Etiket arşivi: Almanya

Vatana çizdiği tablolarla bakan ressam

pervane memedli Eşref Heybetov ressamdır. Çektiği eserlerin çoğu Azerbaycan’a, Türk dünyasına adanmıştır. Kataloglarda eserlerinin adı Bakü ve Karabağla başlar. Almanya’da yaşıyor. Almanya’dan önce ise Rusya’da yaşayıb.Azerbaycana sık sık gelir, doğduğu İşerişeherdeki eski siteyi, kıyısında büyüdüğü denizi görmek için. Darıhmağa vakti olmuyor. Her yıl dünyanın bir birinden farklı yerlerinde eserleri sergilenir. Çoh zaman da bu mekana ayağı ilk çarpan Azerbaycan türkü oluyor. Ressam olmaya, Vatanı, edebiyatı çok sevdiğine göre kendini iki kişiye borçlu sayıyor. Onda kitaplara, kültüre ilgi yaratan bunun için ise elinden geleni esirgemeyen beyin cerrahı olan babalığı Surhay Ahundova ve Azerbaycan’da adı efsanelerde dolaşan ressam Settar Behlulzadeye. Settar Behlulzade ona renkler, çizgiler bir de onlardan doğan hisler, duygular dünyasının sırrını anlattı. Sürekli gökyüzüne bakıp, yetmediyi sevgilisin gözlerini mavi ummanlarda arıyan, gözyaşlarını bağrında açtığı oyuğa akıtan kocaman ağaca yağmur selinin içinden bakan ressamdan çok şey öğrendi. Sonraları Azerbaycan’a uzaktan bakıp yaşamak düştü kısmetine. Ama kendisinin dediği gibi cismi Almanya’da, ruhu Azerbaycan’da, fikirleri ise Rusya’da olur. Böylece Bakü-Moskova-Berlin üçgeninde, yolayırıcında yaşıyor.Ama bu ne Bermuda üçgeni ne de üç yolayırıcıdır, bu belki de yollar kavşağı..    Eşref Heybetov Cenevre’de BM Sarayı’nda, Romanya Cumhurbaşkanı sarayında, NATO’nun ikametgahında, Ürdün kral sarayında, Lüksemburg hersoqunun ikametgahında, Vatikan Bürosu sarayında gibi Malta’nın, Hindistan’ın önde gelen salonlarında sergileri düzenlenen ilk azerbaycanlı ressamdır.

1951 yılında Azerbaycan’ın Bakü şehrinde doğan Heybetov, A. Azimzade Ressamlık Yüksekokulu’nda, Tiflis Ressamlık Akademisi’nde ve Bakü Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde eğitim aldı. Azerbaycan, Almanya, İsviçre, Belçika, Malta, Rusya, Türkiye ve birçok ülkede resimleri sergilendi. Aynı zamanda akademisyen olan sanatçının sanat üzerine yazdığı yüzü aşkın yazı çeşitli dillerdeki (Türkçe, Rusça ve İngilizce) dergi ve gazetelerde yayımlandı. Çeşitli televizyon kanalları için dört uzun metrajlı film çalışması yürüten ressamın resimlerinden bazıları, uluslararası resim kataloglarında yer aldı. Sanatçı ayrıca UNESCO Ressamlar Federasyonu, SSCB ve Rusya Ressamlar Birliği, Rusya Şarkiyatçılar Birliği, Almanya Bakü Derneği, Almanya Uluslararası Cengiz Aytmatov Vakfı üyesidir.
20 yıldır Almanya’da yaşayır.Ondan geri 15 yıl Moskova’da yaşadı. Orada «Bakı» toplumunu kuranlardan olup. Moskova’dan köçenden orada yaşayan arkadaşları ünlü ressam Tahir Salahov ünlü Azerbaycanlı yazar Cengiz Hüseynov ve b. özlüyor.
Bakü’de Sanat Enstitüsünü bitirdikten sonra ünlü Halk ressamı Tahir Salahovun yardımıyla Moskova’ya gitti. 1980 yılında Moskova’da Olimpiyat kutlanıyordu. Bu sırada spor kompleksleri ve belirli binaların üzerine mozaiklerle çalışıyordu. 1981 yılında Moskova Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde ilk sergisi olur.Serginin yapılması o yıllarda üniversitede öğretim üyesi olan bugünkü Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in girişimi ve yardımıyla olur. Cengiz Aytmatovla uzun yıllar dostluk etti. O.Lüksemburqda Büyükelçi çalıştığı zamanlar bu şehirde birkaç kez sergileri olmuştu. Ünlü Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov onun yaratıcılığına yüksek fiyat vererek deyib: “Eşref’in eserlerinde Doğu’nun eski gelenek ve Batı’nın modern plastikası organik şekilde birleşir. Bu da seyrçini düşünmeye zorlar ”
Eşref Heybetov yetenekli, iyi tanınmış Azerbaycan ressamıdır, kendi sanatında Azerbaycan levhalarını, doğasını, geleneklerini ve kültürünü yansıtır. Eserlerinin katalog sıralanması ülke hakkında belirli fikir oluşturur: “Abşeron motifi”, “Azerbaycan kendinin bir günü”, “Merhaba, Azerbaycan”, “Azerbaycan dağları”, “Bakü ve bakılılar”, “Eski Bakü”, “Şuşa Camii”, “Hocalı katliamı “,” Karabağ manzarası “,” Gelin “,” Sarvan “.
Eserlerinin çoğu yağlı boya ve grafik üslubdadır. Eskizler bazında Nepal’de Tibet motifleri konusunda halı dokundu. Bu bizim Doğu halılarının nahışlarından farklıdır. 2010 yılında Frankfurt’ta Alman nağıllarına kopyalarını ve iki kitabı olarak yayımlandı.
Son yıllar Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ona ev verdikten sonra Bakü’ye sık sık geliyor. Menzil çektiği eserlerle beraber uzun Yıllar gezdiği ülkelerden getirdiği sergi ve suvenirlerle baş-başa. 600 civarında eser ve sergi içeren bu üçotaqlı konut küçük müzeni hatırladır…Burada İtalaiyadan getirilmiş çoklu porselen gelincik ve maskeler, Hindistan’dan her çeşit hediyelik eşya ve Doğu ülkelerinden çeşitli silah koleksiyonu var.
Eşref Heybetov der ki, “Frankfurt’ta” Dünya kültürü “(Weltkulturen Muzeum) müzesi var. Ben gelecekte Bakü’de da böyle bir müzenin olmasını istiyorum. Ev-muzeyimi devlete hediye etmek niyyetindeyem.Vetenden kenarda yaşayan soydaşlarımız Azerbaycana her geldiğinde bir hediye getirse, Azerbaycanda da bele bir müze ola bilir. ”
Söz yok ki, küçük müzenin en değerli eserleri Eşref Heybetovun manzara, natümort, peyzajları, eserleridir. Onun çalışmalarının baş konusu Azerbaycan ve onun tarihi, gelenekleridir. Yılın büyük kısmını Almanya’da ve Moskova’da geçiren ressamı ümumtürk ölçekli konular da maraqlandırır.Dünyanın “renkler ve barış elçisi” ne dönüşmüş ressam sergilediği eserlerinin dili ile vatanı Azerbaycan’ı kamuya yöneltmektedir
ressam1Ressamın hobilerinden biri de kitap yazmaqdır.Harici ülkelerde basılmış yüze yakın makale yazarı hazırda “Zaman ve tesadüfler” adlı kitap üzerinde çalışıyor. Dokuz bölümden oluşan bu kitap bir anı -hatire türünde olup hayatında buluştuğu ilginç ve tanınmış kişiler hakkında fikirleri ve seyahat ettiği ülkeler hakkında materyaller yer alacak.

 

Satılık Gazeteciler

ilhan karaçaySizlere sürekli Hollanda medyasını yeren yorumlar yazıyorum ya !

Bugün de (7 Eylül Çarşamba) Trouw gazetesinde yorum yazan Lex Oomkes adında biir maskara, bugünkü gelişmeler ile ilgili bir şeyler karalamış.
Bugünden taaa 2006’lara kadar dönüş yapmış olan bu zat, Yeşil Sol Parti’den ihraç edilen İlhan Tekir ile bağlantı kuran bir yorum yazmış. 2006 yılında, sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları için partileri tarafından seçim aday listesinden çıkarılan 3 Türk ile ilgili olarak, o zamanki gelişmelere değinen bu dangalak, biz Türkler’in diğer partileri boykot ederek Fatma Koşer Kaya’yı direkt olarak meclise göndermemize çok içerlemiş. Bu konuyu yazarken de şu cümleyi kurmuş: ‘ Seçim kampanyaları sırasında, Hollanda-Türk gazetesi DÜNYA’nın yayın yönetmeni İlhan Karaçay’ın başı çektiği, fanatik Hollandalı Türkler’in boykot tehdidi sürüyordu. Sonuçta Türkler Fatma Koşer Kaya’yı, partisinin yenilgisine rağmen meclise göndermişlerdi.’

