Etiket arşivi: Abant

Toplumsal Başkalaşım Kıskacında…

Toplumsal Başkalaşım Kıskacında…

alptekin cevherli

Eskiden sokakta bir şey yemek ayıp sayılırdı. Olur, imkânı olmayan biri görür de canı çekerse diye düşünülür, sokakta oynarken dahi bir poğaçayı ya da içine bir şeyler konmuş bir parça ekmeği dahi annelerimiz elimize vermezdi.

–          Gel içeride yemeğini ye, sonra çıkıp oynarsın, arkadaşlarına ayıp olmasın, denirdi.

Lokantaların camlarında içerisi görünmeyecek şekilde tel üzerine gerilmiş tül perde olurdu. Böylece içeride kim ne yemek yiyor görünmez, sokaktan geçenlerin canı çekmesin diye azami gayret gösterilirdi.

Ya da bir yere gittiğinizde, orayı eşinize dostunuza anlatırken, yeme içme konusuna girerseniz edeplice uyarılırdınız:

–          Yediğin içtiğin senin olsun, sen gördüklerini – gezdiklerini anlat diye…

Yemek yerken ekmek kırıntısı ya da eski adıyla ‘furda’  yere dökülmesin, sonra bereketi kaçar denirdi. Bu nedenle de sofra bezi veya peçete benzeri büyükçe bir örtü üzerinde yemekler yenilirdi ki, ekmek kırıntıları yere dökülmesin de, yiyeceklerimizin bereketi kaçmasın.

Yemeğe oturmadan mutlaka eller yıkanırdı ki, günlük iş gailesi içerisinde pis bir şeyleri tuttuysak yiyeceklerimize o ellerle dokunduğumuzda mikrop kapmayalım da hasta olmayalım denirdi. Bu arada bunun töresel ve dini olarak yemeğe oturmadan ve yemekten sonra da mutlaka ellerin yıkanacağı kuralı vardı. Vardı diyorum, çünkü artık yok…

Bunlar geçmişte kaldı.

Geçmiş dediğim de öyle Osmanlı – Selçuklu dönemi filan değil ha, 15 – 20 yıl kadar öncesinden bahsediyorum. Şu an yaşı 35 ve üzeri olanlar sanırım bu dediklerimi hatırlamışlardır…

Eskiden sokakta açıktan simit yemeği dahi ayıp gören ve 1 lira 25 kuruşluk simidi alamayan olabilir, canı çeker de ayıp olur diye düşünen milletin çocukları artık, yol kenarlarında kaldırım üzerine atılmış masalarda yanından gelip geçenlere aldırmadan kebaptır, köftedir lupur lupu mideye gönderiyor. Fakir fukaradan biri ya da bir dilenci yanına geldiğinde de önce azarlayıp, ardından garsonlar vasıtasıyla gereği yapılıyor…

Lokantaların yerini ‘Restoranlar’ alınca, camlar fora olduğu gibi, binaların dış cephesi ve vitrinleri de tok adamı bile acıktıracak enfes yemek fotoğraflarıyla donanıverdi…

Artık gezilen yerlerin fotoğraflarını facebuk’a, integram’a  ve tviter’e atarken en önemli ayrıntı: Yenilen yöresel yemeklerin başında, fotoğraflar oluyor…

Görgüsüzlüğün bu kadarına pes dedirtircesine de; ‘Soframız hazır, buyurun’ diye de sanki 500 kilometre ötedeki ahbaplar gelebilecekmiş gibi bir de ukalalık yapılıyor.

Şimdi ayakta gezerken bir şey yemek artık ‘in’ olunca, mecburen sofra bezleri de ‘out’ oluyor. Bu arada ekmek kırıntısının bereketi, bunların sofradan özenle toplanıp kuşlara verilmesi filan da tarihteki yerini alıyor. Bereket mi?

O da neymiş, kaldı mı ki?

Artık yemekten önce eller yıkanmıyor, ama yemekten sonra ıslak mendille kibarca dudaklarda kalan yağlar temizleniyor. Bu da bir şeydir tabii. Avrupalıların tuvalet kültürü olmadığı için parfümü icat etmeleri gibi bir şey, ama olsun…

İş vatan millet, din iman, insan hakları eşitlik konularına gelince mangalda kül bırakmayan bir toplum için bu da bir şeydir.

