Etiket arşivi: Abdulmecid

MERSİN BAROSU BAŞKANI AV. ER: 2018’DE BAROMUZ DAHA DA GÜÇLENECEKTİR

Mersin Barosu Başkanı Av. Ali Er yayımladığı yazılı mesajla, meslektaşlarının ve vatandaşların yeni yılını kutladı. 2017 yılının Mersin Barosu için başarılarla dolu geçtiğini belirten Baro Bşk. Er, “2018’de Baromuz daha da güçlenecektir” dedi.IMG_9404

2018 yılında, ülkemizde ve dünyada insanlık dramının ve hak ihlallerinin yaşanmadığı, savaşın, terörün son bulduğu,  tüm insanlığın birlik ve beraberlik içerisinde, sağlıklı, huzurlu, refah düzeyi yüksek bir yaşam geçirmesi temennisinde bulunan Baro Bşk. Er, “Mutlulukların bizleri kucaklayacağı, tüm umutlarımızın gerçekleşerek, hedeflerimize ulaşabileceğimiz bir yıl diliyorum” dedi.

“2017 YILI BAŞARILARLA DOLU GEÇMİŞTİR”

Yeni yılın, yeni başarılara imza atmak için yepyeni bir başlangıç olduğunu söyleyen Baro Başkanı Er, “2017 yılını acısıyla, tatlısıyla geride bırakırken, 2018 yılını yepyeni umutlarla kucaklamanın heyecanını yaşıyoruz. Baromuz açısından 2017 yılı, başarılarla dolu geçmiştir. 2017 yılı, Baromuz tarihinin en başarılı ve kaliteli hizmetlerin hayata geçirildiği bir yıl olmuştur. 2017 yılı, Baromuzda birlik ve dayanışmanın en güzel örneklerinin sergilendiği bir yıl olmuştur. 2017 yılı, Baromuzun hızla geliştiği, büyüdüğü, saygınlığının arttığı, hizmetlerin arttığı, başarı grafiğinin en üst seviyeye çıktığı bir yıl olmuştur. Fikirlerimizi eyleme geçirerek, tüm imkânlarımızı hizmete dönüştürerek, tüm olanaklarımızı kullanarak daha çağdaş, daha kaliteli bir Baro olarak, meslektaşlarımıza hizmet ettik. Mersin Barosu Başkanlığı olarak; adaletin tesisi için, Baromuza ve meslektaşlarımıza en kaliteli hizmeti sunabilmek için,  geleceğimizin meslektaşlarını en güzel şekilde yetiştirmek için 2018 yılında da aynı azimle ve şevkle çalışmaya devam edeceğiz. Hedeflerimize adım adım ulaştığımız görev süremizde, 2018 yılında da istikrarlı bir şekilde hizmetlerimizi sürdürerek, meslektaşlarımızın karşına yepyeni projelerle çıkacağız. 2018 yılında Baromuz daha da çok güçlenecektir” diye konuştu.

“VATANDAŞLARIN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ KORUNMALIDIR”

 

Bu topraklar üzerinde yaşayan tüm insanların huzurunun sağlanmasında, barış içerisinde yaşaması, toplumsal gelişimin sağlanmasında adaletin eşit ve adil bir şekilde dağıtılmasının, hukukun üstünlüğünün sağlanmasının büyük önemi olduğunu kaydeden Baro Bşk. Er, “Ülkemizde hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesi ancak, faaliyetlerinde insan haklarına ve hukukun evrensel ilkelerine bağlı ve vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerine saygılı devlet anlayışı ile gerçekleşir.Bireylerin adalete erişiminin sağlanması için hukukun adil bir şekilde uygulanması gerekir.  

                                                                                                                     

Bu duygu ve düşüncelerle gücümüze güç katan bütün meslektaşlarımızın ve tüm insanlığın yeni yılını kutluyor, 2018 yılının ülkemize, kentimize, tüm dünyaya barış, huzur, umut ve sağlık getirmesini diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum” diye konuştu.

Bu adamı tanıyor musunuz?

süleyman özışık yazdıCumhurbaşkanı Erdoğan’ın Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı yaptığı yıllar… Yani bundan 32 yıl önce…

O yılları Erdoğan’dan dinleyelim:

“Sene 1985. İstanbul’da İl Başkanlığı görevine getirildim. İstanbul’un o dönemde 19 ilçesi vardı fakat, biz toplam 8 teşkilat kurabilmiştik. İşin böyle gitmeyeceğini biliyorduk. Arkadaşlarla toplandık ve ne pahasına olursa olsun 19 ilçenin tamamında teşkilatlanmamız gerektiği kanaatine vardık. Yoğun bir gayret sonucu, 3 ay içerisinde 19 ilçenin tümünde teşkilatlarımızı kurduk.