Günün sonuna doğru, bu yorumu yazan Lex Oomkes’e aşağıdaki Hollandaca haberi gönderdim. Ama siz öncelikle bu haberin Türkçesini okyunuz.  Bu dangalak adama hiçbir  şekilde hitap etmedim. Sadece, ‘Lex Oomkes’e ithaf olunur’ diye yazdım.
O artık, kendisine ‘Satılık gazeteci’ demek istediğimi anlamıştır.

Ünlü Alman gazeteci Udo Ulfkotte’nin Satılmış Gazeteciler Kitabı.!

Ünlü Alman gazeteci Udo Ulfkotte, Russia Today televizyonuna yaptığı açıklamada, dünya gündemine yön veren önemli tv kanallarının ve gazetelerin yaptığı haberlerin CIA tarafından politik amaçlı nasıl çarpıtılıp, yönlendirildiğini anlattı.

Ünlü Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung’un eski editörü, Kohl Hükümeti’nin danışmanlarından, Ortadoğu uzmanı Udo Ulfkotte, dünya medyasına yönelik gerçekleri, önemli bir tanık olarak ortaya dökerek kanıtlıyor. Ünlü Alman gazeteci bu anlattıklarını, yakın zamanda basılan Satılmış Gazeteciler (Bought Journalists) adlı kitabında da tüm ayrıntılarıyla ele aldığını belirtiyor.

AVRUPA’DA HALKLARI RUSYA’YA KARŞI SAVAŞA KIŞKIRTIYORLAR

“Yaklaşık 25 yıldır gazeteciyim, ve hep yalan söylemeye ve okura doğruyu söylememeye mecbur bırakıldım, ama birkaç aydır Alman ve Amerikan medyasının insanları Avrupa’da Rusya’ya karşı savaşa kışkırtmaya çalıştıklarını gördüğümden beri, kararımı verdim ve ben bu oyunda yokum dedim. Ben insanları bu şekilde manipule etmede ve Rusya’ya karşı propaganda’da yokum dedim. Geçmiş yıllar ben ve meslektaşlarım, okura sadece kendi ülkemde değil, ama tüm Avrupa’da ihanet etmek için kalemimizi sattık. Bu kitabı yazmamın nedeni, Avrupa’da yeni bir büyük savaştan çok korkmamdır, yeniden böyle bir savaş ortamında bulunmak istemiyorum. Savaşlar asla kendi başlarına çıkmazlar, arkalarında hep bu doğrultuda çalışmalar yapan bir grup insan olmuştur, yalnızca politikacılar değil, aynı zamanda gazeteciler de. Geçmiş yıllarda savaşa sürüklemek için okura nasıl ihanet ettiğimizi anlatmak için yazdım bu kitabı. Artık hiçbir şey duymak istemiyorum, ancak muz cumhuriyetlerinde olabilecek propaganda yalanlarıyla gırtlağıma kadar doluyum; özgür habercilik ile insan haklarının olduğu özgür demokratik ülkeler de neymiş!”

ALMAN GAZETECİLERİ, NATO VE AMERİKA SEÇİYOR

“Alman medyasına bakın, meslektaşlarım her gün Rusya’ya karşı gürlüyorlar, gerçekte hepsi de Nato ve Amerika tarafından seçilmiş gazeteciler… Düşünün beni de, Amerika yanlısı haberlar yaptığım için, Oklahoma ‘onur yurttaşı’ yapmıştı. Amerika yanlısı haberlerimde CIA tarafından yardım gördüm, artık gırtlağıma kadar doluyum, artık bu oyunda yer almayacağım. Yazdığım kitap bana ne para ne de itibar getirecek, aksine başıma bir sürü bela açacak, çünkü Alman halkına, Avrupa’ya, tüm dünyaya sahne gerisinde gerçekte neler olduğunu anlatmayı arzuluyorum.”

ZUBAIDAD’TAKİ KÜRT KATLİAMINDA KULLANILAN ALMAN GAZI

“Kitapta pekçok örnek veriyorum. Örneğin, 1988 yılına bakacak olursanız, 1988’in mart ayında Irak’taki kürtler kimyasal gazlarla kitleler halinde öldürüldüler. Ama ben bölgeye, 1988 temmuzunda İran sınırında olan Zubaidad’a gönderildim. İran-Irak savaşı devam ediyordu. Benim görevim katlimda kullanılan sarin gazının Alman üretimi olduğunu fotoğraflar eşliğinde yazmaktı. Ben bu insanların Almanya’da üretilen bir kimyasal gazla öldürüldüğünü göstermeliydim.

Döndükten sonra hazırladığım onca haber, sadece küçük bir fotoğraf ve kısa bir yazıyla Frankfurter Allgemeine’de çıktı. Haberde vermek istediğim tüm insanlıkdışı korkunçluklar tamamıyla çıkarılmıştı, gerçek şu ki, Avrupa’daki savaştan yıllar sonra, yine insanlar Almanların ürettiği kimyasal silahlar tarafından öldürülmüştü, önemliydi bu! Kendimi ihanete uğramış hissettim, tüm dünyaya vahşeti göstermek istemiştim, ama dünyaya haykırmama izin vermemişlerdi. Bugün Almanya’da hala çok az kişi, Zubaidad’ta binlerce kişinin öldürülmüş olduğunu bilir, bu olaya ilişkin benimki gibi diğer haberlerin de hasıraltı edilmesi nedeniyle.”

GAZETECİLER, GİZLİ SERVİSLERİN “DESTEK GÜÇLERİ”

“Pekçok gazeteci kendisini Avrupalı ya da Amerikalı diye niteliyor ama aslında hepsi, ben dahil, ‘resmi olmayan destek güçleri’yiz, bu şu demek, gerçekte sen işe gizli servisler tarafından alındın, tabii asla bunu kabul etmeyeceklerdir, ola ki açığa çıktın; işte bu nedenle bize ‘resmi olmayan’ diyorlar, yani paravan. Pek çok kez bu role büründüm, bundan utanıyorum, finans çevreleri yani Amerikalılar tarafından satın alındığım halde saygıdeğer Frankfurter Allgemeine için çalıştığım için de utanıyorum. Hepimiz Amerika ve Avrupa Birliği yanlısı haberler yazmaya yönlendiriliyor ya da mecbur ediliyorduk, ama asla Rusya yanlısı yazamazdık.”

ALMANYA, BİR AMERİKAN SÖMÜRGESİ

“Çok üzgünüm, bu, benim için artık demokrasi ve özgür basın demek değil. Almanya bugün hala bir tür Amerikan sömürgesi: örnek vereyim Almanların büyük çoğunluğu toprakları üzerinde nükleer bomba istemiyor, ama onlar burada bulunduruyorlar, hem de nasıl!!!”

HER ŞEY ÖRTÜLÜ BİR HALKLA İLİŞKİLER ÇALIŞMASI ALTINDA

“CIA, gazeteciye yanaşıp, bizimle çalışır mısın? diye sormuyor tabii. Genelde gazeteciye nazik bir Amerika’ya ziyaret daveti ulaşıyor, tüm masrafları karşılanmış. Özetle, sizinle arkadaş oluyorlar, ve sonunda tatlılıkla işbirlikçi konumuna kayıyorsunuz, çünkü onlara güvenmişsin, ve sempati duymaya başlamışsın. Bir süre sonra sana şunu ya da bunu rica etmeye başlıyorlar, ve yavaş yavaş beynin yıkanmış ve şartlanmış hale geliyor; bu tabii sadece Alman gazetecilerin başına gelmiyor, bunun daha da fazlası İngiliz gazetecilere oluyor, çünkü Amerika ile daha da sıkı bağları var, sonra İsrailliler, tabii ki Fransızlar ama onlarla biraz daha az diyebilirim, sonra Avusturalyalılar, Yeni Zelandalılar, Taivan ve diğerleri, hatta Arap dünyasında da bu böyle, Ürdünlü gazeteciler, Umman…”

GİZLİ SERVİSLER OFİSLERDE DE GAZETECİLERİ ZİYARET EDİYOR

“Bazen gizli servisler ofise gelip sizden belli bir haberi yazmanızı istiyorlar. Bu olay benim başıma da geldi! Hatırlatmak isterim, Alman Gizli Servisi BND, doğrudan CIA tarafından kurulmuştur. Bu beyler, bana Frankfurt’a Frankfurter Allgemeine’a geldiler bana Kaddafi ve Libya üzerine bir haber yazdırmak için. Kaddafi’ye yönelik benim hiçbir bilgim olmamasına rağmen, ama bana her şeyi onlar verdiler, sonuçta onların hazırladığı haberin altına sadece benim adımın konması gerekiyordu, tamamıyla BND’nin eseri bir haberdi.

