaca uygun olmamasından şikayet ediyor. Çözüm yaratabilmek için TİAD; Tezmaksan Eğitim Üssü Derneği ile birlikte Maktek 1. Altın Pergel Ulusal CNC Takım Tezgahı Tasarım Yarışması’nı düzenliyoruz. Seçilen 10 okulu destekleyeceğiz. Unutmamalı ki Almanya’yı geliştiren meslek lisesi çıkışlılar. Biz bu sorunu hala çözemedik” ifadelerini kullandı.

MASALSI FİLMLERİN USTASI NACER KHEMİR, MALATYA’DA

 

Festival4Kuzey Afrika kültürünün zenginliğini filmlerine yansıtan usta yönetmen Nacer Khemir, uluslararası jüriye başkanlık etmek üzere 7. Malatya Uluslararası Film Festivali’ne konuk oluyor. Malatya Uluslararası Film Festivali’nin Onur Ödülü’nü açılış töreninde alacak olan Khemir’in ilk filmi Çöl İşaretçileri’nin yenilenen kopyası da gösterilecek. Nacer Khemir (4)

 

Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından 9-16 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek 7. Malatya Uluslararası Film Festivali, çağdaş sinemanın özgün öncülerinden Nacer Khemir’i ağırlamaya hazılanıyor. Kuzey Afrika, Arap ve Fars kültürlerinin geleneksel ve mistik ögelerini bu coğrafyanın zengin renk paletiyle beyazperdeye yansıtan ve izleyiciyi içine çeken bir masal dünyası yaratan Tunuslu usta yönetmen, festivalin 9 Kasım akşamı gerçekleştirilecek açılış töreninde Onur Ödülü alacak. Restore edilerek Eylül ayında Venedik Film Festivali Klasikler bölümünde gösterilen 1984 yapımı ilk uzun metrajlı filmi Çöl İşaretleri de Malatya’da sinemaseverlere sunulacak.

 

Filmleri Binbir Gece Masalları ile kıyaslanan, Arap ve Fars kültürlerinin masal geleneğinin ve Tasavvuf felsefesinin sinema diline aktarılmış hali olarak yorumlanan Nacer Khemir, Locarno, Cinema du Reel, Valencia, Kartaca, Ouagadougou ve Nantes gibi önemli festivallerde ödüller kazanmış bir sinemacı olmanın yanı sıra Paris Sinematekinin efsanevi yöneticisi Henri Langlois adına verilen ödülün de sahibi. Dünya çapında Güvercinin Kayıp Kolyesi ve Bab’Aziz adlı filmleriyle tanınmasının yanı sıra tiyatro, edebiyat, kaligrafi ve heykel alanında eserler veren, Fransa’da yayınlanmış on bir kitabı bulunan, çok yönlü bir sanatçı, Khemir. Khemir; Nacer (3) (portr.)

 

1948 yılında Tunus, Korba’da doğan Khemir, öğrenimini UNESCO bursuyla Paris’te yaptı. Tunus medinesinde masalcılar üzerine yaptığı araştırma ve derlediği masalları kaligrafiyle betimlediği kitabı L’Ogresse’in (1975) yayınlanması ona uluslararası alanda ilk sanatsal başarıyı kazandırdı. Kaligrafileri 1980 yılında Paris’te Centre Pompidou’da sergilendi. 1982 ve 1988 yıllarında Paris’teki Chaillot Ulusal Tiyatrosu’nda Yannis Kokkos’un sahneye koyduğu bir aylık bir gösteri serisinde, her akşam, Binbir Gece Masalları’nı kendi yorumuyla izleyiciye okudu. Sinemadan önce, tiyatro sahnesinde bir masalcı olarak yer aldı.

 

Edebiyatın yanı sıra İslam felsefesi ve tasavvuf üzerinde de çalışmalarını yoğunlaştıran Khemir, 1976 yılında ilk kez kamera arkasına geçti. “L’Histoire du pays du bon dieu” adlı orta metrajlı filmde, bilinmeyen bir ülkenini sınırını arayan kahramanıyla yönetmenin felsefi eğilimini yansıtıyordu.

1984 yılında sonradan “Çöl Üçlemesi” olarak anılacak filmlerinden ilkini, Malatya’da da gösterilecek olan Çöl İşaretçilerini çekti. Film, 1984 yılında Nantes Altın Balon ve 1985 yılında Valencia Altın Palmiye ödüllerini alırken, Khemir ise 1991 yılında çektiği üçlemenin ikinci filmi Güvercinin Kayıp Kolyesi ile Namur Uluslararası Fransızca Film Festivali Altın Bayard En İyi Sanatsal Katkı Ödülü ve Locarno Uluslararası Film Festivali Jüri Özel Ödülü aldı. Aşkın 60 ismini arayan, Semerkand prensesinin hayali ile büyülenmiş hattat çırağı Hasan’ın içine düştüğü masalı anlatan Güvercinin Kayıp Kolyesi filminin ardından Khemir, 2005 yılında görsel açıdan etkileyici bir masalla sinemaseverleri büyülediği çöl üçlemesinin son filmi “Bab’Aziz” ile Beyrut Film Festivali’nde East-West Coexistence Ödülü, Fajr Film Festivali’nde Kristal Simorgh Ödülü ve 2006 yılında da Muscat Film Festivali’nden Altın Hançer En İyi Film Ödülü aldı.