Erdoğan’ın hikayesini anlattığı Abdülmecid Yücel

“Teşkilatlar her akşam 18 ile 22 arasında açık olacak” diye karar aldık. Teşkilatların açık olup olmadığını telefonlarla sürekli kontrol ediyorduk.
Bir akşam, nöbetlerin ne durumda olduğunu takip amacıyla il merkezine uğradım. Aksilik olup olmadığını sordum, “Şişli cevap vermiyor”dediler. Birkaç kez de ben aradım ve cevap alamadım. Bunun üzerine nöbetçi arkadaşıma, ”Sen aramaya devam et, ben de bir arabaya atlayıp bakayım” dedim.
Gittim ki, kapı açıldı, o zamanlar ismen tanımadığım, gözleri yaşlı bir kardeşimiz çıktı karşıma.

“Niye ağlıyorsun?” diye sordum. “Biraz kederlendim başkanım” diye cevap verdi. “Yahu neyin var, belki ben yardımcı olabilirim” dedim, “Sadece biraz kederlendim başkanım, hiçbir derdim yok” dedi.
“Peki, telefonla aradık ama cevap alamadık, neden?” diye sordum. Mahcup bir şekilde, “Başkanım bir işim vardı, onun için yarım saat geç açtım teşkilatı” dedi.

Biraz sohbet ettik ve ayrıldım. Ertesi sabah ağlamasının gerekçesini öğrendim.

Meğer bu kardeşimin eşi o gün doğum esnasında şehit olmuş. O da dünyaya yeni gelen yavrusunu yengesine teslim etmiş. Hanımını da hastanenin morguna indirmiş. “Nöbetim var” diyerek koşarak nöbete gelmiş.
O kardeşimin adının Abdülmecid olduğunu sonradan öğrendim. Sevgili kardeşlerim. Bu davanın mayasında Abdülmecitlerin bu imanı var. Bu davanın mayasında vefat eden eşini morgda, doğan çocuğunu başka bir kucakta bırakıp bir sefere çıkar gibi yola çıkan yiğitlerin inancı var, aşkı var, inancı var!”

Erdoğan’ın anlattığı hikaye burada bitiyor.

Ancak Abdulmecid’in hikayesi burada bitmiyor. Bir süre sonra, “Ben Demirel’in kalesini düşüreceğim” inancıyla, tek kuruş maddi destek beklemeden ve istemeden Isparta’ya taşınıyor Abdülmecid Yücel…

Refah Partisi’nin Isparta İl Teşkilatı’nın kurulmasında büyük rol oynuyor.

Arada bir İstanbul’a geliyor. “İstanbul’a neden bu kadar sık gidiyorsun?” diye soranlara, “Çünkü oradaki teşkilatlanma modelini buraya taşımadan başarılı olamayız” cevabı veriyor.

Davasına olan inancı ve ortaya koyduğu insan üstü gayret sayesinde partinin Ege Bölge Müfettişi oluyor. Kısa süre sonra verdiği sözü tutuyor ve Demirel’in kalesini düşürüyor. Hemen ardından Isparta Belediye Başkanı DYP’den istifa ederek Refah Partisi’ne geçiyor.

Yine bir gün, İstanbul’daki parti çalışmasına katılmak üzere 5 dava arkadaşıyla birlikte takaza bir otomobile binip yola çıkıyor. Kütahya sınırlarında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybediyor.

Gerçek Hayat Dergisi’ne konuşan kızı babası Abdülmecid Yücel’i şu sözlerle anlatıyor:

“Babamı kürsüde hatırlıyorum özellikle. Babam eve geç saatte geldiğinde, gönlümüzü almak için dolu dolu sarılışını unutamıyorum.”

Bu hikayeyi bir kez daha gündeme getirme nedenime gelince…

Aylardır AK Parti’nin teşkilat ve belediyelerinde yaşanan nahoş olayları yazıp duruyorum. Üstüme vazife değil ama yapmaktan geri duramıyorum.

Hayatım boyunca görmediğim, belki de hayatımın sonuna kadar görmeyeceğim insanların öfkesini ve nefretini kazanıyorum bunları yazmakla…

AK Parti’ye gönül veren pek çok kardeşim, “Sen bu yazdıklarınla partiye zarar veriyorsun” diye azarlıyor beni…

Buna rağmen, bu mesele benim boynumun borcuymuş gibi, namus borcummuş gibi hissediyor, yine ve yeniden yazıyorum.