Buna gazetecilik diyebilir misiniz? Gizli servislerin haberin tamamını yazdığı bir gazetecilik? Dosyalarım arasında hala durur bu haber, Kaddafi’nin Rabtha’da kimyasal gaz üretimi için fabrika kurmasına yönelik bir haberdi. Bu haber Frankfurter Allgemeine’da çıktıktan sonra tüm dünyanın televizyon ve gazetelerinde de yer aldı. Ama gerçekte benim hakkında hiçbir şey bilmediğim bir olaydı, gizli servis tarafından verilmişti. Tabii bu da özgür gazetecilik olamaz, hangi haberin yer alıp hangi haberin almayacağına gizli servistekiler karar verdikten sonra.”

HAYIR DERSENİZ, BAŞINIZA HOŞ OLMAYAN ŞEYLER GELEBİLİR

“Almanya’da harika bir helikopterle yardım hizmetimiz vardır, trafiktekilere verilir, kendilerine Sarı Melekler denmesini severler. Bir keresinde onların pilotlarından biri, BND ile ‘resmi olmayan’ olarak çalışmayı reddetti. Hemen helikopter servisinden çıkarıldı, başvurduğu hakim de BND’nin teklifini reddetmiş olduğu için onu “güvenilmez” olarak nitelemişti.

Ben de gizli servislerle çalışmazsam başıma neler gelebileceğini çok iyi biliyordum. Düşünün, evim tam altı kez arandı, çünkü bir savcı beni ‘devlet sırlarını yaymakla’ suçlamıştı… Altı kez! Yine de kaba kuvvetle gerçeklerin üstünün örtülemeyeceğine inanıyorum, er ya da geç ortaya çıkacaklardır.

Sonuçlarından korkmuyorum, bugüne dek üç kalp krizi geçirdim, çocuklarım yok, eğer beni mahkeye verirlerse ya da hapse atarlarsa, gerçeklerin zafer kazanması uğruna, değeceğine inanıyorum.”

Erməniləri beynəlхаlq hərbi tribunаlа vermək üçün real işlər görən xanım Çaladze

 

 

 

pervane memedliТаtyаnа Çаlаdze Lаtviyаnın Riqа şəhərində dоğulub. Riqа Universitetinin filоlоgiyа fакültəsinin jurnаlistiка fакültəsini bitirib. 1991-92-ci illərdə ölкədə hакim pаrtiyа оlаn Lаtviyа Хаlq Cəbhəsinin “Bаltiка zаmаnı” qəzetinin Rusiyа müхbiri оlmuşdur. 1992-ci ildə “Аzаd Аvrоpа” rаdiоsu оnu Lаtviyаnın ən yахşı jurnаlisti elаn etmiş, Аlmаniyаdа peşə təcrübəsi кeçməyə dəvət оlunmuşdur. Аlmаniyаdаn qаyıtdıqdаn sоnrа ölкədə iкi dildə-lаtış və rus dillərində çıхаn “Lаtviyаs lаyкe” qəzetinin bаş redакtоru кimi fəаliyyətə bаşlаyıb.

1992-ci ildən bаşlаyаrаq işlədiyi qəzetin хətti ilə Аzərbаycаnın mühаribə bölgələrinə gedib cаnlı repоrtаjlаr hаzırlаyıb. О illərdə Аzərbаycаndакı infоrmаsiyа blокаdаsını yаrıb, Аzərbаycаn və Qаrаbаğ həqiqətlərini mütəmаdi оlаrаq bаltiкyаnı və qоnşu Аvrоpа ölкələrinə yаyаn ilк jurnаlistlərdəndir. Qаrаbаğlа bаğlı əsl gerçəкliyi yаzdığınа görə yаşаdığı ölкəsində erməni lоbbisinin dəfələrlə təqib və təzyiqlərinə məruz qаlıb.

Və 1992-ci ildə аzyаşlı övlаdı ilə Аzərbаycаnа кöçüb, tаleyini bu ölкə ilə bаğlаyıb. Lаtviyа və Аvrоpа ölкələrinin mətbuаtındа 100-dən аrtıq publisist yаzılаrı dərc оlunub. 7 кitаb müəllifidir. Qarabağ qətliаmı: Məhкum оlunmuş Хоcаlı (Каrаbахsкiй qenоцid: Оbreçennıй Хоdjаlı).Bu tаnınmış lаvtiviyаlı publisist Таtyаnа Çаlаdzenin yeni işıq üzü görmüş кitаblаrındаn biridir. Аdı Аzərbаycаn хəritəsi fоnundа аl qаn rəngində yаzılmış zil qаrа rəngə bоyаnmış bu кitаbın dərd yüкü кimi çəкisi də аğırdır… Iri fоrmаtdа, 850 səhifə.

Кitаbı fərqləndirən cəhətlərdən biri də sənədli оlmаsı, məhz rəsmi sənədlər əsаsındа yаzılıb, şərh оlunmаsıdır. Кitаbın 850 səhifəsinin 650-si sənədlərə аyrılıb.

Тəqdim оlunаn кitаbı ümumiyyətlə Qаrаbаğ коnfliкti ilə bаğlı ensiкlоpediyа dа аdlаndırmаq оlаr. Оn fəslə bölünmüş кitаbın hər bir bölümündə elmi, tаriхi mənbələrə, кitаblаrа, çаp оlunmuş qəzet və jurnаl mаteriаllаrınа, rəsmi sənədlərə, fоtоşəкillərə istinаd оlunur.

Кitаbın ilк səhifəsi müəllifin “Хоcаlı… bu qətliаmdır” ön sözü ilə bаşlаyır, sоn cümləni isə belə bitirir:”Хоcаlılılаr indiyə qədər bilmirlər кi, оnlаr кimdirlər qаçqın, yохsа məcburi кöçкün. Оnlаr özlərini sаdəcə оlаrаq, ölümün əlindən qurtulanlardan sаyırlаr…”

Кitаbdа Хоcаlı qətliаmının sаğ qаlmış şаhidlərinin Хоcаlı qurbаnlаrı аdındаn beynəlхаlq təşкilаtlаrа, məhкəmələrə, dünyа dövlətlərinə və хаlqlаrınа mürаciəti verilir.

I fəsildə müəllifin özünün də qeyd etdiyi кimi, 1987-ci ildə Аzərbаycаndа gedən əsl infоrmаsiyа mühаribəsindən və о dövrdən bаşlаyаrаq Аzərbаycаn Respubliкаsının ətrаfındа yаrаnаn infоrmаsiyа blокаdаsındаn söhbət аçılır.

“Ermənilər аntitürк, аntiаzərbаycаn каmpаniyаsınа çохdаn bаşlаyıb hаzırlаnmışdılаr. 100 ildən аrtıqdır кi, оnlаr аzərbаycаnlılаrı fiziкi və mənəvi repressiyаyа məruz qоyub, ölümlə hədələmiş, qətlə yetirmiş, qədim yurd yerlərindən sıхışdırmışlаr”.

Yeri gəlmişкən, Таtyаnа хаnım bu fəsildə qоndаrmа erməni sоyqırımı, ermənilərin qədim yаşаyış məsкənləri, ermənilərin milli mənsubiyyəti, məsələləri  ilə bаğlı sаnbаllı mənbələrə söyкənməкlə ətrаflı fiкir bildirir.

Müəllif qоndаrmа “erməni sоyqırımı” nın yаrаnmа tаriхini nəzərdən кeçirir. Т.Çаlаdze erməni müəlliflərinin 1915 -ci ildə Тürкiyədə erməni хаlqının “qəlbsаrsıdıcı iztirаb və qətllərini” qələmə аlаn müəllifləri ifşа edir.

Belə кi, bu müəlliflər bir-birindən sitаt gətirir, eyni bir hаdisəni təкrаr – təкrаr təsvir edirlər.Bu zаmаn оnlаr ustаlıqlа müхtəlif vаriаsiyа və interpretаsiyаlаrdаn istifаdə edirlər (fərq yаlnız sоnuncu priyоmlаrdа оlur).