 

 

 

Çocuklarda Uyku Sorununa Altın Öneriler

Çocuklarda Uyku Sorununa Altın ÖnerilerFerit Durankuş

 

Bebeklik, erken çocukluk, okul çağı ve ergenlik dönemlerinin tümünde uyku sorunlarına sık rastlanılmaktadır. Okul öncesi çocukların yaklaşık %25-50 sinde çeşitli uyku sorunları tanımlanırken okul çağı çocuklarının ve ergenlerin yaklaşık %20-30 unda uyku bozukluğu denilebilecek düzeyde sorun yaşadığı bildirilmektedir. Sağlam çocuk kontrollerinde çocuk doktorlarının bu yaş grubunda en çok karşılaştıkları problemdir.

 

Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ferit Durankuş, ‘’Sağlam çocuk kontrollerinde çocuk doktorlarının bu yaş grubunda en çok karşılaştıkları problemdir. Uykunun çocukların büyüme ve gelişiminde önemli etkisinin olduğu bilinmektedir. Tedavi edilmediğinde uyku sorunları yıllarca sürmekte, yeterli uyku düzenini sağlayamamış bu çocuklar ruhsal bilişsel ve sosyal becerilerinde zorlanmalar yaşamaktadır’’ dedi.

 

Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ferit Durankuş, iyi uykuya yönelik önerilerde bulundu.

  • Bebeğin uyku döngüleri, süresi ve kendi kendine uyumasının önemi ve yöntemi,
  • Bebeğin giyeceklerinin, yatak ve battaniyesinin yünden yapılmış olması,
  • Yatağının korunaklı olması,
  • Bebeği yatağına uyanık halde bırakılması ve kendi kendine uyumayı öğrenmesinin sağlanması,
  • Bebeğin sallanma, emme gibi bir aracı kullanmadan uyumayı öğrenmesi,
  • Uyuduktan sonra yerinin değiştirilmemesi,
  • Bebek yatağa bırakılırken sevdiği bir nesne (ayıcık, bebek, tülbent, battaniye gibi) ile beraber uyumasına izin verilmesi,
  • Uyku saatlerinin aile tarafından belirlenmesi ve ödün verilmemesi,
  • Uyku saatleri konusunda ailenin kararlı olması ve çocuklara uygun sınırlar koyması,
  • Uykudan önce sakin ve aile ile beraberce zaman geçirilebilecek etkinlikler, uyku törenleri (masal anlatmak, ninni söylemek gibi) düzenlenmesi,
  • Yatağa aç olarak yatırılmaması, hafif ve onu tok tutacak yiyecek veya içecek verilmesi,
  • Gece uyarıcı özelliği olan besinlerden uzak tutulması (kahve, çay, çikolata),
  • Odasının çok karanlık olmamasına, ortamın nem ve ısısının (18˚C) yeterli olmasına, odanın havalandırılmasına ve odada sigara içilmemesine özen gösterilmesi,
  • Bebek yatağında elektrikli battaniye veya sıcak su torbası kullanılmaması,
  • Direkt güneş ışığı altında veya ateş ya da ısıtıcı yanında uyutulmaması.

Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ferit Durankuş,  davranış tedavisi konusunda billgiler verdi.

Genellikle gece uyanmaları sırasında bebeğin ağlamasına yanıt olarak, anne-babanın çocuğun yanında bulunması onun endişesini azaltır. Çocuğun ağlamasına yanıt olarak, onun yanında bulunma süresinin gittikçe uzatılması önerilmektedir (Duyarsızlaştırma). Uyku öncesi yaşantıyı düzenlemeye yönelik uyku öncesi ilişkilerin değiştirilmesi amaçlanır. Okuma, şarkı söyleme, sakin olarak oyun oynama gibi bireyselleştirilmiş yatak alışkanlıkları ve anne-baba, çocuk uyandığında yatakta kalmasını teşvik etmelidir.

Bunu anne-baba çocuğun yatağının yanında oturarak, ona dokunarak veya yanına uzanarak yapabilir. Yatma zamanında ayrılık sorunu çözülürse, geceleri uyanma sorunu da büyük olasılıkla kaybolacaktır.