Aklıma 7 Haziran seçimleri geliyor.

Selahattin Demirtaş’ın, “Korkma, seni adil yargılayacağız” dediği, Fetö’cülerin, “Onursuzca indirip yargılamalıyız. Sarayı kuşatın ki kaçmasın” diye tweet attığı, CHP’lilerin HDP ile birlikte iyi salladığı 7 Haziran seçimleri…

O uğursuz gece, “AK Partililer neden ağlıyor?” başlıklı bir yazı yazmış ve şunları yazmıştım:
“Hale bakın. Yüzde 41 oy alan AK Parti seçmeni kan ağlıyor. Davası ümmet olanın, derdi de böyle büyük oluyor işte!
Sakın bir kaç puanlık oy için ağladıklarını düşünmeyin çünkü, kendilerini ağlatan bir seçimin kaybı değil. Niye ağlıyorlar biliyor musunuz?

Çünkü Filistin ağlıyor. Gazze, Ramallah, Kudüs, El Halil, Beytüllahim ağlıyor. Çünkü Somali ağlıyor. Çünkü Mısır, Irak, Suriye ve Arakan ağlıyor. Lübnan, Ürdün, Yemen ve Doğu Türkistan ağlıyor…

AK Partililer, yıllardır ateş ırmaklarında yakılan o mazlumların son umudu ellerinden kaydı diye ağlıyor. Onların hıçkırıklarına eşlik ediyor.”

Eleştirilere, kırgınlıklara ve kızgınlıklara rağmen yazmamın nedeni bu satırlarda yatıyor.

AK Parti’nin iktidarda kalıp kalmaması artık sadece Türkiye’nin ya da Türkiye sınırları içinde yaşayan insanların sorunu değil.

Türkiye sınırlarının dışında yaşayan ve Türk kimliği taşımayan milyonlarca insanın da sorunudur AK Parti. Onların da davası, onların da sevdasıdır AK Parti…

“Osmanlı’nın artığısınız dediklerinde kahroluyorum” diyen Kerküklü teyzenin… “Bizi kimlere bırakıp gittiniz be oğlum?” diye haykıran Halepli dedenin… “Siz çağrılan değil, beklenen milletsiniz” diyen Bosnalı annenin… Parmağını, kendisine silah doğrultmuş İsrailli askerlere cesaretle sallayıp, “Bir gün gelecekler” diye bağıran Gazzeli çocuğun, “Türkiye’nin nükleer silah üretmesine gerek yok. Çünkü onların nükleer silahı bizleriz” diyen Pakistanlıların umududur AK Parti…

Bana kızan, “Ama bu yazdıklarınla partiye zarar veriyorsun” diye azarlayan kardeşlerimin görüş ve itirazlarına saygı duyuyorum.

Ancak onlar gibi düşünmüyorum.

Çünkü ben AK Parti’yi değil, AK Parti’nin yürüttüğüne inandığım hak davasını destekliyorum. Hiç kimseye, AK Parti’yi koşulsuz şartsız destekleyeceğime dair söz vermedim.

Beni eleştirenlere soruyorum:

Hak davasını, para davasına, mücahit davasını, müteahhit davasına çevirenlere göz mü yumalım?

Fetö’cü isimleri bilerek ve isteyerek işbaşında tutup, onları koruyup kollayan nasipsiz belediye başkanlarını yazmaktan geri mi duralım?

Abdülmecid gibi parti ve dava yolunda can verenleri bir kenara itip, işe gitmediği halde belediyelerden ve bakanlıklardan dolgun maaş alan gençleri mi savunalım?

AK Parti’ye zarar gelmesin diye, AK Parti çatısı altında bulunup, HDP’yi destekleyici mesajlar atan içimizdeki hainleri görmezden mi gelelim?

Mülakat adı altında, liyakat ve sadakat sahibi insanları eleyip, kendi dost ahbap çevresini devlet kadrolarına doldurmak suretiyle kul hakkına giren bedbahtları mı savunalım?

Gözüne kestirdiğini, Fetö’cü diye yaftalayarak işinden, ekmeğinden edip, onun boşalttığı makama oturan iftiracıları mı destekleyelim?

Siyaset hayatına atılmadan önce çulsuz olan, siyasetçi olduktan sonra milyonlarla oynayan para tapıcılara mı destek verelim?

Bir tercih yapmamız lazım, söyleyin hangisini yapalım?