Biz mi başkalaştık, yoksa her şeyi boş vere, boş vere bu hale mi geldik?

Hani eski bir şarkı derdi ya:

“Boş vere boş vere ne hale geldik?”

“Her yüze güleni biz dost bildik”

“Geçti aylar, geçti, geçti yıllar…”

“Neredeydik, nerelere geldik!”

4 Günlük Bebek Anjiyo ile Hayata Döndü

4 Günlük Bebek Anjiyo ile Hayata Döndü

Henüz 4 günlükken ana damarında darlık olduğu ortaya çıkan bebek, zamana karşı bir yarışta hayata döndürüldü. Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Taner Yavuz ve ekibinin 3 saat süren müdahalesi sonucunda, bebeğin damar yoluna makara ipliğinden ince kıldan biraz kalın bir telle, damar yolundan geçilerek açıldı.unnamed (8)

Doğumundan 4 gün sonra bebeklerinin karnında şişlik şikâyeti yaşadığını fark eden aile Abant İzzet Baysal Tıp Fakültesine başvurdu. Acilen yoğun bakıma yatırılan bebeğe konulan teşhiste kalbinin kasılmadığı belirlendi.

1 gün boyunca çocuk kardiyolojisi yoğun bakım merkezi arayan aileye, Okan Üniversitesi Hastanesinde hem çocuk kardiyolojisinde hem de yenidoğan yoğun bakımda yer olduğunun bildirilmesi üzerine, bebek ambulansla Okan Üniversitesi Hastanesi yenidoğan yoğun bakım servisine getirildi.

“Hastaneye Geldiğinde Organ Yetersizlikleri Mevcuttu”

Hastaneye geldiğinde yaşam fonksiyonlarının nerdeyse durmak üzere olduğunu söyleyen Çocuk Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Taner Yavuz, “Hastanemize geldiğinde bebeğin akut kalp yetersizliği ve buna bağlı çoğul organ yetersizliği vardı. Çevreyle teması kesilmiş, uykuya meyilli, emmesi, beyin fonksiyonları ve böbrek kan akımı bozulmuştu.  Ayrıca idrar çıkaramıyor, karaciğer dolaşımının bozulmasına bağlı olarak değerleri yükselmişti.” şeklinde konuştu.

Solunum sıkıntısı yaşayan bebek acilen solunum makinesine bağlandı ve ana damar-orta kapağındaki darlığa bağlı olarak vücuda kan gitmediği saptandı. Damarlarındaki darlığın çok ciddi boyutta olması ve buna bağlı olarak kalp kasılmasında bozulma olduğu belirlendi.

“Kıldan Biraz Kalın Bir Telle Kalp Kapağından Geçildi”

Damar darlığı çok ciddi boyutta olup, damardan çok az kan geçen bebek derhal ameliyata alındı. Makara ipinden (1,8 mm) daha ince ve kıldan (0,1 mm) biraz kalın (0,3 mm) bir telle kalp kapağından geçilerek, kapakta önce 5 mm daha sonra 7 mm çapında balonlar şişirilerek kapak genişletildi. Kalp kapağı açıldıktan hemen sonra kalp kasılması düzelen bebeğin saatler içerisinde karaciğer ve böbrek işlevleri düzeldi. İdrar çıkarmaya başlayan bebek ameliyattan 1 gün sonra da solunum makinesinden ayrıldı.

Bebeklerinin mucizevi bir şekilde sağlına kavuştuğu için çok mutlu olduklarını söyleyen aile, Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Taner Yavuz’a ve Yeni Doğan Uzmanı Yrd. Doç Dr. Şenol Bozdağ’a çok teşekkür ettiklerini, bebeklerinin rutin kontrolleri bittikten sonra kucaklarına alacakları günü sabırsızlıkla beklediklerini ifade ettiler.

YENİ ABANT; KARTEPE ZİRVESİ Mİ?

YENİ ABANT; KARTEPE ZİRVESİ Mİ?

 

süleyman pekinKüçükken “Topu Keltepe’ye dikmek” diye bir tabir vardı ve genelde sınıfta kalanlar için kullanılırdı. Sonradan Keltepe Kartepe oldu, yetmedi 10 yıl kadar önce 10 belde birleşti ve Kartepe İlçesi oluştu.