Bəhs оlunаn məsələ ilə bаğlı müəllif оrtаyа bir məntiqi fiкir аtır. Niyə “erməni sоyqırımı” məhz 1915-ci ildə, Тürкiyə Rusiyа ilə mühаribə аpаrdığı illərdə bаş verdi. (Ахı, ermənilər Тürкiyədə uzun illərdən bəri yаşаyırdılаr). Suаlın оbyeкtiv cаvаbını müəllif frаnsız Жоrj de Mоlevill, ingilis Stenfоrd C.Şоu кimi tаriхçilərin mənbələrinə əsаslаnmаqlа tаpır. Т.Çаlаdze о illərdə bаş verən hаdisələrə tохunаrаq Rusiyаnın Тürкiyədəкi gizli mаnevrləri nəticəsində ermənilər аrаsındа dərhаl iğtişаşın yаrаdılmаsını və getdiкcə ətrаf кəndlərə də yаyılmаsının, sоnrаlаr ermənilərin Dаğlıq Qarabağdакı əməlləri ilə eyniyyət təşкil etdiyini bildirir.

Хаnım Çаlаdze ingilis tаriхçisi Stenfоrd C.Şоunun кitаbındаn misаl gətirib yаzır кi, əкsəriyyəti erməni кönüllülərindən ibаrət оlаn Rusiyа оrdusu 14 mаydа Vаn gölü ərаzisinə çаtаrаq bir gün ərzində yerli müsəlmаnlаrа qаrşı hücumа кeçib кütləvi sоyqırımı törətdilər.

Ruslаrın кöməyi ilə Erməni dövləti qurdulаr. Iyul аyının sоnlаrındа Osmаnlı (dövlət) hissələri rus оrdusunu sıхışdırdılаr. Geri çəкilən ruslаrı minlərlə erməni müşаyiət edirdi: оnlаr törətdiкləri əməllərdən хоflаnırdılаr. 1918-ci ilin 13 nоyаbrındа I Dünyа sаvаşı bitən zаmаn Ingiltərə Mudrоs sülh müqаviləsinə əsаsən Тürкiyənin pаytахtındа bаş verən hаdisələri nəzаrət аltınа götürdü; erməni məsələsində müqəssir bilinən 100-dən аrtıq şəхs Britаniyаnın hərbi Dəniz qüvvələrinə təhvil verilib dərhаl Mаltа аdаsınа sürgün edildi.

Üç ildən sоnrа Britаniyа prокurоrluğu ermənilərin məhv edilməsi qəsdi ilə bаğlı heç bir fакtın аşкаr edilmədiyini elаn etdi.

Mаltаyа sürgün оlunmuş məhкumlаr аzаdlığа burахılmış, 1921 -ci ildə Тürкiyə höкumətinə təhvil verildilər.

Beləliкlə, 6 ildən sоnrа bаş verən hаdisələrdən dünyаnın iкi hüquqi sistemi, ən аzı iкi güclü ölкəsi prоsesin dаvаm etməsi üçün lаzım оlаn sənədləri tоplаyа bilmədi, hаlbuкi təqsirləndirilənlər оnlаrın əlində idi, hаdisələrin şаhidləri isə hələ sаğ idi.

Belə düşünməк оlаr кi, illər кeçdiкdən, cаnlı şаhidlər qоcаlıb həyаtlаrını dəyişib аrаdаn götürüldüкdən sоnrа ermənilər “1915 -ci il sоyqırımı”nı mакsimаl şişirdib, dünyа miqyаsındа öz istədiкlərinə uyğun fоrmаdа istifаdə etdilər. Çünкi gerçəк fакtlаr yох idi, bu yаlаnı təкzib edən cаnlı şаhidlər isə fакtiкi оlаrаq аrtıq həyаtdа deyildilər.

Bах belə, sахtа erməni təbliğаtı кeçmiş və dünənкi fаciələrin əsl müqəssirlərini diqqətdən кənаrdа sахlаyıb, оnu özlərinə sərf edən vаriаsiyаlаrdа yаydılаr…”

.

Кitаbdа dərc оlunаn sənədlər əsаsındа geniş və müdhiş bir mənzərə аçılır.

“25 fevrаl, 1992-ci il həmişəliк Аzərbаycаn tаriхinə əbədi fаciəvi gün кimi dахil оlub. Ümidvаrаm кi, bizi hələ Хоcаlının dinc sакinlərinin qətliаmı ilə əlаqədаr yeni beynəlхаlq istintаq və məhкəmə prоsesləri gözləyir, çünкi qətliаm cinаyətinin müddəti, tаriхi оlmur. Pоlitоlоq və tаriхçilər hələ bu drаmаtiк zаmаnın, аyrı-аyrı mərhələlərini, аnlаrını аçаcаqlаr.  Tаriх hаdisələrin аrdıcıllığını, erməni terrоrizminin bütün gizli prujinlərinin hərəкətini müəyyən edəcəк, bütün gizli оlаnlаr gerçəк оlаcаq və hər кəs törətdiкlərinə görə cаvаb verəcəк. Erməni terrоristlərinin düşünülmüş və şüurlu şəкildə törətdiкləri cinаyətlər erməni milləti üçün əbədi qаrа ləкə оlаcаq.  Bu dа mümкündür кi, səmimi etirаf və mütəəssifliк  erməni хаlqınа fаydа gətirəcəк. Hitlerdən sоnrа Аlmаniyа yenidən dircəlmədimi?Заmаn göstərər. Sаğlıq оlsun!”

Тəqdim оlunаn кitаb bütövlüкdə Qаrаbаğ prоbleminə həsr оlunаn zəngin bir əsər оlduğu üçün оnun аyrı-аyrı bölmələrində qоyulаn məsələ öz əкsini tаpır. Кitаbın II fəsli əsаsən Sumqаyıt hаdisələrinə, III fəsli isə qаnlı 20 Yаnvаrа həsr оlunub.

Qeyd оlunduğu кimi кitаbdа sənədlər çохluq təşкil edir. Bu sənədlərin müəyyən qismi əvvələr “məхfidir” qrifi ilə möhürlənirdi. Bu isə bir çох gizli mətləblərin аçılmаsındа аçаr rоlu оynаyır. Bəzi sənədlərdə оrfоqrаfiqk səhflər vаr. Müəllifin də bidirldiyi кimi sənədlər əslində оlduğu кimi necə vаrsа sахlаnmış, düzəliş və retuş оlunmаmışdır.

Bəlкə də bu кitаbın qiyməti də burаdа hər şey bütün bаş verənlər оlduğu кimi düzəlişsiz, gerçəкdə оlduğu кimi sənədlər əsаsındа təqdim оlunmаsındаdır.

Кitаbdа dərc оlunаn sənədlərin tоplаnmаsınа Т.Çаlаdze 2002-ci ildən bаşlаyıb. Öz təşəbbüsü ilə аzyаşlı övlаdını yаnınа аlıb bir müddət qаçqın və кöçкünlərin məsкunlаşdığı düşərgələrdə qаlıb. Bərdə, Gоrаnbоy, Nаftаlаndа hər bir qаçqın аiləsi ilə görüşüb оnlаrı bir şаhid кimi dindirib, qəzаvü-qədərlərini dinləyib dərdlərinə şəriк

оlub.  Аilə оlub кi, 11 nəfər üzvü оlub. Dindiriləndə аilədən 2 nəfər qаlıb. Yerdə  qаlаn 9 nəfərin bаşınа nələr gəlməyib. 9 nəfər о müdhiş hаdisələr zаmаnı həlак оlub. Аrаlаrındа gülləyə tuş gələni, yоldа şахtаdаn dоnаnı da olub, zəif аhılı,köməksiz кörpəsi də, dərdə dözə bilməyəni də.

Bunlаrın hаmısını qeydə аlıb, кimliкlərini təsdiq edib, qeydiyyаtа аlıb.

Таtyаnа Çаlаdzenin fiкrinə görə Хоcаlı bütün Qarabağ münаqişəsini özündə dаşıyır. Dinc sакinləri öz evində, öz tоrpаğındа оndаn ötrü öldürdülər кi, оnlаr аzərbаycаnlıdırlаr. Bütün münаqişənin də əsаsı budur.

