1877-78 Rus –Türk savaşından hemen önce ve savaş boyunca Rusya’dan on binlerce Müslüman, Osmanlı İmparatorluğuna geçti; karadan sınırı geçenlerin birçoğu Kürt idi. Savaş boyunca ve savaşın hemen sonrasında Osmanlı ülkesinden Rus ülkesine yapılmış Ermeni göçü, Ermenilerin, Osmanlı hükümetinden ya da yerli Türklerden korkması nedeniyle değil, Kürtlerden korkulması nedeniyledir. Savaş boyunca birçok Ermeni, Rusların yandaşı olarak davranmışlardı. Şimdi Ruslar çekip gittiğine göre, birçok Ermeni’de onların yanı sıra çekip gitmeyi zorunlu saydı.
38 Savaş boyunca ya da savaşın hemen sonrasında, Kafkasya’dan gelen Müslüman sığınmacıların toplam sayısı 70 000’in üzerindedir. Yerinden yurdundan olmuş Türklerin yanı sıra, şimdi Rusların eline geçen yörelerden gelme sığınmacıların bir haylisi de Kürtlerdi; ayrıca bir miktarı da Rusların kendilerini sürgüne gitme zorunda bırakmasından sonra Osmanlı ülkesinde iskân edilmiş olup şimdi yeniden göç etme zorunluluğuna düşmüş Kafkasyalı (Laz, Çerkez ve diğer Kafkas Müslümanlar)dağlı halklardı. Bunlar daha güneydeki bölgelere yerleşince, Van ve Erzurum vilayetlerin de yaşamakta olan Ermenilerle çatışmalara girdiler.39 Doğuda Müslümanlarla Ermeniler arasındaki bölünmenin derinliği, savaş sonrasında, savaş öncesindekinden daha faza oldu. Bu durum, savaş sırasında ve savaşın bitiminin hemen sonrasındaki dönemde olup bitenlerin, gerek Müslümanlarca gerek Ermenilerce Rus niyetlerinin idrak edilmiş bulunmasının ve Ermeni ayaklanmacı örgütlerin eylemlerinin sonucu idi. 40 1877-78 Rus-Türk savaşı sırasında ve onu hemen izleyen yıllarda Güneydoğu Anadolu’nun Ermenileri, tıpkı yerleşik Kürtler ve Türkler ve hatta Osmanlı askerleriyle devlet memurları gibi, Kürt aşiretlerinin elinden çok çektiler. Ermeniler, Kürt ayaklanmalarına kurban gitmişlerdi ve doğal eğilimleri, kuşkusuz, Osmanlı’nın devlet egemenliğinden kuşku duymak, ayrıca aşiretlerden nefret etmek olacaktı. Üstüne üstlük Sultan Abdülhamit’in 1891 yılında Kürtlerden oluşan Hamidiye süvari birliklerini kurması, mutlaka onların korkularını arttırmıştı. Her ne kadar Sultan’ın kafasından geçen, Rusların Kazak birliklerine benzer birlikler yaratmak idiyse de, Hamidiye birliklerini Ermeniler kümesini korumakla
görevlendirilmiş tilki olarak görmüş olmalıdırlar. Buna karşılık Hamidiye alaylarının kurulması, Kürtler üzerinde az çok denetim sağlamanın ve Ermeni ayaklanmasıyla baş etmeye hazır bir gücü el altında bulundurmanın tek çaresi gibi görünmüş olabilinirdi. 1879’a gelindiğinde, Ermeniler arasında, özellikle de genç kuşak, kentliler ve Ermeni papazları arasında, ulusçu duygular belirgin biçimde gelişmeye başlamıştı. Uluslu piyesler yazılıyor ve oynanıyordu. Ermeni piskoposlar bağımsızlıktan henüz söz etmeseler de, ulusal özerklikten ve kendi kimliğini belirtmekten yana olduklarını açıklıyorlardı. İstanbul Ermeni Patriğinin kendisi, apaçık, “Ermenistan’ın Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmasını desteklemekteydi. İçeriği bu olan bir mektubu Bismarck ile diğer önderlere göndermişti ve kendi tasarısını, İngiliz Büyükelçisi Layard’a anlatmıştı. Layard ona “Ermenistan’da nüfusun çok büyük çoğunluğunun Müslümanlardan oluştuğunu “ anımsatmış ama Patrik Narses ona “Müslümanların Ermeniler tarafından yönetilmekle mutlu olacağı konusunda güvence vermişti”.
Ermeni ayrılıkçı partilere gelinince de karşımıza en güçlü üçü çıkmaktadır. Armenekan, Hınçak ve Taşnak, hem ulusçu amaçları yüzünden hem de gerekli görülürse kitlesel zorbalıklar uygulanmasını, seçilmiş insanların tasarlanarak öldürülmesini araç diye kullanmaya eğilimleri açısından Yunanistan ve Bulgaristan’da daha önce kurulmuş ve başarı kazanmış örgütlerle benzerlik göstermekte idi. Benzersiz kalan tek özellik şuydu ki; ele geçirmeyi amaçladıkları ülkede onların kendi halkı pek belirgin ölçüde azınlık oluşturuyordu.Ayaklanmacı partiler, zaman zaman, kendi amaçları için, gerek Ermenilerin gerek Müslümanların canına kıymak heveslisiydiler. Ana çizgileriyle, tasarıları, 1876 yılındaki, sonuç yönünden başarılı olmuş Bulgar ayaklanmasını taklit etmekti; Müslümanlara saldırmaları için yerel Ermenileri tahrik etmek, ya da bu işleri kendileri yapmak, bununla Ermenilerin kıyımdan geçirilmesine yol açacak bir tahrik eyleminde bulunmak, böylece de Ermeni devletinin kuruluşuyla sonuçlanacak yolda, Avrupalıların işe karışmasını sağlamaktı.Ayaklanmacılardan biri, Robert Koleji kurucusu olan Dr. Hamlin’e şöyle diyordu. “ Hınçak çeteleri fırsat bulunca Türklerle Kürtleri öldürecekler, onların köylerini ateşe verecekler ve sonra dağlara kaçacakalrdır. Öfke içinde kalan Müslümanlar ayağa kalkacak, savunmasız Ermenilerin üzerine çullanacak ve onları öylesine bir vahşetle kıyımdan geçirecektir ki, sonuçta Rusya, insanlık ve Hıristiyan uygarlığı adına, işe karışacaktır”. Dehşet içinde kalan Misyoner (Dr. Hamlin) “ bu tasarının şimdiye kadar görüp duyduğu her tasarıdan daha vahşice ve cehennemlik olduğunu” söyleyince, şu yanıtı aldı: “ Kuşkusuz size öyle geliyor, ama biz Ermeniler özgürlüğü elde etmeye azimliyiz. Avrupa, Bulgaristan’da olup biten dehşet verici olaylara sağır kalmadı ve Bulgarlara özgürlüklerini kazandırdı. Milyonlarca kadının ve çocuğun kanı üzerinde çığlıklar halinde duyulacak bizim feryadımıza da sağır kalmayacaktır. Bizim başka umudumuz yok. Bunu yapacağız” .
Derleyen :Ayşe Samiha, Kocaeli Okuyor Köşe Yazarı ve Ülke Meseleleri Masası Sorumlusu