Efendim bu tür olaylar CHP’de ve diğer partilerde de oluyormuş. Bana ne CHP’den kardeşim? Onların, “Başörtüsü yeniden yasaklanacak. İmam Hatipler yine kapanacak. Katsayı zulmü yeniden gelecek. Suriyeli masumlar, Filistinli, Arakanlı, Somalili, Mısırlı mazlumlar ne olacak?” diye bir derdi yok ki…

Ben davama yanarım, bana ne ondan bundan, şundan…

Ben, inandığım davanın bayraktarlığını yapan partiyi, yaptığı hatalarla uçuruma sürükleyen insanları yazarım. Bana ne seks kasetleri marifetiyle lider değiştirenlerden…Bana ne hak yolunda davası, sevdası olmayanlardan…

Ya Allah’ı memnun etme için hak davasını, ya da içimizde olup bize en çok zararı veren nasipsizlerin maddiyat davasını savunacağız.

Ya; bu parti için, bu dava için parasını, malını mülkünü satan Abdülmecid Yücel gibileri savunacağız, ya da para için, mal, mülk ve şan için davayı satan hainleri savunacağız.

Ya yaşanan kokuşmuşluğu görüp kendi partisine muhalefet eden, “Biz bunlarla yola devam edemeyiz” diye isyan eden Erdoğan’ın yanında, ya da onun tam karşısında duracağız.

Karar verin, hangisini yapalım?

Dipnot 1: Şanlıurfa meselesini kapatmadım. Sosyal medya üzerinden yapılan gülünç açıklamalara ve yaşanan kepazeliklere hafta sonu özel bir yazı ile cevap vereceğim inşallah.

Dipnot 2: Dikkat ederseniz bugüne dek belediye ve teşkilatlardaki çarpıklıkları yazarken, imar yolsuzluklarına, ihale rantlarına hiç değinmedim. Milletin arazisine, “Bize vermezsen yeşil alan yaparım”diyerek mafyavari sistemle konan belediye başkanları ile o arazilerin peşkeş çekildiği müteahhitlere daha dokunmadım. Sırası gelmişken, onları da önümüzdeki günlerde aradan çıkaralım diyorum.
Süleyman ÖZIŞIK 

Kırımoğlu: “Yakın zamanda Rusya’nın dağılmasını göreceğiz”

Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi, Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Rusya Federasyonu’na karşı uygulanan yaptırımların devam etmesi durumunda Rusya’nın yakın zamanda dağılacağını ifade etti.

kırımoğluKırımoğlu’nun basın servisinin QHA’ya yaptığı açıklamaya göre, Kırımoğlu, Kırım’ı işgalden kurtarmak için ancak askeri olmayan senaryoları değerlendirmek gerektiğini belirtti.

“Askeri senaryo kan dökülmesine neden olup ilk olarak Rus işgalini kabul etmeyen Kırım Tatar halkının yok olmasına yol açar. Yaptırımlara büyük ümitler bağlıyoruz. Yaptırımların aynı düzeyde devam etmesi durumunda yakın zamanda Rusya Federasyonu’nun dağılmasını göreceğimizden hiç şüphem yok. Rus ekonomisinin can çekişmesinin ne kadar süreceğini kimse söyleyemez. Farklı hesaplara göre bu durum bir veya bir buçuk yıldan fazla sürmeyecek ve biz, sadece Ukrayna’da değil Gürcistan ve Transdinyester’de de işgal edilen bölgelerin serbest bırakılmasını göreceğiz” diyen Kırımoğlu, Afganistan istilasından sonra SSCB’ye uygulanan yaptırımların tüm Komünist İmparatorluğu’nun dağılmasına neden olduğunu hatırlattı.

QHA

İsveç ve Litvanya ile önemli görüşme!

Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, İsveç ve Litvanya Dışişleri Bakanları Margot Wallström ve Linas Linkevicius ile görüştü.isveç

Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanının Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi, Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, İsveç ve Litvanya Dışişleri Bakanları ile bir araya geldi.

Ukrayna Cumhurbaşkanının Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi Basın Servisi’nin bildirdiğine göre, 17 Kasım 2015 tarihinde Kiev’de gerçekleştirilen görüşme esnasında Kırımoğlu, İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström ve Litvanya Dışişleri Bakanı Linas Linkevicius’a Kırım’da işgalci Rus yönetiminin baskı politikasındaki son dönem eğilimlerini anlattı.

 

İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström’un “Kırım’dakiler Ukrayna ve dünya ülkelerinin yeterince desteğini hissediyor mu? Yurttaşlarınız için ne yapabiliriz?” sorusuna cevaben Kırımoğlu, “Kırım’ın işgalden kurtarılması için çaba sarfetmeli. Yapabileceğimiz en önemli şey budur” dedi.