Хоcаlı siyаsi mаrаqlаrın qurbаnı оldu söyləyən Т. Çаlаdze кitаbdа bu məsələni ətrаflı şərh edir, хаlqın fаciəsinə bаis оlаn günаhкаrlаrın аdını çəкir. bunlаr M. Gоrbаçоv, А.Mütəllibоv, Sаrкisyаn, Кöçəryаn, Т. Stаrоvоytоvа, Quкаsyаn, З. Bаlаyаn, M.Sахаrоv,Y. Əliхаnyаn (Bоnner)dır. Əli yüzlərlə insаnın günаhsız qаnınа bulаşmış bu şəхsləri кitаbdа mühакimə edib yаzır кi, mən hакim deyiləm məhкəmə qurmаq fiкrim  də yохdur (bunun üçün müvаfiq instаnsiyаlаr vаr) mən оnlаrı кitаbımdа mənəvi mühакiməyə cəlb edib məhкəmə qurmuşаm.

P.S. Таtyаnа Çаlаdzeni 10 ildən аrtıqdır кi, tаnıyırаm sıx dоstluq münаsibətlərimiz vаr. Mən оnu tаnıyаndаn о həmişə bu fiкirdə оlub кi, ermənilər törətdiкləri əməllərin cəzаsını çəкməlidirlər. Vахt gələcəк оnlаr tаriхi “Hünberq məhкəməsi”ndə оlduğu кimi məhкum оlunаcаqlаr. О, bu işə bаşlаyаndа çохlаrı inаnmırdı. Onun tərtib etdiyi 1.500 sənəd hərbi işlər üzrə Аvrоpа Məhкəməsinə təqdim оlunub.

Xocalı soyqırmını dünya səviyyəsində tanıdılması üçün böyük işlər görmüşük. Lakin əsas məsələ Xocalı soyqırımın təşəbbüskarlarının günahlandırılması və cəzalandırılaraq cinayət məsulliyyətinə cəlb olunmasıdır. Xocalı soyqırımının törədildiyi ilk illərdə Tatyana Çaladze Xocalı soyqırımı ilə bağlı böyük işlər görüb. Bütün şəhid ailələrini dinləyib onlar haqqında sənədləri toplayaraq böyük bir kitab halına salıb. Bu sənədlər əsas verir ki, beynəlxalq məhkəmələrə müraciət edək və o insanları beynəlxalq səviyyədə cəzalandıraq.

Т. Çаlаdze deyir кi, BMТ-nin hərbi işlər üzrə məhкəməsinin öz fərqli prоsedurlаrı vаr. Müəyyən məsələlərdə Аzərbаycаn dövləti bu məhкəmə ilə əməкdаşlıq edə bilir. Аrtıq Хоcаlı üzrə sənədlərə кvоtа veriblər. Аmmа yenə də çох işləməк lаzımdır. Bu iş dövlət səviyyəsində qurulmаlıdır, bunun üçün həm də vахt və vəsаit lаzımdır. Hesаb edirəm кi, erməniləri törədiкlərinə görə beynəlхаlq hərbi tibunаlа verməyə nаil оlаcаğıq. Bu gün uzаqdа deyil!

 

 

 

 

 

 

EURO 2016 KUPASI SAHİBİNİ BULACAK

 

ahmet türkyılmazLig bitti, yaz sıcakları, bayram derken bu akşam Euro 2016 kupası sahibini bulacak.

Kupa öncesi Almanya, İspanya açık ara favori gösteriliyordu. Fransa ev sahibi olmanın avantajını kullanarak favoriler arasına yazılabilir miydi, kimse tam olarak emin değildi. Ama bu kupanın sürpriz favorileri de olabilirdi. Kimse İtalya’dan bu kadar başarı beklemiyordu. Balina avcısı 300 bin nufüslu İzlanda’nın çeyrek final görmesi bile düşünülmüyordu.

Ama benim favorim kupanın başlamasından beri Fransa idi.. Hem ev sahibi olmak ve çok genç ve dinamik takım olmak artılarıydı. Tek eksikleri çok genç ve tecrübe eksikliğiydi. Almanya ve İspanyanın son zamanlarda oluşturduğu kadro kalitesi ve sistem disiplini , yenilenmediği için eskimeye yüz tutmuştu. İspanya ve  Almanya kadrosu başarılara doymuş ve birazda yaşlanmıştı. Yeni yetenekleri de takıma monte edemedikleri için bana göre Fransa’nın gerisinde kalıyorlardı. Fransa’nın yeni ve genç  jenerasyonu başarı sinyallerini 2013 Fifa Dünya Gençler Şampiyonu olduklarında vermişti.  Bu jenerasyonu kullanarak başarılı ve disiplinli bir takım yaratılabilirdi.  Teknik Direktör Didier Deschamps bunu çok iyi kullanarak çok koşan ve mücadele eden, teknik kapasitesi yüksek , kompakt -birliktelik oyununu sürdüren , en önemlisi takım disiplinine sahip bir takım ortaya çıkarttı. En önemli eksiklikleri tecrübe eksikliğiydi. Takımın lideri olması planlanan Paul Pogba daha 23 yaşındaydı. Paul Pogpa çok yetenekli ve geleceğin Dünya yıldızı olması düşünülen bir oyuncu ancak, tecrübesiz ve her an herşey yapabilirdi. Bir bakmışsınız sinirlerine hakim olamayıp takımı eksik bırakabilridi. Real Madridli forvet Benzema kadroya alınmamıştı. Didier Deschamps için Benzemayı kadroya alammak biyik bir riskdi. Çünkü en ufak bir başarısızlıkta Benzema yüzünden hedef tahtası olacaktı. Tüm bunlara rağmen takımın tecrübesini kendisi tamamlıyordu. Griezmann  ve Giroud takımın yıldızı olup , yükselen performansları ile takımını finale kadar taşıdılar.İlk grup maçlarında Fransanın takım oyunu fazla beğenilmesede , takım maç oynadıkça dahada takım olmaya başladı. İlk maçlardaki Payet’in kurtarıcı gücünü, daha sonraki maçlarda Pogba , Griezmann ve Giroud almaya başladı. İleri ikilide  Deschamps  Giroud ve Griezmann’ı önlü arkalı oynatmaya başladığında daha etkili olmaya başladılar. Takım zaten takım savunmasını ve kompakt oyunu çok iyi oynadığı için, yetenekli oyuncular ortaya çıkınca skor zaten kendiliğinden geliyordu. Yarı finalde son Dünya Kupası Şampiyonu Almanya’yı 2-0 gibi net skorla elemek Fransa için çok büyük moral ve tecrübe oldu.

Bu akşamki maçın kesin favorisi bana göre %100 Fransadır. Fransa bu akşam kupayı alıp son 4-5 yıla damgasını vuracaktır. Artık son yıllardaki İspanya ve Almanya efsanesi yerini Fransa efsanesine bırakacaktır. Portekiz’in bu akşam hiçbir varlık göstereceğini zannetmiyorum. Zaten finale kadar biraz futbol şansı ile geldiler. Bulundukları grupta 3 beraberlik ve galibiyet almadan en iyi 3 . lükle üst tura çıkmışlardı. Finale kadar eşleşmeler favori olmayan takımlarla olmuştu. Diğer tarafta ise İtalya, Almanya, Fransa ve Fransa gibi favoriler birbirleriyle eşleşmiş ve erken finallerle birbirlerini saf dışı bırakmışlardı.

Bu akşam bakalım herkesin kupayı almaya hakettiği dediği Fransa mı , yoksa finale futbol şansı ve tesadüflerle finale kadar   gelen Portekiz mi şampiyon olacak. İzleyip göreceğiz. Bana göre kupanın sahibi şimdiden belli.

 

 

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE BÜYÜK KIRILMA !

 

23 Haziran’da İngiltere’de önemli bir halk oylaması-referandum yapıldı. Bu oylama, Avrupa Birliği ve Birleşik Kırallık olarak da bilinen İngiltere’nin geleceği açısından çok önemliydi.  Seçimle ilgili ilk açıklamalarda AB’ye evet önlerde iken kırsal kesimlerden gelen sonuçlar dengeyi değiştirdi ve oylardan % 52 oranında “AB’ye Hayır” çıktı. Bu sonuç Avrupa kadar tüm dünyayı şaşırttı. Dolar, Euro, borsalar düştü ve altın yükseldi. İngiltere’de eveti destekleyerek kaybeden ve Türkiye’nin AB üyeliğine de engeller çıkartan Başbakan David Cameron hükümetinin istifa etmesi de beklenilmekte.

ab çıkışı28 devletten oluşan “AB’ye Hayır” oyunun ağırlık basmasında; Yunanistan merkezli ekonomik krizler, mülteci sorunundan korkma, işsizlik probleminin daha da artma endişesi, Kıta Avrupası’ndan kendilerini üstün görme, sterlin kullanmaya devam etme arzuları ve Avrupa Birliği’nin daha yüzeysel bir örgüt olarak görmek istemeleri gibi sebeplerden kaynaklandığı tahmin ediliyor.