Uluslararası Kyokushin şampiyonları Başkan Vergili’yi makamında ziyaret etti

 

  1. Altın Safran Uluslararası Kyokushin şampiyonları Başkan Vergili’yi makamında ziyaret etti.

Türkiye Wushu Federasyonuna bağlı Budokaido 1. Altın Safran Uluslararası Kyokushin şampiyonasında Karabük’ten milli takımda görev alan Milli Takım Antrenörü Çetin Çakar, Uluslararası Hakem Metin Gül ve beraberinde birinci 75 kg’da Erdoğan Vatandaş, ikinci 60 kg’da Mahfuz Arıtürk, üçüncü 90 kg’da Aykurt Berkhan Çakar, üçünçü 90 kg’da Fatih Mert Gül, üçüncü 70 kg’da Kaan Çatlı Karasücük, üçüncü 70 kg’da Bilge Özkan, üçüncü 55 kg’da Hüseyin Efe Yılmaz, milli sporculardan Kaan Berat Yavuz, Hilal Gül, Batuhan Kızılay ve Oğuzhan Çakar 18 ülke 340 sporcunun iştirak ettiği şampiyonada Türkiye takım halinde birinci oldu.

Milli Takım Antrenörü Çetin Çakar ve Uluslararası Hakem Metin Gül, sporculara verdiği destekten dolayı Belediye Başkanı Rafet Vergili’ye teşekkür etti.17082017_ziyaret_1

Türkiye şampiyonu olan başarılı sporcuları tebrik eden Başkan Vergili; “Sporcularımız ile ne kadar gurur duysak azdır. Bu şampiyonluk Karabük’ümüze hayırlı olsun” dedi.

Yrd. Doç. Dr. Ferit Durankuş’tan Çocukların Uyku Sorununa Altın Öneriler

Bebeklik, erken çocukluk, okul çağı ve ergenlik dönemlerinin tümünde uyku sorunlarına sık rastlanılmaktadır. Okul öncesi çocukların yaklaşık %25-50 sinde çeşitli uyku sorunları tanımlanırken okul çağı çocuklarının ve ergenlerin yaklaşık %20-30 unda uyku bozukluğu denilebilecek düzeyde sorun yaşadığı bildirilmektedir. Sağlam çocuk kontrollerinde çocuk doktorlarının bu yaş grubunda en çok karşılaştıkları problemdir.ferit uçankuş okan ünv

 

Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ferit Durankuş, ‘’Sağlam çocuk kontrollerinde çocuk doktorlarının bu yaş grubunda en çok karşılaştıkları problemdir. Uykunun çocukların büyüme ve gelişiminde önemli etkisinin olduğu bilinmektedir. Tedavi edilmediğinde uyku sorunları yıllarca sürmekte, yeterli uyku düzenini sağlayamamış bu çocuklar ruhsal bilişsel ve sosyal becerilerinde zorlanmalar yaşamaktadır’’ dedi.

 

Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ferit Durankuş, iyi uykuya yönelik önerilerde bulundu.

  • Bebeğin uyku döngüleri, süresi ve kendi kendine uyumasının önemi ve yöntemi,
  • Bebeğin giyeceklerinin, yatak ve battaniyesinin yünden yapılmış olması,
  • Yatağının korunaklı olması,
  • Bebeği yatağına uyanık halde bırakılması ve kendi kendine uyumayı öğrenmesinin sağlanması,
  • Bebeğin sallanma, emme gibi bir aracı kullanmadan uyumayı öğrenmesi,
  • Uyuduktan sonra yerinin değiştirilmemesi,
  • Bebek yatağa bırakılırken sevdiği bir nesne (ayıcık, bebek, tülbent, battaniye gibi) ile beraber uyumasına izin verilmesi,
  • Uyku saatlerinin aile tarafından belirlenmesi ve ödün verilmemesi,
  • Uyku saatleri konusunda ailenin kararlı olması ve çocuklara uygun sınırlar koyması,
  • Uykudan önce sakin ve aile ile beraberce zaman geçirilebilecek etkinlikler, uyku törenleri (masal anlatmak, ninni söylemek gibi) düzenlenmesi,
  • Yatağa aç olarak yatırılmaması, hafif ve onu tok tutacak yiyecek veya içecek verilmesi,
  • Gece uyarıcı özelliği olan besinlerden uzak tutulması (kahve, çay, çikolata),
  • Odasının çok karanlık olmamasına, ortamın nem ve ısısının (18˚C) yeterli olmasına, odanın havalandırılmasına ve odada sigara içilmemesine özen gösterilmesi,
  • Bebek yatağında elektrikli battaniye veya sıcak su torbası kullanılmaması,
  • Direkt güneş ışığı altında veya ateş ya da ısıtıcı yanında uyutulmaması.