Geçtiğimiz günlerde Kartepe’nin turizmle anılan tesislerinde “Uluslararası 15 Temmuz ve Darbeler Sempozyumu” düzenlendi ve bazı Hükümet temsilcileri de yer aldı. Kocaeli’nin Tarih Sempozyumu ve Kitap Fuarı’ndan sonra üçüncü büyük kültürel etkinliği olarak kayda geçti.

Hem Kartepe temalı markalaşma hem darbe ve demokrasi üzerinden bir düşünce havuzu oluşturma gayretleri makul olsa da seçilen bazı isimlerdeki özensizlik bu önemli organizasyona gölge düşürmüştür.

Lokantalardaki fiks mönüye benzer bazı isimler Abant Platformu olur; ordadırlar, Ermenilerden Özür Dileme Kampanyası düzenlenir; imzadadırlar, Çözüm (!) Süreci olur; Âkil Adamlar gurubundadırlar. Şimdi de buradalar..

Kim bunlar? Mesela; Sabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Fuat Keyman. Cemaat’in Abant Toplantılarının müdavimi ve o toplantılarda Devletin kuruluş ayarlarının değiştirilmesini savunanlardan biri. Yurdum insanından ‘Kürt Sorunu’ diye sorun üreten ve Âkil İnsanlar Komisyonu’nun Ege Bölgesi kısmında parayla nasihat dağıtan bir kişi.

Şimdilerde Etki Ajanlığı suçlamasıyla tutuklu bulunan Osman Kavala ile birlikte OSF senin TESEV benim gayri millî ve gayri yerli her organizasyonun başat aktörü. Meşhur Bilderberg Toplantılarına Türkiye’den çağırılan 3-5 kişiden birisi. Kartepe Zirvesi’nin “Siyasal Açıdan Türkiye’de Darbeler” oturumunda konuştu. Eğer Darbe Kalkışması başarılı olsaydı ve İktidar’ın yanlışlarıyla ilgili toplantı yapılsaydı yine o konuşacaktı.

Kim mesela; aynı oturumun bir diğer konuşmacısı Prof. Atilla Yayla. Hesapta Türkiye’nin ‘en liberal’i.. Hakikatte Aykut Edibali’lerin Yeniden Millî Mücadele’sinden Liberal Düşünce Derneği Başkanlığına, 12 Eylül’de Kenan Evren destekçiliğinden Sivil Toplum ve Serbest Piyasa çalışmalarıyla Anthony Fisher Ödülü’ne kadar geniş bir yelpazeye sahip.

Atatürk’e hakaretin pek bi moda olduğu 10 yıl öncesinde Kemalizm’e ve Atatürk’e o kadar çok saydırdı ki neredeyse kendisini tutuklatıyordu; Allah’tan Hükümet’in desteği ve 208 akademisyenin bildirisiyle sıyırdı. Uzun zaman Zaman’da yazdı, 17-25 Aralık 2013’ten sonra bile “Gülen Cemaati parti kurarsa meşruiyete destek adına ilk seçimde bu partiye oy vereceğim” deme cesaretini gösterdi. Kartepe Zirvesi’nde herhalde bunları anlatmamıştır.

Başka kimler; mesela Prof. Nilüfer Narlı, mesela Prof. Bekir Berat Özipek. Abant Platformu’nun gözde ve güzide isimleri.. Ve mesela Prof. Davut Dursun; hem Abant’çı hem RTÜK Başkanlığı döneminde kurumu FETÖ üssü haline getiren İletişimci.

Tarihten ders almak bir delikten iki kere ısırılmamaktır.  Darbeleri anlamak için Türkiye’nin NATO’ya üyelik sürecini iyi anlamak lazım. Hep dediğimiz gibi; 1952’de sadece Türkiye NATO’ya girmedi, NATO da Türkiye’nin bütün kurumlarına girdi. Amerika yalnızca bazı dinî teşekküllerin üzerinden Türkiye’de muktedir olmaya oynamıyor; birçok sivil toplum unsurları ve akademisyenler de işin fazlasıyla içinde..

‘Bizi şu da kandırmış, bu da kandırmış’ serisinin uzamaması devlet ve millet yararına olduğu için yukarıdaki örneklem şahsiyetler analiz edilmiştir. Bunlar ihbar mahiyetinde sayılmamalı ve fakat Devlet’in de bir Kara Kaplı Defteri olmalıydı vesselam.