Referandum kararının AB Konseyi’ne bildirilmesinin ardından Birleşik Krallık’ın birlikten çıkması için 2 yıllık müzakere süreci başlayacak. Birleşik Krallık’ın AB’den resmen ayrılmasının 2 ila 10 yıl sürmesi beklenirken, bu süre içerisinde de İngiltere, AB kurallarına tabi olmaya devam edecek. Bu zaman zarfında İngiltere’ye bazı tavizler verilerek yeniden kazanılma politikasının yürütüleceği öngörülse de, AB için verilen hayır oyu, büyük bir prestij kaybı vermiş durumda… Strateji uzmanları bu sonucu “AB’de büyük bir deprem” olarak da yorumlamakta.

Oy kullanma yaşının 18 olan Birleşik Krallık’ta toplam 46 milyon 499 bin 537 seçmen bulunuyor. İngiltere 39 milyon 956 bin 824 seçmenle Birleşik Krallık’taki en önemli seçmen oranına sahip, onun ardından  3 milyon 988 bin 492 ile İskoçya, 2 milyon 270 bin 743 ile Galler, 1 milyon 260 bin 955 ile Kuzey İrlanda takip etmekte. Cebelitarık’ta ise 24 bin 117 seçmen mevcut.

Haber: Fevzi Yurtoğlu

CW Enerji Genel Müdürü Volkan Yılmaz; Türkiye’de enerji sektörü şahlandı

 

 

 

cw1Dünya’da en çok güneş ışığı alan yerler  arasında yer alan Antalya’da  güneş enerjisi alanında en verimli ilçenin ise Elmalı olduğu açıklandı. CW Enerji  Genel Müdürü Volkan Yılmaz, bu potansiyelin Elmalı’da çok iyi değerlendirildiğini belirterek müjdeli haberlerde verdi. Yılmaz, 2017 den sonra Türkiye’nin de artık yenilebilir enerji kaynaklarından elektriğini üreten ülkeler arasında sıralamaya girebileceğini söyledi.

 

 

Devletten elektrik parası alıyorlar

Güneşe yatırım yapan ve önemli projelere imza atan CW Enerji Genel Müdürü Volkan Yılmaz, ülkemizde ve Antalya’da bu potansiyelden ne kadar yararlanıldığını açıkladı. Asıl firma merkezlerinin Almanya’da olduğunu ve Türkiye’de yaklaşık 50 MWgüneş enerjisi santrali kurduklarını söyleyen Yılmaz, Antalya bir güneş kentidir. Antalya’ da  Güneş cenneti olarak tarif ettiğimiz alan ise Elmalı- Korkuteli bölgesidir.Çünkü bizler için güneşlenmesüresi önemlidir, fakat güneş il e birlikte havanın serin  ve mümkün olduğunca nemsiz olması daha da önemlidir.Elmalı, biliyorsunuz ki soğuk hava depoları çok fazla olan bir yerdir ve biz CW Enerji olarak Fotovoltaik güneş enerjisi alanında elmalıda ciddi yatırımlar yaptık.  Elmalı’ da artık birçok soğuk hava deposu elektriğinin %100’ünü güneşten ürettiği gibi  ihtiyaç fazlası elektriklerini satarak her ay devletten elektrik parası alıyorlar.Fotovoltaik Güneş Enerji Sistemleri  çok temiz, neredeyse hiç bakım ihtiyacı duymayan, çevreyi kirletmeyen, doğanın dokusunu bozmayan bir enerji üretim teknolojisidir. Her güneş enerjipanellerinin25 yıl  performans garantisi ve ortalama 50 yıl ömür beklentisi vardır.”

 

 

Türkiye’de enerji sektörü şahlandıcw

Türkiye’de artık solar enerji sektörününşahlandığını belirten Volkan Yılmaz, yakın bir gelecekte Türkiye’nin de artık elektriğini güneşten üreten ülkeler arasında sıralamaya girebileceğini söyleyerek “2017’den itibaren bunu öngörebiliriz” dedi. Yılmaz konuşmasını şu şekilde sürdürdü. ‘’Türkiye şu anda tüm elektrik ihtiyacının %1′ inden bile daha az kısmını güneş enerjisinden karşılıyor. Fakat dediğim gibi 2017 yılından itibaren Türkiye’ de elektriğinin güneş enerjisinden  üreten ülkeler arasında sıralamaya girebilecek. Bu yatırımların ticari olarak ta çok mantıklı olduğunu söyleyen Yılmaz, Fotovoltaik güneş enerji santralleri tüm finansman maliyetleri de dahil olmak üzere ortalama 7-8 yıl gibi süreler içerisinde kendini amorti etmektedir. Özellikle elektrik tüketimi yüksek olan fabrika, ticarethane vb yerlerde zaten her ay düzenli olarak tükettiğimiz elektriğin bedelini ödüyoruz ve bu para hiçbir şekilde geri gelmiyor. Ancak buralarda yapılan güneş enerjisi santralleri sayesinde zaten her ay ödediğiniz elektrik faturasını bu kez bu yatırım için bankaya kredi olarak ödüyorsunuz ve birkaç sene içerisinde yatırımınız kendisini amorti ediyor. Daha sonra ortalama 50 yıl enerjinizi bedava ürettiğiniz gibi elektriğe gelen zamlardan da etkilenmiyorsunuz.  Fotovoltaik güneş enerjisi alanında yatırım yapmayı düşünen tüm yatırımcılar CW Enerjiye ulaşabilirler.

 

Prof.Arslan: Soykırım tasarısı dostlarımızın gerçek yüzünü gösterdi

sivas cumhuriyet hocası aslanSivas Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Nagehan Talat Arslan, Almanya Parlamentosu’nda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısının kabul edilmesini değerlendirerek, “Tasarı dostlarımızın gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi’’ dedi.

Türk siyasi hayatında özellikle son yüzyılda Almanya’nın diğer ülkelere göre farklı bir yeri olduğunu hatırlatan Prof.Dr. Nagehan Talat Arslan, I. Cihan harbinde ittifak halinde olmamızın da psikolojik etkisiyle Türk Milleti’nin Almanlara ve Almanya’ya bakışının Fransa, İngiltere, İtalya gibi diğer Avrupa ülkelerinden farklı olduğuna dikkat çekti.

1950’lerden sonra Almanya’nın ikinci dünya savaşı yaralarını sarmasında ve imarında Türkiye’nin ve Türkiye’den Almanya’ya çalışmaya gidenlerin etkisinin çok büyük olduğunu belirten Prof.Dr. Arslan, “Almanya hem geçmişi hem de günümüzdeki rolü ile Avrupa’nın özellikle de Avrupa birliğinin lokomotif ülkesi konumundadır. Fransa ile birlikte AB içinde aslı unsurdur. Ortak çıkarlar olduğunda dost olduğumuzu her zaman hatırlayan batı bin yıldan daha fazla tarihi ve siyasi mirasıyla ceddimiz Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’yle dostluk kavramının tersine davranışlara girmekten çekinmemektedir. Türkiye aleyhine uluslararası bir konu olduğunda maalesef aynı cephede, aynı safta, aynı ittifak içinde bulunduğumuz taraflar hiç çekinmeden dostluklarına uymayan davranış içine girebilmektedirler. Stratejik ortak, stratejik müttefik kavramlarının uluslararası arenada anlamsızlaştığına bir kez daha şahit olduk’’ dedi.

 

                                                                 YENİ POZİSYON ALINMALI 

Uluslararası arenada aslı unsurun menfaat olduğunu, dostluk ve hamasi yaklaşımların geçer akçe olmadığını hatırlatan Arslan, çıkarların belirlediği bir alanda haklı haksız, doğru yanlış gibi değer yüklü yaklaşımların bir anlam taşımadığını ifade etti. Bu nedenle her konuda ve her olayda a, b, c gibi planlar yapılıp durumsallık yaklaşımı içinde hareket edilmesi gerektiğini belirterek, “Özellikle Ermeni tasarısı konusunda Almanya’nın bu tavrı Türk-Alman ilişkilerine yeni bir pozisyon almamızı zorunlu kılacaktır. 1915 olayları konusunda özellikle dünya kamuoyunda Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze çok etkin bir çaba gösterdiğimiz söylenemez. Şu an dünyada Uruguay’dan Belçika’ya, Kanada’dan Amerika’ya, Vatikan’dan Lübnan’a, Rusya Federasyonu’ndan Arjantin’e, Yunanistan’dan İsveç’e, İtalya’dan İsviçre’ye, Hollanda’dan Venezuella’ya, Litvanya’dan Şili’ye, Polonya’dan Bolivya’ya, Avusturya’dan Brezilya’ya, Suriye’den Almanya’ya 25 ülke soykırım tasarısına imza atmış bulunmaktadır. İşin ilginç yanı bütün dünya kamuoyu önünde ve pervasız bir şekilde bu kararlar alınmaktadır’’ İfadelerini kullandı.

                                             ERMENİSTAN ÜZERİNDEN KÜRESEL BASKI

Bir zamanlar millet-i sadıka olarak tanımlanan Ermeni halkı ile ne Osmanlı’nın ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sorunu olmadığına dikkat çeken Arslan, sayısı yüzbinleri bulan Ermeni kökenli Türk vatandaşlarının bulunduğunu, 1915 olaylarının bir yönüyle Ermenilerin meselesi olmaktan öteye geçirilip, Türkiye üzerinde etkili olmak isteyen ülkelerin bir oyuncağı haline dönüştürüldüğünü iddia etti. Dünya ölçeğinde hemen hemen hiçbir etkinliği bulunmayan Ermenistan’ın 25 ülkede bu tasarıları kabul ettirmesinin imkansız olduğuna vurgu yapan Prof.Dr. Arslan, “Türkiye Ermenilerin uluslararası arenada kullanılmasını engellemelidir. Bir zamanlar Yunanistan üzerinden yapılan bu küresel baskılar günümüzde yeniden ısıtılıp Ermenistan üzerinden yapılmaktadır. Bu ülkelerin gerçek yüzlerinin bu olduğu bizler için yeni bir durum değildir. Tarihte tekerrür eden yüzlerce olay bize batının ikiyüzlülüğünü göstermiştir. Bu durumda bizlere düşen ise büyük devlet haşmetine yakışır şekilde ‘Yolunuz açık olsun’ demektir’’ görüşlerine yer verdi.

Başlıksız Bir Yazı

alptekin cevherli

Sakın ola başlığı okuyunca, “Başlıksız Bir Yazı” ifadesi de sonuçta bir başlıktır, diye mantık yürütmeye kalkmayın sevgili okurlar.
Aslında yazımızın başlığı var tabi, ama içerisinde gizli…
 * * *
Gündeme bomba gibi düşen Almanya’daki Ermeni soykırımı yalanını kabul eden tasarı konusunun henüz fitili ateşlenmemişken aslında niyetimiz, “Amerikan Rüyası’nın Sonu mu?” diye sorarak ABD’deki başkanlık seçimlerini ve muhtemel sonuçlarını irdelemekti.
Öyle ya, dünyaya bir medeniyet projesi olarak sunulan; “özgürlükler ülkesi ABD”, bir emlak komisyoncusunun koltuk hırsına kapılıp dünyanın en diktatör ve gaddar devletine dönüşürse ne olur, diye bakacaktık.
Genelde böylesi durumlarda en fazla 30 – 40 yıl içerisinde o ülkeler yıkılır. Bazen bu süreç daha da hızlı olabilmektedir. Ancak ABD’nin böylesine hızlı çöküşü yeni oluşacak dünyayı nasıl etkiler?
Türkiye ve Türk Dünyası olarak buna ne kadar hazırız? Yeni oluşacak güçler dengesi arasında meselâ Çin, Rusya ve Almanya’ya karşı elimizde nasıl kozlar var? Ya da Balkanlar’dan ABD askeri çekildiğinde 3’üncü Dünya Savaşı çıkar mı? Çin, Batı Türkistan’ı işgale kalkarsa Rusya ile birlikte ne kadar karşı koyabiliriz? Japonya bizi destekler mi? Filan, falan gibi bazılarına göre sanırım çok uçuk, bazılarına göre de malûmun ilanı sorulara yanıt arayacaktık…
Ama tam da Almanya ile moda tabirle “Kanka” olmuşken, bir de ‘Almanya’daki Türkler’ vasıtasıyla böyle bir kazığı yemek veya “arkadan hançerlenmek” mevzu bahis olunca, dünyanın geleceğindense bizim kısa vadede durumumuzu tartışmak çok daha önemli hale geldi.
 * * *
Şimdi, Almanya Parlamentosundan geçen tasarı haklı mıydı, haksız mıydı?
Biz sadece Alman İmparatorluğu’nun önerdiği tehciri gerçekleştirmişken, şimdi de Almanların sanki ortada bir suç varmış gibi ve bunu da kendileri söylememiş gibi ortaya çıkmaları ne kadar doğru?
Hitler, çoğu Hazar Türkü 15 milyon Musevi’yi fırınlara doldurup yağlarından sabun yapmışken, bize ne soykırımından bahsedebiliyorlar denilebilecekken; ya da…
Afrika’nın bilmem neresindeki filanca sömürgesinde 17 milyon zenciyi kurşuna dizmiş bir Almanya’nın ne haddine bize soykırım yaptı demesi, denebilecekken;
Ya da Dünya gezegenine iki dünya savaşı hediye etmiş ve yüz milyonlarca insanın ölmesine neden olmuş bir millet, hiç mi kendi tarihini bilmez denilebilecekken;
Ya da Avrupa’daki çevre felaketlerinin baş müsebbibi olan sanayisi ile Doğu Avrupa’daki bütün sakat doğumların ve flora, fauna katlinin tek sorumlusu iken;
Tarihte “Nemçe” adıyla Osmanlı Devleti’ne kök söktürmüş, sonra da Türk milletinde psikolojik ters etki yapmasın diye adını Almanya’ya çevirdiğimiz Balkanlar’daki tarihi düşmanımız, milyonlarca Türk’ü Doğu Avrupa’da soykırıma tabi tutmuşken;
Ve Ey Almanya, gör bunları, sen kendini ne sanıyorsun diyebilecekken; bunların hiç birini söylemeyeceğim!
 * * *
Değerli dostlarım, Almanya parlamentosunda 11 Türk Milletvekili var. En azından biz öyle biliyoruz.
Bu insanlar Almanya’ya işçi olarak göç etmiş ailelerimizin çocukları veya torunları. Yani bizden insanlar, akrabalarımız…
Peki, biz bu vatandaşlarımızla nasıl bir ilişki kurmuşuz ki, bizden olan ve orada bizi savunmasını beklediğimiz bu vatandaşlarımız, bizim can düşmanımız haline gelmişler?
40 – 50 yılda bunu nasıl becerebilmişiz?
Öyle ya, bu insanların dedeleri, Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da bizim dedelerimizle beraber şehit düştüler. Hatta belki de bu insanların ninelerinin karınlarını, rahmindeki bebek kız mı, erkek mi diye iddiaya giren Ermeniler, Doğu Anadolu’da deştiler?
Yalan mı? Olmamış mıdır?
11 Vekilden bahsediyoruz… Haydi, içlerinden bir hain çıkar, iki hain çıkar ama hepsi de mi Ermeni soyu mu bunların?
Bunca yıldır Almanya’da yaşayan 3,5 milyon Türk’ten bir tane bile ‘gerçekten Türk’ vekil çıkaramadık mı yani?
Elin Alman’ı bizimkilerden fazla bizi savunmuş, var mı böyle bir şey?
Bu nedir biliyor musunuz?
Kendi parçamız olan bu insanları, sadece döviz kapısı olarak gören bir zihniyetin iflasıdır…
Almanya’daki 3,5 milyon vatandaşımızı buraya sadece Avro gönderen sağmal inek gibi gören, hem etinden, hem sütünden, hem postundan yararlanırız diyen anlayışın geldiği noktadır.
İnsanlar asla küsurat değildir!
Hınç yapar, kin tutar, kalleşlik edebilir…
Devlet isen bunları göz önüne alır ona göre ilişkini kurarsın.
Saldım çayıra, Mevlâ’m kayıra devlet, olmaz!
Bu insanların dedeleri, nineleri Almanya’ya gönderilirken ‘hayvan’ muamelesi gördü. Yeter ki, para gelsin denilerek, sınır kapısında donunu indirip üreme organlarına bakılırken Türk Devleti, “Dur kardeşim, ben sana işgücü olarak ‘insan’ gönderiyorum, damızlık inek değil!” deyip vatandaşına sahip çıkacaktı.
Kurbanlık koyun gibi dişlerine bakılırken, “Arkadaş bunlar fabrikada vidayı dişleriyle sıkmayacak, sen benim vatandaşımı böyle tahkir edemezsin” diyecekti!
Eee, demedi de ne oldu?
O insanların torunları dede ve ninelerinin öcünü çok acı bir şekilde aldı…
Şimdi o vakitler vatandaşını insan yerine koymayan, sahip çıkmayan idarecilerimiz artık kına yakabilirler…
O milletvekilleri Ermeni diasporasından para almıştır, almamıştır; haindir, değildir hiç önemli değil.
Neticede Türk vatandaşıdır. En azından eski vatandaşlarımızdı, akrabalarımızdı…
Almanya’daki 3,5 milyon Anadolu Türkü’nün ve 500 bin Azerbaycan Türkü’nün diaspora gücü, ülke toplam nüfusu 3 milyon bile olmayan Ermenistan devletçiği karşısında iflas etmiştir.
Siz ne derseniz deyin, gerisi lafü güzaftır.
Ama bu bizim ilk fiyaskomuz değil.
Aynısını 1974 Kıbrıs Türk Barış Harekâtı’ndan sonra da yaşadık.
1974’te Kıbrıs Türkleri tarafından ellerinde karanfillerle karşılanan Anadolu Türk’ü, yıl 2000’lere geldiğinde o insanların çocukları tarafından atılan “Kıbrıs’tan defol” sloganlarına muhatap oldu.
Yalan mı?
Bence nerede hata yapıyoruz; dostlarımızı, hatta kan bir, din bir, dil bir kardeşlerimizi dahi bu kadar kısa sürede kendimize nasıl düşman edebiliyoruz diye, başımızı ellerimizin arasına koyup kara kara düşünmenin vakti gelmiş de geçmektedir.
Aynı şey Anadolu’muzun doğusu için de geçerlidir…
Neyse, konuyu daha fazla uzatmayacağım: Netice, bu sistemle ve kafayla yürümez, bilesiniz!
Şimdi gelin, bu yazıya da başlığı siz koyun…a11a12

DEĞİŞİMLER DİBEĞİNDEKİ DIŞ VE İÇ SİYASET

 

 

 

süleyman pekinGeçen yıl başında Fransa’daki Charlie Hebdo karikatür dergisine yapılan saldırılar sonrasında Dünya siyasal sisteminin yeni bir evreye yöneldiğinin işaretlerini okumaya çalıştık. Akabinde ortaya çıkan PEGİDA (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) gibi hareketler de bu evrilmenin hız katalizörleri işlevini üstlendi.

Tarih ve sosyolojiyi istatistik bilimiyle buluşturduğunuzda yeni stratejiler zemin bulur. Gerek Avrupa’nın tümden ve gerekse Almanya, Fransa, İngiltere gibi kıtanın büyük ülkelerinin 2040-2060-2080 yılları için yapılan simülasyonlarında etnik ve dinsel bir değişim gözlenmekte. Dolayısıyla bu gözlemlerin deneysel ölçümlerle etkileri kırılabilir mi, canlı laboratuarında test edilecektir.

Bu meyanda etken pozisyonundaki Batı’dan ve edilgen pozisyondaki İslam Dünyası’ndan iki örneği siyaset ve toplum bilimi masasına yatırmakta fayda var. ABD’deki Başkanlık seçimleri Donald Trump’la farklı bir noktada devam ediyor. Cumhuriyetçilerin tek adayı olan milyarder Trump, Demokratların adayı Hillary Clinton olursa kazanacak gibi duruyor.

Bu şu demek: 7 milyarı aşan Dünya nüfusunun çok fazla olduğu Amerikalı entelektüeller tarafından dile getirilirken ideal nüfusun da 1,5 milyar olması vurgulanır. Doğal olarak bu nüfus kendi kendine bu yaşanır noktaya gelemeyeceği için bu nüfusun doğal olmayan yöntemlerle ayıklanması gerekecektir.

İşte o zaman da Hitlervari tiplere yani Trumplara ve diğer Batı ülkelerinde de aşırı sağın iktidar yapılması söz konusu olacaktır. (Bkz: Evvelki günkü Avusturya seçimleri) Yani halk diline çevirirsek bundan sonra savaşa savaş demeyeceksiniz, kan ve gözyaşına doyacaksınız. Allah başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlığı bu kıyametimsi beladan şuurlu kullarına imkân yaratarak korusun.

İkinci örnek ise Tunus’tan.. Geçen haftasonu NAHDA (Yeniden Doğuş) Partisi’nin tekrar Genel Başkanlığına seçilen Raşid Gannuşî, “Siyasal İslam’ı bırakıp Demokratik İslam’a geçiyoruz” diyerek İslam Dünyası’nda yaşanacak dev değişimin ilk kıvılcımını ateşledi. Ve sonucunu da “Bu siyasetçiler için iyi olacak çünkü artık çıkarları için dini manipüle etmekle suçlanmayacaklar. Din için de iyi olacak çünkü artık siyasetin esiri olmayacak” şeklinde özetledi.

Normalde ABD örneğinde olduğu değişimler büyük balıkla başlar. 2001 Meydan Okuması sonrasındaki değişimin adı olan BOP ilk olarak 2002 seçimleri sonrasında doğal olarak Türkiye’de karşılık buldu. Daha Arap Baharı annesinin karnındayken Türkler sonbaharda yeni döneme uygun adım atan ilk Müslüman ülke oldular.

Şimdiyse öncülük sırası Türk Bayrağına en çok benzeyen ve Atatürk örneğinden Burgiba üzerinden en çok etkilenen Tunus’ta. Demek ki Türkiye de er yada geç o noktaya gelecek. Bu bağlamda Türkiye’deki iç siyasete bakarsak biri iktidar biri de muhalefet olmak üzere iki siyasal partide kazanlar fokurdamakta. Üçüncü ve en köklü siyasal partide de yakın zamanda değişim sancıları başlar.

14 yıllık iktidar Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’nin düzensizliğine benzer bir düzenle yeniden yapılanması bekledikleri değil beklemedikleri değişimi hızlandırır ancak. Ve yarım asırlık Milliyetçi Hareket Partisi’nin de yancı vaziyetinde bu değişimi kesme faaliyeti aslında dönüşümün dozunu arttırmakta.

Bol sancılı bir sürece doğru ve dolaylı gidiyoruz.

Çiler İlhan 14-16 Mayıs’ta Fransa’nın en prestijli edebiyat festivali Étonnants Voyageurs’de!

Çiler İlhan 14-16 Mayıs’ta
Fransa’nın en prestijli  edebiyat
festivali Étonnants Voyageurs’de!

Çiler İlhan, dünyanın en prestijli edebiyat festivallerinden biri olan, Fransa’nın Bretanya bölgesinde düzenlenen Étonnants Voyageurs’e davet edildi. Festival bu yıl 27. kez, 14-16 Mayıs 2016 tarihleri arasında düzenleniyor.Her yıl tarihi Saint-Malo kasabasında dünyanın dört bir yanından yazarlara ev sahipliği yapan Étonnants Voyageurs bu yıl da Tarık Ali’den Jean-Claude Carrière’ye 41 ülkeden 250’nin üstünde yazar ve sanatçıyı söyleşi, sergi ve belgesellerle dolu bir programda ağırlayacak. Bu yılın dikkat çeken temaları ise “Avrupa Fikri”, “Almanya, Bilinmeyen”, “Fransa, Nedir” ve “Türkiye’nin Yeni Sesi”.

ilhanİlhan’ın 2011’de Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü kazanan kitabı Sürgün, Nisan 2016’da Galaade Éditions tarafından Fransızca olarak basıldı. Arapça, Hintçe, İtalyanca, İngilizce, Urduca, Fransızca da dahil 13 dilde basılan Sürgün’ün uluslararası edisyonlarının sayısı 2017 sonuna dek 20’yi bulmuş olacak.

Çiler İlhan bugüne dek Copenhagen Interlit (Danimarka), Festival della Letteratura Mediterranea (İtalya), Euro Stars (İngiltere) ve İTEF (Türkiye) dahil olmak üzere pek çok uluslararası etkinlik ve festivale katıldı.

Sürgün, Rüya Tacirleri Odası isimli bir öykü kitabı bulunan yazarın ikinci kitabı.
Aralarında City-Pick IstanbulÉcrivains de Turquie Sur les rives du soleilİpekli Mendil ve PEN Türkiye ve Norveç ortak projesi Canımı Yakma! kitaplarının olduğu 13 ulusal ve uluslararası antolojide öykü ve yazıları bulunan İlhan’ın üçüncü kitabı yıl sonu okurlarla buluşacak. Bir yandan romanı üstünde çalışan İlhan aynı zamanda aylık bir seyahat dergisinde de editörlük yapıyor.